Bugün Endülüs ismi İspanya'da 'Andalucía' olarak varlığını devam ettiriliyor. Sevilla, Cádiz, Córdoba ve Malaga gibi önemli şehirlerin bulunduğu bölge yaklaşık 8 yüz yıl boyunca Müslüman idarecilerin hâkimiyetinde kaldı.
Müslüman İspanyası anlamında kullanılan Endülüs isminin kökenleri hakkında İslam Ansiklopedisi ilgili maddesinde müellif Mehmet Özdemir şu bilgileri aktarıyor:
Araplar tarafından İspanya için kullanılan ve ülkeden tamamen çıkarılmalarından sonra İspanyolcaya Andalucia şeklinde ve önceleri yalnız 'Müslüman İspanyası' anlamında geçen Endülüs (Endelüs) kelimesinin kökeni kesin biçimde tespit edilebilmiş değildir. Bugün genellikle, Hispania Karşılığı olarak ilk defa fetihten sonra 98 (716) yılında basılmış bir sikke üzerinde görülen ismin. V. yüzyılda Kuzey Afrika'ya geçmeden önce on sekiz yıl kadar İspanya'nın güneyinde kalan Vandallar'ın (Vandalus) adından türetilmiş olabileceği (Vandalicia /Vandal ülkesi) kabul edilmektedir.
Arapların bölgeye ilk defa 711 yılında Velid bin Abdülmelik Halifeliği sırasında Tanca Valisi Tarık bin Ziyad komutasında geldiği bilnmektedir.
Endülüs ismi tek bir devlet izlenimi oluştursa da aslında 800 yıl içerisinde bölgede yaklaşık 5 yönetim kurulmuştu.
Bunlar sırasıyla Endülüs Emevîleri (756-1031), Tavâifu'l-Mülûk dönemi (1031-1090), Murâbıtlar dönemi (1090-1147), Muvahhidler (1147-1229) ve Gırnata Benî Ahmer Emirliği (1238-1492) yönetimleriydi.
Arap Müslümanlar, İspanya kıyılarına ilk defa çıktıklarında onlara ilk biat eden ve fetihlerde büyük yararlılık gösteren Yahudilerdi.
Vizigotların zulmü altında büyük acılar yaşayan Yahudi milleti Arap fetihlerini büyük bir memnuniyetle karşılamış ve gereken desteği sağlamıştı.
Abbasiler, Emevi İmparatorluğunu yıkınca Endülüs kendi bağımsızlığını ilan etti. Bu hem ardı arkası kesilmeyecek siyasi kargaşaların fitilini ateşledi hem de tarihte eşine az rastlanır bir hoşgörü medeniyeti inşa edilmesine neden oldu.
Müslümanlar, Hristiyanlar ve Yahudiler bir arada yaşıyorlar ve çok güçlü bir kültür alışverişinde bulunuyorlardı.
Endülüs, İslam dünyasına damgasını vuracak sayısız ilim erbabı ve düşünür yetiştiriyor, dillere destan kütüphaneler inşa ediyordu.
İspanya'da kurulan Endülüs'ü neredeyse herkes biliyor. Oysa biraz daha doğuda, yani İtalya'da en az Endülüs kadar ihtişamlı ve Müslümanların kurduğu bir devlet daha var: Sicilya Emirliği.
Sicilya Emirliği'nin kuruluşu
İtalya'nın Sicilya bölgesi tarihte dört büyük hakimiyete maruz kaldı. İlki Milattan önce başlayan Yunan akınlarıydı.
Ardından Kartacalıların kurduğu koloniler, Bizans valilerinin ceberut yönetimi ve nihayetinde Müslümanların ayak adım atması…
Müslümanların Sicilya'ya ilgisi henüz 7'nci yüzyılda başlamıştı; ama asıl hedef İtalya'nın fethi olmaması nedeniyle bu bölge 9. Yüzyıla kadar tam manasıyla Müslüman hakimiyetine geçmemişti.
Müslümanlar, Sicilya'yı Kuzey Afrika fetihleri için bir askeri üs olarak kullanıyor ve fazla ehemmiyet vermiyordu.
9'uncu yüzyıla gelindiğinde ise askeri stratejileri değiştirecek önemli bir gelişme yaşandı.
Bizans Valisi Euphemius, Müslümanları Sicilya'nın içlerine davet etmesi sonrası bölgeye intikal eden İslam ordusu 827 yılında Sicilya'yı resmen fethetti.
Tunus Aglabi Emiri Ziyâdat-Allâh'ın komutasındaki yaklaşık 20 bin kişilik Müslüman ordusu Sicilya'yı kısa sürede hakimiyeti altına alarak Roma'ya doğru sürecek bir yürüyüşü de başlatmıştı.
Tropea, Santa Severina ve Amantea gibi Güney İtalya'daki Kalabria Bölgesi şehirleri ve kasabaları bir bir Müslümanların hâkimiyeti altına girdi.
Vatikan'daki Aziz Petrus Bazilikası'nda Müslüman varlığı
Aziz Petrus Bazilikası, bugün çoğumuzun TV ekranlarında gördüğü ve Vatikan'da bulunan muhteşem yapı.
Elbette bugünkü muhteşem görüntüsünü 16'ncı yüzyılda baş mimarlığını yapan Michelangelo'ya borçlu olsa da yapının varlığı çok eskilere dayanmaktadır.
Roma'nın burnunun dibinde bulunan Bazilikanın 846 yılında davetsiz misafirleri vardı. Sicilya'yı büyük oranda ele geçiren Müslümanlar kontrolsüz bir şekilde Roma surlarına doğru ilerlemişti.
Vatikan, Bari ve Roma gibi bölgelere yapılan saldırıların temel maksadı Sicilya'nın güvenliğini temin etmekti.
Müslümanlar 827 yılında ele geçirdikleri Sicilya adasını 1061 yılındaki Norman istilasına kadar elde tutmayı başaracaktı.
Bu süre zarfında bölge Aglabiler, Fatimiler ve Kelbiler'in yönetimine sahne olacaktı.
Müslümanları bölgede zayıflatan sebep ise yerel halktan ziyade bölgeye gönderilen Müslüman valilerin kısa sürede kendi merkezi yönetimlerine baş kaldırıp isyan etmeleriydi.
Özellikle Fatımiler döneminde bu çok net izlenebilmektedir, İsyan eden valiyi bastırmak üzere gönderilen vali, kargaşayı bastırdıktan hemen sonra bu kez kendi hükümranlığını ilan edip yeni bir isyan başlatıyordu.
Palermo'nun başkent olduğu Müslüman Sicilya'da yaklaşık 300 cami inşa edilmişti.
Tıpkı Endülüs'te olduğu gibi Sicilya'da da Yahudilerin ve Hıristiyanların düşük, zımmi vergileriyle kimliklerini özgürce yaşayabilmeleri yönetime içeriden ciddi bir isyan ya da tepki gelmesinin önüne geçmişti.
Uzun süre boyunca Bizanslı Valilerin zulmüne uğrayan İtalya Hıristiyanları bu hoşgörü yönetiminden son derece memnundu.
Müslümanlar İtalya'da hayli değiştirdi. Örneğin, portakal bahçeleri kurmaları, İran'dan kavun getirerek yetiştirmeleri gibi gündelik hadiseler kadar ilmi sahada da önemli değişimler meydana getirdiler.
Yunan kültürüne yakın bir havzada bulunan Sicilya Müslümanlarının ilmi birikimi ile Yunanlıların antik bilgeliğinin harmonisini oluşturdu.
Bu gelişmelere yakından tanık olan İtalyanların entelektüel bilinçlerinde adeta bir devrim meydana gelecekti.
Ebu Abdullah el-Karani, Ebu Said b. İbrahim, Ebu Bekir es-Sikilli, İbn Abi Usaybia ve meşhur felsefe taşı arayıcısı İbn el-Muaddib Sicilya'nın yetiştirdiği müstesna ilim insanlarıydı.
Yine "Dünyayı Dolaşmaya Hevesli Birinin Keyifli Gezisi" eseri ile tanıdığımız seyyah ve bilim insan el-İdris Sicilya'nın yetiştirdiği bir alimdi.
Bu isimler Endülüslü alimlerden farklı olarak geometri, matematik ve tıp bilimleri ile öne çıkıyordu. Şüphesiz bunun arkasındaki temel nedenlerden birisi Platon ve Sokrates gibi Antik Yunan alimlerine komşu bir coğrafyada bulunmanın önemli etkileri vardı.
Sicilya'nın düşüşü
Hiçbir rüya sonsuza kadar sürmez, bidayeti olan her şeyin bir nihayeti vardır. Endülüs'ün küçük bir uydusu gibi ışık saçan muhteşem Sicilya yönetimi de artık eski ihtişamlı günlerinde değildi.
Müslümanların kendi içlerindeki husumeti, fitnesi ve uyuşukluğu Sicilya'ya da yansıdı. İngiltere'ye kadar uzanacak geniş bir coğrafyada işgal hareketlerine girişecek Normanlar, 1061 senesinden itibaren Sicilya'daki Müslüman yönetimini işgal etmeye başlayacak ve 1091'de adayı tamamen ele geçirecekti.
Müslümanlar adına tarihin bir cilvesi olsa gerek Normanların bu denli rahat bir işgal gerçekleştirmesinin nedeni Palermo Emiri İbn at-Timnah'ın diğer emirleri yenmek için onları yarımadaya davet etmesi oldu.
İtalya'daki Müslüman varlığı tamamen kapanmamıştı, Fatih Sultan Mehmet'e kadar birkaç asırlık ara verecekti yalnızca…
Fatih Sultan Mehmet ve Sicilya
Arnavutluk hükümdarı İskender Bey'in çıkardığı isyanlar ve Napoli'nin bu isyandaki rolü İtalya'ya bir sefer kararının en önemli nedeni olacaktı.
Papa IV. Sixtus ile Napoli Kralı V. Alfonso daha sonra Floransa, Venedik, Milan ve Ferrara yönetimleri de Osmanlı'nın olası müdahalesine karşı ortak irade kararı almışlardı; ama özellikle Floransa ortak hareket etmek konusunda diğer şehir devletleri kadar hevesli değildi.
Gedik Ahmed Paşa, Avlonya'yı üs olarak kullanarak İtalya yarım adasının fethine süratle başladı. 28 Temmuz 1480'de Pulya'yı ele geçiren Osmanlı güçleri Otranto'ya yöneldi.
Beklenildiği üzere İtalya şehir devletleri bir bütünlük oluşturarak Osmanlı'ya karşı ciddi bir mukavemet gösteremedi.
Papa, İtalyan şehir devletlerini örgütleyemeyeceğini anladığında Macar Kralı Matthias Corvinus aracılığı ile Arnavutluk'taki isyanı körüklemeyi deneyecekti. Bu teşebbüs kısmen başarılı olmuş, Osmanlı'yı yavaşlatmıştı; ama Otranto'nun düşüşünü engelleyememişti.
Artık Roma, Türkler için çok uzakta değildi…
Fatih'in ölümü ve Otranto'nun düşüşü
Fatih Sultan Mehmet 3 Mayıs 1481 yılında Memlukler üzerine sefere çıktığı bir sırada Gebze tarafında bulunan Tekfur Sarayı civarında hayatını kaybetti.
Öldüğünde daha 51 yaşındaydı.
Padişahın na'şı gizlice İstanbul'a gönderildi.
Bu ölümün ardından Otranto Fatih'i Gedik Ahmet Paşa ucu yine Roma'ya dayanacak başka bir hadise, Cem Sultan isyanı, ile ilgilenmek üzere vatana döndü.
Yerine atanan Süleyman Paşa, Gedik Ahmet Paşa kadar liyakatli bir devlet adamı değildi. Öyle ki Otranto'yu kaybettiği gibi İtalyanların eline esir de düşecekti.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish