Napolyon, Antik Mısır'ın ve Piramitlerinin sır perdesini nasıl kaldırdı?

Hiyerogliflerin okunmasını mümkün kılan Reşit Taşı'nı Fransızlar buldu

Ehramlar Muharebesi ile Napolyon, Mısır yolunda önemli bir adım atmıştı. Rakiplerini Piramitlerin önünde mağlup etmeyi başararak bu kadim toprakları işgal etmeye başladı.

Bölge hukuken Osmanlı'ya bağlı olsa da Napolyon stratejik davranıyor ve asıl düşmanlarının Memluk ağaları olduğunu söylüyordu. 

Napolyon karaya ayak bastığında amacının Mısır'ı işgal etmek değil, halkı özgürlüğüne kavuşturmak olduğunu ilan etti.

Buna göre Memluklerin/kölemenlerin zalim yönetiminden Mısır halkını kurtaracak ve Osmanlı Sultanının iktidarını yeniden tesis edecekti.
 

 

Bu amaç doğrultusunda halkın manevi duygularını da kullanan Napolyon, tarihe Mısır Bildirisi olarak geçen mektubunda şunları söyleyecekti:

Ey Mısırlılar! Size, benim buraya dininizi yıkmak için geldiğim söylenecektir. Bu açık bir yalandır, inanmayınız. Zalimlere, benim buraya gasp edilmiş haklarınızı iade için geldiğimi, Allah'a Memlukler'den daha fazla inandığımı ve Hazreti Muhammed ile hayranlığımı celbeden Kur'an-ı Kerim'e hürmetkar olduğumu söyleyiniz. Nerede verimli arazi, kıymetli elbiseler, güzel esirler ve mükemmel evler varsa, hepsi Memlukler'e ait.

Eğer Mısır onların çiftliği ise Allah'ın bunu onlara verdiğine dair tapu senetlerini göstersinler. Allah adildir ve merhametlidir. İdareye bundan böyle herkes ortak olacak ve mutlu bir şekilde yaşanacaktır. Ey şeyhler, imamlar ve diğer önde gelenler! Fransızlar'ın da hakiki birer Müslüman olduklarını ve Osmanlılar'ın şevketli padişahı ile her zaman dost bulunduklarını halkınıza anlatınız. Maksadımız, padişaha asi olan Memlukler'i ezmektir. Bize hemen destek verecek olanlar müsterih bulunsunlar fakat Memlukler'e katılmaya kalkanların vay haline! Onlar için selamet yoktur ve dünyadan izleri silinecektir.

 

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

"Napolyon işgaline kadar Müslümanlar piramitlerin sırrını neden çözemedi?" başlıklı bir önceki yazıda da "belirttiğimiz üzere Napolyon, Mısır'ı işgal ettikten sonra kendisini adeta bölgenin yeni Firavunu ilan etmişti.

En önemlisi de gelirken yanında 130'dan fazla Fransız bilim insanı getirerek bölgenin tarihinden iklimine varıncaya dek inceleyen bir Mısır İlimler Enstitüsü kurmuştu.

Bu enstitünün çalışmaları sonrası kadim Mısır tarihini anlamamızı sağlayacak ve Mısır hiyerogliflerinin okunmasını mümkün kılacak Reşit Taşı (Rosetta) keşfedilecekti.
 

Reşit Taşı.jpg
Reşit Taşı

 

Hiyerogliflerin sırrı nasıl çözüldü?

Kutsal yazı anlamına gelen hiyeroglif "hieros: kutsal ve glifikos: yazı" kelimelerinin birleşiminden oluşuyordu.

Bu daha çok tapınaklarda ve sarayda kullanılan bir çeşit ölüler diliydi. Mısır halkının kullandığı gündelik dil "Hiyeratik" olarak adlandırılıyordu.

Mezarlarda özellikle bu dilin kullanılması ve halk arasında yaygınlık kazanmaması zamanla unutulmasının en önemli nedeniydi.
 

 

Kadim Mısır; M.Ö 525'te Persler ve M.Ö 332 yıllarında da Büyük İskender tarafından işgal edildi ve hanedan değişikliklerine maruz kaldı.

M.Ö Ptolemi (İskender'in komutanlarından) kadim Mısır'da kendi hanedanlığını kursa da kendisinden önceki Firavunların geleneklerini sürdürdü.

Bu hanedan değişikliği ve ardından gelen Roma işgali Mısır'da saray eşrafında Yunancanın konuşulmasına neden olsa da Mısır'ın kadim dilleri geleneklerde yaşamaya devam etti. 

Batı dünyası bu dili ilk defa 1633'te Athanasius Kircher isimli bir papaz ile çözmeye çalışsa da herhangi bir sonuç elde edemedi. 
 

 

Napolyon'un kurduğu Mısır (Kahire) Enstitüsü 1809-1824 yılları arasında 19 ciltlik bir külliyat meydana getirdi; ama Antik Mısır'a dair tüm gizemler bu külliyat sayesinde bilindik olsa da hiyeroglifler çözülemedikten sonra hiçbir anlam taşımıyordu.

Yine de bu külliyat oryantalist seyyahların, mezar soyguncularının ve Batılı bilginlerin tüm dikkatini Mısır'a yöneltecekti.

Pierre-François Bouchard isimli bir komutanın Reşit kentinde yaptığı bir keşif tüm kadim Mısır'ın kaderini değiştirecekti. 
 

 

760 kg, 114 cm x 72 cm x 28 cm olan koyu mavi-gri, bazalt taş Mısır hiyeroglifinin adeta altın anahtarıydı; çünkü taşta hiyeroglif, demotik ve eski Yunanca ile aynı metin kazılmıştı.

Bu Antik Mısır dilinin hem fonetiğini hem de semantiğini çözecek devrim niteliğinde bir buluştu.

Tüm bu gelişmeler yaşanırken işler Napolyon için iyi gitmiyordu. 
 

 

Napolyon'un Firavunluk rüyası bitiyor

Muzaffer bir komutan olarak Mısır'da fetihten fethe koşan Napolyon'a ilk darbeyi İngilizler vuracaktı.

Napolyon'un Ebukır limanında demirli donanması İngilizler tarafından yakılmış ve Fransız ordusunun ülkesi ile olan tüm ilişkisi kesilmişti.

Napolyon, Mısır'ı elinde tutuyordu; ama aynı zamanda Mısır'da da esir kalmıştı.

Bunun üzerine rotasını doğuya çeviren Napolyon, Hindistan'a kadar uzanan bölgedeki tüm Osmanlı topraklarını işgal etmek için harekete geçti. 

Napolyon'un en büyük hatası Akka Kalesini gözüne kestirmesi oldu. 
Osmanlı, Napolyon karşısında üst üste alınan mağlubiyetlerden sonra büyük ümitsizliğe kapılmış, adeta

Napolyon'un Mısır'daki devletçiğini kabullenme noktasına gelmişti.

Cezzâr Ahmed Paşa'nın ilerlemiş yaşı sebebiyle Akka'yı koruyamayacağını düşünen Napolyon, Ebu Utbe civarında otağını kurarak kaleyi işgal etmek için hazırlıklarını tamamladı.

Kalenin 24 saat içerisinde alınıp diğer fetihlere başlanmasını isteyen Napolyan 19 Mart 1799 tarihinde ordularına hücum emrini verdi.

Kale toplarla dövüldü ve surlarda açılan gediklerden ilk hücum yapıldı; ama sonuç Fransız ordusu için büyük bir hayal kırıklığı oldu. 

Osmanlı askerleri çoğunlukla ilk hücumda kumdan kale gibi dağılır ve Fransız askerleri adeta "Türk katliamı" yapardı. 

Oysa ilk hücumda Cezzâr Ahmed Paşa komutasındaki hiçbir asker geri adım atmamış ve hücum eden birliği tamamen yok etmişti.

Surlardaki gedikler hemen kapatılmış, hatta tamir sırasında Ahmed Paşa komutasındaki askerler kaleden çıkarak hüruçta bulunmuş ve Fransız ordusunun savaş düzenini bozmuştu. 

Napolyon ilk saldırının ertesi günü yeniden askerlerini hücuma göndermiş ancak yine netice alamamıştı.
 

 

Bunun üzerine surlarda daha büyük gedikler açarak kalenin dar gediklerinden ziyade bir meydan muharebesi şekline dönecek bir saldırı planladı. 

Kale toplarla uzun süre dövüldükten sonra Fransız ordusu büyük bir kalabalıkla saldırdı. Fransız askerleri kaleye girdiklerinde yaşadıkları en büyük şaşkınlık ihtiyar Cezzâr Ahmed Paşa'nın ordusunun başında Fransız askerlerini karşılaması oldu. 

Barut dumanları dağıldığında Napolyon daha büyük bir şaşkınlık yaşadı; çünkü saldırıya yolladığı birliklerin önemli bir kısmı yok edilmiş ve kalanlar Cezzâr Ahmed Paşa'nın eline esir düşmüştü.

Tarihin en hırslı komutanlarından birisi olan Napolyon, kolay kolay pes edecek bir general değildi; fakat kalenin büyük burcunu dahi yıkmasına rağmen kaleyi bir türlü zapt edemedi.

Geri çekilme kararı alan Napolyon, yüzlerce askerini esir vermişti ve onları Ahmed Paşa'ya bırakamazdı. 

O yüzden Ahmet Paşa'ya bir mektup yazarak esirlerin takas edilmesini teklif etti. Paşa ise bu mektupta şöyle diyordu:

Bizim ona cevab-ı kat' sevabımız yağlu kurşun ile keskin kılıçtır, böylece tahrir ve fellah-ı mesfuru iade edin.
 

 

Napolyon ise Kahire'ye döndüğünde arkasında sayısız ölü asker ve esir bırakmıştı. Yine de muzaffer komutan mektuplarında Ahmet Paşa'nın sarayını başına yıktığı ve arkasında taş üstünde taş bırakmadığını iddia ediyordu. 

İlerlemesi Türkler tarafından durdurulan Napolyon; kısa süre sonra Mısır'daki hâkimiyetini tamamen İngilizlere kaptıracak ve bölgeden ayrılmak zorunda kalacaktı.
 

 

Rosetta Taşı da 1802 yılında tüm Fransız teçhizatı ile beraber İngilizlerin eline geçti ve incelenmek üzere Londra'ya getirildi; ama Fransızlar akıllıca davranmış ve taşın üstünde yazan her detayı kopyalayarak Paris'e göndermeyi başarmıştı.

Şimdi Fransız ve İngiliz bilim insanları tıpkı ülkesinin ordularının yaptığı gibi Rosetta Taşının sırrını çözmek için birbiriyle yarışacaklardı.

Bu taşın sırrını, yani hiyeroglif yazısını ilk defa bir Fransız dilbilimci olan Jean-Francois Champollion olacaktı.

Champollion, hiyerogliflerdeki görsellerin bazılarının kelimelere, bazılarının hecelere ve kalanlarının da harflere denk geldiğini çözdü.

Champollion'un Mısır'daki Kıpti lisanına olan hâkimiyeti bu metni çözmesindeki önemli etkenlerden birisiydi; çünkü Kıptiler Antik Mısır halkının kullandığı lisanın devamını yaşatıyorlardı. 

Bugün Antik Mısır'a dair neredeyse bildiğimiz her şeyi borçlu olduğumuz Rosetta taşı, Londra'daki British Museum'da sergilenmektedir.

Napolyon Mısır'ı işgal etmeye kalkmasa bu taş belki de hiçbir zaman bulunamayacaktı; çünkü Reşit'te askeri kale genişletme çalışmaları sırasında keşfedildi. 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU