Çin'in Ortadoğu'da artan mevcudiyeti

Gülru Gezer Independent Türkçe için yazdı

İllüstrasyon: Alexander Ho/TIME

21'inci yüzyılda dünyanın ABD ile Çin arasındaki ilişkilerden etkileneceği ve üçüncü tarafların bu çerçevede bir dış politika oluşturma yoluna gideceği görülüyor.

ABD ile Çin sadece Uzak Doğu'da değil Orta Asya'da, Afrika'da, Latin Amerika'da ve son olarak da Ortadoğu'da rekabet ederek etki alanlarını korumaya ya da yenilerini yaratmaya çalışıyor. 


Petrol odaklı ilişkiler hızla gelişti

Soğuk Savaş döneminde ayrı kamplarda yer alan Çin ve Körfez ülkeleri arasındaki ilişkiler İran-Irak Savaşı'nın bölge üzerindeki etkisi ve Sovyetler Birliği'nin dağılmasıyla düzelmeye başladı.

80'li yıllarda başlattığı hızlı ekonomik büyümeyi sürdürülebilir kılmak amacıyla petrole ihtiyacı olan Çin için Ortadoğu önem kazandı.

Körfez ülkeleriyle diplomatik ilişkiler tesis eden Çin, Ortadoğu petrolünün birinci alıcısı konumuna geldi.

Halihazırda Suudi Arabistan'ın en fazla petrol ihraç ettiği ülke Çin. Geçtiğimiz günlerde ise Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) Çin'e ilk Yuan ödemeli LNG ticaretini yaptı. 

Zaman içerisinde Pekin'in bölgeyle enerji odaklı ilişkileri çok daha kapsamlı bir yapıya kavuştu.

Bu doğrultuda Çin, İran, Mısır ve Cezayir'in yanısıra Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Oman'la kapsamlı stratejik ortaklık anlaşmaları imzaladı. Bu sayede Çin Basra Körfezi, Kızıldeniz ve Akdeniz'de varlık göstermeye başladı. 

Çin'in Kuşak ve Yol Girişimi ile Ortadoğu hanedanlıklarının genç nesillerinin karar alıcı konuma gelerek ülkelerini ve bölgeyi dönüştürme yönünde attıkları adımlar Pekin'in bölgede daha etkili olmasına imkan sağladı.

Ancak bölgedeki hassas ve süratli bir biçimde değişebilme potansiyeline sahip dengeler Çin için çeşitli sınamaları da beraberinde getiriyor.

Aslında bu açıdan bakıldığında ABD başta olmak üzere hiçbir dış güç bugüne kadar bölgeye yönelik başarılı bir strateji izleyemedi.

Şi Cinping'in Suudi Arabistan ziyareti ve sonrasında yaşanan gelişmeler ise Çin'in bölgedeki dengeleri gözetme konusundaki maharetine örnek olarak gösterilebilir. 

Çin Devlet Başkanı Şi Cinping'in Aralık 2022'de Suudi Arabistan'a yaptığı tarihi ziyaret hem bölgede hem de dünyada geniş akis buldu.

Şi üç günlük ziyareti çerçevesinde ikili temaslarının yanı sıra, Çin-Arap Ülkeleri ve Çin-Körfez İşbirliği Konseyi zirvelerine katıldı.

İki ülke arasında tarımdan, altyapıya, nükleer enerjinin barışçıl amaçlarlar kullanılmasından uzay araştırmalarına kadar birçok alanda anlaşmalar imzalandı.

Ziyaret vesilesiyle Riyad ve Pekin tarafından yayınlanan ortak açıklamada İran'ın bölge ülkelerinin içişlerine karışmaması gerektiği yönündeki ifade ise Tahran'ın tepkisini çekti. 

Şi'nin Suudi Arabistan ziyaretinden birkaç gün sonra Çin Başbakan Yardımcısı Hu Çinhua Tahran'ı ziyaret etti.

Her ne kadar Hu'nun İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'yle gerçekleştirdiği görüşmede İran tarafı Şi'nin ziyareti vesilesiyle yayımlanan ortak açıklamadan duyduğu rahatsızlığı gündeme getirse de iki ülke arasında 2021 yılında imzalanan "Çin-İran 25 Yıllık Kapsamlı İşbirliği Anlaşması" çerçevesinde ilişkilerin daha da geliştirilmesi yönünde irade beyanlarında bulunularak birçok alanda mutabakat muhtıraları imzalandı. 

Böylelikle Çin, geçmişte ABD'nin düştüğü hataya düşmeyerek, bölge ülkelerine aralarında bir ayrım yapmak istemediği ve tüm ülkelerle işbirliğini artırma iradesinin bulunduğu mesajını vermiş oldu.   


Çin siyasi ağırlığını ortaya koyuyor

Irak bir süredir Suudi Arabistan ile İran arasındaki diplomatik ilişkilerin yeniden tesisi için çaba gösterirken 10 Mart'ta iki ülkenin Çin'in arabuluculuğunda bir mutabakata vardıklarının açıklanması bazı çevrelerde şaşkınlık yarattı.

Protokolde olmayan bir üçgen masa etrafında Çin, Suudi Arabistan ve İran dışişleri bakanlarının oturarak anlaşma imzalaması Çin'in artık ekonomik ve ticari varlığına ilaveten diplomatik ve siyasi olarak da Ortadoğu'da mevcudiyet göstereceğinin ve bunu kendi dış politika anlayışı çerçevesinde yapacağının sinyallerini verdi.

Çin bölgedeki birçok ihtilafta farklı tarafları destekleyen İran ve Suudi Arabistan arasındaki ilişkilerin düzelmesini sağlayarak bölgesel barış ve istikrara katkı sağlamış oldu.  

Buna ilaveten, Çin doğrudan müdahil olmamakla birlikte Suriye'deki gelişmeleri de yakından takip ediyor.

Dönemin Dışişleri Bakanı Wang Yi'nin 2021 yılında Şam'ı ziyareti sonrasında iki ülke arasındaki temaslar arttı.

Çin Suriye'nin diğer Arap ülkeleriyle ilişkilerinin normalleşmesinden memnun zira bunun hem Suriye'ye hem de bölgeye istikrar getireceğini düşünüyor.

Suudi Arabistan'ın Suriye'ye yönelik tutumundaki değişikliğin ve Şam'in Arap Birliği'ne yeniden katılmasının Riyad-Tahran arasındaki normalleşmeden sonra gelmesi de hatırda tutulması gereken bir husus. 


Çin bölgede ABD'ye alternatif olabilir mi? 

Çin Ortadoğu'daki artan nüfuzunun ekonomi temelli olduğunu vurgulasa da Şi'nin Suudi Arabistan ziyaretinde Riyad'la güvenlik ve savunma alanlarında işbirliği yapmak istediğini belirtmesi dikkat çekti.

Nitekim, son yıllarda ABD'nin dikkatini Asya-Pasifik bölgesine kaydırarak Ortadoğu'dan çekilmesiyle bölge ülkeleri Çin'le savunma işbirliğini geliştirdi. 

Çin'in tercih edilen bir ortak haline gelmesinde ABD'nin bölgeye yönelik yaklaşımının yarattığı rahatsızlık da bir etken.

İnsan hakları vurgusu yapan ABD'nin bölge ülkelerine zaman zaman ders verir gibi davranması güçlenen ve yeni bir yönetim tarzı benimseyen genç nesil karar alıcılar nezdinde mukavemetle karşılanıyor.

Ukrayna savaşıyla birlikte Suudi Arabistan ve bazı körfez ülkelerinin Rusya'ya yönelik yaptırımlara uymamaları, Rusya'yla ilişkilerini sürdürmeleri ve OPEC+'da ABD'nin isteğinin aksi yönünde kararlar almaları artık ABD ile bölge ülkeleri arasında farklı bir ilişki dinamiğinin gelişmekte olduğunu gösteriyor. 

Çok taraflılığı savunan Çin'in geçmişten bu yana ülkelerarası ilişkilerde öncelediği içişlerine karışmama ilkesi ve kazan-kazan temelli dış politika anlayışı ise bölgede memnuniyetle karşılanıyor. 

Öte yandan, Çin bölgeye iyi yatırım fırsatları sunan Kuşak ve Yol Girişimi'nin geçtiği önemli bir güzergah olarak bakıyor.

Bunun için de son dönemde attığı adımlarla istikrarın sağlanmasına katkıda bulunmaya çalışıyor.

Nitekim, Basra Körfezi bölgesinde barış ve istikrarın korunması amacıyla Çin'in de desteğiyle İran, Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan'ın ortak deniz gücü oluşturulması yönündeki haberlerin ardından 6 Haziran'da Çin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Vang Venbin yaptığı yazılı açıklamada Pekin'in bölgesel güvenlik ve istikrarın güçlendirilmesine yardımcı olmak üzere bu fikri desteklediğini belirtti.

Açıklamada devamla, "Ortadoğu'daki Basra Körfezi bölgesinde barış ve istikrarın korunmasının bölge ülkeleri ve halklarının refahını etkilediğini ve küresel barışın korunması, küresel ekonomik büyümenin teşvik edilmesi ve sürdürülebilir enerji arzının sağlanması açısından hayati önem taşıdığı" ifade edildi. 

Çin'in bölgedeki artan görünürlüğü karşısında son bir ayda ABD'den Suudi Arabistan'a iki ziyaret gerçekleşti.

İlk önce Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan mayıs başında Suudi makamlarla temaslarda bulundu.

Ardından Dışişleri Bakanı Anthony Blinken'ın 6-8 Haziran 2023 tarihlerinde Suudi Arabistan'ı ziyaret etti.

ABD, Suudi Arabistan ve bölgedeki diğer Arap ülkeleriyle işbirliğini geliştirme yönünde mesajlar verdi ve Vaşington ile Pekin arasında bir tercihte bulunmalarını istemediklerini belirtti.

Suudi makamlar ise Çin'le ticari ve ekonomik ilişkilerinin devam edeceğini, rekabetin faydalı olduğunu vurguladı.

Blinken'ın ziyaretinin ardından 11 Haziran tarihinde iki gün sürecek olan Suudi Arabistan-Çin Yatırım Konferansı gerçekleşti.

"Refah için İşbirliği" temasıyla düzenlenen konferansa 23 ülkeden 3 binin üzerinde kişi katılıyor.  

Pekin Ortadoğu'da bazı diplomatik ve siyasi hamlelerde bulunuyor, bunu da bölgeyle ekonomik ve ticari işbirliğinin sürekliliğini sağlayacak istikrar ortamının oluşması için yapıyor.

Ama Çin'in bunun da ötesine geçerek, ABD'nin geçmişte düştüğü hatalara düşüp bölge ülkeleri arasındaki siyasi sorunlara ve çekişmelere dahil olmak gibi bir niyeti yok.

Ayrıca ABD, farklılaşan ilişkiler dinamiğine rağmen, Suudi Arabistan başta olmak üzere bazı ülkeleri "petrol karşılığında güvenlik" anlayışı temelinde kendi güvenlik şemsiyesi altında bulundurmaya devam ediyor.

Çin'in böyle bir rol üstlenmeye istekli olup olmadığını, bölge ülkelerinin de böyle bir değişikliğe sıcak bakıp bakmadıklarını zaman gösterecek.

Fakat ABD'nin bölgeye yönelik yanlış politikalarını sürdürmesi halinde bu coğrafyada yer alan ülkeleri Çin'e doğru iteceği aşikardır. 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU