Sudan'daki siyasi güçlerin aynı cephede yer aldığı belki de tarihte kaydedilen en uzun dönem, başta 1940'lı yıllar olmak üzere sömürge dönemiydi.
Sudan toprakları dışında ise İkinci Dünya Savaşı'nın (1939-1945) etkisi, sömürgeci İngiltere'nin, Doğu ve Kuzey Afrika'da Faşist İtalya ve Nazi Almanyası ordularına karşı savaşına ordusuyla katılan Sudan'a kadar uzandı.
Doğu Afrika seferi, Müttefik Devletlerin (İngiltere, ABD ve Sovyetler Birliği) savaştaki ilk stratejik zaferi oldu.
Sudanlılar ordularını desteklerken savaşın koşulları, bir siyasi farkındalık ortamının oluşmasına katkıda bulundu.
Atlantik Bildirisi'nde 'kendi kaderini tayin hakkının' ilan edilmesi, 1942 yılında Hariciyyin Kongresi'ni (ÇN: Sudan'daki ikili sömürge yönetimi döneminde, Hindistan'a bağımsızlığını getiren Hindistan Ulusal Kongresi modelinde kurulmuş bir Sudan yapılanmasıdır) kendi kaderini tayin önerisinde bulunulan ünlü muhtırasını yayımlamaya itti.
Bu çerçevede ifade özgürlüğünde bir atılım gerçekleşti ve Sudan gazeteleri, İngiliz denetleyicilerin politikasını eleştirerek vatandaşların mağduriyetlerini kamuoyuna yansıttı.
Hariciyyin Kongresi içindeki bölünmelerden sonra siyasi partiler kuruldu, Ulusal Ümmet Partisi "Sudan Sudanlılarındır" sloganı atarken kardeş partiler ve sendikalar ise "Nil Vadisi'nin birliği" için çağrıda bulunuyorlardı.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
"Sudan Ulusal Kurtuluş Hareketi" adı altında Sudan Komünist Partisi (SKP) kuruldu. Bu güçler, 1946 yılının mart ayında sömürgeciliğin sona erdirilmesi talebiyle bir gösteri düzenlediler.
Ancak söz konusu güçler, bağımsızlığın ilanının ardından iktidarda için birbirleriyle çekişmeye başladılar. Ulusal Birlik Partisi, (şimdiki adıyla Demokratik Birlik Partisi) Genel Başkanı İsmail el-Ezheri başbakan oldu.
Başta 1955 yılında Torit şehrinde patlak veren askeri isyanın ardından Güney Sudan'daki iç savaş olmak üzere ülkenin sorunlarıyla başa çıkmada zayıflık ve istikrarsızlık gösteren bu partiler tarafından oluşturulan hükümetler üzerindeki rekabetin yansımaları genellikle olumsuz oldu.
O günlerden bu yana, aynı partilerin kitleler nezdindeki popülaritelerini artırmak, siyasi statülerini güçlendirmek ve iktidar mücadelesi vermek için amaçlarında ve özlemlerinde köklü bir değişiklik olduğundan siyaset sahnesi yeni bir yöne doğru yol almaya başladı.
İlişki köprüsü kurma
Siyasi partiler, ister sivil ister askeri olsun, Sudan'ı yöneten birbirini izleyen tüm rejimlerde yer aldılar.
Sloganlarına rağmen, performanslarında zaman zaman gevşek davrandıkları, zaman zaman ise iktidarla özdeşleştikleri görüldü.
Ekonomik ve sosyal ihtiyaçlarını ihmal ettiği ve siyasi konumuna odaklandığı için kendisi ile Sudan toplumu arasında köprü kuramadı.
Toplumla aralarındaki uçurum, Sudan'ın bazıları başarılı bazıları başarısız olan askeri darbelere karşı savunmasızlığında büyük etkisi oldu.
Aralarındaki tek ortak nokta ise mükemmel bir partizanlığa sahip olmalarıydı.
Sudan'da ilk askeri darbe 1958 yılının kasım ayında Korgeneral İbrahim Abbud tarafından Ulusal Ümmeti Partisi tarafından bağımsızlık sonrası kurulan ilk hükümete karşı gerçekleştirildi.
Ulusal Ümmet Partisi'nin kurucularının en önde gelenlerinden ve dönemin başbakanı olan Abdullah Halil, görevi Abdurrahman el-Mehdi'nin onayıyla Abbud'a teslim etti.
Ordunun müdahalesinin önünün açılması, tarafların acziyetinin açık bir göstergesiydi.
Bu durum, sonunda başta Ulusal Ümmet Partisi olmak üzere ordunun bu partilere baskı yapmasına yol açtı.
Ordunun baskıcı rejimi, Silahlı Kuvvetler Yüksek Kurulu'nun yasama ve yargı yetkilerine sahip olmasını sağlarken 21 Ekim 1964 tarihinde bir halk devrimiyle askeri rejim düşürülene kadar gazeteler yasaklandı ve siyasi partilerin faaliyetleri askıya alındı.
Devrimci yetenekler
Sudan'da ikinci darbe 25 Mayıs 1969'da İsmail el-Ezheri liderliğindeki ikinci demokratik dönemde Cafer el-Numeyri liderliğindeki Hür Subaylar Hareketi içindeki SKP kadroları tarafından gerçekleştirildi.
Ancak kısa süre sonra hükümet ile SKP arasında görüş ayrılıkları ortaya çıktı ve parti iki ayrı akıma bölündü.
Bunlardan birincisi, darbeyle ilgili çekincelerini açıklayan SKP Genel Sekreteri Abdulhalik Mahcub'un liderliğindeydi.
Partinin feshedilmesi fikrini reddeden Mahcub, "ulusal bir demokratik cephe inşa edilmesi" çağrısında bulundu.
Diğer akım ise rejimle birlikte hareket etti. İkinci akımda yer alan SKP'nin üst düzey isimleri darbeye aktif olarak katılmamakla ve yeni rejimin yetkililerini "küçük burjuva" olarak adlandırmakla hata yaptıklarına inanıyor, rejimi, "güçlü devrimci yeteneklere sahip" olarak nitelendiriyorlardı.
Rejimin yetkilileri, Mahcub'un itaat etmeyi reddettiği Sovyetler Birliği'nin "devrimci demokrasi" teorisine dayanan "demokratik devrimcilerdendi".
Numeyri, Mahcub'un akımı tarafından kontrol edilen öğrenci, gençlik ve kadın örgütlerinin kapatıldığını duyurdu.
Ardından komünist subaylar, 19 Temmuz 1971 tarihinde karşı bir askeri darbe gerçekleştirdiler. Nimeyri'yi tutukladılar ve Sudan'ı demokratik bir cumhuriyet ilan ettiler.
Ancak darbe, Albay Muammer Kaddafi'nin yardımıyla başarısızlığa uğratıldı. Komünist subayların yanı sıra aralarında Abdulhalik Mahcub, Joseph Garang ve Eş-Şafi Ahmed eş-Şeyh'in bulunduğu parti liderleri tutuklanarak idam edildiler.
Muhammed İbrahim Nugud liderliğindeki SKP, 1977 yılından itibaren Numeyri ile ittifak kuran ve 1980'li yıllarında başlarında ve 6 Nisan 1985 devriminin patlak verdiği dönemde ve daha sonra kendileri için kısacık bir dönem olan ikinci demokrasi döneminde devlet yapılarında varlık gösteren Müslüman Kardeşler (İhvan-ı Müslimin) lehine olan tutumunu kaybedene kadar yasaklanmış faaliyetlerini tam bir gizlilik içinde sürdürmeye devam etti.
Müslüman Kardeşler, Numeyri iktidarının düşüşünün ardından ilki Yusuf Nur ed-Daim liderliğindeki akım, ikincisi ise Hasan et-Turabi liderliğindeki Ulusal İslami Cephe olmak üzere iki muhalif grupla seçimlere girdi.
İki muhalif grup da iktidarı kazanamasa da Ulusal İslami Cephe, Sudan Meclisi'nde 51 sandalye elde ederek hükümeti kurma görevini üstlenen Ulusal Ümmet Partisi ve Demokratik İttihatçı Parti'nin ardından üçüncü parti oldu.
Dışarıdan muhalefet
Sudan'daki üçüncü darbe 1989 yılında Albay Ömer el-Beşir aracılığıyla Müslüman Kardeşlerin partisi tarafından gerçekleştirildi.
Diğer partiler, faaliyetlerini yurtdışından yürüterek muhalefet kanadına dönüştüler. Darbe, Sadık el-Mehdi destekçilerinin sivil bir devlet kuramaması sonrası Ulusal Ümmet Partisi'nin başarısızlığının bir sonucuydu.
Üçüncü demokratik dönem 1986 yılında Ulusal Ümmet Partisi'nin zaferi ve parti lideri Sadık el-Mehdi'nin başbakanlık görevini üstlenmesiyle başladı. Ancak bu hükümet de askeri darbeyle yıkıldı.
Siyasi partiler kendilerine getirilen kısıtlamaların ardından dışarıdan muhalefet pratiği yapmak için yurtdışına çıktılar ve Muhammed Osman el-Mirgani liderliğindeki Ulusal Demokratik Meclisi'ni kurdular.
Rejimin en çok aranan adamı Sadık el-Mehdi, partisi içeride muhalefette kalırken 25 Aralık 1996 gecesi Omdurman kentinden bir askeri konvoyla ülkeden ayrıldı.
Ardından 1997 yılında Cenevre'de hükümetle gizlice müzakerelere başladı. Ttakvimler 26 Kasım 1999'u gösterdiğinde dönemin Sudan Devlet Başkanı Ömer el-Beşir ile Cibuti anlaşmasını imzaladı. Anlaşmaya göre 2000 yılının mart ayında Sudan'a geri döndü.
Ülkede, 1999 yılında Siyasi Partiler Kanunu yürürlüğe girdi ve iki ay içinde yaklaşık 40 parti kayıt altına alındı. Bunlara "siyasi veraset partileri" adı verildi.
Üçüncü demokrasi dönemi sırasında kaydedilen partilerin sayısıyla aynıydı. Ancak geriye 10 parti kalmıştı. Bu parçalanmış partiler, eski ve yeni partilerle iktidarı kurarken, ana muhalefet partileri demokratikleşme bahanesiyle yurt dışındayken partisi sayısı 15'e indirildi.
Parti İşleri Kurulu 2007'de başlayan beş yıllık oturumunu 2012'de tamamladığında iktidardaki Ulusal Kongre Partisi'nin (UKP) yanı sıra geleneksel partiler, radikal partiler ve diğerleri dahil olmak üzere Parti İşleri Kurulu'na bağlı parti sayısı 70 civarındaydı.
2014 yılında, Etiyopya'nın başkenti Addis Ababa'dan Ulusal Ümmet Partisi ve Sudan Kongre Partisi'nin yanı sıra silahlı grupların Malik Akkar liderliğindeki Halk Kurtuluş Hareketi-Kuzey (SPLM-N) Cibril İbrahim liderliğindeki Adalet ve Eşitlik Hareketi, Minni Arko Minavi liderliğindeki Sudan Kurtuluş Hareketi (SLM/A) ve Abdulvahid Nur liderliğindeki Sudan Kurtuluş Hareketi'nin (SLM/AM) katılımıyla Sadık el-Mehdi liderliğindeki Nida Sudan İttifakı'nın kurulduğu duyuruldu.
Ekonomiyi iyileştirme girişimleri
Siyasi partiler, Güney Sudan'ın ayrılmasından sonra Ulusal Mutabakat Hükümeti'ne katılırken Ulusal Ümmet Partisi ve Demokratik Birlik Partisi gibi genellikle aynı ailenin üyeleri olan liderlerinden bazılarını cumhurbaşkanı yardımcılığına ya da bakanlıklara getirerek Beşir rejimi ile mücadeleye devam ettiler.
Geriye kalan partiler ise muhalefet kanadında yer aldı.
Rejime karşı gerçek bir muhalefetin olmadığı bu dönemde, sivil güçler tarafından sürekli eleştirilen Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) ile muhalif siyasi güçler arasında uyum sağlanamadı.
Sadık el-Mehdi, 2014 yılının mayıs ayında düzenlediği basın toplantısında HDK'yı Darfur ve Kordofan'daki çatışmaları sırasında büyük ihlaller işlemekle suçladı.
Bu yüzden Mehdi, Beşir rejimi tarafından tutuklandı. Yaklaşık iki ay tutuklu kalan Mehdi, 15 Haziran'da serbest bırakıldı.
Mehdi, HDK'nın Sudan Meclisi tarafından onaylanan bir yasa uyarınca orduya entegre edilmesiyle 2017 yılında Sudan'ı terk etti.
Ardından 19 Aralık 2018'de Londra'da kendi kendine sürgünde yaklaşık bir yıl geçirdikten sonra Hartum'a geri döndü.
Bundan kısa bir süre önce, 2017'nin eylül ayında dönemin Devlet Başkanı Beşir, ekonomik krizin çözümü için bakanlıkların 31 yerine 21 bakanlığa indirilmesini ve daha az bakanlıklı bir hükümet kurulmasını öngören bir kararla Ulusal Mutabakat Hükümeti'ni feshetti.
Kısa bir müddet sonra 2019 yılının aralık ayında devrimin başlamasından sonra ekonomiyi iyileştirme girişimleri boşa gitti.
Devrim sonucunda Beşir rejimi düştü. Siviller ile ordu arasındaki birçok anlaşmazlığın gölgelediği bir geçiş dönemi başladı.
Ardından siviller arasında bölünmeler yaşandı ve en nihayetinde her biri belirli sivil güçler tarafından desteklenen ordu ile HDK arasındaki çatışma patlak verdi.
Partilerin klonları
Devrimden sonraki geçiş döneminde siyaset sahnesi, eski partilerin klonlanarak yenilerinin oluşturulmasıyla genişledi.
Ancak bu dönemin en belirgin özelliği, partiler ve bloklar arasındaki hareketlilik ve silahlı hareketlerin siyasi partilere dönüşmeleri oldu.
Oysa silahlı hareketlerin, 3 Ekim 2020 tarihli Cuba Barış Anlaşması uyarınca orduya entegre edilmesi kararlaştırılmıştı.
Bu yeni durum, çılgınca kişisel çıkarlar ve hırsları peşinde koşanların ortaya çıktığı karmaşıklıklara kapıyı araladı.
İktidarı ve zenginlikleri ele geçirme mücadelesinde, bazıları saf dışı bırakıldı, bazıları da bölündü.
Sonunda aynı siyasi güçler, özellikle ittifakların ömrünün kısa olması, bölünmelerin artması ve tek parti karşıtlarının çoğalması nedeniyle, politikalarını bu hızda sürdürmeleri halinde hedeflerine ulaşamadan tamamen tükenebileceklerini anladılar.
Bu yüzden bir noktada durup kendilerine "Ordu tarafından gelmeyeceği anlaşılan siyasi bir atılımı beklemek yerine neden devleti yönetme konusunda en yetenekli tarafın ordu olduğunu öne sürerek onu desteklemiyoruz?" sorusunu sordular.
Sivil ve siyasi güçler, ordu ile HDK'yı destekleme konusunda bölündüler. Bir kısmı Egemenlik Konseyi Başkanı ve Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan'ı, bir kısmı ise Egemenlik Konseyi Başkan Yardımcısı ve HDK Komutanı Korgeneral Muhammed Hamdan Dakalu'yu (Hamideti) destekledi.
Bu, gelişi güzel bir gelişme değildi, ama önceliklendirmeler planlamadan yoksundu. Sivil güçlerin gizledikleri mevcut dönemden ziyade ders alınmayan dönemlerin bir ürünüydü.
Çaresiz örgütlenmeler
Çeşitli faktörlerden kaynaklanan, mevcut siyasi durumun ortaya çıkmasına yol açan karmaşık sorunların başında, sivil ve siyasi güçlerin, siyaseti doğal haliyle uygulamakla yetinmemeleri geliyordu.
Ortaklarla ittifakları ve taraflarla anlaşmazlıkları idare etme konusundaki siyasi anlayışlarını kaybettiler.
Bu durum, rekabeti siyasi entrikaya dönüştüren çelişkiler ve kesişmeler yaratarak derinleşti. İkinci sorun, aynı güçlerin siyasi referanslarını kaybetmiş olmalarıydı.
Sudan'daki siyasi partiler tarihi boyunca partilerin faaliyetleri belirli bir referansa göre yönetilmiştir.
Bazı parti liderlerinin, partilerinin felç olmasına neden olduğu doğru olsa da onları birleştiren ve ayıran şeylerde de karşılıklı ilişkilere saygı duyulurdu.
Üçüncü sorun ise, siyasi partilerin taşıyamayacağı kadar büyük olan Aralık devrimine eşlik eden popüler ivmeydi.
Bütün bunların sonucunda söz konusu partiler, Orgeneral Burhan'ın 2021'in ekiminde sivil ve siyasi güçlere karşı cephe almasının ardından ne ortak bir amacı ne de bir yerine iki askeri yapıyla karşı karşıya gelebilecek bir birliği olmayan dağınık unsurlar haline geldiler.
Tarihe baktığımızda Sudanlıların bağımsızlıktan sonra devraldıkları devlet biçiminin bugüne kadar kabileciliğin ve mezhepçiliğin hakimiyetinde kaldığını ve asla modern bir ulusal devlet biçimine ulaşamadığını görüyoruz.
Habilecilik ve mezhepçilik, her ne kadar güneydeki ve Darfur'daki iç savaşın doğrudan sebebi olsa da anavatan ile kendilerini bir tutan siyasi partilerin, güçsüz sivil güçlerin ve zalim rejimlerin ürettiği Hartum'daki mevcut savaşın da dolaylı sebebi.
Independent Arabia