Çerkes Ethem; mavi gözleri, uzun boyu, iri cüssesi ve siyah kalpağıyla bir film kahramanından farksızdı.
Düşmanın üzerine korkusuz ve amansızca saldırması ile ünü Anadolu'nun dört bir köşesine yayılmıştı.
Rauf Bey'in daveti ile 1919 yılında Millî Mücadele'ye katılan Çerkes Ethem, Kuvayı Seyyare isimli milis birlikleriyle hem Yunan askerlerine hem de Ankara muhalifi güçlere kelimenin tam anlamıyla kök söktürüyordu.
Çerkes Ethem'in komutasındaki süvariler ansızın ve beklenmeyen stratejik noktalarda ortaya çıkıyor, düşmanın Anadolu işgaline set çekiyordu.
Bu savunma Ankara'da milli bir iradenin ortaya çıkmasının önünü açan belki de en önemli gelişmeydi.
Çerkes Ethem'in kahramanlığı ile Anadolu topraklarında umut yeniden yeşermişti.
Yurdun dört bir yanından sayısız kişi Çerkes Ethem'in Kuvayı Seyyaresine katılıyor, bu da Çerkes Ethem'in ünü kadar gücünü de günden güne artırıyordu.
Çerkes Ethem onca kahramanlığa rağmen bugün resmi tarihe göre "vatan haini" olarak anılıyor.
Orta okulu bitirmiş ortalama her Türk talebesi Ethem'in adını duyduğunda dahi ürperir.
Kitaplardan ve öğretmenleri ona Çerkes Ethem'in en zor zamanlarda Yunan saflarına geçmiş bir eşkıya olarak tanıtır.
Gündüz vakti sokak ortasında gözünüzü kapattığınızda yalnızca kendinize gece yaparsınız. Oysa gün ışımaya devam eder.
Çerkes Ethem, emri altındaki yaklaşık 5 bin kişilik kuvveti, Yunan saflarından geçirerek Ankara Hükümetine karşı kullanabilecek güç ve imkânı olmasına rağmen bu birlikleri dağıtmış ve hatta Millî Mücadele'ye katılmaları konusunda telkinde bulunmuştu.
20 Ocak 1921'de kardeşlerine yolladığı mektupta Çerkes Ethem, şu sözlerle bildirecekti:
Yunanlılarla akdettiğiniz iltica protokolü nefsime ağır geldiğinden dolayı sizi takip edemeyeceğim. Beni mazur görünüz Kuva-yı Seyyare efrat ve zabitlerini istedikleri herhangi bir tarafa gitmekte serbest bıraktım. Hepsini dağıttıktan sonra ben de karargâhımla semt-i meçhule müteveccihen gidiyorum.
Ethem iyi bir askerdi; ama kötü bir siyasetçiydi. Ankara gömlek değiştireceği zaman hadiseler kaçınılmaz olur.
Bunu göremedi.
Kaybetti.
Tarihi de yazık ki galipler yazar.
Çerkes Ethem'i gönüllü bir sürgün olarak bulunduğu Berlin günlerinde yeniden hayata bağlayacak bir hadise cereyan eder.
Grönvold Sanatoryumunda tedavi gören Ethem, Enver Paşa'nın Turan'da Bolşeviklere karşı huruç etmeye başlaması onu adeta tekrar hayata döndürür.
Enver Paşa yalnızca Ethem için değil, birçok kimseler için başbuğ idi. Lakin aslen Kafkas kökenli bir milletin mensubu olması da Ethem'in heyecanını artırmıştı.
Naciye Sultan, Ethem ve birkaç arkadaşının yol parasını dahi ayarlamıştı; ama kara bir haber Ethem'in tüm ümitlerini tarumar edecekti.
Enver Paşa'nın şanına yaraşır bir ölüm
Ermeni asıllı Kızıl Ordu komutanı Yarkov Arkadiyeviç Melkumov, uzun süredir izini sürdüğü Enver Paşa'nın Pamir Dağı eteklerinde olduğu bilgisini aldı.
Melkumov, 1500 kişilik atlı süvari, piyade kuvvetleri, toplar ve mitralyözlerden oluşan bir birlikle harekete geçti.
Ermeni komutan Yarkov bayramın ikinci günü sabaha karşı dağın eteğinde bulunan Çeğen yöresine vardı. Kırmızı sarıklı askerlerin nöbet tuttuğunu gördüğünde Enver Paşa'nın buraya karargâh kurduğundan emin oldu.
Enver Paşa derme çatma karargâhın küçük bir odasında inzivaya çekilmiş, dinleniyordu.
Osmanlı'nın kudretli Paşası çok yorgundu, sürgün yıllarında gittiği her kapı yüzüne kapanmıştı. Bunun dışında birçok eski silah arkadaşının Ermeni suikastçılarının cinayetine kurban gittiği haberini alıyordu.
Enver Paşa'nın tabiatı diğer arkadaşlarınınkinden son derece farklıydı. Bir politikacıdan ziyade bir asker ve dönemin popüler isimlendirmesiyle silahşördü.
Enver Paşa, İttihat ve Terakki önde gelenleri gibi Avrupa'da sokak ortasında arkadan vurulmak yerine savaş meydanında düşmanla göğüs göğse vuruşarak ölmeyi tercih etmişti.
Onun öncülüğünü yaptığı Basmacı ihtilal dalgası Kafkaslardan başlayarak Orta Asya bozkırlarına kadar yayılacak ve Sovyetleri bir hayli zor durumda bırakacaktı.
Pamir Dağı eteklerinde sisin aralanmaya başlamasıyla Yarkov topçu birliklerine ateş emri verdi.
Enver Paşa yatağından fırlayarak uyandı. Kılıcını kınından çekerek kapıdan atıldı. Enver Paşa dışarıya çıktığında korkunç bir manzarayla karşılaştı, kendisine bağlı bir avuç adamı cehennem gibi yağan topların arasında kalmıştı.
Düşman dört bir tarafı kuşatmış ve başlattığı saldırıda esir almıyordu. Teslim ol çağrısı dahi yapılmayan bu operasyon bir imha hatta intikam harekâtıydı.
Enver Paşa kendisini uzun süredir bu ana hazırlıyordu. Elinde bir kılıç yalın ayak düşman üzerine koştu, kendisini doğrudan hedef alan mitralyöz Enver Paşa'yı etkisiz kılarak yere serdi.
Öldüğünde henüz 41 yaşındaydı, takvimler 4 Ağustos 1922 yılını gösteriyordu.
Bu ölüm belki de en çok Çerkes Ethem'i sarstı.
Enver Paşa, yiğitçe dövüşmeyi siyasetin önüne koyan Ethem gibiler için uğrunda ölünebilecek bir liderdi; ama onun ölümü Çerkes Ethem'i çaresiz bırakmıştı.
Bu hadiseden sonra yaveri Sami Bey ile evvela Mısır'a geçer.
Cumhuriyet'in 10'uncu yılında 152'liklerle alakalı mühim bir af kararı çıkar. Ethem'in kardeşleri bu aftan yararlanarak yurda döner.
Esasen Ankara, Ethem'den af dilemesini bekler; ama Ethem af değil aklanmak istemektedir. Ankara ise bu talebe hiçbir vakit müspet bir dönüş yapmaz.
Ürdün'de bulunduğu sırada Ethem'in hayatında iki önemli olay gerçekleşir. Ürdün'ü İngilizler adına sevk ve idare eden Gulup Paşa, Çerkes Ethem'i Hassa ordusunun başına getirmeyi teklif eder.
Ethem Bey bu teklifi sıhhatini bahane ederek reddeder; ama esasen Arap halklarının sözde bağımsızlıklarına karşı ciddi eleştirileri vardır.
Ethem'e göre Arap devletleri kendi elleriyle boynuna İngiliz yularını dolamıştı. Nitekim ilerleyen yıllarda meydana gelen hadiseler Çerkes Ethem'i doğrulayacaktı.
Diğer önemli hadise 1935 yılında meydana gelir. Vehip Paşa, Ethem Bey'e bir mektup yazarak onu İtalyanlara karşı Habeşistan'da direniş saflarına davet eder.
Ethem, bu davete icabet etmek ister; ama bu kez sıhhati gerçekten kötüdür ve doktorlar böyle bir teşebbüsün mümkün olmadığını söyler.
Almanya-Mısır-Ürdün hattında geçen sürgün yılları Amman'da nihayete varır. 21 Eylül 1948 tarihinde hayatını kaybeden Çerkes Ethem henüz 62 yaşındaydı.
Ömrünün neredeyse son 15 yılını hastalıklarla boğuşarak geçirmişti ve bu hastalıkların çoğu cephedeki kötü koşulların neticesinde meydana gelmişti.
Bugün Ürdün sınırları içerisinde bulunan mezarı Türkiye'ye getirilip Abide-i Hürriyet'te silah arkadaşlarının yanına defnedilmesi ilgili bürokratların üzerine düşen ve yerine henüz getirilmemiş bir sorumluluk olarak durmaktadır.
*Daha ayrıntılı bir okuma için Çerkes Ethem'in Hatıraları, Ergun Hiçyılmaz'ın "Çerkez Ethem" eseri ve Cemal Kutay'ın "Çerkes Ethem Dosyası 1-2" isimli eserleri incelenebilir.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish