4 Kasım 2016’da aralarında Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) o dönemki Eş Genel Başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ ile milletvekilleri Selma Irmak, Abdullah Zeydan, Leyla Birlik, Ferhat Encü, Ziya Pir, Nursel Aydoğan ve İdris Baluken gibi isimlerin de olduğu çok sayıda kişi gözaltına alınmış ve bazı isimler tutuklanmıştı.
HDP’nin ‘siyasi darbe’ olarak nitelediği süreç boyunca birçok HDP’li yönetici gözaltına alındıktan sonra cezaevine gönderildi.
Üç yılı aşkın süredir Kandıra 1 No’lu Cezaevi’nde tutuklu bulunan Figen Yükdeksağ, gözaltına alınmalarının ardından yaşanan yargı sürecini ve cezaevi koşullarını, cezaevindeki yaşamını Tükenmez Haber’e anlattı.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Yüksekdağ, siyasi partilere bağlı bir demokratikleşme söyleminin Türkiye’de iyi sonuçlar vermediğini kaydetti.
Tabandan gelen demokrasi hareketlerinin önemine vurgu yapan Yüksekdağ, gerçek demokratik gelişiminin sağlanmasını geleneksel iktidar anlayışının değişmesine bağladı.
Yüksekdağ’ın röportajında öne çıkan konu başlıkları şöyle:
“Siyasetin en yakıcı gündemi, dayatılan faşizmi aşmaktır”
Bugün Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu şey gerçek bir demokratikleşme iklimidir. Böyle bir iklimin gelişebilmesi için de öncelikle mevcut iktidarın değişmesi, aşılması gerekiyor.
Demokrasi güçlerinin bu yönde birleşik bir irade göstermesine ihtiyaç var ve bu birleşme zemininin de geniş tutulması çok önemli.
Yaşamın ve siyasetin şu an en yakıcı gündemi, dayatılan faşizmi aşmaktır, bunun getirdiği antifaşist mücadele görevlerine odaklanmaktır. Bunu başaramayan her politik odak ya da toplumsal kesim, yaşam, hak ve özgürlük damarlarının kesilmesinden kurtulamıyor. Ayrı ayrı duruşların ve iktidarın yaratıp yönettiği kutuplaşmaların aşılarak, ortak demokratik talepler etrafında birliğin sağlanması, birçok kesim için varlık meselesidir.
“Halkın böyle bir bekleyişe zamanı yok”
Şu an muhalefette bulunan bütün partilerin de bu toplumsal zorunluluğu gören bir yerden tavır geliştirmesi gerekir. HDP’ye ve Kürtlere karşı çoğu zaman iktidar partisinin ırkçı-milliyetçi politikalarıyla örtüşen ya da uzlaşan siyaset tarzının terk edilmesi bunlardan biridir.
HDP’ye ve Kürtlere demokrasi yoksa, kimseye olmayacağını anlamak için, tepende bir demir yumrukla 18 yıl daha beklemeye gerek yok. Dahası artık Türkiye halklarının, sosyal dokusunun böyle bir bekleyişe mecali ve zamanı yok.
“İktidar, Kürt korkusunu muhalefete hükmetme silahına dönüştürüyor”
Baskı ve iktidar politikaları karşısında yeterli bir karşı duruş olmadığını, hala bu iktidarın kendisini sürdürebilmesinden anlıyoruz. Eğer güçlü, rolünü tam oynayan bir muhalefet olsaydı, AKP-Saray yönetimi ve yandaşları çoğunluk desteğini yitirmiş olmalarına rağmen, koltuklarına böyle hırsla ve dayanaksız bir özgüvenle sarılamazdı.
Yönetim gücünü tekelinde tutanlar, mevcut varlıklarını büyük oranda yetersiz muhalefete borçlu olduklarını biliyorlar. Bu nedenle karşıtlarının zayıf, yetersiz yanlarına kimi zaman da iç krizlerine oynuyorlar. Mesela son dönemde kendi yarattıkları terör heyulasıyla muhalefete gözdağı verip hizaya dizmekle uğraşıyorlar. Ya da başta CHP olmak üzere bazı muhalif kesimlerin Kürt korkusunu, Aşil’in topuğundan tutar gibi tutup kullanışlı bir muhalefete hükmetme silahına dönüştürebiliyorlar.
“Yetersizliğin asıl kaynağı, muhalefetin kopuş ve çıkış sorunudur”
Bugün en geniş düzlemdeki muhalefetin en önemli sorunu baskıların ağırlığı olarak tanımlanırsa, muhalefet kavramı anlamsızlaşır. Zaten her koşulda, her tür baskıya karşı gelişen bilinç ve eylemden bahsediyoruz. Yetersizliğin asıl kaynağı, muhalefetin kopuş ve çıkış sorunudur.
Eskiden, statükodan kopamayan, kopma eğilimlerinin önünü kesen ve çıkış yapmak için bininci defa düşünürken kaybeden bir muhalefet, gittikçe öz anlamını da yitirir. Kendimiz tek adam – tek parti diktatörlükleriyle idare edilen tümden muhalefetsiz bir ülkede buluruz. Oysa bugün doğru muhalefet tarzı, demokratik işbirliğiyle yeni ve güçlü iktidar alternatifleri yaratabilecek durumdayız.
“Davutoğlu ve Babacan’ı AKP’den ayrı değerlendiremeyiz”
Davutoğlu ve Babacan’ın geçmiş referansları hiç de iyi ve güven verici değil. Ekonomik ve politik olarak yaşanan birçok krizi, açmazı onlardan ve AKP’de bulundukları dönemden ayrı değerlendiremeyiz.
Demokratik parlamenter rejim ve mevcut siyasi bunalıma çözüm üretme iddiaları teyide muhtaç. Bunun ilk ölçüsü de AKP-Saray iktidarı karşısında ne kadar cesur, tutarlı siyaset yaptıkları ve kendi geçmiş pratiklerine ne kadar özeleştirel yaklaştıkları olacak. Bu açıdan manzarayı iç açıcı görmüyorum.
Davutoğlu’nun 7 Haziran sonrası, 2015-2016 darbe ve savaş dönemine dair defterleri tek yanlı açma söylemi bile, söylediği yerde kaldı. Alternatif olmak bir yana dinamik bir siyaset tarzı da yok. Tabandaki karşılıklarını ise açıklanan anketlerden takip edebiliyoruz.
“Görünen dağın ardı yakındır”
Gelecekten umutlu olmak için çok nedenimiz var. Ağır karanlık siyasi, toplumsal koşullar bazen insanın görüş açısını bozup bulandırabiliyor. Önemli olan buna izin vermemek.
Tünelin ucunda da ışık var bence. Karanlıkta burnunuzun ucuna bakarsanız, çakılıp kalırsanız göremezsiniz sadece. Böyle bir zamanda karanlıkta yürümeyi, karanlıkta görmeyi öğrenmek gerekiyor.
Önümüzde dağ gibi sıralanmış engeller de var elbette. Ama sevdiğim bir halk deyişi var; Görünen dağın ardı yakındır… Yeter ki meşakkatli yollarda yürümekten vazgeçmeyelim.
Tükenmez Haber