İstanbul'da, bebek acil hastalarını önceden anlaştıkları özel hastanelerin yenidoğan ünitelerine sevk edip ölümlerine neden oldukları ve haksız kazanç sağladıkları iddia edilen 47 sanığın yargılandığı davanın ilk duruşması, sanıkların savunmasının alınmasına devam edilmek üzere yarına ertelendi.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Bakırköy 22. Ağır Ceza Mahkemesince adliyenin konferans salonunda yapılan duruşmada, tutuklu sanık Fırat Sarı'nın da aralarında bulunduğu, 8'i kadın 22 tutuklu sanık, 19 tutuksuz sanık ve tarafların avukatları hazır bulundu. Bazı tutuksuz sanıklar ise bulundukları şehirlerdeki adliyelerden Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile duruşmaya bağlandı.
SEGBİS'te yaşanan arızanın giderilmesinin ardından yeniden başlayan duruşmada, Türkiye Barolar Birliği (TBB) Başkanı Erinç Sağkan, İstanbul Barosu Başkanı İbrahim Kaboğlu, davada müşteki olmayan bir kısım mağdur ailelerinin avukatları ile bazı sivil toplum kuruluşları ile siyasi partilerin avukatları davaya katılma talebinde bulundu.
Duruşma savcısı, katılma taleplerinin suçtan doğrudan zarar görmedikleri gerekçesiyle reddine kara verilmesini talep etti.
Bazı sanıklar katılma talepleriyle ilgili diyecekleri bir şey olmadığını söylerken, bir kısım sanıklar ve avukatları da taleplerin reddedilmesini istedi.
Mahkeme heyeti, talepleri değerlendirmek üzere duruşmaya bir süre ara verdi.
Aranın ardından kararını açıklayan heyet, müdahillik talebinde bulunan TBB Başkanı Sağkan, İstanbul Barosu Başkanı Kaboğlu, müşteki olmayan bir kısım mağdur ailelerinin avukatları ile bazı sivil toplum kuruluşları ile siyasi partilerin avukatlarının katılma taleplerini reddetti.
Duruşmada daha sonra sanık savunmaları alınmaya başlandı.
Mahkeme başkanı, örgüt elebaşı olduğu değerlendirilen tutuklu sanık Fırat Sarı'nın savunmasının en son alınacağını bildirdi.
"Her hastane sahibi para kazanmak ister"
Tutuklu sanıklardan hemşire Hakan Doğukan Taşçı, savunmasında, yaptığı bir-iki işlemi kabul ettiğini ve dürüstçe ifadesini verdiğini belirterek, bazı konularda üzerine atılı suçlamaları reddettiğini söyledi.
Taşçı, bilirkişi raporunu kabul etmediğini ifade ederek, davanın bir çok eylemden oluştuğunu, birçok suçlamanın yer aldığını, bazı yanlışlıklar ve usulsüzlükler olduğunu savundu.
Hastanelerin hepsinin denetlendiğini fakat denetlemelerin sıkıntısını hemşirelerin çektiğini öne süren Taşçı, şunları kaydetti:
Benim bir kuruş para kazandığım yok. Hastanelerin yüzde 70'inde gece yoğun bakımda doktor durmuyor. Müdahale etsek 'Sen neden müdahale ettin', etmesek 'Nasıl müdahale etmezsin' diyorlar. Hasta sayısının fazla tutulması, daha fazla para kazanılması için Fırat Sarı'ya baskı kuruyorlar. Her hastane sahibi para kazanmak ister. Hastanın kaç gün yatacağına biz karar vermeyiz. Doktor karar verir. Bebeklerin ciğer gelişimi için kullanması gereken bir ilaca SGK 9 bin 500 bin lira ödeme yapıyor. Hastane toplu alırsa 7000 liraya geliyor. Bu ilacı ne kadar fazla kullanırsan SGK'den daha fazla para alıyorsun. İlaçlar fazlaydı. Fırat Sarı ile bunu konuştuk. Bu ilaçların çöpe gideceğine satılması için. O da onay verdi. Hasan Basri topluyordu, bana getiriyordu ben de satışını yapıyordum. Biz bu satma işini 3 kere yaptık. Benim aldığım maksimum komisyon 4-5 bin lira ama Fırat Sarı'nın aldığı 40 bin lira diye biliyorum.
Hakan Doğukan Taşçı, acil durumlarda zaman zaman bebeklere müdahale yaptığını dile getirerek, "Örneğin entübasyon işlemini doktorun yapması gerek, ama doktor birimde olmadığı zaman, benim yaptığım oluyordu. Yoğun bakım ne kadar doluysa o kadar çok para kazanıyor hastaneler." dedi.
Savunmasının alınmasının ardından Taşçı'ya iddianamede yer alan, diğer sanıklarla olan tape kayıtları soruldu.
İddianamede maktul olarak yer alan siyahi bebek Micehelle Nwando Opara'nın hastaneye sevk sürecini anlatan Taşçı, sevk edilmesinin ardından bebeği sanıklardan gece nöbetçisi hemşire Tuğçe Toptemel'e teslim ettiklerini belirtti.
Taşçı, sabah saat 07.40 civarında Toptemel'in kendisini aradığını ve çocuğun iyi görünmediğini söylediğini, ancak ifadelerin çelişkili olduğunu, kendisinin çocuğun durumunun kötü olduğunu anlayamadığını ileri sürdü.
Daha sonra gündüz bakımı teslim alan hemşirenin kendisini aradığını ve hastanın iyi olmadığını, dudaklarının mosmor olduğunu söylemesi üzerine hastaneye gittiğini kaydeden Taşçı, gittiğinde hastayı kontrol ettiğini ve 10 saniye içinde ölmüş olduğunu anladığını aktardı.
Taşçı, hastaya dokunduğu zaman aşırı hipotermide olduğunu kaydederek, "Şaşkınlığım o. Artık çocuk ölmüş, buz gibi olmuş. Bunu hemşirenin anlaması gerekiyor." savunmasını yaptı.
Yaklaşık 10 saat süren duruşma, diğer sanıkların savunmalarının alınması için yarına ertelendi.
"Üzerimize düşen sorumluluğu yerine getirmeye devam edeceğiz"
Davada verilen arada adliye önünde basın açıklaması yapan Türkiye Barolar Birliği (TBB) Başkanı Sağkan, birçok şehirden baronun başkanı ve yönetim kurulu üyelerinin duruşmaya geldiğini, davaya gelemeyen çok sayıda baronun ise katılma dilekçelerini UYAP üzerinden mahkemeye gönderdiklerini belirtti.
Sağkan, bugün çocukların yaşam hakkının söz konusu olduğu bir dava dosyasında, TBB'nin ve baroların katılma taleplerinin kabul edilerek daha etkin, daha şeffaf bir yargılama sürecinin hayata geçirilmesi suretiyle istisnasız tüm sorumluların en ağır şekilde cezalandırılması için burada olduklarını dile getirdi.
Baroların katılma talebinin kabulünün ne kadar önemli olduğunu ısrarla ve hukuki gerekçelerle vurgulasalar da mahkemenin verdiği kararla bu talebin reddedildiğini aktaran Sağkan, "Bu bizim açımızdan mücadeleyi burada bırakmak anlamına gelmiyor. Bizler aynı zamanda gözlemci olarak bu yargılamayı takip etmeye devam edeceğimiz gibi aynı zamanda mağdur ve müşteki ailelerin avukatlarına da hukuki ve teknik destek vererek, süreçte maddi gerçeğe ulaşılması noktasında hepimizi tatmin edecek bir kararın çıkması için üzerimize düşen sorumluluğu yerine getirmeye devam edeceğiz." ifadesini kullandı.
İstanbul Barosu Başkanı Kaboğlu ise davaya katılma taleplerinin reddedildiğini anımsatarak, İstanbul Barosu olarak, İstanbul'da görev yapan bir baro olarak Bakırköy Ağır Ceza Mahkemesi'nin bakmakta olduğu bir davaya katılım taleplerinin kabul edilmesinin çok daha önemli olacağını vurguladı.
Bu davanın yalnızca Türkiye'de değil, belki de dünya sağlık tarihinin en büyük toplu davalarından biri olacağını kaydeden Kaboğlu, "Bizim açımızdan bir karanlık sayfadır. Anayasasında devlete sağlık hizmetlerinin planlanması ve denetlenmesi konusunda açıkça yükümlülük yükleyen az sayıda Anayasa vardır. Bizim anayasamız bunu 56'ncı maddesinde açıkça belirtmiştir." sözlerini sarf etti.
Kaboğlu, hem devlet hastanelerinde hem özel hastanelerde bu yükümlülüğün yerine getirilmemiş olduğunu gördüklerini savunarak, "Burada bu büyük davanın görülmesi, böyle bir sistemin sistemsizliğe dönüşmesi sonucudur. Bu açıdan bebeklerimizin, çocuklarımızın yaşamları karartılmış, bebeklerimiz yaşamlarından koparılmıştır. Burada ciddi bir yaşam hakkına yönelik tehdit söz konusudur." diye konuştu.
Mahkeme başkanı avukatı dışarı çıkardı
Duruşmada, İstanbul Barosu’ndan avukat Ömer Kavili, mahkeme başkanının ‘okundu’ dediği belgelerin okunması için itiraz etti. Belgelerin okunmaması üzerine avukat Kavili, bu durumun kanunsuz olduğunu söyledi. Mahkeme başkanı ise Kavili’nin dışarı çıkarılmasına karar verdi.
“Bu dava sağlık sisteminin çöktüğü davadır”
Kavili, duruşma salonu dışında açıklama yaparak şöyle konuştu:
“Kanun, dosyaya gelen evraklar okunur diyor, emrediyor. Ama mahkeme başkanı, kanunun emredici sözünü dinlemiyor. İki kere uyardım. ‘Okundu, dosyasına konuldu’ diyor ama okumuyor. Salonun duymasını istemiyor. Kim niye müdahil olmak istiyor. İnsanların acıları neden onu dinlemeye tahammülleri yok. Ama yargılama yapıyorlarmış. Beni çıkarma kararı verdi. Şu anda mahkeme başkanı keyfilik yapıyor. Çünkü bu dava sağlık sisteminin çöktüğü davadır, suçüstü belgesidir. Duyulmasını istemiyorlar.”
Duruşmaya 45 dakika ara verildi
Mahkeme heyeti duruşmaya SEGBİS'te yaşanan teknik bir sorun nedeniyle 45 dakika ara verdi.
Kimler izliyor?
Bakırköy 22. Ağır Ceza Mahkemesince konferans salonunda görülen duruşmada, tutuklu sanık Fırat Sarı'nın da aralarında bulunduğu, 8'i kadın 22 tutuklu sanık, 19 tutuksuz sanık ve tarafların avukatları hazır bulundu. Bazı tutuksuz sanıklar ise bulundukları şehirlerdeki adliyelerden Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile duruşmaya katıldı.
Duruşmada, HÜDAPAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu, Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ, TBMM Adalet Komisyon Üyesi ve AK Parti İstanbul Milletvekili Şengül Karslı, TBMM Adalet Komisyonu Üyesi ve CHP İstanbul Milletvekili Turan Taşkın Özer, Türkiye Barolar Birliği (TBB) Başkanı Erinç Sağkan, İstanbul Barosu Başkanı İbrahim Kaboğlu ile bazı baro başkanları, milletvekilleri, sivil toplum kuruluşları ile bazı siyasi partilerin temsilcileri ve çok sayıda avukat yer aldı.
Mahkeme başkanı, salon şartlarının yetersiz olması sebebiyle TBB Başkanı Sağkan'ın müşteki avukatlarının bulunduğu sıradan kalkarak izleyiciler kısmına geçmesini istedi.
Bu talebe tepki gösteren avukatlar ile mahkeme başkanı arasında tartışma yaşandı.
Tartışmanın büyümesi üzerine heyet salondan ayrıldı.
Bir süre sonra heyetin salona dönmesiyle duruşma başladı.
Mahkeme başkanı, duruşmaya gelen baro başkanlarının isimlerinin zapta geçirileceğini belirterek, onlar adına Sağkan ile Kaboğlu'na söz verilmesine karar verdiklerini kaydetti.
Çetenin faaliyetleri nedeniyle bebeklerini kaybeden aileler duruşma salonuna alınmıyor. Salon önünde bir anne "Canım yanıyor" diye bağırırken, "Aileler içeriye alınsın" çağrıları yapıldı.
CHP'den Sağlık Bakanı'na istifa çağrısı
Duruşma öncesi CHP heyeti adliye önünde açıklama yaptı. CHP Grup Başkanvekili Murat Emir, Sağlık Bakanlığı'nın daha önce harakete geçmemesini eleştirerek " Siz, daha bu işler ilk başladığında denetiminizi yapıp, en azından denetim sonuçlarına kadar bu hastaneleri kapatsaydınız bu çete bu kadar cinayeti işleyemeyecekti" dedi.
Emir şunları söyledi:
Sağlık Bakanlığı denetim görevini yapmamış, bu olayların başlamasıyla birlikte harekete geçmemiş, sadece mali şubeye bildirmişler ve bununla yetinmişler. Ve bu sürede, bu soruşturmalar yapılırken Sağlık Bakanlığı denetim görevini çok geç yapmış. Soruşturma dosyasından anlıyoruz ki 8-9 ay sonra ani denetlemeler yapmışlar, orada da bir şeye rastlayamamışlar. Yani Sağlık Bakanlığı seyretmiş ve Sağlık Bakanlığı seyrederken Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına, SGK'ya da bildirimde bulunmamışlar. SGK da çatır çatır para ödemeye devam etmiş. Polis, teknik takibe almış, teknik takip ikinci ölümden sonra başlamış. Üçüncü ölüm olduğu anda Sağlık Bakanlığı'nın, yargının hemen müdahale edip, durdurup gerekli işlemleri yapması gerekirken bu işlemler yapılmadığı için 8 yavrumuz daha ölmüş ve çok daha çarpıcı olanı, bu hastaneler, ikisi hariç sekizi daha geçen ay kapatıldı. Yani Türkiye halkı ayağa kalkınca, bu cinayetler zinciri ortaya çıkınca hastaneleri kapatmak akıllarına geldi.
CHP Genel Başkan Yardımcısı Dr. Zeliha Aksaz Şahbaz ise şöyle konuştu:
Bugün burada 22’si tutuklu 47 çete üyesinin yargılandığı davayı takip edeceğiz. Fakat bu yeterli değildir. Bu şehrin 19 hastanesinde göz göre göre çete faaliyetlerine izin veren ve bebeklerimizin hayatını kaybetmesine neden olan kamu görevlileri, Sağlık Bakanlığı yetkilileri, il sağlık müdürlüğü yetkilileri bu davada yoktur. Bu davada iddianamede yer almamaktadır. Burada suçlu, etkin bir şekilde bu hastanelerini denetlemeyen il sağlık müdürlüğü yetkilileridir, Sağlık Bakanlığı yetkilileridir ve görevden el çektirilerek yargılanmalıdır. Burada suçlu, SGK yıllardır yağmalanırken buna göz yuman SGK yetkilileridir ve görevden alınarak yargılanmalıdır. Bu davada bir tane bile kamu görevlisi yoktur ve esas olarak yargılanması gerekenler de bu suçlara göz yumanlardır. İl Sağlık Müdürü olarak 2016 yılından beri 8 yıl süreyle İstanbul sağlığını yöneten şu anki Sayın Bakan Kemal Memişoğlu bu davada birinci elden sorumludur ve bir an önce istifa etmeli ya da görevden el çektirilmelidir.
"Türkiye tarihinde bebeklerimize göz dikildiğini hiç görmemiştik"
Bakırköy Adliyesi önünde Saadet Öğretmen Çocuk İstismarı İle Mücadele Derneği (UCİM), Halkın Kurtuluşu Partisi (HKP) ve İstanbul Kadın Meclisi açıklama yaptı. Saadet Öğretmen Çocuk İstismarı İle Mücadele Derneği (UCİM), tarafından yapılan açıklamada şu ifadeleri kullandı:
Türkiye tarihinde bebeklerimize göz dikildiğini hiç görmemiştik. Küçücük çocukların ciğerlerini yok ettiler, onların kanını aldılar ve yaşayacak çocuklarımızın hayatına göz dikip onları öldürdüler. Bugün UCİM 16 avukatıyla davada müdahillik talep edecek. Mahkeme heyetine sesleniyoruz: Müdahale taleplerimizi lütfen kabul edin. Biz davaya bir gün değil, her celsede o bebeklerin yanında olacağız.
Halkın Kurtuluş Partisi (HKP) açıklamasında ise yenidoğan çetesinin AKP iktidarının özelleştirme politikaları sonucu oluştuğunu savunularak, "Bu vahim olay yalnızca İstanbul’la ya da sadece yenidoğan üniteleriyle sınırlı kalmamıştır. Tek bir olay değildir. Oysa sağlık ve eğitim temel insan haklarıdır. Onu, gözünü kar hırsı bürümüş kişilerin eline vermek, hele de din kisvesi altında dünya menfaati sağlamak için her yolu mübah gören AKP gillerin insafına bırakmak bu akıl almaz trajedilerin yaşanılmasını kaçınılmaz hale getirmiştir" denildi.
"Sorun siyasi iktidarda"
İstanbul Kadın Meclisi açıklamasında da şu ifadeler yer aldı:
Bu davada, bu bebeklerin ölümünden her kim sorumluysa biz onların gereken cezayı alması için mücadele edeceğiz. Ama tek sorumlunun onlar olduğunu düşünmek büyük bir hata olur. Sorumlu sağlığın bir kamu hizmeti olması gerekirken, onu bir sektöre dönüştürenlerde. Sağlık en temel insan hakkıyken, sağlığı bize parayla satanlarda. Sorun, bu iktisadi düzenin kendisi. Sorun, her yeri özel hastanelerle dolduran, özel hastaneleri teşvik eden ve bir de bu özel hastanelerin yükünü emekçi halkın sırtına yükleyenlerde. Sorun bu siyasi iktidarda.
İYİ Partili Kavuncu: Bunlar siyasetin ta göbeğindeki meselelerdir
İYİ Parti Grup Başkanvekili Buğra Kavuncu, Bakırköy 22. Ağır Ceza Mahkemesi’nde ilk duruşması görülen Yenidoğan Çetesi Davası ile ilgili Bakırköy Adliyesi önünde açıklama yaptı. Kavuncu, "Türkiye'de artık bu acıların, bu trajedilerin, bu skandalların yaşamaması lazım. Bunlar sistemden kaynaklı problemlerdir. Bunlar siyasetin ta göbeğindeki meselelerdir. Kurumların mahvedildiği, her şeyin kişilerin iki dudağının arasına mahkûm edildiği bir dönemde maalesef bu tür trajedileri biz her geçen gün daha fazla yaşamaya başladık” dedi.
Yaşanan olayı büyük bir skandal olarak tanımlayan Kavuncu şöyle konuştu:
“Tabi öyle bir çark kurulmuş ki bir sürü canımızı yitirmişiz. Bebeklerimizi yitirmişiz. SGK 100 milyonlarca Türk lirası dolandırılmış. Eline makas almaması, neşter almaması gereken doktorlar ameliyata sokulmuş, bundan dolayı insanlarımız mağdur olmuş. Büyük bir skandal. Süreç tarafımızdan da takip ediliyor. Birçok siyasi parti, STK'lar, mahkeme sürecini takip ediyorlar. Biz de İYİ Parti olarak süreci sonuna kadar takip edeceğiz. Türkiye'de artık bu acıların, bu trajedilerin, bu skandalların yaşanmaması lazım. Bunlar sistemden kaynaklı problemlerdir. Bunlar siyasetin ta göbeğindeki meselelerdir. Kurumların mahvedildiği, her şeyin kişilerin iki dudağının arasına yani mahkûm edildiği bir dönemde maalesef bu tür trajedileri biz her geçen gün daha fazla yaşamaya başladık.”
DEM Partili Koçyiğit: Türkiye'nin çete devletine dönüştüğünün göstergesi
DEM Parti Grup Başkanvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit, Yenidoğan Çetesi Davası'nı değerlendirirken, "Bu, aslında Türkiye'nin nasıl bir çete devletine dönüştüğünün açık ve net göstergesidir. Denetimsiz, liyakatsiz, insan yaşamını hiçe sayan, her şeyi para olarak gören anlayışın dışa vurumudur. Bu sadece bir örnektir" dedi. "Yenidoğan Çetesi'nin sorumlusunun AK Parti iktidarı olduğunu'' savunan Koçyiğit, şöyle konuştu:
Yenidoğan Çetesi'nin çok uzun süre bu usulsüzlükleri yaptığı, çok uzun süredir bilgilerinin ve belgelerinin var olduğunu, İl Sağlık Müdürlüğü'nün, oradaki SGK yöneticilerinin ve buradaki bütün teftişi yapanların bu sürece göz yumduklarını, bilerek ve isteyerek yeni doğmuş bebeklerin katledilmesine göz yumduklarını görüyoruz. Bugün Sağlık Bakanlığı, soruşturma üzerinden bir şekilde rant devşirmeye çalışıyor. Oysa ki soruşturma başlattıkları süreçte bu hastaneler kapatılmadığı için, bu hastanelere para akışı devam ettiği için, bu hastaneler hasta kabulune devam ettiği için o soruşturma sürecinde de bebekler orada can vermeye devam ettiler. Bütün bunlar olurken tek bir yönetici istifa etti mi? Hayır. Dönemin İl Sağlık Müdürü ve bugün Sağlık Bakanı olan Kemal Memişoğu halihazırda koltuğunda oturuyor mu? Evet. İstifa etmeyi düşünüyor mu? Hayır. Görevden alan var mı? Hayır. Tek bir bürokrata, sağlık yöneticisine ya da SGK'nın görevlisine soruşturma açan var mı? O da yok. İddianamenin içerisinde tek bir kamu görevlisinin adı geçiyor mu? Hayır. Peki bütün bunlar bu ülkede olmadı mı? Bütün bu katliam bu ülkede örgütlenmedi mi? Bu ülkede 19 özel hastane, eliyle bebekleri katletmedi mi? Katletti. Sağlık Müdürlüğü, Sağlık Bakanlığı ve AKP iktidarı bunun sorumlusudur. Ama utanmadan, sıkılmadan üzerinden bu kadar uzun süre geçmişken bugün yargılamanın ilk celsesi görülürken hiçbir şekilde bunun sorumluluğunu almıyorlar. Sağlıkta Dönüşüm'ü allayıp pulladılar, sağlık hizmetlerini ve hastaneleri ticarete dönüştürdüler, insan yaşamı üzerinden para kazanmayı ilke belirlediler ve bugün bu yöntem nedeniyle yeni doğan bebekler bile katlediliyor gözü dönmüş caniler tarafından. Ama tek bir yetkili istifa etmeyi bile aklından geçirmiyor. Bu, aslında Türkiye'nin nasıl bir çete devletine dönüştüğünün açık ve net göstergesidir. Denetimsiz, liyakatsız, insan yaşamını hiçe sayan, her şeyi para olarak gören anlayışın dışa vurumudur. Bu sadece bir örnektir. Bugün gerçek anlamda bir teftiş yapılsa, gerçek anlamda bütün bu özel hastanelere ve sağlık sistemine el atılsa her tarafından büyük bir çürümüşlüğün ve kokuşmuşluğun olduğunu göreceğiz. Ama bunların üstü kapatılıyor.
İddianamede neler var?
Fırat Sarı ve İlker Gönen'in 10 kez "kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi", "nitelikli dolandırıcılık" ve "suç işlemek amacıyla örgüt kurma" suçlamalarıyla, 11 kez "resmi belgede sahtecilik" suçu ile cezalandırılması isteniyor. İki isim hakkında toplamda 177 yıl 6 aydan 582 yıl 9'ar aya kadar hapis talep ediliyor. 112 Ambulans Şoförü Gıyasettin Mert Özdemir hakkında "kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi", "kişisel verilerin hukuka aykırı ele geçirilmesi", "kamu kurum ve kuruluşlarının zararına dolandırıcılık", "suç işlemek amacıyla örgüt kurma" ve "resmi belgede sahtecilik" suçlarından 180 yıldan 589 yıl 9 aya kadar hapis cezası; 18 kişi hakkında da bebeklerin ölümüne ilişkin "kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi" suçundan 10 ila 437 yıl 6 ay arasında hapis cezası isteniyor.
Neler yaşandı?
Özel Reyap Hastanesinde yenidoğan yoğun bakım doktoru Fırat Sarı hakkında CİMER'e yapılan bir ihbarla başlayan soruşturma pek çok özel hastaneye sıçradı. Soruşturmayla beraber Fırat Sarı'nın sahibi olduğu Medisense Sağlık Hizmetleri Şirketinde hasta danışmanı olarak görev yaptığı, anlaşmalı oldukları 11 özel hastanenin yeni doğan yoğun bakım ünitelerinin sürekli dolu olmasını sağlayarak SGK'den yüksek miktarda ödemelerin alınmasını sağladığı ortaya çıktı.
Kapatılan hastaneler
Akabe Sağlık Tesisleri AŞ'ye ait özel Avcılar Hospital Hastanesi, Özel İstanbul Şafak Sağlık Hizmetleri AŞ'ye ait Özel Avrupa Şafak Hastanesi ve Özel İstanbul Şafak Hastanesi, Medilife Sağlık Hizmetleri ve Yonca Sağlık Hizmetlerine bağlı Özel Bağcılar Medilife Hastanesi ve Özel Beylikdüzü Medilife Hastanesi, Refik Arslan AŞ'ye bağlı Özel Bağcılar Şafak Hastanesi, Beymed AŞ'ye ait Özel Birinci Hastanesi, Doğamed AŞ'ye ait Özel Doğa Hospital Hastanesi, Reyap AŞ'ye ait Özel Reyap İstanbul Hastanesi ve Çorlu Reyap hastanesi, Ekip Sağlık AŞ'ye ait Özel TRG Hospitalist Hastanesi, Esenler Güney Hastanesi ve Silivri Kolan Hastanesi şimdilik iddianaameye dahil edilen hastaneler.
Independent Türkçe, ANKA, AA