Cumhuriyet gazetesi yazarı Barış Terkoğlu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’a yönelik olarak söylediği “Bu boru göstermeye benzemez” ifadesini yazdı.
Başbuğ’un 26 Haziran 2009’da çıkan yasayı işaret ederek yaptığı FETÖ’nün siyasi ayağı açıklaması tartışılmaya devam ediyor.
Cumhuriyet yazarı Terkoğlu, dün Erdoğan’ın verdiği cevap üzerinden “İlker Başbuğ’un göstermediği boru” başlıklı bir yazı kaleme aldı.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Terkoğlu’nun yazısı şöyle:
Bazen hakkınızda bir hikâye anlatırlar. Siz bile inanırsınız. Yaşayan değil anlatılan olursunuz.
Dün, Cumhurbaşkanı Erdoğan kürsüden emekli Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’u hedef aldı. “Bu, boru göstermeye benzemez, parlamentonun hukuku boru ile sindirilemez” diyordu. Sanki Başbuğ, parlamentoya boru göstermiş gibi konuşuyordu.
Tesadüf değil tabii.
Arama motoruna “İlker Başbuğ” ve “boru” kelimelerini yazdım. 60 binden fazla sonuç çıktı. Nihayetinde Başbuğ, yıllardır elinde bir lav silahı fotoğrafı ve “bunlar boru” kelimeleriyle anılıyordu.
Fotoğraf, 25 Nisan 2009 tarihli açıklamasından alınmıştı. 4 gün önce Poyrazköy’de yapılan kazıların ardından basın toplantısı düzenlemişti. Lav silahının ancak bir kez kullanılabildiğini, sonra işlevsizleştiğini anlattıktan sonra şöyle söylüyordu:
“Bu boş lav, kullanılmış lav, içindeki roket ateşlenmiş ve geride kalan aleminyum parça.”
Kısacası Başbuğ “boru” demiyordu.
Başbuğ’dan 10 gün sonra, CHP lideri Deniz Baykal, grup toplantısında konuşmuştu. “Mermisi olmayan boru niye gömüldü, kim gömdü? TSK ‘ben değilim’ diyor” demişti.
Kısacası Baykal’ın sözleri Başbuğ’a mal edilmiş ve yıllarca öyle kalmıştı. Durum öyleydi ki, FETÖ’cü savcı Cihan Kansız, Başbuğ’un “boru” dediğini iddia etmiş, Başbuğ da “boru tabirini kullandığım doğrudur” yanıtını vermişti. Yıllar sonra “ben bile ‘boru’ tabirini kullandığımı sanıyordum” diyecekti.
Kendisi hakkında anlatılan hikâyeye o bile inanmıştı.
Başbuğ yine çarpıtıldı
Mehmet Akif, “Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi” diyor ya. Acaba tarihte yine tekerrür ile mi karşı karşıyayız?
Zira Cumhurbaşkanı dün şunları söyledi:
“Zaman zaman yanlış değerlendirmeleriyle kamuoyunun önüne çıkan eski bir Genelkurmay Başkanı, ki kendisini gayet iyi tanırım, bu düzenlemeyi bahane ederek Meclisimizi toptan itham eden birtakım açıklamalar yapmıştır”.
Erdoğan, vekillerini Başbuğ’a dava açmaya da çağırdı.
Peki Başbuğ gerçekten de Meclis’i toptan FETÖ’cü mü ilan etti? Ortada yine bir çarpıtma olabilir mi?
Şöyle anlatalım...
FETÖ’nün siyasi ayağı tartışmalarında günlerdir bir muamma yaşanıyor. Herkes siyasi hasımlarını işaret ediyor.
İşte tam da böyle bir atmosferde, İlker Başbuğ, 28 Ocak’ta Haber Global’de gazeteci Erdoğan Aktaş’ın konuğuydu. Aktaş; 15 Temmuz’da, CNN TÜRK’te canlı yayında, FETÖ darbesine direnmiş bir gazeteci olarak herkesin aklındakini sordu:
“FETÖ’nün siyasi ayağı konusunda ne düşünüyorsunuz? Söyleyeceğiniz somut bir örnek var mı?”
Başbuğ, şu sözlerle başlayarak yanıt verdi:
“FETÖ’nün siyasi ayağı var mıdır? Vardır. Yok dersek, gerçeği inkâr olur. Askere sızmış, polise sızmış, yargıya sızmış, üniversiteye sızmış bir örgütün siyasal partilere sızmadığını düşünmek akla ziyandır. Mutlaka vardır, hatta her partide de vardır. Kimdir? Bu konuda ben karar verici ya da yorum yapıcı olamam. Bunu yargının çıkarması lazım. Ama burada siyasi iradenin de ağırlığını koyması lazım.”
FETÖ’nün imdadına yetişen yasalar
Başbuğ, soyut konuşmayı sevmediğini söyledikten sonra, “Ergenekon’dan Çıkış” kitabında da anlattığı somut noktayı işaret ediyordu.
Konu, 25 Haziran 2009’u 26 Haziran’a bağlayan gece çıkan torba yasaydı. TSK’yi ilgilendiren değişiklik, ne Milli Savunma Bakanlığı’na ne de Genelkurmay’a sorulmuştu. Gece 1 civarında, apar topar verilen teklifle torba yasaya eklenmişti.
Başbuğ’un kastettiği, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 3. maddesine yapılan ekleme ve 5271 sayılı kanunun 250. maddesinin 1. fıkrasında yapılan değişiklikti.
İkisi de askeri yargının konusu olan bazı soruşturmaların FETÖ’nün elindeki özel yetkili mahkemelere geçmesini sağlayacak düzenlemelerdi.
Peki hangi soruşturmalardı bunlar?
İlki, çok somut olarak Dursun Çiçek’e kurulan İrticayla Mücadele Eylem Planı kumpasıyla ilgiliydi. Bu sayede dosya, askerin elinden alınıp FETÖ’nün savcılarına teslim edildi.
İkincisi, Kayseri’de Hava Kuvvetleri’nin bilgisayar sistemine sahte evrak sokan FETÖ’cülerin suçüstü yakalandığı dosyaydı. Suçu işleyen askerler itiraf etmiş, FETÖ imamlarıyla bağlantıları ortaya çıkarılmıştı. Asker, FETÖ’yü açığa çıkarmak için somut delil bulmuşken yasa değişikliği imdada yetişti. Bu dosya da askerden alınıp FETÖ’cü savcılara teslim edildi.
Başbuğ, programda yasa değişikliğini ve etkili olduğu kumpasları anlattıktan sonra şu yorumu yapıyordu:
“26 Haziran 2009’da bu iki konuyu içeren kanun teklifini kim hazırladı? Ben bilmiyorum. ‘Araştırsınlar’ diyorum. Ben bir ipucu veriyorum. Bu kanun teklifinin FETÖ’nün emriyle, direktifiyle hazırlandığını düşünüyorum. Çünkü ikisinde de FETÖ komplolarıyla bağlantılı bir olayla karşı karşıyayız. Çok merak ederim bu kanun teklifini kim, neden, nasıl, 25’ini 26’sına bağlayan gece yarısı gündeme getirdi. Ayrıca mevcut anayasaya da aykırı. Mevcut anayasada ‘askeri mahallerde askerlerin işlediği suçlar askeri mahkemelerin konusudur’ der. Yasa, anayasaya aykırı olamaz. İyi niyet olduğunu düşünmüyorum. Bayağı art niyet olduğunu düşünüyorum. 26 Haziran 2019 tarihindeki kanun teklifi üzerinde durulmasını, bir düşünce olarak burada söylüyorum. Sonuç ne olur bilmem.”
Başbuğ’un “FETÖ’nün siyasi ayağı” sorusuna verdiği 11 dakika 53 saniye süren yanıtının kritik kısımları tam olarak bu şekilde.
‘İkinci boru vakası’nın amacı
Ortada bir sonuç var. TSK’ye sızan FETÖ’cüler, üniformalarını darbeye hazırlık için kullandı. Polisler, kumpaslar kurdu. Yargı üyeleri, örgüt adına kararlar verdi. Kuşkusuz, FETÖ’nün siyasi ayağı da siyasetin kurumlarını örgütün çıkarı için kulllandı. Öyle görülüyor ki söz konusu yasal düzenleme de FETÖ’yü rahatlattı, eylemlerini kolaylaştırdı.
FETÖ her yerde tartışılırken, konu siyaset olunca ya “17-25 Aralık miladı” ya da “kandırıldık” savunması her şeyin önüne kondu.
Başbuğ’un sözleri görüldüğü gibi “Meclis’in tamamını” itham etmiyor. Ancak FETÖ için yapılan yasal düzenlemenin arkasındaki aklı sorgulamayı öneriyor. Teklifi veren 8 AKP’li vekil, kandırıldıklarını anlatabilir. Ama bu suya FETÖ zehrinin bulaşmadığını söyleyemez. Başbuğ’a kızanlar, onu savcıya şikâyet etmeye hazırlananlar, keşke önce söz konusu yasanın Meclis’e geliş hikâyesini sorgulasa.
Öyle görünüyor ki “ikinci boru vakası”nda birileri FETÖ’nün siyasi ayağını saklamak için çırpınıyor.
Cumhuriyet