Birçok filmde, dizide, klipte denk gelmişizdir. Dönen tekerlek üzerinde şekillenen toprak kaplara, seramik yapan ellere… Oldukça romantik görünen bu sahnelerin ardında yoğun bir emek ve güç söz konusu… Çamurun bir nesneye dönüştüğü yolculuğun serüvenini konuşmak üzere bir seramik sanatçısının kapısını çalıyoruz.
Hazır kalıp üreten atölyelerden rahatsız olan Seramik sanatçısı Melike Öztürk ile Balat’taki atölyesinde buluşup çaylarımızı yudumlarken sohbet ediyoruz.
"Bu parmaklardan birisi de benim ellerimde"
‘Türkiye’de faaliyet gösteren çömlekçi kadınların sayısının bir elin beş parmağını geçmediğini’ söylüyor Melike Öztürk:
Bu parmaklardan biri de benim ellerimde. Döküm işleri kolaydır, endüstriyeldir. Ben geleneğin yaşatılmasına inandığım için ve aynı zamanda bunu şiddetle arzu ettiğim için çarkta çalışmayı daha uygun gördüm.
"Başka malzemelerle çalışmak istedim, önüme çamur çıktı"
Melike Öztürk hemşireliği bırakmasının ardından başlamış seramik sanatına. Bu kararın ‘radikal bir karar’ olduğunu söylüyor. Çünkü Öztürk’e göre seramik sanatı dışarıdan göründüğü kadar romantik değil ve yoğun bir emek gerektiriyor:
Sanatta ilgim hep vardı. 10 yıllık gibi bir süre Almanya’da gezici hemşirelik yaptım. Uyuşturucu kullananlara yardım eden bir dernekte çalıştım. Hemşirelik mesleği bana pek hitap etmediğini gördüm. Başka araçlarla, başka malzemelerle çalışmam gerektiğine inandım ve önüme çamur çıktı. Radikal bir karar alarak hemşireliği bıraktım ve seramik okuluna başladım. Yorucu bir iş, dışarıda göründüğü kadar romantik değil. Ağır işçilik gerektiren bir iş ama insanın kendi öz gücünü bulmasına da yardım eden bir yanı vardır seramiğin, birde ben bir tık daha çıtamı yükseltim veya yükseltmek için çaba gösterdim.
"Metrelerin arkasında 25 yıl var"
‘Günümüzde Türkiye’deki seramikçiler neden gelenekselliği yaşatmıyor?’ diye soruyoruz Öztürk’e. Seramik sanatçısı Öztürk’ün yanıtı şöyle oluyor:
Geleneksel olan zordur. Öğrenmeniz gerekiyor. Bizim ülkemizde ki seramikçiler dökümü tercih ediyorlar. Bana kalırsa bu büyük hafıza kopukluğudur. Örneğin dokuma yapan bir kadın, günde 2 metreyi dokuyabilir. İncecik ipek iplikle, ama arkasında bir 25 yılı vardır. Çarkta bunu gerektirir, bu zor bir yolculuktur.
"Seramik benim için bir yaşam biçimi"
Öztürk, atölyesine ilişkin bir ayrıntıyı da paylaşıyor bizimle:
Hazır sırlarla çalışmıyorum. Pek çok atölye hazır olan sırları alıp yaptıkları ürünleri sırlarken, ben işin kimya bölümüne giriyorum ve kendi sırlarımı kendim ayarlayarak argesini uzun aylar boyunca yaparak oturtarak onları kullanıyorum. Bana son derece heyecan ve haz verdiğini söyleyebilirim. Düşünün bir renk yapıyorsunuz ve ortaya güzel bir şey de çıktığı zamanda sizin yaptığınız ürün haricinde hiçbir yerde olmayacak bence bu muhteşem bir şey. İnsan elinin şekillendirdiği bir yolda vardır. Seramik benim için bir yaşam biçimi, gittiğim müzelerde bile ilk bölümler seramik bölümlerdir. İnsanlara güzel şeyler sunmanın derdini taşıyorum.