Sudan’daki çok yönlü politik ve ideolojik kutuplaşmayla birlikte partiler ve aşiretler düzeyinde yaşanan çatışmalar, daha önce ülke içerisindeki olaylardan ve bölgesel etkilerden kaynaklanıyordu. Ancak Aralık devriminden sonra bu çatışmalar, büyük oranda özgürlüğün vermiş olduğu geniş alandan ve ülkenin çıkarlarını ilgilendiren programların geliştirilmesinde siyasi oluşumlar arasındaki geçişin esnekliği ile elde edilmesi beklenen durumdan kaynaklanıyor.
İdeolojik kutuplaşma
Sudan'daki ideolojik kutuplaşma, Mehdi Devrimi’nin lideri İmam Muhammed el-Mehdi’nin öncülük ettiği ve Türk-Mısır istilası sırasında Muhammed Ali Paşa'nın fetihleri sonrasında ülkeyi içten fethetmek olarak nitelendirilebilecek bir yaklaşımla birlikte başladı. Ülkenin resmi dini her ne kadar İslam olsa da diğer dinlere karşı hoşgörüyü esas alan bir yaklaşım benimsenmişti. İslam dini öncelikle sömürgeciliğe direnmek için bir araç olarak ülke tarihine dahil olmasına rağmen sonrasında 1843-1885 yılları arasında İmam Muhammed el-Mehdi’nin hareketi ile temsil edilir oldu.
Mehdi o zamanlar bireyin Rabbi ile olan ilişkisinde manevi aracılar yerleştirmekten ibaret olan bir tutum benimsedi ki bu tutum Sudanlılara egemen olan bir unsurdu. Mehdilik ideolojisi üzerine temellenen bu devletin sütunlarının yükseltildiği dönem boyunca yeni bir toplumsal süreç başladı. İmam Muhammed el-Mehdi, silah ve para edinmeye başladı. Ayrıca etrafındaki destekçilerini ve kendisine sadık kimseleri görevlendirdi. Muhammed el-Mehdi, süreç içerisinde destekçilerinden oluşan bir iktidar yapısı meydana getirdi. Böylece Sudan’a bu dönemde bireysel hakimiyeti ile hükmetti. İnsanlar ilham verici bir lider olarak gördükleri Muhammed el-Mehdi’nin çevresinde dönüyorlardı. Ancak Muhammed el-Mehdi, bu Mehdilik temelinde şekillenen yapıyı bir iktidar organı haline getiremedi.
1960'larda ise İslamcı ve komünist ideolojiler arasındaki mücadeleyi şekillendiren bir başka ideolojik kutuplaşma evresi yaşandı. İnsanlar, iç mantıkları ne olursa olsun arzuları için bir çıkış noktası olarak ortaya çıkan İslami ve Komünist eğilimlerin gücü hakkındaki düşüncelerini bu evrede şekillendirdiler. Böylece siyasiler, insanların sağa ya da sola olan aidiyetinin belirlenmesinde toplumun çoğunluğunun farkındalığından faydalandılar.
Komünist Parti, ideolojisini temellendirdiği hayati unsurlarının bir kısmını Sudan'a has olan referanslar ve hususiyetlerden türetti. Sudanlı Komünistler, Sudan halkının ılımlı İslam’ı doğrultusunda ibadetlerini yerine getirmekte tereddüt etmiyorlardı. Böylece parti, Sudan’ın kendisine has olan özelliklerinden bazı hayati unsurlarını şekillendirdi. Hiç kimse partiyi asli ideolojik fikirlerine ya da asli kaynağına referans ile değerlendirmez. Nitekim komünizm doğu kampının çöküşünün ardından Komünist Parti’nin Sudan Kanadı ölümle mücadele ederek hayatta kaldı.
1989'da askeri bir darbeye iktidara gelen Kurtuluş hükümetinin ortaya çıkmasıyla birlikte iç farklılıklar, tek bir çerçevede ulusal kimlik içerisinde eritilmeye çalışıldı. Bunların hepsi Arap ve İslam kültürlerinin yararına ve ülke içerisindeki en yüksek kültürler olmaları itibariyle bu iki kültürün çerçevesinde hareket edilecekti. Mesela Arap Sosyalist Baas Partisi, Arap birliği, sömürgecilik ve emperyalizm ile mücadele ve Arap sosyalist rejimini kurma gibi hedeflerinin çökmesinin ardından sona erdi. Zira parti, bütün Arap ülkelerini sosyalist yaklaşımı benimseyen tek bir ülke çatısı altında birleştirme sloganına dayandı. Oysa bu, ideolojinin uygulanması sağlayacak açık bir pratik yaklaşım gerektiriyordu ki bunu gerçekleştirmek için bir yol yoktu.
Aşiretçilik
Sudan'daki aşiret çatışmaları, mera ve tarım arazileri üzerindeki sosyal ve ekonomik çatışmayı siyasi çatışmaya taşıyan devletin yapısı, sistemi, siyasi söylemi ve koşulları ile ilgilidir. Öte yandan Sudan'daki ulusal sözleşmelerin çoğunda yönetimin niteliği ‘merkezi’ olarak belirlenmiştir. Bu durum özellikle sivil idarenin feshi sonrasında kırsal ve uzak bölgelerde iktidarın gücünü azaltarak, aşiretçilik ruhunu kabarttı. Ayrıca Kurtuluş hükümetinin herhangi bir aşirete karşı kendisine bağlı olan aşireti kışkırtması gibi unsurlar da söz konusu aşiretçilik asabiyesinin yükselmesinin sebepleri arasındadır.
Turabi'nin 1999 yılında iktidardan uzaklaştırılmasının ardından hükümet kutuplaşma bayrağını taşıdı. Öyle ki vatandaşlık belgesi mesabesinde olan ulusal kimliklerde aşiretin isminin yazılmasına varıncaya dek benimsediği programları uyguladı. Bu yeni gerçeklik, aşiretçilik illetinden kurtulmaya çalışan ülke vatandaşlarına ve kültürüne oldukça yabancı geldi. Ulusal ve aşiret bağlılığının bir arada bulunduğu bu gerçeklik, Sudan’ın bilinçaltına yerleşti. Yeni nesil bu iki bağlılık arasında tarihi bir uzlaşmaya varmayı başardı. Aşiretlerin isimlerinin sömürülmesi ve bunların siyasi denklemlerin oluşturulmasında temel bir motor olarak kullanılması ülkede hoşgörüsüzlüğe ve fitneye yol açtı.
Bununla birlikte medyada, devrime sadakat ya da arkasında bir aşiretin isminin bulunduğu siyasi liderin kabulüne ilişkin resmi bildiriler yer almaya devam ediyor. Önceki hükümet zamanında yükselen bu tür kutuplaşmalar, siyasi gündemlerin empoze edilmesi için Sudan halkının duygusal durumundan beslendi. Ayrıca o zaman hükümete katılmayan diğer kabileler için de yeni bir mezat türü meydana getirdi.
Particilik
Sudan’daki partiler arasındaki kutuplaşmanın farklı boyutları bulunuyor. Zira bu kutuplaşma para veya güç elde etmekle bağlantılıdır. Bu, toplumu daha da parçalayan ve gücünü ve bağlılığını zayıflatan bir diğer unsurdur.
Sudan partilerinin baskın özelliği, önceki rejimlerin totaliter yapılarından dolayı kendi içlerine kapanmış olmalarıdır. Bu durum, yalnızca askeri bir darbeyle son bulan ve kısa süren bir demokratik sürece alan açtı. Taraflar aşiretçiliği ve mezhepçiliği geride bırakacakları bir zemin buldular ve önceki hükümete bu fırsat altın bir tabakta sunuldu.
Mevcut Sudan siyasi sahnesindeki siyasi güçlere bir göz atarsak, muhalefet tarafında yer alan ve 50 yılı aşan bir ömre sahip olan büyük geleneksel partilerden oluşan Özgürlük ve Değişim Bildirgesi Güçleri’ni (ÖDBG) görürüz. Bu partiler, kendi iradeleriyle eski hükümetle uzlaşı sağladılar ve iktidarı paylaştılar. Bu, askeri yönetimin başa gelmesine yol açabilecek anlaşmazlıklardan duyulan korkuyla halkın mevcut siyasi arenadaki varlığının görmezden gelinmesine dayanıyor. Bu partilerin geri dönüşü özgürlükler ile çizilen alan içerisindeki bir oyundan ibarettir. Bundan dolayı geçiş dönemini sona erdirme ve seçimleri düzenleme konusunda oldukça istekli oldukları farz ediliyor.
Tünelin sonu
Aşiretçilik başta olmak üzere söz konusu kutuplaşmaların şiddetinde bir düşüşe ve bunların siyasi rant aracı olarak kullanılmasında bir azalmaya tanık oluyoruz. Ancak bununla birlikte yaşam kavgasının yanı sıra bir aşiretin diğerine üstün gelme gibi çabaları bu kutuplaşmanın kaynağında hala etkinliğini devam ettiriyor.
Bütün bunlarla birlikte muhalif güçler, sanki aralarında ulusal ve politik vizyonların yönlendirdiği ilke düzeyinde farklılıklar yokmuş ve sadece sosyal ilişkiler düzeyinde bir anlaşmazlık yaşıyormuş gibi tabii bir şekilde diyaloga yöneliyorlar. Bu, eski partilerin oluşumunun kırılganlığını gösteriyor. Birbirleriyle hasım olan tarafların siyasi olarak uzlaşması Sudan’a has bir durum olarak kabul ediliyor. Fakat durum derinlemesine tetkik edildiğinde bunun siyasi olarak olgunlaşmamış bir yapının yansıması olduğu ortaya çıkar. Sudan’daki partilerin siyaseti halkla ilişkiler alanında icra etmeleri bunun bir delilidir.
Hükümet, bazı siyasi güçleri çekmek ve diğerlerini dışlamak olan bu tür girişimlerde ustalaşmıştır. Bu sadece partilerle sınırlı olan bir durum değil. Nitekim muhalif silahlı hareketlerin bile kendi aralarında birbirlerini evcilleştirdikleri durumlar söz konusu oldu.
Sudan'ın tanık olduğu ıstırap, şiddetli ekonomik krizler ve uluslararası izolasyon siyasi güçlerin önüne sadece tek bir seçenek koydu. Bu seçenek, Sudan halkı için siyasi bir uzlaşı durumu yaratacak kapsamlı siyasi çözüm girişimidir. Tarafların hükümetin girişimlerini genişletememesiyle birlikte rollerini yerine getirememeleri, bölgesel ve mezhepçi gündemlerin yeniden ortaya çıkmasına yol açtı.
Geçiş hükümeti, önceki hükümetin dini grupları, aşiretleri ve partici oluşumları seferber ederek kurduğu geniş tabanı mümkün olduğunca aşmaya ve siyasi programlarını desteklemek ve uygulamak için örgütlü bir şekilde yol almaya çalışıyor.
Şu anda tanık olduğumuz şey, siyasi, sosyal veya ekonomik koşullara tabi olmayan bir kutuplaşma ile 30 yıl boyunca şekillenen bir durumdur. Bu durum, ülkenin çeşitli bölgelerinde meydana gelen savaşlar ile birlikte Sudan’ın tamamını yanan bir fitil haline getirdi. Kurtuluş rejimi döneminde oldukça belirgin olan bu politik kutuplaşma olgusunun siyasi arenadan sökülüp atılması uzun zaman alabilir.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Independent Türkçe için çeviren: Adem İpekyüz
independentarabia.com/node/90206