Sinemada geçmiş bir ömür Ali Erkan Kardan’ın öyküsü…
Mesleğine 1969 yılında başlayan Kardan’ı biz çoğu zaman göremeyiz. Ancak o, bir fenerle karanlıkta bize yolumuzu gösterir:
"Yedinci sıra, soldan üçüncü koltuk..."
Yaklaşık 25 yıldır Beyoğlu Sineması’nda, “teşrifatçılık” yapan Kardan’ın bu macerası Saray Sineması’nda başlamış.
O dönem izleyicilerinin takım elbiseli şu beyefendilerin ve tayyörlü hanımefendilerin olduğu Saray Sineması’ndaki görevi askere gidene kadar devam etmiş.
Saray Sineması’nda çalıştığı dönemde gündüzleri de Cağaloğlu’nda bir matbaada çalıştığını söyleyen Ali Erkan Kardan, o zamanlarını şöyle anlatıyor:
Akşam saat 19.30 gibi sinemaya gelirdim. Orada makinist gayrimüslimler vardı. Madamlar vardı. Onlar benim ikinci ailemdi. Yemeklerini yaptıklarında bana da ayırırlardı. Şevkle başlardım işe.
Mesleğe askere gittikten sonra ara veren Kardan’ı dönünce kötü bir sürpriz bekliyordu. Çünkü gündüzleri çalıştığı matbaa yanmıştı ve akşamları çalıştığı Saray Sineması kapanma sürecindeydi.
Son durak Beyoğlu Sineması…
Saray’ın ardından Ali Kardan’ın sineme macerası, Yeni Melek Sineması’nda orası kapanınca da Lale Sineması’nda devam etti. Son durağı ise Beyoğlu Sineması...
Kardan’ın çeyrek asır çalıştığı Beyoğlu Sineması, ekonomik gerekçelerle 2017’de kapanacağını duyurmuştu ancak yapılan kampanyaların ardından bugün hâlâ varlığını sürdürüyor.
Kardan’ın beyaz perdeye ilgisi çocuk yaşta başlamış.
Saray’da işe başlamasının kendisi için bir fırsat olduğunu söyleyen Kardan şöyle anlatıyor sinemalara kaçak girdiği çocukluk yıllarını:
10 yaşımdayken akşamları gazete satardım. Sonra Balat’a Milli Sineması’na gitmeye başladım. 9-10 yaşlarındayken sattığım gazeteler bitince soluğu sinemada alırdım. Aldığım 3 kuruşu da sinemaya verirdim yani. Fatih’te Madalyon Sineması, Çiçek Sineması vardı. Yine yazlık, kovboy filmlerine gitmeyi çok istiyordum. Saray Sineması’nda işe girmem benim için bir nimet oldu.
“Teşrifatçılar kendi aldıkları paraları aralarında bölüşürdü”
Saray Sineması’nda çalıştığı dönemde oldukça iyi kazandığını söyleyen Kardan devam ediyor hikâyesini anlatmaya:
O dönemlerde işler çok iyiydi. Ben de çok iyi para kazanıyordum yalan yok. Çünkü patronum bana ek maaş veriyordu. O zamanlar sinemada maaş yoktu. Sadece teşrifatçılar kendi aldıkları paraları aralarında bölüşürdü. Maaş konusu 2010 yılına kadar böyle devam etti. Seyirci bahşiş verirdi. İş hayatım böyle devam etti.
“Beyoğlu’nda 29 sinema salonu vardı”
Kapanan sinema salonlarını da anlatıyor Ali Erkan Kardan…
Kendisinin bu işe başladığında Beyoğlu’nda 29 adet sinema salonu olduğunu ve hepsinde ayrı filmin gösterildiğini söylüyor.
Sinema salonu sahiplerinin bir tarzı olduğunu söyleyen Kardan “Seyircinin tercih etme hakkı vardı” diyor:
Salonda farklı filmler oynardı. Avanta filmleri vardı. Affedersiniz 2-3 tane porno erotik filmler oynatan sinemalar vardı. Yani seyircinin onlara da gitme tercih hakları vardı. 29 tane sinema az bir sayı değildi.
Aynı zamanda sinema sahiplerinin de çalışma tarzları vardı. Örneğin Atlas Sineması bir film oynatıyorsa onu Lale Sineması ya da Dünya Sineması’nda izleyemezdiniz. O filmlere sac ayağı derlerdi.
İnsanlar Beyoğlu’na geldiklerine ‘Hangi salonda hangi film var?’ derlerdi. Ne kadar çok film varsa o kadar çok seyirci gelirdi sinemaya.
“Film şirketleriyle anlaşma yapılırdı”
O dönemlerde film şirketleri ve sinema salonlarının anlaşma yaparak çalıştığını anlatıyor Kardan:
Film şirketleri film getirdikleri zaman bir liste yaparlardı. Filmlerin yurt dışında geliş tarihlerine göre önce filmlerin fragmanları girerdi. Şirketler fragmanlarını, dağıtımcı şirketlere, sinema salonu sahiplerine gösterirlerdi. Altı aylık veya bir senelik sözleşmeler yapılırdı.
Ama şimdi öyle bir şey yok. Şimdi dağıtımcılar her sinemaya birer kopya gönderiyor. Her sinema birer tane oynuyor. Bana göre abes bir konu. Ama tabii dağıtımcıların düşüncesi… Sinema sahiplerinin buna karşı düşünceleri ne olur onu bilemem.
Salonlardan seyirciye dile gelmeyen gizli anlaşma…
Beyoğlu’nda eskiden, seyirci ve sinema salonları sahiplerinin arasında gizli bir anlaşma olduğunu söyleyen Kardan, izleyicinin hangi salonda neyi izleyeceğini bildiğini söylüyor.
Getirilen filmlerde, sinema sahipleri, hangisinin hangi izleyiciye hitap edeceğini bilirdi” diyen Kardan şöyle devam ediyor:
Beyoğlu’nda mümkün oldukça Avrupa filmleri ve Amerikan filmleri olurdu. Neden? Çünkü gayrimüslimler çoktu burada.
Ermeni, Rum, Yahudi onların da tercih edebileceği filmler gelirdi. Mesela Lale Sineması, Ferdi Tayfur, İbrahim Tatlıses filmleri oynardı ama onların seyirci profili belliydi.
O zamanlar Emir Kusturica filmleri de çok gelirdi. Sağ olsun Sabahattin Çetin diye bir film dağıtımcısı vardı. Herhangi bir sözleşmeli dağıtım şirketlerle fazla çalışmazdı. Onun getirdiği filmleri oynatırdık genelde. “Yağmurdan Önce”, “Ülke Ve Özgürlük”… Seyirci Beyoğlu’nu çok tercih ediyordu. Aksiyonlu hareketli bir yerdi burası.
“Yılmaz Güney’in film setlerine gitmek için iş yerinden özel izin alırdım”
Film izlemeyi çok seven Kardan, filmlerin çekim setlerine gitmeyi de çok seviyor.
Yılmaz Güney ve Nebahat Çehre ile filmleri çekilirken, sete giden Kardan bir anısını paylaşıyor:
Harbiye Kent Tiyatrosu önünde, Nebahat Çehre at arabasının üstünde baygın yatıyor. Yılmaz Güney at arabasıyla onu kaçırmaya çalışıyor. Bu tür sahneler için iş yerinden özelikle izin alıp seyretmişliğim var. Yılmaz Güney burada arka sokaklarda kahvelere takılırdı. Kendi kahvesi olduğu söylenirdi. Biz de giderdik.
"Mahcup olmamak için mecburen izliyorsun”
Kardan “Her filmi izliyor musunuz?” sorusuna ise “Mahcup olmamak için mecburen izliyorsun” yanıtını veriyor.
“Seyirci merdivenlerden indikten sonra benimle bir kontak kuruyor” diyen Ali Erkan Kardan, bir aile ilişkisi gibi samimi olduklarını söylüyor:
Samimi oluyorsun, arkadaş gibi oluyorsun. Ailen olduğu için sana bazen filmleri soruyorlar. Nasıl film? Seyredilir bir film mi? Ona karşı mahcup olmamak için mecburen izliyorsun. Çünkü bir fikir ediniyorsun artık film hakkında, biraz da tecrübemiz var. Filmleri izleyince de çözüyoruz. Onun için seyirciye bu film seni çeker izle diyoruz. Sinemayı bilenler geliyor.
© The Independentturkish