Hepimiz küçük hususlarda da olsa bir şeylere önyargı besliyoruz. Bir şeyi kabul edip diğerini reddetmek gayet doğal.
Ancak bir ten rengine, farklı bir kültüre, fikre karşı önyargı beslemek, dolayısıyla toplumsal farklılıklara odaklanmak ayrımcılığa yol açabilir.
Sağlıksız yiyeceklerden kaçınmak, kasıtlı olarak zarar verdiği bilinen birinden uzak durmak gibi bazı önyargılar olumlu veya faydalı olarak görülebilir.
Ancak önyargılar kişi veya koşullar hakkındaki gerçek bilgilerden ziyade klişelere dayanır.
Bu bilişsel kısaltmalar, fevri kararlara veya ayrımcı uygulamalara sebebiyet verecek önyargılara yol açabilir.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
İnsanlar hakkında cinsiyet, ırk veya kişisel yönelime dayalı klişeler şeklindeki önyargılar, zararlı sonuçlar doğurabilir.
Özel ve kamusal deneyimlerimiz aracılığıyla gelişen önyargılar, algılanan eğilimleri evrensel gerçeklere doğru abartma eğilimi gösterir.
Bu önyargıların döngüsel bir etkiye sahip olması durumu zorlaştırır. Zira bir şeyin doğru olduğuna bir kez inandığımızda, tarafgirliğimiz istisnaları reddetmemize neden olur.
Hepimizin, doğru olduğunu düşünüp bir karar vermemizin ardından bunun aslında yanlış olduğunu fark ettiği anlar olmuştur.
Başkaları bizi önyargılı olarak tanımladığında bozulabiliriz; ancak bilim adamları, bilincimizde ve bilinçaltımızda 100'den fazla önyargı türü olduğunu söylüyor.
Kısacası önyargı, bilişsel sürecimizde derinlere kök salmıştır, eğer bir beynimiz varsa, derinlerde bir yerlerde önyargılar mutlaka vardır.
Önyargı türleri
Önyargı, insanların herhangi bir şey hakkındaki görüşlerini şekillendirir. Yaşamsal deneyimler arttığı taktirde önyargılar da artar.
Modern psikologlar, insanlar ne kadar uğraşsa da önyargıların tamamen ortadan kaldırılamayacağını söylüyor.
Fransız Philosophie dergisinde yazdığına göre, insan beyninin çalışma şekli ve bilinçaltında yatan sonsuz sayıda önyargı göz önüne alındığında insanlardan önyargılarını ortadan kaldırmalarını beklemek gerçekçi olmayacaktır.
"Putting Kids First in Divorce" kitabının yazarlarından ve Family Dynamics'in kurucularından Mark Baer, "İnsanları önyargılarını ortadan kaldırmaya zorlamak, onları bunun insani açıdan mümkün olduğuna inandırmak yerine önyargıların azaltılması ve kontrol altına alınması için neler yapılabileceğine odaklanmalarını sağlamanın önemli olduğunu düşünüyorum" diyor.
Kuzey Karolina Yüksek Mahkemesi'nin ilk kadın baş yargıcı olan Susie Marshall Sharp, 1956'da ayrımcı görüşlerine rağmen Bonnie Brae Golf Kulübü'nde ırk ayrımının kaldırılmasından sorumluydu.
Hayatı boyunca Afrikalı Amerikalılar hakkında ırkçı görüşler dile getiren Sharp, verdiği karardan memnun değildi, fakat yine de karakteri ve dürüstlüğü dolayısıyla önyargılarını kendine sakladı.
Önyargılar, bir kişinin sosyoekonomik durumuna, ırkına ve eğitim geçmişine büyük ölçüde bağlı.
Kişisel ve mesleki ilişkileri olumsuz etkileyen önyargı, Naziler ve ABD'deki ırkçı Ku Klux Klan grupları gibi belirli grupların diğer toplumsal gruplara zulmetmesine de yol açabilir.
Bu yönde gerek Sırplar ile Bosna arasında gerek ise Afrika'da Hutular ile Tutsiler arasındaki çatışmalar gibi birçok örnek verilebilir.
Erken yaştaki bireyler, kendilerini ile kendilerine benzemeyenleri olumlu bir şekilde birbirinden ayırırlar.
Bireyler böylece kimlik ve güvenlik duygusu kazanabilir, ancak aynı zamanda ‘biz ve onlar' zihniyetinin pekişmesi zararlı sonuçlara yol açabilir.
Bu bilinçsiz önyargı, bir bireyin veya grubun cinsiyet, ırk, dini veya diğerleri gibi hususlar dolayısıyla diğerlerine kötü veya şiddet içerikli davranmasına neden olduğunda sorun patlak verebilir.
Bilişsel önyargılar
Bilişsel önyargılar, insanların daha hızlı kararlar almasına yardımcı olsa da bu kararlar her zaman doğru kararlar olmayacaktır.
Zayıf hafıza, azalan dikkat ve konsantrasyon, beynin bilgi işleme yeteneğindeki sınırlamalar, duygusal sıkıntı ve stres bu yöndeki yaygın nedenlerdendir.
İnsanlar, mevcut ilk bilgi parçasına takılıp kalma eğilimindedirler, yanlış veya önyargılı olsa dahi bu bilgiyi bilinçsizce karar vermek için kullanırlar.
Böylece diğer seçenekler hakkında düşünmek için zaman ayırmadıkları taktirde çarpık muhakemelerde bulunabilirler.
Zira beyin, kendi inançları ile çelişen gerçekleri görmezden gelerek kendine inandığı şeyleri destekleyecek bahaneler bulmak ister.
Dunning-Kruger etkisinde bakıldığında, bu kategorideki kimseler yeterliliklerini doğru bir şekilde değerlendirecek öz-farkındalıktan yoksun oldukları için genellikle bu yeteneklerini abartma eğilimindedirler.
Olumsuz önyargı, olumsuz sonuçlara daha fazla dikkat etme eğilimindeki insanların hayatlarını en çok etkileyen önyargı şeklidir.
Bilim adamlarının uzun senelerdir tutucu kimselerin klişelere inandığını düşüncesine dikkat çeken Matt Houston, ancak modern araştırmaların aslında hepimizin farkında olmadan önyargılara başvurduğunu ortaya çıkardığını vurguluyor.
Söylediklerimiz ile yaptıklarımız arasındaki uçurumun, siyahiler ile beyazların aynı konu hakkında çok farklı izlenimler edinmesine yol açabileceğini söyleyen Houston, "Bir Afro-Amerikalı ile konuşan beyaz olsaydım, belki de söylediklerime çok dikkat eder, sözlerimin söylemek istediğim tüm olumlu şeyler ile tutarlı olduğundan emin olmaya çalışırdım. Genellikle çok başarılı olduğumu düşünürüm çünkü ağzımdan doğru kelimelerin çıktığını duyuyorum. Ancak sözel olmayan davranışlar tamamıyla zıt bir mesaj iletebilir. Bilinçli ifademizde ne kadar net olursak olalım, karşımızdaki kişi ona karşı söylediklerimizin gerçek veya tarafsız görünmeye çalıştığımız bir maske olduğunu fark edecektir. Zirâ birçoğunun anlayabileceği sözlü olmayan bir dil vardır" ifadelerini kullanıyor.
Bilinçsiz önyargının bazı ciddi çelişkiler göstermesi, birçoğunun insanlara karşı kararsızlığını ve davranışlarındaki çelişkileri, iyi insanların nasıl olup da kötü davranışlar yapabildiğini açıklar. Zira iyi niyet tek başına yeterli değildir.