İskoçya'ya Müslüman başbakan, Frankfurt'ta Süryani başkan…Türkiye'de de mümkün mü yoksa hoşgörü sorunu mu var?

Avrupa ülkelerinde göçmen kökenli siyasetçilerin artan bir şekilde önemli konumlara gelmesine karşın Türkiye'de daha fazla içe kapanış ve çoğulculuktan uzaklaşmanın olduğu iddia ediliyor

Pakistan asıllı Hamza Yusuf (önde), İskoçya'nın ilk Müslüman başbakanı oldu.  Başbakanlık konutundaki ilk gününde ailesiyle namaz kılma görüntülerini paylaştı

Birleşik Krallık'a bağlı İskoçya'ya Pakistanlı göçmen bir ailenin çocuğu Hamza Yusuf'un başbakan olarak seçilmesi tüm dünyada ilgi uyandırdı.

İskoçya'nın ilk Müslüman başbakanı Yusuf, başbakanlık konutundaki ilk gününde ailesiyle namaz kılarken çekilen fotoğrafını da servis etti.

Yine Birleşik Krallık'a bağlı İngiltere'nin başbakanlığına da bu yıl içerisinde Hintli Rishi Sunak seçilmişti.

Geçen günlerde bir başka dikkat çekici seçim de Almanya'da oldu.

Ülkenin en büyük şehirlerinden Frankfurt Belediye Başkanlığı'na Suriye Kamışlı doğumlu bir Süryani Mike Josef seçildi.

Avrupa'da ayrımcılığa dair şikayetler ve iddialar zaman zaman gündeme gelse de son yıllarda artan bir şekilde ülkelerindeki göçmen kökenli insanların üst kademelere geldiği görülüyor.

 

kemalkılıçdaroğlu.jpg
Kemal Kılıçdaroğlu / Fotoğraf: AA

 

Türkiye'de Kılıçdaroğlu'nun Aleviliği polemik konusu yapıldı

Türkiye'de de dedeleri Balkanlar'dan Kafkaslar'dan göç etmiş veya farklı etnik kökenlerden gelen insanların devlet içerisinde üst kademelere kadar yükseldiğine dair birçok örnek var.

Ancak uzun yıllardan beri farklı bir dine mensup bir kişinin devlet bürokrasisinde üst düzeylere atandığı görülmedi.  

Anadolu ve Türk tarihinin bir parçası olan Alevi mezhebinden Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun adaylığından sonra kimi çevreler, "Alevi bir cumhurbaşkanı seçilebilir mi?" yönünde yorumlar yaptı.

Keza ülkede sayıları son yıllarda artan Suriyeli sığınmacılara ve diğer milletlerden düzensiz göçmenlere yönelik eleştiriler de ortada.

Peki bu neden kaynaklanıyor? Tarihinde hoşgörülü olmakla övünen Türkiye'de bugün farklılıklara karşı hoşgörüsüzlük mü var? Yoksa tamamen her ülkenin kendi koşullarından kaynaklanan tercihleri mi?

 

ferhatkentel.jpg
Ferhat Kentel / Fotoğraf: Twitter

 

"Cemaatleşmiş toplumlarda hoşgörü çok zor"

Sorularımızı yanıtlayan sosyolog Prof. Dr. Ferhat Kentel'e göre güvensiz toplumlarda hoşgörü pek olmuyor. Aslında güvensiz toplumlar ya da topluluklar cemaatleşmekten kurtulamıyor. Cemaatleşmiş toplumlarda hoşgörü çok zor. 

Bu tespitlerini dile getiren Kentel şöyle devam etti:

Mesela 'Müslüman mahallesinde salyangoz satılmaz' diye bir deyimimiz var bizim. Çünkü Müslüman mahallesi homojendir. Oraya başka bir şey giremez. Ya da mesela Türkiye'de bu misyonerlik üzerine ne kadar çok yaygara koparıldı değil mi? Oysa İskoçya'ya Müslüman başbakan, Londra'ya Müslüman belediye başkanı gelmeden çok önce Hollanda ve Belçika'nın kimi kasabalarında Türklerin kurdukları camilerin minarelerinden ezan okunuyor. Türkiye'de ise birkaç kilise dışında çan sesinin duyulabildiği yer kalmadı. 

"Hakim kültürümüz azınlık olana tahammül edemiyor"

"Ne yazık ki genel hakim kültürümüz ya da toplumun çoğulluğunu, bir arada yaşama arzusunu bastıran ve toplumun içine sirayet eden üst dil böyle küçük bir azınlık olana bile tahammül edemiyor" diyen Kentel, "Hoşgörü sözü Türk'ün Türk’e propagandasından başka bir şey değil. Ama bunu gözlemleyip, toplumdaki bu hakim hoşgörüsüzlüğü yargılamanın ve hayıflanmanın bir anlamı yok. Bu acıklı durumun sebebi olan güvensizliğin ve başkasından korkarak içe kapanmanın ve cemaatleşmenin nerelerden kaynaklandığı üzerine düşünmek ve bunu aşmak gerekiyor" değerlendirmesinde bulundu. 

 

tanjutosun.jpg
Tanju Tosun / Fotoğraf: Twitter

 

"Birlikte yaşama, hoşgörü konusunda sicilimiz iyi değil”

Siyaset bilimci Prof. Dr. Tanju Tosun ise farklılıklara hoşgörünün siyasal kültürün ne ölçüde demokratik ve uzlaşı temelli değerleri kapsadığıyla da alakalı olduğunu belirtti.

Topluma egemen değerler bağlamında bakıldığında birlikte yaşama ve hoşgörü konusunda Türkiye'nin sicilinin iyi olmadığını ifade eden Tosun, "Mesela farklı dinsel, farklı etnik, farklı cinsel kimliklerle aynı mahallede bile yaşamaya karşı mesafeli bir tutum var" dedi.

Tosun, kimliklerden dolayı sosyal mesafenin çok güçlü olduğu toplumlarda bunun siyasal temsile de yansıdığını sözlerine ekledi. 

 

farukşen.jpg
Faruk Şen / Fotoğraf: Twitter

 

"Henüz hiçbir yabancı vatandaş olup siyasette şansını denemedi"

Türkiye-Avrupa Eğitim ve Bilimsel Araştırmalar Vakfı (TAVAK) Başkanı Prof. Dr. Faruk Şen ise bu konuda farklı düşünüyor.

Türkiye'nin Birleşik Krallık ve Almanya gibi geçmişten beri göçmen ülkesi olmadığını dolayısıyla şimdiye kadar hiçbir yabancının Türk vatandaşı olup devamında milletvekili olmak ya da seçilmek için ağırlığını koymadığını aktaran Şen, şunları söyledi:

Türkiye daha yeni göç alan bir ülke oldu. O nedenle Türkiye üzerine konuşmak için daha erken. İleride göçmenlere şans vermezse ancak o zaman konuşabiliriz. Bakalım gelecekte ne olacak? Yoksa Türkiye azınlıklarına şans veriyor. Rum, Ermeni, Musevi vatandaşlarımızdan siyasette kariyer yapanlar oldu.

 

memetkılıç.jpg
Memet Kılıç / Fotoğraf: Twitter

 

"Avrupa'da çoğulculuk önem kazandı, Türkiye tersi istikamette"

Almanya'da yaşayan ve bir dönem bu ülkenin parlamentosunda Yeşiller Partisi adına milletvekili olarak görev yapan avukat Memet Kılıç ise Avrupa ülkelerinde çoğulculuğun önem kazandığını dile getirdi.

Türkiye'deki gidişatın bunu tersi istikametinde olduğunu savunan Kılıç, "Bize göre yeterli olmasa bile Avrupa'da birçok yerde yabancı başbakanlar, valiler, milletvekilleri var. Buradaki toplum bunu kaldırıyor. Türkiye'de bu yok maalesef" yorumunu yaptı.

"Kamplaştırıcı siyaset birinci nedeni"

Kılıç'a göre bunun 3 nedeni var. Birincisi kamplaştırıcı siyaset. Herkes kamplaştırıcı siyasetle koltuğunu sağlamlaştırıyor. İkinci önemli nokta ataerkil aile anlayışı. Babanın tahakkümünde büyüyen toplum büyüyünce 'kurtar bizi baba' sloganıyla bir kurtarıcı arıyor. Üçüncüsü ise din anlayışı. Türkiye'deki İslam anlayışı, liberal İslam anlayışından çok uzaklaştı. Bu nedenle kendinden olmayana tahammül göstermeyen bir anlayış türedi.

 

müfidyüksel.jpg
Müfid Yüksel / Fotoğraf: Independent Türkçe

 

"Eskiden Balkan, Kafkas göçmenleri daha kolay yükseliyordu, Kürtler geride duruyordu"

Sosyolog araştırmacı yazar Müfid Yüksel de batı ülkeleri dışa açılırken Türkiye'de bir içe kapanış olduğunu görüşünde.

Ülkede ırkçı eğilimlerin güçlendiğini ifade eden Yüksel, "Eskiden Türkiye'de Balkan ve Kafkas göçmenleri daha kolay yükseliyordu. Mevki makamlara gelenler onlardı. Gayrimüslimlere hiç yer verilmedi. Kürtler daha geride duruyordu. Şimdi Kürtler daha aşağı indirildi, Karadenizliler daha ön plana çıkarılmaya başlandı. Kürtlerin bürokraside önü kesiliyor. Eskiden de olurdu ama şimdi daha fazla kesiliyor" diye konuştu. 

"Belli kesimlere karşı blokajlar var"

Müfid Yüksel, yaşanan yoğun dış göç sonucunda özellikle Ortadoğulu ve Asyalılara yönelik bir tepki olduğuna dikkati çekerek ülke yönetiminde belli kesimlere karşı blokajlar olduğunu savundu.

 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU