1944 Muş-Varto doğumlu Mehmet Emin Sever tıp doktoru ve siyasetçi kimliğiyle biliniyor.
19. dönem SHP milletvekili idi; izleyen yıllarda ÖZEP, HEP, DEP, YDH gibi siyasi oluşumlarda yer aldı.
Sever'in "Kürt Tarihinde Bir Kesit: Azadî Örgütü ve Cibranlı Halid Bey" isimli kitabı 2023 sonbaharında Avesta Yayınlarında çıktı.
Kitapta Kürt halkının 100 yıl öncesi özgürlük mücadelesinin mihenk taşlarından olan 1925 Kürt başkaldırısının öncü kadrosunu yaratan Azadî Örgütü ile kurucu önderi Miralay Xalid Bey'in yaşamöyküsü anlatılmakta.
Kitabın benim açımdan önemi, Mehmet Emin Sever'in Cibran aşireti mensubu Miralay Halid Bey'in öz yeğeni olmasıdır.
Babası Ahmet, 1925 olayına bizzat katılmış ve bu hususta oğlu M. Emin'e ayrıntılı havadisler anlatmıştır.
M. Emin Bey, babasının anlattıklarıyla yetinmemiş; yakın ve uzak çevresindekilerle görüşerek bazı anlatım ve hadiseleri doğrulatmış; Cibranlı Halid Bey ile bahsedilen ayaklanma hakkındaki yazılı kaynaklara da ulaşmıştır.
Ayrıca Şêx Said hadisesine katılan ünlü şahsiyetlerle halk önderleri hakkında bilgi verirken, bölgedeki Ermenilerin yaşadıkları felaketleri tanıklara dayanarak anlatıyor.
Kitabı okuduğumdan, eskiden bildiklerimle yeni öğrendiğim konuları ara başlıklar altında sıralayacağım.
Azadî Örgütü
Kısa adı Azadî olan (Kürdistan İstiklal Komitesi) nasıl bir örgüttü?
Gerçekte örgütün kuruluş tarihi, kadrosu, tüzüğü hakkında hâlâ kesin bilgiye sahip değiliz.
Sebepleri şöyle sıralanabilir:
- Bazı belgelerin hâlâ kapalı kutularda "devlet sırrı" olarak saklanması.
- Azadî'nin yeraltında yani illegal ve son derece gizli olması.
- Azadî Kayıt Defteri'nin yok edilmesi.
Nitekim Cibranlı Halid Bey'in tutuklanmasından (24 Aralık 1924) sonra amcası İsmail Ağa, onun evine gidip bahsedilen Kayıt Defteri'ni alır ve Varto'nun Qerqerut köyündeki tandırında yakar.
Maksat deftere kayıtlı isimlerin devletin eline geçmesini önlemektir.
Birinci Dünya Savaşı sonunda bir araya gelenlerin bağımsızlık/özerklik amacıyla kuracakları oluşumun ilk adı "Kürdistan İstiklal Komitesi", kısa adı ise Azadî Cemiyeti'dir.
Azadî, daha önce kurulmuş olan Kürdistan Teali Cemiyeti'nin yoğun faaliyet alanları sayılan Muş, Bitlis, Diyarbakır, Van, Koçgiri ve Dersim dolaylarında görülmektedir.
Azadî, albay (Miralay) rütbesi taşıyan Cibranlı Halid Bey başkanlığında 24 Kürt subayı tarafından büyük ihtimalle 1920 yılı sonbaharına denk gelen bir tarihte Erzurum'da kuruldu.
İlk kongresi 1924 yılında bu şehirde yapıldı. Kongreye katılan Şeyh Said de Azadî örgütüne üye oldu.
Üyeleri arasında Kemal Fevzi, Yusuf Ziya Bey, Mela Abdurrahman (Şırnaklı), Yüzbaşı İhsan Nuri (Paşa) gibi ünlü isimler de bulunuyordu.
Örgütün kurucu lideri Miralay Halid Bey, İran yönetimine karşı özerklik elde etmek için mücadele eden İsmail Ağayê Şikaki'ye elçi gönderip örgüt üyesi olmasını istiyor.
5 Ağustos- 24 Eylül 1924 tarihleri arasında Mela Said-i Kürdî ile ve aynı yılın sonbaharında Şeyh Said Efendi ve Mela Abdülhamid ile Erzurum'da bizzat görüşüyor.
Halid Bey'in meramı, Kürdistan meselesini Cemiyet-i Akvam'a (o tarihte Birleşmiş Milletler teşkilatı benzeri uluslararası bir kuruluş) götürmektir.
Azadî örgütü, Kürdistan adını verdiği bölgenin bağımsızlığını hedefliyor; dolayısıyla gayet gizli çalışıyordu.
Fransız aydınlanmasından etkilenmesinden ötürü laik veya seküler diye tanımlanacak kadar da modern ve dünyevi bir yapıya sahipti.
Organizasyonun planlayıcıları modern ve demokratik bir dayanışma içinde faaliyet gösteren Kürt aydın ve yurtseverleriydi.
Azadî, din önderlerini ve aşiretlerini kendi davası için seferber etmeyi planlamıştı.
Çok geçmeden de örgüt Kürdistan genelinde geniş bir kitleye sahip oldu.
Esasen örgüt geleneksel Kürt başkaldırı ve direnişlerinde görülen gelenekçi aşiret-tarikat eksenli bir yapı değildi.
Bünyesinde kanaat önderleri, aşiret reisleri, ünlü şeyhler olmasına rağmen tarikat ve aşiretler üstü bir programı benimsemişti.
Gizliliğe son derece önem veren Azadî, Diyarbakır'daki İstiklal Mahkemesi önünde ifade veren (Azadî içindeki devlet işbirlikçisi-ajanı) Binbaşı Kasım Bey'in tespitiyle:
Bu gizli cemiyetin yemini o kadar müthişti ki, intisab edenlerin (mensuplarının) kafasını kesseler bile bir şey söylemezlerdi. (s. 78-80)
Miralay Halid Bey'in Dersim-Ovacık Seferi
Hükümet, Ovacık'ta bir kaymakamlık ile idari teşkilatın kurulmasını istiyordu. Ancak aşiretler ve halk buna rıza göstermedi.
Bazı sorunlarla huzursuzlukların yaşanması üzerine Batı Dersim aşiretleriyle olan sıkı ilişkilerini ve onlar üzerindeki saygın konumunu bildikleri Cibranlı Halid Bey'i, Ovacık'taki ayaklanmayı bastırmak için gönderdiler.
Miralay Halid Bey oradaki aşiret liderleriyle görüşmek, Kürtler arasındaki birliği ve dayanışmayı sağlamak için bu görevlendirmeyi iyi bir fırsat olarak değerlendirdi.
O günün şartlarında başka şekilde oraya gitmesi ve böyle bir teması sağlaması zaten mümkün değildi.
(Eski HEP Milletvekili) Mehmet Ali Eren, 10-15 yıl önce bu olayı bu kitabın yazarı M. Emin Sever'e şöyle anlatmıştı:
Halid Bey'in alayı oraya vardığında, Ovacık yakınındaki Zeranik köyünde oturan Heyderan aşiretinin ileri gelenlerinden Hıdır Bey (Xıdır Beg), onu sıcak bir şekilde karşıladı ve alayının yerleşmesi için kendi arazisini tahsis etti; gerekli yardımı ve desteği sağladı.
Heyderanlı Hıdır Bey ile diğer aşiretlerin ileri gelenleri, Halid Bey'in KTC (Kürdistan Teali Cemiyeti) üyesi olduğunu ve bu cemiyet vasıtasıyla Koçgiri ve Batı Dersim aşiret reisleriyle olan ilişkilerini biliyorlardı.
Orada 15 gün kalan Halid Bey, bölgenin ileri gelenleriyle konuşur. Devletin bu bölgeye ilişkin niyetinin iyi olmadığını, Kürtler arasında birliğin henüz tam sağlanamadığını, bu sırada bir kalkışmanın erken ve Kürtlerin aleyhine olacağını; bunun için hazırlanmanın ve birlik olmanın şart olduğunu söyler. Aleyhlerine olacak bir olaya meydan vermemek için birkaç bozuk silahı teslim ederek geçiştirmeyi, zaman kazanmayı önerir.
Hıdır Bey ile diğer aşiret reisleri Halid Bey'in politik ağırlığını ve dostluğunu bildikleri için onun tavsiyelerini dikkate alırlar. Kendi adamlarının yer aldığı bir idari teşkilatlandırmayı oluştururlar.
Bu ziyaretten sonra KTC orada daha rahat örgütlenebilmiştir. Bu nedenle devlet, Halid Bey'in Ovacık aşiretleriyle arasında oluşan yakınlaşmadan rahatsız ve tedirgin olmuş; Halid Bey'in alayını hemen bölgeden geri çekmiştir. (s.64-65)
Mehmet Şerif Fırat ve onun kitabını (Doğu İlleri ve Varto Tarihi) referans alan Uğur Mumcu ve benzeri Kemalistler ise başka bir bahane bulamadıkları Cibranlı Halid Bey'e iftira atmak için epey uğraşmışlardır.
Halid Bey'i aşiretler arası çatışmaların içindeymiş veya Alevi ve Ermeni düşmanıymış gibi gösterip karalama kampanyası haline getiren bu kişileri eleştiren yazar M. E. Sever, her iki konudaki iddiaları şu olgularla çürütüyor:
Kemalistlerin Cibranlı Halid Bey, '1907 yılında Osmanlı ordusunda Albay Halis ile birlikte Dersim'deki bir başkaldırıyı bastırarak Tujik Baba tepesine Türk bayrağı dikmiştir' dedikleri hadise olmuştur ve doğrudur.
Ancak burada sözü ve adı geçen kişi Azadî örgütünün kurucusu Cibranlı Miralay Halid Bey değil; onunla aynı ismi taşıyan Üçüncü Alay Komutanı Halid Bey (Kürtçesi Xalid Begê Meqsudi yani Maksutgillerden Halit Bey) idi.
Ovacık'ta Tujik Baba tepesine Türk bayrağı çekilme olayının yaşandığı tarihte, Azadî örgütünü kuracak olan Halid Bey Filistin'de (1902-1912) görevliydi.
Bayrak çekme hadisesinin sorumlusu Üçüncü Alay Komutanı ve Maksutgillerden Halid Bey (diğer adıyla Meqsudanlı Xalid Beg) 1915'te Rus birliklerine karşı çatışmasında öldürülmüştür. (s. 253-254)
Alevi inançlı Hormek ve Lolan aşiret ağalarıyla ilişkiler
Halid Bey, gayesi uğruna Kürt aşiret reisleri, aydınları, şeyh ve halk önderleri irtibata geçiyor.
Özellikle mezhepsel husumet gerekçesiyle ve devlete yaslanmak suretiyle Cibranlılara yönelik düşmanca tavırlarıyla ön plana çıkan Alevi inançlı Vartolu Hormek ve Lolan aşiret ağalarıyla görüşüp onları Kürtlerin hak mücadelesine kazanmaya çalışan Cibranlı Halid Bey, tüm gayretlerine rağmen onları ikna edemiyor.
Varto'nun diğer aşiretleri olan Avdelan, Kimsoran ve Klasiler ise komşu oldukları Cibranlılar, özellikle Cibranlı Halid Bey (Kürtçe yazılışı Xalid Beg) ile dostane ilişkiler içine giriyorlar.
1925 direnişi sırasında bu kabileler, Kürt mücadelecilere karşı tarafsız kalıyorlar.
Bir kısmı ise yardım ediyor. Bu nedenle bazıları bölgedeki katliam sırasında öldürülüyor veya idam ediliyorlar. (s. 64).
1902 yılında Filistin'e giden Cibranlı Halid Bey, Birinci Dünya Savaşı öncesinde Varto'ya döndüğünde kendisini savaşın içinde buluyor.
1918'de Varto'ya tekrar döndükten sonra Hormek (Xormek) ağalarını Qerac köyünde bir toplantıya çağırarak kendilerine şöyle diyor:
Aşiret ve mezhep farklılıkları nedeniyle Kürtlerde birlik sağlanamıyor. El ele vererek haklarımızı almak gerekir.
Hormek ağaları, bu isteği kabul etmedikleri gibi, arkasından Halid Bey hakkında ihbarlarda bulunuyorlar.
Bu toplantıdan sonra Cibranlı Halid Bey ile Hormek ağaları arasındaki irtibat kopuyor.
Aslını inkâr eden devlet destekli Hormek ağalarının intikamı
Türkçülüğü benimsemiş Kürt asıllı Mehmet Şerif Fırat, o tarihte Muş Jandarma Alay Komutanı olan Mehmet Kasım Selçuk'un (İlhan ve Turhan Selçuk kardeşlerin babası) teşviki ve yardımıyla "Doğu İlleri ve Varto Tarihi" isimli kitabı kaleme alır.
Turhan Selçuk ise, 1948'de matbaada bastırır. Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel de ikinci baskısına önsöz yazar. (s.202)
Doğrusu, Türk Tarih Kurumu Başkanı Şemseddin Günaltay, 1946'da incelenmek üzere kendine gönderilen bu kitap hakkında şu raporu vermiştir:
Hiçbir ilmi vasıf taşımıyor ve müellifin (yazarın) kendi müşâhedelerine (izlenimlerine) dayanıyor! Dolayısıyla kitap kurumumuzca basılamaz.
Kitapta Hormek korucularının Cibranlılardan nasıl intikam aldıkları yazılıdır:
Gazi Mustafa Kemal ve Milli Kongrenin milli ülküsü karşısında Cibranlı Halit Bey, dış tahriklerle de Doğu illerinde bir Kürdistan ve derebeylik için çalışıyordu. Türk mefkûresine bağlı olan Lolan ve Hormek Alevilerinden Lolanlı Hüseyin, Hormekli Hello ve Ali Haydar Bey toplanarak 7 Cibranlıyı öldürdü. Ahmet Bey'in Kovik'teki evini talan etti… (s. 255-256)
Kürtler (Cibranlılar ile Hormek ve Lolanlar) arasındaki husumet ve rekabeti körüklemek için, Kemalist yönetim Sivaslı Delil ve benzeri bazı Bektaşi meşrepli kimseleri Varto yöresine göndermiştir.
Buradaki kışkırtma ve mezhepçi propaganda Mehmet Emin Sever'in kitabında belirtilmiştir.
Vartolu Alevi şahsiyetlerinden M. Halit Fırat'ın "75 Yıllık Derbeder bir Hayat Hikâyesi" (Kardeş Matbaası, Ankara 1968) isimli anı kitabında, yöre Alevi ağalarınca Cibranlı Halid Bey'in birleşme önerisine verilen cevap şöyle formüle edilmiştir:
Bu işte sizinle birleşemeyiz. Mustafa Kemal'in doğru yolda olduğunu da Hacı Bektaş-ı Veli önderimizden gelen Delil'ler (Sivaslı Delil gibileri-FB) bize anlatmışlardır…' dedik ve ayrıldık. (s. 256)
Kürtlerin Ermenileri kesmesi tartışması
Aralarında Turancı, Kemalist, Atatürkçü, Türk-İslamcı, ulusal solcu, Türkmenci veya Türkçü-Alevici kesimlerin de bulunduğu kamuoyunda genel kabul gören iki görüşten ilki şudur: "Alevi inançlı Kürt yoktur!"
İkincisi ise, "Esasında Ermenileri Kürtler kesti!" temasıdır.
Onlara göre:
Ermeniler, Almanların yönetimindeki Hamidiye Alayları tarafından katledilmiştir. Dolayısıyla Osmanlı Devleti (bilhassa İttihat ve Terakki iktidarı) yönetimi ile onun egemen unsuru olarak Türkler masumdur!
Bu çevrelerin gözden kaçırıp unutturmaya çalıştıkları gerçek ise bunun böyle olmadığı yolundadır.
Sözgelimi Hamidiye Alayları içinde bile Ermenilere yönelik tutumda ciddi farklılıklar söz konusudur.
Heyderan aşireti komutanı Hüseyin Paşa, onlara dokunmama yanlısıdır ve bu tavrını sürdürmüştür.
Buna karşılık aynı alaylarda görev yapan rütbeli akrabalarından bazıları, Teşkilat-ı Mahsusa çetelerince yönlendirilip Ermenilere zulmetmişlerdir.
Dolayısıyla başta İttihat ve Terakki'nin üçlü yönetimi (Talat, Enver ve Cemal Paşalar) olmak üzere bu iktidara bağlı Teşkilat-ı Mahsusa, ordu birlikleri, kolluk kuvvetleri ve başıbozuk çetelerin rollerini vurgulamadan suçun tümüyle Kürtlere yüklenmesi ne kadar doğru olabilir?
Aynı devlet erki, o dönemde özellikle Bitlis-Muş vilayetlerinde nüfuzları ve kitlesel tabanları hayli yaygın olan Nakşibendi şeyhlerini de dini temelde Ermeni halkına karşı kışkırtabilmekteydi.
Yazar M. Emin Sever bu noktada farklı bir fikir ileri sürüyor:
Evet, Hamidiye Alayları bu hususta suça bulaşmıştır ancak iddia edildiği kadar 'büyük suç' değildir bu. Çünkü Ermeni tehciri ve mezaliminin yapıldığı 1915-1916 yılları arasında bu alaylar esas olarak kuzeydoğudan Kürdistan'ı işgal eden Ruslara karşı savaşıyorlardı. Bu yüzden çok büyük kayıplar vererek çekilmek zorunda kalmışlardı.
Bahsedilen dönemde Hamidiye Alayları, Rus ordu birlikleri arasındaki Ermeni askerler (varsa eğer Taşnak milisleri) dışında hemen hemen başka Ermeni topluluğuyla karşılaşmamışlardı. (s. 257)
M. E. Sever, Sedat Ulugana'dan şöyle bir alıntı yaparak iddiasını sürdürüyor:
Cibranlı Halid Bey, Kars bölgesindeki yüzlerce Ermeni'yi Deli Halit Paşa'nın (Kafkas Cephesi ve Doğu Cephesi komutanlık yapan Halit Karsıalan) elinden kurtarıp Aras nehri boylarına kaçmasını sağlamıştır. Yine aynı bölgede bulunan Kadri Cemil ile İhsan Nuri de (sonradan Ağrı Dağı İsyanı komutanı) yüzlerce Ermeni sivili kurtarmışlardır. (s. 259)
Cibranlı Miralay Halid Bey, Ermeni tehcirinin yıldönümüne denk düşen 1920'lerin başında Erzurum'da ordunun düzenlediği şenlik sırasında dillendirdiği şu sözüyle meşhurdur:
Önce Zo diyenleri (Ermenileri) kestiler, şimdi de Lo diyen Kürtler kesilecek. Bu yüzden gelecekte boynumuzu kesecek kılıçlar bileniyor.
Miralay Halid Bey, Paris Barış Anlaşması'na (Ocak 1919) katılan Kürtlerin temsilcisi Şerif Paşa ile Ermeni temsilcisi Bogos Nubar Paşa'nın taleplerini desteklemek için mektup ve mazbatalar toplamıştı (s.260)
Azadî örgütünün Meclis'ten (TBMM) talepleri
Yazar M. Emin Sever'in kitabında az bilinen önemli bir konu şudur:
"Kürdistan İstiklal ve İstihlas Komitesi Merkez-i Umumisi" (Kürdistan Bağımsızlık ve Kurtuluş Komitesi) isimli Azadî örgütünün Kürt halkının talepleri hususunda devlete şartlarını iletmiştir.
Şöyle ki;
- Kürdistan Komitesi, hiçbir devletin aleti değildir. Gayesi, meşru olan milli hakların elde edilmesidir.
A- Milli sınırların belirlenmesiyle hizmetlerde ve iç görevlerde müstakil bir merkeze, müstakil (özerk-FB) bir idare heyetine sahip olması,
B- Milli hudutlar dâhilinde Kürtçenin resmi dil olarak kabulü,
C- Memurların kendilerinden (Kürtlerden-FB) olması,
D- Jandarma teşkilatının Kürt'e ait ve bağlı olması,
E- Kürt erlerinin ve zabitlerinin (subaylarının) müşterek orduda hususi kıtalar teşkiliyle Kürt lisanı (dili) ile talim ve terbiyeye tâbi tutulmalarını talep etmektedir.
- Milli gayenin elde edilmesine kadar muharebeye devam edilecektir. Harici, dâhili (dışarıda ve içeride) zararla akan kardeşkanlarının maddi, manevi mesuliyeti Ankara Hükümeti'ne aittir.
- Komite, davayı sulhen halle (uzlaşarak çözerek) ve arzu olunacak mahaldeki şubesini müzakereye memur etmeye hazırdır.
- Akıtılacak kan nispetinde Kürt şartları ağırlaşacaktır. (s.74)
Mehmet Emin Sever, Av. Necdet Bey'in bir çıkarsamasından hareketle, söz konusu mektubun Cibranlı Halid Bey'in Azadî örgütünü temsilen Meclis'e (TBMM) ilettiği bir talepname olabileceği üzerinde durarak şu cümleye yer veriyor:
Metnin birinci bölümünün Halid Bey'in gönderdiği iddia edilen mektup olma ihtimali yüksektir. Bu bildirinin 1920'lerde yayımlanması ve altında 'Kürdistan İstiklal ve İstihlas Komitesi Merkez-i Umumisi' yazılı olması bu ihtimali kuvvetlendiriyor.
Ancak Cibranlı Halid Bey'in ismi yazılı değildir… Murat Bardakçı ve Faruk Özerengil'in yazdıkları göz önüne alındığında, yukarıda ismi geçen mektubun birinci bölümünün Cibranlı Halid Bey tarafından yazılmış olması muhtemeldir.
Bildirinin ikinci bölümünün ise, 1925 Şeyh Said Ayaklanmasından sonra, 1925-1928 yılları arasında yurtdışına kaçmak zorunda kalan örgüt kadroları tarafından yazıldığı sanılmaktadır. (s. 74-75)
Gazeteci-yazar Murat Bardakçı'ya göre Azadî örgütünün manifestosu
Tarihi konulardaki araştırmalarıyla bilinen Murat Bardakçı, Haber Türk gazetesi sitesindeki 24 Mart 2013 tarihli ve "İşte, 1920'lerde yayınlanan ilk Kürt bildirisinin gizli kalmış tam metni" başlıklı yazısında ilgili bildiri veya talep mektubu hakkında şunları yazmıştır:
Bugün bundan birkaç sene önce yine bu sayfada sadece talep kısmından birkaç maddeyi yayınladığım bu 'ilk' bildirinin tam metnini veriyorum...
Altında 'Kürdistan İstiklâl ve İstihlâs Komitesi', yani 'Kürdistan Bağımsızlık ve Kurtuluş Komitesi'nin adının bulunduğu bildirinin tam olarak hangi senede yayınlandığını bilmiyoruz, zira orijinal bir nüshası arşivimde bulunan metnin altında bir tarih yer almıyor.
Metinde geçen 'Şehîd-i mübeccel Şeyh Said Efendi Hazretleri'nin -Allah sırrını yüceltsin- başkaldırısı...' şeklindeki ifadeden 1925'teki Şeyh Said ayaklanmasından sonra ve harf devriminin yapıldığı 1928 öncesinde, yani 1925 ile 1928 seneleri arasında kaleme alındığı anlaşılıyor.
Kürt tarihi üzerinde çalışanlar, bu ilk bildirinin altında imzası bulunan 'Kürdistan İstiklâl ve İstihlâs Komitesi'ni ne zaman, nerede ve kimlerin kurduğu konusunda kesin bir bilgi veremiyorlar.
Komitenin 1919 ile 1922 yılları arasında ortaya çıktığı, kuruculuğunu Muş ve Hınıs taraflarında yaşayan Cibran Aşireti'nin lideri ve Sultan Abdülhamid'in Hamidiye Alaylarının önemli isimlerinden olan Albay Cibranlı Hâlid Bey'in yaptığını söylüyorlar.
'Özgürlük' manasına gelen 'Âzâdî' kelimesinden hareket edilerek, Şeyh Said ayaklanmasının hazırlayıcısı olduğuna inanılan ve Diyarbakır İstiklâl Mahkemesi'ndeki duruşmalarda da ismi geçen 'Âzâdî' örgütünün 'Kürdistan İstiklâl ve İstihlâs Komitesi' olduğu düşünülüyor.
Kürdistan İstiklâl ve İstihlâs Komitesi Genel Merkezi'nin 1920'lerin ikinci yarısında hazırladığı ve bundan birkaç sene önce sadece talep kısmını oluşturan dört maddesini yayınladığım bildirinin tam metnini yandaki sütunda okuyabilirsiniz.
Kürdistan İstiklâl ve İstihlâs Komitesi'nin bildirisinde metinden önce besmele yer alıyor, asıl metin 'Ey şecî (yiğit) Kürt milleti' hitabıyla başlıyor, Ankara hükümeti hakkında son derece ağır ifadeler kullanılıyor, başlayan ayaklanmanın devam etmesi isteniyor, bu ayaklanmanın Kürt haklarının yanı sıra, aynı zamanda İslâmiyet için de olduğu söyleniyor ve metnin sonunda maddeler halinde talepler sıralanıyor… 1
Gazeteci-yazar Murat Bardakçı'ya göre:
Bahsedilen bildiri 1920'lerin ikinci yarısında yani 1925 Şeyh Said ile 1928 seneleri arasında yayınlanmıştır.
Bardakçı, beyanname ile talep mektubunun iki kısımdan oluştuğunu ve farklı tarihlerde ayrı kişilerce kaleme alındıklarını fark etmemiştir.
Oysa yazar-siyasetçi M. Emin Sever, "Aslında talep mektubunun iki bölümden oluştuğunu ve birinci bölümün (21 Ekim 1921 tarihli manifestosunun-FB) Cibranlı Halid Bey tarafından kaleme alındığını; 4 maddeden oluşan bu talepnamenin muhtemelen yine aynı kişinin eliyle Meclis'e (TBMM) iletildiğini" ileri sürüyor. (s. 74)
M. E. Sever bu iddiasını, Kazım Karabekir'in "Kürt Meselesi: Anılar" isimli kitabındaki şu tespite dayandırıyor:
Kürt İstiklal Cemiyeti'nin (Azadî'nin) 21 Ekim 1921 tarihli beyannamesi ile Kürtler istiklale davet ediliyordu. Beyanname 'Bismillahirrahmanirrahim' ile başlıyor, altındaki mührün ortasında 'Kürdistan İstiklal Cemiyeti', etrafında 'İnna fetehna leke fethen mubinen we nesrullahi vakti karip' (Doğrusu, biz sana apaçık bir fetih ihsan eyledik) isimli Kuran ayeti (48-1) yazılıydı.
Buna göre: Azadî örgütünün temel çekirdeği olan Kürdistan İstiklal Cemiyeti, 1921'de faaliyetlerini sürdürmekteydi. (s. 75)
Cibranlı Halid Bey'in Erzurum'daki Sovyet temsilcisine 10 maddelik teklifi
Kitapta Kürtlerin temel haklarını elde etme mücadelesinde iki büyük devlet olan İngiltere ile Sovyetler Birliği'nden destek alma girişimlerinden de bahsediliyor.
Örneğin 25 Mayıs 1921'de Kürdistan Teali Cemiyeti (KTC) temsilcileri İngiltere'nin İstanbul Konsolosluğunu ziyaret etmek isteyince, oradaki görevli subay Mr. Ryan, "Kürdistan'da bir isyana destek vermeyeceğiz" diyerek bu isteği reddetmişti.
Irak'taki İngiliz Yüksek Komiseri Cox, hükümetine ilettiği 21 Temmuz 1924 tarihli raporunda "Kuzeydeki Kürt isyanının desteklenmesi Musul meselesinin çözümüne lehimizde katkı sağlayacaktır" demesine rağmen, Londra'daki Ortadoğu Masası görevlileri Albay Meinnertzhopen, Malerton Smith ve Sömürgeler Bakanı Churchill buna karşı çıkmıştı. (s. 108)
Öte yandan Azadî örgütünün Erzurum Komitesi, Batı devletlerinin ve özellikle İngiltere'nin Kürt sorununu sadece işlerine gelecek şekilde manipüle ettiklerini; fiiliyatta ise bölge devletlerinin Kürtlere yönelik şiddet ve baskılarına yardımcı olduklarını görüp anladı.
Kendilerine yardım edebilecekleri umuduyla Sovyetler Birliği'nden yardım talep etmekten başka çare kalmadığına kanaat getirip bir de bu yolu denemeye karar verdiler.
Cibranlı Halid Bey, 22 Şubat 1922 tarihinde "Komite'nin Şart ve Kararlarını" ve kendi mektubunu Erzurum'daki Sovyet Konsolosu Pavlosky'e iletti.
10 maddelik muhtevasının ilk 2 maddesi "Kürdistan" diye anılan coğrafyanın Türkiye, Suriye ve İran'da hangi vilayetleri kapsadığına ilaveten buralarda müstakil (özerk/bağımsız) bir devlet kurulmasından bahsediyor.
Bundan sonraki maddeler ise Kürt-Sovyet siyasi, ekonomik ve idari boyutunu kapsamaktadır:
3. Kürt hükümeti siyasi, idari, iktisadi ve askeri alanda müstakil olarak aynı zamanda SSCB (Sovyet) himayesini kabul eder.
4. SSCB'nin himayesi şu çerçevede olacaktır: Petrol çıkarılması, Kürdistan dağlarındaki maden ve zenginliklerin üretimi, demiryollarının ve diğer araçların yapılması ile teknik ve askeri elemanların yetiştirilmesi.
5. Kürt hükümeti ve Kürt liderleri, SSCB hükümetinin prensiplerine ve komünizmin yayılmasına karşı çıkmayacaktır.
6. Üçüncü maddede söylediğimiz Kürt hükümeti, SSCB'nin korumasını kabul eder. SSCB hükümeti de Kürt hükümetinin ekonomik ve siyasi kuruluşuna yardım edecek. Eğer Kürt liderler gerek görür ve isterlerse, Rusya hükümeti bize borç para vermeli ve askeri alanda yardım etmelidir.
7. İleride kurulacak Kürdistan hükümeti, kendi idari formatını ve siyasi erkini kendi yürütecektir. Rusya hükümeti siyasi, mali, idari, iktisadi ve askeri alanlarda Kürt hükümetinin özgür iradesine müdahale etmemelidir.
8. Eğer Kürt önderleri Kürt hükümetinin kuruluşu için SSCB'ye geçme mecburiyetinde kalırsa, Kürtlerin hedeflerine ulaşabilmesi için orada serbestçe hareket edebilmeliler ve SSCB onlara yardım etmelidir.
9. Eğer 1. maddede belirtilen vilayetlerin hepsi Kürt hükümetinin idaresine geçmezse, o zaman Kürt partileri, SSCB'nin yardımıyla diğer parçalarını da müstakil Kürdistan'a katmasını sağlamalıdır.
10. Eğer SSCB hükümeti yukarıdaki 9. maddenin esaslarına razı olur ve Kürt hükümeti kurulursa, bu çerçevede Kürt önderleri aktif çalışmaya hazırdırlar…"
SSCB Dışişleri Bakanlığı Ortadoğu Masası görevlilerinden Patchov, Azadî Erzurum Komitesi ile Halid Bey'in ayrı ayrı ilettikleri kararlar ile mektup hakkındaki raporunda şu cevabı vermiştir:
Biz, Kürt meselesini uluslararası bir mesele olarak görmüyoruz. Dolayısıyla Kürdistan için otonomiyi (özerkliği) kim destekliyorsa desteklesin, biz reddediyoruz. (s. 111-114)
3 Sovyet diplomatının Kürt yanlısı raporları
Resmi Sovyet tutumuna aykırı bir duruş sergileyen Sovyet temsilcisi (eski General) Boris Şaxovsky, 1922-1923 yılları arasında Ankara'daki Büyükelçilik binasında ülkesi adına Kürt liderlerle görüşmüştür.
Kürtlerin yaşadıkları coğrafyada uzun süre kalmış; 1919-1924 yılları arasında Kürt hareketlerini seyrini yakından takip etmiştir.
Kürt sorunun çözümüne olumlu bakan Şaxovsky, Azadî Erzurum Komitesi ile Cibranlı Halid Bey'in Sovyet saflarına çekmenin faydasından bahsetmiş ve Sovyet himayesinde özerk bir Kürdistan kurulmasına sıcak bakmış, bu görüşünü de resmi rapora yansıtmıştır.
Keza Sovyet Kürdologu ve dışişleri görevlisi Wasilevsky Şeyh Said olayı zamanında Türkiye'deydi ve Şaxovsky gibi düşünüyordu; o, özerk bir Kürt idaresini desteklerken Moskova yönetiminin retçi tutumuna karşı çıkıyordu. (s. 115-116)
Şeyh Said hareketini "eşsiz" olarak niteleyen Sovyet döneminin Tebriz Konsolosu Koçinsof ise, devlet arşivlerini tarayarak o devrin Sovyet yetkililerinin Kürt sorununa yanlış bakışlarını eleştirmişti. (s.114-118)
Kaynakça:
1. https://www.haberturk.com/yazarlar/murat-bardakci/830129-iste-1920lerde-yayinlanan-ilk-kurt-bildirisinin-gizli-kalmis-tam-metni.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish