Türkiye'nin Libya'da ne işi var, tezkere niye gündemde?

Türkiye, Libya'ya asker göndermeyi tartışıyor. Tezkere TBMM'de görüşülecek. Peki Türkiye'nin Libya'daki Ulusal Mutabakat Hükümeti ile imzaladığı anlaşmalar ne anlama geliyor?

Türkiye Libya'ya asker gönderirse TSK'nın askeri varlığının olduğu ülke sayısı 12'ye yükselecek / Fotoğraf: Reuters 

Türkiye bugünlerde Kıbrıs harekatı bir yana cumhuriyet tarihinin olası ilk deniz aşırı operasyonu ve 21. yüzyılın en kritik çıkar çatışmasına sahne olacak Doğu Akdeniz'de attığı adımlar ile gündemde. 

Bir yanda çok sayıda uluslararası aktör ile dev enerji şirketlerinin Doğu Akdeniz'de peşinde olduğu hidrokarbon gerçeği öte yanda gazın paylaşımı noktasında ortaya çıkabilecek ciddi sıkıntılar var.

Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi'ne taraf olmayan Türkiye, bölgede hapsolmamak için binlerce kilometre uzaktaki Libya ile iki anlaşmaya imza attı.

Daha doğru söyleyişle Libya'da uluslararası camia tarafından da meşru görülen, ancak Kaddafi sonrası üç parçaya ayrılmış ülkenin Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH) ile masaya oturuldu. 

28 Kasım'da İstanbul'da imzalanan anlaşmanın iki boyutu var.

Biri Akdeniz'deki deniz yetki alanlarının sınırlandırılması.

Yani Mısır'dan, İsrail'e, Yunanistan'dan, Güney Kıbrıs Rum Kesimi'ne kadar hemen her aktörün birkaç yıldır doğal gaz hesabı yaptığı bölgede Türkiye de yanına Libya'daki UMH hükümetini alarak yolunu çizdi.

Anlaşmanın ikinci boyutu güvenlik ve askeri işbirliğinin genişletilmesine yönelik. 

Nitekim 26 Aralık'da UMH hükümeti hava, deniz ve kara birliklerini göndermesi için resmi çağrı yaptı. 

Şu sıralar Ankara koridorlarında hükümet diğer partilerin nabzını yokluyor.

Konu TBMM'ye gelecek, tezkere görüşülecek.

Peki, Türkiye neden Libya'ya gitmeyi göze alıyor?

Kuzey Afrika'daki yeni ortağı ne kadar güçlü?

Birden çok aktörün olduğu Libya'daki Sarraj hükümeti ile yapılan anlaşmaya ülke topraklarının neredeyse üçte ikisini kontrol altında tutan ve arkasında hem ABD hem Rusya'nın örtülü desteği bulunan General Halife Hafter ne diyor?

Independent Türkçe, hem olası tezkere hem Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in Türkiye ziyareti öncesi üç farklı uzmanla bu sorulara yanıt aradı. 

Doğu Akdeniz ve Kıbrıs'ı iyi bilen emekli bir asker, Libya'da Kaddafi döneminde görev yapmış tecrübeli bir diplomat ve bugün olup biten gelişmelerin nabzını Moskova'da tutan Rusya analisti ile konuştu.

Fırsatlar, riskler, doğru ve yanlış adımlar...

Birbirinden farklı üç bakış açısıyla hemen aşağıda. 

"Deniz anlaşması doğru ama ortada ters orantılı bir durum var"

Emekli Orgeneral Necati Özgen, görev yaptığı yıllarda ordu bünyesinde Kıbrıs uzmanı olarak bilinen bir isim. 

O dönem Kıbrıs Barış Kuvvetleri Komutanlığı yapan Özgen, adanın güneyindeki doğalgaz arama faaliyetleriyle ilgili ciddi bir sorun olduğunu söylüyor. 
 

necati özgen.JPG
Emekli Orgeneral Özgen, 1974'deki Kıbrıs harekatına katılmış, dört kez adada görevde bulunmuştu /  Fotoğraf: Necati Özgen arşivi


Doğu Akdeniz'i 21. yüzyılın en keskin mücadele alanı olarak tanımlayan Özgen, "Türkiye'nin siklet bölgesinin Kıbrıs bölgesi olması lazım. O halde Magosa'nın kuzeyinde bir deniz üssü kurmamız lazım" diyor.

Özgen'e göre asıl dikkate alınması gereken konu ise 1982'de imzalanan Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi. 

Sözleşme sahilleri bitişik veya karşı karşıya bulunan devletler arasında deniz yetki alanları sınırlandırılmasının uluslararası hukuka uygun şekilde ve anlaşma yoluyla yapılması ifade ediyor. 

Bir başka deyişle Akdeniz'deki ülkelerin tümünün bu anlaşmaya göre hareket etmesi gerekiyor. 

Özgen bu noktada Türkiye'nin söz konusu anlaşmanın imzacısı olmadığını anımsatıyor:

Türkiye maalesef münhasır ekonomik bölgeyi belirleyememiş. Herkes o sınırlandırmayı yapmış. Ne diyor sözleşme? 'Ya karşılıklı ya sınırdaş'. Kıbrıs Rum kesimi 17 Şubat 2003'te Mısır ile anlaşma yaptı. 17 Ocak 2007'de Lübnan ile anlaşma yaptı. 17 Aralık 2010'da İsrail ile anlaşma yaptı. Burada önemli olan Güney Kıbrıs Rum yönetiminin KKTC ve Türkiye'nin haklarını yok saydığı gerçeği. Ama maalesef Türkiye münhasır ekonomik bölge sınırlandırılmasında bulunmamış. Ama Güney Kıbrıs 21 Mart 2003'ten itibaren münhasır ekonomik bölge ilanında bulunmuş. Kendi başına 12 ekonomik bölge ayırmış, o bölgeleri petrol arama ruhsat sahası ilan ederek bazı enerji şirketlerine ihale etmiş. 

Özgen, Atina'nın amacının Türkiye'yi Akdeniz'e hapsetmek olduğu kanaatinde.
 

dogu akdeniz.jpg
Fotoğraf: Reuters


Emekli orgeneral, Yunanistan'ın Türkiye'nin münhasır ekonomik bölge ve kıta sahanlığın kısaltıp aşağı yukarı 104 bin kilometrekarelik bir alanı kullanarak Türkiye'nin aleyhine bir işe girişildiğini söylüyor.

Libya ile imzalanan anlaşmanın da bu sebeple olduğuna işaret ediyor:

Türkiye de 'Madem öyle' deyip geç kalsa da Libya ile anlaşmayı imzaladı. Çünkü bakıldı ki, herkes herkes ile anlaşmış. Anlaşmaya varan tüm ülkeler sıkıntı içinde olduğumuz ülkeler. Bizim Libya'daki Ulusal Mutabakat Hükümeti ile imzaladığımız anlaşmadan en çok Yunanistan etkileniyor. Ancak bildiğiniz gibi Kaddafi sonrası parçalanmış Libya'da iki ayrı güç çatışıyor. Libya'nın sadece yüzde 6'sına sahip olan Sarraj hükümeti Birleşmiş Milletler tarafından tanınmış. Çok ilginç. Ve bence bu tanınma durumu bence geçici. Çoğunluğa sahip olan Hafter, Libya'nın üçte ikisini kontrol altında tutuyor. Mısır bu adamı destekliyor. Mısır ile aramız Müslüman Kardeşler'den dolayı iyi değil. Yarın öbür gün Hafter, Libya'yı tamamen egemenliği altına alırsa Türkiye'nin Sarraj ile yaptığı anlaşma bir anlam taşımayacak. Ters orantılı bir durum var ortada. 

"Anlaşma fevkalade doğru ama anlaşma yapılan hükümet zorda"

1993-1995 yılları arasında Libya'da Trablus Büyükelçiliği görevini üstlenen diplomat Uluç Özülker, Libya'daki UMH hükümetiyle imzalanan deniz anlaşmasını olumlu bir adım olarak niteliyor, o da Özgen gibi geç kalındığı şerhini düşmeyi ihmal etmiyor.

Peki, Türkiye niçin, Libya topraklarının sadece yüzde 6'sını kontrol eden ve arkasında başta Moskova ve Washington olmak üzere birçok uluslararası aktörün desteklediği General Hafter yerine Fayiz Sarraj'ın hükümeti ile bu anlaşmayı imzaladı?
 

uluç özülker cnn.jpg
Eski Trablus Büyükelçisi Uluç Özülker / Fotoğraf: CNN Türk


Özülker, bu soruyu yanıtlarken uluslararası arenayı işaret ediyor:

Türkiye meşru olarak kabul edilen hükümet ile anlaşma imzaladı. Hafter aslında Türkiye'ye dost olan bir kişi değil. Olmadığı için de Sarraj hükümeti ile anlaşmayı imzaladığımız andan itibaren Doğu Akdeniz'deki bildiğiniz dengeleri bozduk. Bu geç kalınsa dahi fevkalade olumlu bir adım. Çünkü orada herkes kendinden menkul olarak tek taraflı kararlar ile ekonomik bölge sınırlarını çizmeye başladı. Türkiye'yi kendi karasularına hapsetme peşine düştüler. Adaların her türlü hakkı vardır Yunanistan için, ama ana karanın hiçbir hakkı yoktur. Böyle bir şey düşünülebilir mi? Mümkün değil. Abesle iştigal. Dolayısıyla tüm bu koşullar altında ya savaşacaksınız ya hukukun gösterdiği yolları takip edeceksiniz. Gidip siz de bu örnekte olduğu gibi Libya'daki meşru hükümet ile anlaşma imzaladığınız an Libya kendi ekonomik bölgesi itibarıyla 39 bin kilometrekarelik bir kazanca sahip oldu.  Bunun 19 bin kilometrekaresi Türkiye ile yaptığı anlaşmadan kaynaklı. 

Türkiye-Libya anlaşması sonrası Doğu Akdeniz'deki İsrail, Güney Kıbrıs, Yunanistan gibi ittifak ilişkisi içindeki oyuncuların bir noktada ihtilafa düştüğünü öne sürüyor Özülker. 

Tüm tarafların hak iddialarını daha yüksek ses ile dillendirmeye başladığını belirtiyor. 

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Özülker'e göre yapılan iş iyi ama asıl sorun da zaten bundan sonra başlıyor:

Bu anlaşmayı kiminle yaptık? Oradaki meşru hükümet ile. Meşru hükümet aslında zorda. Çünkü bir tarafta Birleşmiş Milletler meşru olarak tanıyor, güvenlik konseyinin üç başat üyesi Hafter'in arkasında duruyor. Bu da kendi içinde bir çelişki. Netice itibarıyla net olan şey Sarraj hükümeti meşru ise yaptığı anlaşma Libya adına meşruiyet arz eder. Buraya kadar bir sorun yok. Fakat Hafter, şu an Trablus'un 40 kilometre kadar yakınına girmiş durumda. En son varoşlarda çarpışmalar başladı. Trablus hükümetinin de düzenli bir ordusu yok. Aşiret düzeninde, dağınık birlikler vur-kaç şeklinde çarpışıyor. Burada Türkiye'ye 'Sen gel bana havadan, denizden, karadan yardım et' deniyor. Biz de buna 'Evet' diyoruz. Aslında bunun arkasında bizim 'Evet' deyişimizin temel nedeni meşru hükümet düşerse Hafter benimle bu anlaşmayı devam ettirmez kaygısı. Dolayısıyla benim şu an Doğu Akdeniz'in dengelerini de bozacak şekilde hakkımı elde etmemi sağlayacak biçimde ortaya çıkan bu konum, çok kısa sürede Hafter'in oraya gelişiyle birlikte benim aleyhime döner kaygısı var. Bunun olmaması oradaki Trablus hükümetinin yaşaması lazım. 

Bir bakıma Türkiye'nin Libya'ya asker göndermek istemesinin ardından yatan neden Sarraj'ı değil, Sarraj ile imzalanan anlaşmayı ayakta tutabilmek ile alakalı. 
 

SARRAJ ERDOGAN.jpg
Fayiz Sarraj ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan / Fotoğraf: AA


Doğu Akdeniz’deki enerji kaynakları konusunda birbirine yaklaşan Yunanistan, Kıbrıs Rum Kesimi, İsrail ve Mısır var.

Bu yakınlaşmanın güvenlik işbirliğine taşındığı ve Türkiye’nin bölgede yalnızlaştırılma çabasına girdiğinden söz ediliyor. 

Yunanistan, Kıbrıs Rum Kesimi ve İsrail, 2 Ocak'ta EastMed boru hattı anlaşmasını imzalayacaklarını duyurması bölgedeki tansiyonun daha fazla yükseleceğinin işareti.

Erdoğan, 8 Ocak'ta Putin ile görüşmesinde ne diyecek?

Peki böylesi bir ortamda Türkiye'nin Libya'daki UMH ile attığı imzaya Rusya ne diyor?
 

putinerdogan.jpg
Erdoğan ve Putin / Fotoğraf: AP


Zira tüm diplomatik sürecin merkezinde Türkiye-Rusya teması var.

Hafter bir yandan Trablus'taki Sarraj hükümetini iyice köşeye sıkıştırmş durumda.

Son olarak Zaviye'de yüzlerce göçmenin tutulduğu El Nasır Göçmenler Merkezi yakınında bulunan Uygulamalı Mühendislik Enstitüsü'ne Hafter güçleri bir saldırı düzenledi.

Birleşmiş Milletler (BM) Libya Özel Temsilcisi Ghassan Salame, saldırıları kınadı.

8 Ocak'ta ise Türk Akım açılışı için Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, tüm bu gelişmeler yaşanırken İstanbul'a geliyor.

Erdoğan'ın Rus lidere mesaj gönderdiği sır değil.

Cumhurbaşkanı'nın son dönemde Wagner güvenlik şirketine bağlı yaklaşık 2 bin Rus paralı askerin Libya'da Hafter saflarında yer aldığını gündeme getirmesi bunun kanıtı.
 

kerim has evrensel.jpg
Dr. Kerim Has / Fotoğraf: Evrensel Gazetesi


Rusya analisti Dr. Kerim Has, Erdoğan'ın 8 Ocak'taki Putin görüşmesine cebinde Libya tezkeresiyle oturmak istediğini söylüyor.

Gelgelelim, Has'ın penceresinden bakılıdığında tek başına Rusya ile masaya oturmak ve en azından belirli bir statükoda anlaşmaya varmak çok şey ifade etmeyebilir.

Nedeni Libya'nın Suriye'den farklı oluşu:

Erdoğan onunla masaya oturduğunda yanında Libya tezkeresiyle oturmak istiyor. 'Senin orada planlarını zora sokabilirim, bana yardımcı ol' diyecek gibi görünüyor. Ya da 'Sen bana bir şey ver, ben sana bir şey vereyim' diyecek gibi. Bu anlamda Ankara'nın Suriye'nin ötesinde Libya'da da Moskova ile karşı karşıya kalması ciddi bir ihtimal. Suriye'den farklı olarak Libya'da şunu belirtmek lazım Libya'da çok daha fazla aktör var. Hani, Türkiye'nin Suriye İdlib'deki muhatabı Rusya. Fırat'ın doğusunda ise biraz ABD biraz Rusya. Ama temelde Suriye'de oyuncular bunlarla sınırlı. Libya'da ise iş öyle değil. Fransa, Mısır, BAE, Suudi Arabistan Hafter'i destekliyor.  İtalya var. İtalya biraz Sarraj'a yakın ama bu Roma yönetiminin Ankara ile aynı safta olduğu anlamına gelmiyor. Almanya biraz arabuluculuk yürütmeye çalışıyor. İngiltere de Sarraj'a yakın gibi ama bu da Türkiye ile aynı safta olduğu anlamına gelmiyor. Yani Suriye'den farklı olarak Libya'da çok fazla aktör var. 

Dünya petrolünün yüzde 3'ünün olduğu ülke: Libya

Libya'da petrol rezervleri devasa boyutta. 

Ülke, dünyanın en büyük sekizinci petrol üreticisi. 

Libya'daki petrol kaynaklarının yüzde 90'ına yakını ise Hafter'in konrolünde.
 

hafter.jpg
General Halife Hafter / Fotoğraf: Reuters


Ve Has'a göre Türkiye'nin anlaşma imzaladığı Sarraj gitti gidici: 

Anlaşmayı imzaladığınız Sarraj hükümeti, zaten meşruiyeti tartışmalı, gitti-gidecek denilen bir yapı. Tobruk'taki Temsilciler Meclisi Sarraj ile imzalanan anlaşmayı tanımıyor. Ki; Hafter'i destekleyen bu meclisi de BM tanıyor, onların da geçici bir hükümeti var. Kaldı ki, Sarraj'ın Türkiye ile böyle bir anlaşmayı imzalama yetkisi yok. Sarraj tam tersini iddia ediyor. Sarraj, Türkiye destek vermeden ayakta durabilecek gibi görünmüyor. Uluslararası güç dengeleri ve askeri kapasite açısından bakıldığında Hafter'e destek veren ülke sayısı daha fazla gözüküyor. Rusya'da konuşulanı aktarayım. Hafter'in birkaç ay içinde Trablus'u da kontrol altına alabileceği söyleniyor. Yani Sarraj devrilme ihtimali yüksek bir hükümet. Dolayısıyla deniz anlaşmasını yaptığınız hükümet sağlam değil, bu anlamda bu anlaşma riskli görünüyor. 

Dr. Kerim Has, Hafter'in SSCB'de askeri eğitim gördüğünü, özellikle Rusya Savunma Bakanı Sergey Şoygu ile arasının çok iyi olduğunu anımsatıyor. 
 

32596.jpg
Hafter 8 Kasım 2018'de Rusya Savunma Bakanı Şoygu tarafından kabul edilmişti / Fotoğraf: AP


Moskova'nın gözünde Hafter Kaddafi'nin pozisyonunu, iktidarını restore edip güncelleyecek bir aktör olarak gözüküyor. 

"Hem Rusya hem ABD açısından elverişli bir kişi olan Hafter'e karşı Türkiye asker gönderirken bunları gözetmesi gerekiyor" diyor Has.

Emekli Org. Necati Özgen ise Libya'daki koşullara dikkat çekiyor, asker göndermenin uygun olmadığını söylüyor:

Ne olacağı belli olmadan Türk askeri niye Libya'ya gitsin? Ortada bir kargaşa, bir bunalım, ciddi bir kriz var. Türk askeri araziyi bilmiyor, bölgeyi bilmiyor. Riskli bir konu. Tüm bu faktörler dikkate alındığında Türkiye'nin Libya'ya asker göndermesi uygun değil. 

Libya'ya asker göndermek riskli mi?

Uluç Özülker 400'den fazla aşiretin olduğu Libya ile askeri anlaşmanın 2013 yılındaki askeri işbirliğinin genişletilmiş hali olarak tanımlıyor.

Ancak iş asker göndermeye gelince, 'Orada bir durmak lazım' diyor: 

Askeri işbirliği anlaşması 2013 anlaşmasının genişletilmiş şeklidir. Buna kimsenin itirazı yok. Türkiye Trablus hükümetini kaybettiği anda başı derde gireceğine göre 'Benim menfaatim olduğu cihette oradaki bu desteğimi sürdürebilmeliyim' diyor. Ama bizatihi hava, deniz ve karadan asker göndermeye gelince mesele orada bir durmak lazım. Mukayeseler yapılıyor. Mesela 'Fırat'ın doğusunda da girdik, 9 günde şunu yaptık' diye. Unutmayalım ki Suriye örneğinde Türk askeri kendi topraklarında var olan üslerinden hareket ile kolaylıkla oraya girebiliyor.  Uçağı kalktığı zaman havadan vurabiliyor. Bu manada bir kolaylık var. Libya örneğinde ise 400-500 millik bir mesafe söz konusu. Askerinizi taşıyacaksınız. Orada Trablus havalimanı hariç -ki o da şu sıralar- kullanabileceğimiz bir hava alanı yok. Diğer taraftan Hafter açıklama yaptı, 'Türkler buraya yardım için geldikleri takdirde gemi ve uçaklarınız vururuz' dendi. Biz oraya taraf olarak savaşa gidiyoruz. Cumhuriyet tarihimizde denizaşırı bir operasyon bu güne kadar yapılmamış. Kıbrıs'a gittik ama 40 mile gittik. Karşınızda savaşan ve dar bir alana sıkışmış bir güce yardıma gidiyorsunuz. Bunun lojistiği, orada üs edinilmesi. Bütün bunların oraya oturtulması, yerleştirilmesi... Diyelim tezkere çıktı. Siz gidene kadar Hafter işi bitirmez mi acaba diye merak ediyorum. 

"Türkiye'ye baktığınızda destek veren sadece Katar var o da alacalı bir destek"

Yukarıdaki sözler ise Dr. Kerim Has'a ait.

Has, Türkiye'nin Libya'da hem yalnız hem halihazırda sahadaki güç dengelerinin zaten aleyhine olduğu söylüyor.
 

Qatar-Turkey_Horo.jpg
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Katar Emiri Şeyh Tamim Bin Hamad El Thani / Fotoğraf: Times of Israel


Bununla birlikte kendisine bir hayli yabancı ve uzak sayılabilecek, doğrudan lojistik ve kara bağlantısının olmadığı bir coğrafyada askeri açıdan müdahil olma durumu ile karşı karşıya olduğunu, bunun da ciddi riskler barındırdığını söylüyor. 

Has'a göre Türkiye'nin Libya'da askeri açıdan yıpranması, Doğu Akdeniz'de ise siyasi, diplomatik ve enerji kaynaklarının paylaşımı bağlamında daha fazla izolasyon gibi sonuçları doğurabilir.

"Libya'daki asıl aktörler ABD ile Rusya"

Özülker ise Libya'daki asıl güç çatışmasının ABD ile Rusya arasında yaşandığı düşüncesinde.

İki ülke arasında bir bilek güreşi yaşandığını belirten emekli diplomat, Rusya'nın artık güçlü bir oyuncu olduğuna vurgu yapıyor. 

Bir yandan da Moskova'nın Türkiye'ye gözdağı verebileceğini vurguluyor: 

Moskova'ya heyet gitti Türkiye'den. Beklenenden uzun sürdü görüşme. Neden? Çünkü uyuşmazlık var. Rusya, Türkiye'ye gözdağı veriyor artık. 'Sen ABD ile misin, benimle misin?' diye soruyor. Moskova, Ankara ile Washington arasına bir nifak tohumu soktu, NATO'nun içine kadar sorun sirayet etti. Tüm bunlara bakıldığında Libya'da işler karmakarışık. Türkiye'nin oraya asker göndermesi halinde ne olacak? Hafter'in neredeyse 60 bin kişilik düzenli orduya yakın bir gücü var. Kimi asker arkadaşlarıma danıştım, ne olur diye. Öylesi bir gücün karşısında Türkiye'den Libya'ya gidecek bin, iki bin kişilik bir askeri güç ile mücadele edilemez. Ne gidecek, kolordu mu gidecek?  Düşünsenize bu kadar askerin nakli, güvenliğinin sağlanması, lojistiği, oradaki yaşam koşullarının sağlanması, askerin çöl koşullarına alışması... Çöl korkunç bir yerdir. Yazın 52 derecedir. Kış en ideal aylardır. Kurak her taraf, su yok. Yani 'Ben gidiyorum' demek ile olacak, Türkiye'den Suriye'ye gitmek gibi değil Libya'ya inmek. İç siyaset açısından da çok yıpratıcı bir karar olur.   

"Türkiye hep tarafını belli ediyor"

Kerim Has, Türkiye'nin en büyük yanılgısının Suriye meselesinde olduğu gibi Libya örneğinde de tarafını açıkça belli etmesi olduğu düşüncesinde.

Bunu Rusya örneği ile izah ediyor.

Has, Rusya'nın Hafter'in arkasında gibi görünürken bir yandan da enerji şirketleri üzerinden Sarraj ile işbirliği yaptığına dikkat çekiyor.
 

umh.jpg
Trablus'taki UMH hükümeti adına savaşan birlikler / Fotoğraf: Reuters


Ya da en azından yapıyormuş gibi görünüyor: 

Gazprom'un iki hafta kadar önce Sarraj hükümetinin kontrolünde diyebileceğimiz Libya Ulusal Petrol şirketiyle iki anlaşma imzaladı. Gazprom, 2000'li yılların başlarından beri zaten Libya'da belli ölçüde bir faaliyet gösteriyordu. Son imzaladığı anlaşmalardan birinin süresi 2036 yılına kadar. Bir diğeri 2037'ye kadar. Rusya'ya yakın, Tataristan merkezli petrol şirketi Tatneft petrol ve doğalgaz şirketi aralık ayı başlarında Gadames ve Sirte'de çalışmalarını yeniden başlattığını duyurdu. Libya'daki yatırım yaklaşık olarak 260 milyon dolarlık bir yatırım. Lukoil yeniden Libya'da olmayı düşünüyor. Tüm bunlara bakıldığında Rusya'nın Sarraj ile de belli bir teması olduğu görünüyor. Meşru olarak göründüğü için Sarraj onunla da köprüleri atmıyor. Ama sahada da üstü örtülü şekilde paralı askerler üzerinden Hafter'e destek veriyor. Şimdi Wagner'in olduğunu herkes biliyor. Vega var bir başka Rus şirketi. Kalkan diye bir askeri şirket var. Wagner'in haricinde başka paralı askerler de var. Keskin nişancı da gönderiliyor bölgeye. Ama onun haricinde asıl Trablus'taki operasyonu yürüten master mind yani askeri stratejiyi belirleyen danışmanlar da bulunuyor. Bunların sayısı 2 binden fazladır muhtemelen. 

Kaddafi'den bugüne uzanan bir anı...

41 yıllık boyunca Dışişleri bünyesinde önemli görevler üstlenen Uluç Özülker, 2 yıl boyunca Libya'da büyükelçilik yaptı. 
 

muammer-kaddafi-gencligi.jpg
Muammer Kaddafi 42 yıl boyunca demir yumrukla Libya'yı yönetti / Fotoğraf: AFP


O dönemde Kaddafi ile yaşadığı bir anısından yola çıkıp bugüne geliyor. 

Dün ile bugünün Libyası'nı karşılaştırıp, Türkiye'yi Kuzey Afrika'da nelerin bekleyebileceğini şu sözler ile anlatıyor: 

Bir gün Kaddafi'ye 'Neden bu kadar sertsin?' diye sordum. Bana '400'ün üzerinde aşiret var, hepsi tepeden tırnağa kadar silahlı, ben dahil hepsi çöl adamı' dedi. Böyle bir toplumu yönetebilmek ancak yukarıda çok güçlü bir istihbarat ve güçlü bir ordu ile mümkün olabilir, ben Libya'yı aşiretler arası denge politikasıyla ayakta tutuyorum' demişti. Nitekim o dönem iki kişi yüksek ses ile Kaddafi'nin adını telaffuz etse bir daha onlardan haber alınamazdı. Hiçbir zaman rahat ve huzur içinde bir toplum olmadı Libya. Bugün Libya'da herkes daha bir başına buyruk. Hepsinin ötesinde mevcut koşullarda bir hükümet yok. Günümüz Libyası'nda ise dengeler ortadan kalktı. Söz gelimi, aşiretin biri 'Ben bu seçimi beğenmedim' diyerek meclisi basabiliyor, dağıtabiliyor. Böyle koşullarda, Libya'ya gidip savaşa gireceksiniz. Altına koyuyorum üstüne koyuyorum. Aklıselim ile düşündüğüm zaman ben bunun altından kalkamadım.

 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU