Meriç'i üç kez yüzerek geçen babalar, "geri gidin” diye bağıran Yunan polisine el sallayan çocuklar

Göçmenlerin Avrupa'ya ilerleyişi sürüyor. Umut için her tehlikeyi göze alan mülteciler var. Suriyeliler, soğuk havaya ve suya aldırmadan Meriç Nehri'ni yüzerek karşıya geçiyor. Independent Türkçe o anlara tanıklık etti

Türkiye - Yunanistan sınırı l Meriç Nehri kenarı

 

Bu bizim mülteci hayatımız. Ben bir hayat kurmak istiyorum çünkü hayatı seviyorum, sizin gibi, herkes gibi.


Türkiye’nin resmi olarak olmasa da fiili olarak sınır kapılarını açmasının ardından Edirne’den Yunanistan’a geçişler sürüyor.

Sınır kapılarında Yunan polisi ve askerinin barikat kurarak geçişe izin vermemesinin ardından mülteciler Meriç Nehri’ne yöneldi.

 Ancak Türk askeri yasak bölgeye girişlerle ilgili bir sorun çıkarmasa da suyu geçmek kolay değil.

Mülteciler, ilk olarak daha önce Yunan tarafına ulaşanların bıraktıkları botları alıp Türk tarafına getiriyor; sonrasında da ailelerini de alıp bu tehlikeli yolculuğu bir kez daha yapıyor. 
 

1.jpeg
Fotoğraf: Gonca Tokyol - Independent Türkçe


Eşi, kız kardeşi ve yeğenleriyle birlikte sınıra gelen S. de onlardan biri.  

Ailesini Yunanistan tarafına ulaştırabilmek için ilk önce S. ve yeğeni Meriç Nehri’ni yüzerek geçti, sonrasında da karşı taraftan beraberlerinde getirdikleri botla birlikte ailelerini geçirdiler.

Afganistan’dan Türkiye’ye gelen S., botu karşı taraftan alıp gelmesinin ardından nasıl hissettiğini sorduğumda, söze “B*ktan” diye başlayıp üzerindeki ıslak kıyafetleri işaret ederek yukarıdaki cevabı veriyor. 

Edirne merkeze 25 kilometre mesafedeki Doyran’da cumartesi günü hava sıcaklığı 5 santigrat derece civarındaydı, su sıcaklığı ise Tarım ve Orman Bakanlığı verilerine göre yılın bu döneminde 10 santigrat derecenin altında oluyor.

Cuma akşamı yağan yağmur, Yunanistan ile Türkiye arasında uzanan ve çoğu noktada sınır görevi gören Meriç Nehri’ndeki debiyi artırsa da, son birkaç ayda bölgede fazla yağmur olmaması sebebiyle suyun derinliğinin nadiren boyu aşması, mültecilerin karşıya geçebilmesine olanak sağladı. 

Çoğunluğu İstanbul’dan gelen, bir kısmı da diğer illerden Edirne’ye ulaşan mülteciler sabahın ilk saatlerinden itibaren Meriç Nehri kıyılarında toplanmaya başladı.
 

8.jpeg
Fotoğraf: Gonca Tokyol - Independent Türkçe


Mültecilerin bölgeye gelmesiyle birlikte kaçakçılar ve ek iş olarak kaçakçılık yapan bölge halkı da sahilde yoğunlaştı. 

15 yaşındaki Leyla ve kuzenleri de karşıya geçebilmek, Avrupa’ya ulaşabilmek umuduyla Doyran’a gelen mülteciler arasındaydı.

İstanbul’dan Doyran’a kişi başı yüzer lira ödeyerek taksiyle gelen Leyla, son iki gündür Yunanistan sınırına gelen yüzlerce mülteci gibi kapıların açık olduğunu sanarak yola çıkmış, “Televizyonda öyle demişlerdi, herkes açık diye konuştu bizim mahallede, insanlar geçti dediler” derken nehrin Yunanistan tarafındaki kontrol kulesinden gelen uyarı anonsu, sesini bastırıyor. 

Geçişleri fiziken engelleyemeyen Yunan polisinin nehrin öte yanından yaptığı anonslar, çalınan sirenler ve havaya sıkılan kurşun sesleri Doyran’ın fon müziği olmuş durumda.

Üç senedir Türkiye’de olan Leyla, yola çıktıklarında bota binmeleri gerekeceğini düşünmemiş, kapıdan yürüyerek geçeceklerini sanıyormuş; ama taksici onlara bunun mümkün olmadığını söyleyince Doyran’a gelmişler.

Leyla ve ailesi önlerinden yürüyen bir diğer mülteci grubunu, ben de onları takip ediyorum; sabahın ilk saatlerinde nehir kenarına doğru bir yürüyüş tutturuyoruz. 
 

5.jpeg
Fotoğraf: Gonca Tokyol - Independent Türkçe​​​​​​​


Nehir kenarındaki kumluk alanda yaklaşık 40 kişi var.

Leyla ve ailesi de dahil olmak üzere su kenarında bekleyenlerin hepsi Afganistan’dan Türkiye’ye gelmiş.

Leyla’ya İstanbul’da ne yaptığını sorduğumda, “Çalışıyorum” diyor ve ekliyor:

Hiç sevmiyorum. 


Okumak, Afganistan’da yedinci sınıfa kadar gidebildiği okuluna devam etmek istiyor, zaten karşıya geçmek için buraya gelmesinin sebebi de bu.

Biri kendisinden büyük, diğerleri küçük üç erkek kardeşi daha önce sınırı geçmişler; “Bana kimlik verselerdi Türkiye’de okula da giderdim ama Suriyelilere verdiler, bize vermediler. Gidince okula devam etmek istiyorum ben, yoksa niye gideyim” diyen Leyla da onların yanına ulaşıp eğitimine devam etmeyi umuyor. 

Nehrin kenarında çocukların yaz tatillerinde kullandıklarından biraz hallice bir şişme bota hava basılıyor.
 

4.jpeg
Fotoğraf: Gonca Tokyol - Independent Türkçe


Bir süre sonra, bir bebek ve çocuğun da olduğu 11 kişilik bir Afgan aile cumartesi günü Doyran’dan yola çıkan ilk bota biniyor; ancak yolculukları uzun sürmüyor.

Akıntıyla sürüklendikten sonra iki ülke arasındaki küçük kum adacığında mahsur kalıyorlar.

Yunan polisi suyun öte yanında “Go back” (Geri gidin) diye bağırırken ailenin küçük kızı onlara el sallıyor.

Bir süre uğraşıyorlar ancak bindikleri botun havası inmiş, karşıya devam etmeleri mümkün değil; Türkiye tarafındaki akrabaları yeni bir bot bulup onları yeniden geldikleri kıyıya taşıyor, ‘umut yolculuğu’ onlar için bu seferlik 3 saat sürüyor ve olumlu da sonuçlanmıyor. 

Aile gerisin geri dönerken kıyıdan biri sesleniyor:

Abi, o bot sağlam mı? Bana lazım abi bot, ailemi geçirmem lazım.


Bölgede görevli askerler öğle saatlerine doğru mültecilerin bot bulma umuduyla toplandığı, yasak bölge içerisinde kalan küçük koya uğrasa da, karşıya geçme amacıyla orada bulunanlara herhangi bir müdahalede bulunmuyor, sadece gazetecileri uzaklaştırıyor.

Mülteciler ise ticari taksilerle Doyran’a gelmeye devam ediyor. 

Sabah saatlerinde sayıları 50’nin altında olan mülteciler, günün ilerlemesiyle birlikte artıyor; ancak kimseye yetecek kadar bot yok, olanlar da karşıya geçenler tarafından Yunanistan kıyısında kalmış.

Gün ortasına doğru mültecilerin sayısı yüzlerceyi bulurken, günün ilk ‘başarılı’ geçişi de gerçekleştiriliyor; ama yolculuk bununla bitmiyor, ailesinin bir kısmını karşıya geçiren baba geri kalanları almak için birkaç dakika önce gittiği yolu geri dönüyor, Yunan tarafından gelen sirenler ve atış sesleri eşliğinde. 
 

2.jpeg
Fotoğraf: Gonca Tokyol - Independent Türkçe


O kıyıya vardığı sırada da bir başka baba yeni bir yol deniyor ve yüzerek karşıya geçiyor, botlardan birini almaya. Başarılı da oluyor.

Bunun üzerine Meriç Nehri üzerinde yeni bir trafik başlıyor, ailelerin genç erkekleri ya da babalar yüzerek karşıya geçiyor, oradaki bir botu alıp Türkiye kıyısına getiriyor ve sonrasında ailesini alıp yeniden gidiyor.

Bir süre sonra bu yöntemin işe yaradığı anlaşılınca dolu botlar arkalarından yürüyen, yüzen insanlarla birlikte yola çıkmaya başlıyor, boş bir şekilde geri dönüyor. 

Karşı kıyıya yüzerek ulaşan babasını bekleyen Süna, karşıya geçince ne olacağından emin değil.

Bir taraftan gülümsüyor ama bir taraftan da ürkerek soruyor:

Ne olacak şimdi karşıya geçince, nereye götürecekler bizi?


Muhtemelen bir toplanma merkezine alınacaklarını söylediğimde yüzü biraz düşüyor ama ısrar ediyor:

Çok tutmazlar di mi ama?


Bir cevabım olmadığı için konuyu değiştirip babasının ne iş yaptığını soruyorum, "Benim babam her şeyi yapar, yapmak zorunda kaldı çünkü" diyor, yüzü bu sefer gururlu.

Bota binip de kıyıdan uzaklaşırken de bu gurur silinmiyor, dönüp gülümseyerek el sallıyor: 

Haydi abla gittik biz!


Güneş Meriç Nehri üzerinde alçalmaya başlıyor.

Türkiye'de bazı babalar kapıların açıldığını söyleyip binlerce kişiyi sınırlara yönlendirirken, onları sarı taksilerinde fahiş paralara taşıyan bazı babalar kendi aralarında "Mültecileri Gönderme Derneği'ni kurduk, işler açıldı" diye şakalaşıyor, bazı babalar da bu soğukta Meriç Nehri'ni yüzerek geçiyor, hem de defalarca... 
 

6.jpeg
Fotoğraf: Gonca Tokyol - Independent Türkçe


"Ben 6 dil konuşuyorum biliyor musun" diye sesleniyor bota binmeden önce S.;

NATO'ya çalıştım yılarca ama onlar bizi arkada bıraktılar. Burada ne yapabilirim ki, hiçbir şey. İnsan gibi bile davranmıyorlar bize. Biz sadece hayatımızı geri kazanmaya çalışıyoruz, belki Avrupa'da yapabiliriz.​​​​​​​

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU