Kazlıçeşme Abay Caddesi'nde bulunan tarihi bir yapı, 1873'te bir askeri hastane olarak inşa edildi.
Askeri hastane fonksiyonundan sonra bir süre askerlik şubesi olarak kullanıldı bina.
Daha sonra İstanbul Üniversitesi'nde okuyan subay çocukları için yurt olarak hizmet verdi.
1975'te mülkiyeti İstanbul Belediyesi'ne geçti. Geçmişte tanzim satış mağazası oldu.
Bir süre el konulan araçların depolandığı yer olarak değerlendirildi.
1984'te Zeytinburnu Belediyesi kurulduktan sonra burası başkanlık binası olarak kullanılırken şimdilerde "Kazlıçeşme Sanat" ismiyle hizmet veriyor.
Ancak şu sıralar başka bir özelliğiyle gündemde.
Sur dışında Bizans dönemine kapı aralandı
Edinilen bilgilere göre 2015'te tarihi yapıda güçlendirme ve yenileme çalışmaları başladı.
2017'de gerçekleştirilen kazılarda binanın bir bölümünde "geç antik döneme" tarihlenen taban mozaiğine rastlandı.
Osmanlı döneminde yapılmış binanın zemininde çıkartılan geometrik desenli taban mozaikleriyle İstanbul'un Bizans dönemi yerleşimi ve mimarisine kapı açıldı.
Büyük ölçüde sağlam olarak ortaya çıkarılan mozaik, İstanbul Arkeoloji Müzeleri Müdürlüğü ve Zeytinburnu Belediye Başkanlığı'nın ortak çalışmasıyla yerinde koruma kararıyla camla kaplandı ve sergilenmeye uygun hale getirildi.
Mozaiklerin desenlerinden yola çıkılarak kazı çalışmaları bina dışında da devam ettirildi.
Kazıda mozaik dışında başka sürprizlerle karşılaşıldı
Kazılar devam ettikçe bulunan mozaikli alanın daha geniş olduğu tespit edildi. Eylül 2019'da mozaiğin bütününe ulaşıldı.
Kazılar devam ettikçe başka sürprizlerle karşılaşıldı. Mozaiklerin altında bir de lahit, lahidin içinde ise iki iskelete rastlanıldı.
İtinayla yer altından çıkartılan lahit, bir bilim ekibi tarafından incelendi. İskeletler de belli aşamalardan geçirildi.
İki iskeletin 1755 yıllık olduğu tespit edildi
İki iskeletin TÜBİTAK'ta karbon testleri yapıldı. Bunların bir kadın ve erkeğe ait oldukları ortaya çıktı.
Yaklaşık olarak bin 755 yıllık olduğu tespit edilen iskeletlerin sırrı hala çözülmüş değil.
Bunların birbirini çok seven aşıklar mı yoksa Roma İmparatorluğu döneminde yaşayan asilzadeler mi olduğu araştırılıyor.
Bu sorunun cevabı DNA'larının belirlenmesiyle yanıt bulacak.
Çalışmaların başında beri buradaki işlemleri takip eden yüksek mimar ve restorasyon uzmanı Olcay Aydemir, hem iki iskeletle ilgili yürütülen çalışmaları hem mozaikli bölgeyi hem de müzenin faaliyete geçme çalışmaları hakkında bilgi verdi.
Kadın 30-40, erkek 40-50 yaşında
Tarihi lahidin bulunduğu noktada sorularımızı yanıtlayan Aydemir, "Antropologların incelemesinde mermer lahidin içinde biri kadın biri erkek olmak üzere iki kişiye ait kalıntılar bulundu. Kadın öldüğünde 30, erkek ise 40 yaşlarındaydı. Kemiklerden bazı hastalık izleri belirlendi" dedi.
Bu iskeletlerin daha sonra TÜBİTAK'a gönderilerek karbon testinden geçirildiğini aktaran Aydemir, "Erkek bireyin hayattayken kaburgasının kırıldığı ve daha sonra kaynadığı ve ayrıca eklem romatizmasıyla ilgili bir hastalığı olduğu anlaşıldı" diye konuştu.
Lahidin çıkarılma aşamasına ilişkin bilgi veren Aydemir, şu ifadeleri kullandı:
İçi ilk açıldığında yarıya kadar su doluydu. Bu sayede bazı organik kalıntılar da günümüze ulaştı. Bunlardan en ilginci ise, mor renkli, üzerinde altın yaldızlı işlemeler olan bir kumaş parçasıydı. Bu lahidin en erken MS ikinci yüzyıla ait olduğu tahmin ediliyor.
"İskeletler gizemini koruyor, DNA sonuçlarını heyecanla bekliyoruz"
Sandık tipi mezarın tuğla örgülü, içi mermer kaplı olduğunu aktaran Aydemir, "Lahitten çıkan iskeletlerin Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nde DNA testleri yapılıyor. Henüz DNA'ları belirlenmiş değil, çalışmaları sürüyor. İskeletler gizemini koruyor. Heyecanla DNA sonuçlarını bekliyoruz" değerlendirmesinde bulundu.
İskeletlerin mor kadife altın sırmalı tekstil üzerinde bulunduğunu kaydeden Aydemir, şunları söyledi:
"Arkeolojik çalışmanın yanı sıra buluntuların DNA testi sonuçlandığında aslında 1700 yıl yaşamış bireylerin beslenme şekilleri, ırkları, birbirleriyle olan akrabalık ilişkileri belirlenecek. ‘Bunlar karı-koca mı, yoksa baba kızlar mı' sorularının cevabını bulacağız. O dönemin yaşantısına ilişkin birtakım bilgileri elde etmiş olacağız. Çünkü DNA bu bilgileri bize verecek."
"İskeletlerin DNA'ları Dünya DNA Bankası'ndaki verilerle elleştirilecek"
Aydemir, "Bunların yaşayan akrabalarının olup olmadığı nasıl tespit ediliyor" sorusuna, "Dünyada bir DNA bankası var. Bu DNA'lar oradaki verilerle karşılaştırılıyor. Uzmanlar bunu eşleştirebiliyor. En azından o soyla ilgili bir bilgi de gelmiş olacak" cevabını verdi.
Antropolog Prof. Dr. Yasemin Yılmaz ve Orta Doğu Teknik Üniversitesi uzmanlarının raporunu beklediklerini söyleyen Aydemir, "Lahitten çıkan iskeletler iki aşığa mı ait yoksa bunlar asilzadeler mi bunu bilemiyoruz. DNA sonuçlarından sonra bu sorunun cevabı da gelebilir. Arkeoloji dünyasına ispatlanmış, kanıtlanmış bilgileri deklare edebiliyoruz. Dolayısıyla bu çalışma bittiğinde müzenin önemli ikonik eseri bu lahit olacak" şeklinde konuştu.
"Sır çözüldükten sonra iskeletler müzede sergilenecek"
Aydemir'in verdiği bilgilere göre Kazlıçeşme Sanat'ın temeli ve dışındaki bir bölümünde bulunan mozaikler itinayla korunuyor. Mozaikler ve lahit ile mezarın bulunduğu yer müzeye dönüştürülecek. Müze proje çalışmaları da tamamlandı.
Hatta gizemli iskeletlerin sırrı çözüldükten sonra onlar da müzede sergilenecek.
İskeletlerin konulacağı bir vitrin de yapılıp alana konuldu. Zeminden bir metre aşağıda yer alan lahidin yakınına konulan cam vitrin, mor renkli tekstil parçasının üzerine konulacak.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Yüksek mimar ve restorasyon uzmanı Olcay Aydemir, sözlerini şöyle noktaladı:
"Yakın gelecekte müzenin açılışını yapacağız. Müzeyle birlikte İstanbul'un mozaik hikayesini toparlayan, özetleyen sergiyi ziyaretçilerin beğenisine sunacağız. Lahidin mozaiklerle ilişkisi ve bireylerin hikayesi sayesinde burası bir çekim alanı olacak."
© The Independentturkish