İkinci Murat Han'ın Türk eşi Hüma Sultan'dan dünyaya gelen Fatih Sultan Mehmet, her zaman özel bir çocuk olmuştu.
Sahip olduğu eğitim ve kişisel kabiliyetleri dikkate alındığınızda denilebilir ki Osmanlı sultanları içerisinde hiçbir padişah onun ilminin zirvelerine yetişememiştir.
Genç şehzade zengin birikimine rağmen dehasının bir yansıması olsa gerek eğitiminin ilk devresinde büyük zorluklar yaşamıştı.
Hocalarının bütün gayretlerine rağmen Şehzade Mehmet okumayı dahi sökemiyor ve herhangi bir ilerleme kaydedemiyordu.
Fatih'in zihin dünyasında harikalar yaratacak Molla Gürani'nin Hocalık sürecini Süheyl Ünver, "İlim ve Sanat Tarihimizde Fatih Sultan Mehmed Han" isimli çalışmasında şöyle anlatır:
Bursa'da Çelebi Sultan Mehmet'in yaptırdığı Yeşil ‘Sultaniye, medresesinde müderris olan Molla Yegân ‘Mehmed bin Armağan, bir sene Hacca gider. Dönüşte mu'tâd veçhile İlmî temaslarda bulunmak gayesiyle Mısıra uğrar. Orada tahsilini henüz bitiren genç ve kuvvetli âlim Molla Gürâni ile tanışır. Bu olgun ve ciddî âlimi pek beğenir, beraberce Anadolu'ya "Rum'a, yani Türkiye'ye gitmeği teklif eder.
Molla Gûrâni bu arzuyu kabul eder. Beraberce Bursa'ya gelirler. Molla Yegân usulen İkinci Sultan Murad'ı ziyarete gider. Molla Gûrâni de beraberdir. Lâkın yanına girmez, dışarda kalır.
Padişah bu ziyarete memnun olur. Bana Hacdan ne hediye getirdin diye sorar. O da kapının arkasında hazır duran Molla Gûrâni'yi içeri alarak takdim eder. Molla ile görüşürler. Pâdişâh onu pek beğenir. Ciddiyet ve ilmine hayran kalır. Söz Mehmed Çelebi'ye intikal edince daha henüz Kur'anı bile sökemediğinden üzüntü ile bahsederek onu hoca olarak intihâb eder, Bu ciddi ve okumayanlara karşı asla müsamahası olmayan Molla Gûranî genç şehzadenin ilk dersinde yanma sopa ile girer.
Mehmed Çelebinin yeni Hocasının sopa ile yanma girmesi tuhafına gider ve tecessüsle bunun neye yarayacağını sorar. Molla Gûrâni kesin olarak şu cevabı vermiştir;
'Eğer okumakta tekâsül gösterirseniz Pâdişâh babanızın emriyle bunu istimâle mecbur kalacağım.'
Bu rivayete göre Gürani'nin Fatih üzerindeki en önemli etkisi genç şehzadenin dehasını ortaya çıkartması olmuştu.
Namık Kemal, bu zekanın ortaya çıkarılması sürecini ‘avcı elinden kaçamayan bir yavru aslanın' terbiyeye razı olması olarak değerlendirir:
Avcı elinde muztar kalmış aslan yavrusu gibi bir şeye muktedir olamayarak çaresiz derse başlamış, fakat nefsince bir eziyet bildiği tahsili ilerlemiş, fıtratında gizli istidat inkişafı lezzet ve haz duymuştur.
(Namık Kemal - Evrak-ı Perişan)
Molla Gürani'nin genç şehzadeye verdiği eğitim ondaki öğrenme arzusunu büyük bir açlığa dönüştürmüştü.
Molla Hocazâde, Molla Hatipzâde, Molla Hasan Samsunî, Sinan Hocapaşa, Molla Abdülkadir Hamidi ve Molla Ahmed gibi isimler Şehzade Mehmet'in ilim havuzunu doldurmak üzere birbiriyle yarışıyorlardı.
Böylesi muazzam bir şehzadenin hükümranlığı da kusursuz olacaktı.
Fatih Sultan Mehmet, İstanbul'u fethettikten sonra tarihte eşine az rastlanır bir hoş görü yönetimi kurmuştu.
Mısır'dan Kürdistan'dan, İran'dan ve Avrupa'dan birçok ilim insanı Fatih'in ricası ve davetiyle İstanbul yolunu tutmuştu.
Yalnızca Müslüman sanatkar ve ilim erbapları değil, yabancı sanatkar ve bilim insanları da bu devirde büyük itibar görüyordu.
Örneğin; İstanbul fethedildikten sonra Bizanslı sanatçı Ciovanni Kirisolora'nın kayınvalidesi ve kızı esir pazarına düşmüştü.
Kirisolora, son çare olarak bir mektupla durumu Fatih Sultan Mehmet'e bildirdi. Fatih konuyu öğrenir öğrenmez Kirisolora'nın kayınvalidesi ve kızını kurtararak kendisine teslim etti.
Ayrıca Kirisolora'ya isterse faaliyetlerine İstanbul'da özgürce devam edebileceğini bildirdi.
Fatih'in ilmi konulardaki hoşgörüsü şahsi kütüphanesine de yansımıştı.
Dünyanın dört bir ucundaki değerli çalışmaları temin edip Osmanlı'nın ilmi birikimine kazandıran Fatih, zengin bir kütüphane kurmuştu.
Anjiyolulu, meşhur Osmanlı tarihi çalışmasında bu zengin kütüphaneyi şöyle tarif ediyordu:
O, buraya binlerce cilt eser toplamış ve tefsire ait olan kitapları da kurdurmuş olduğu diğer camilerin her birine paylaştırmıştı. Bu eserlerin büyük bir kısmı yazarlarının kendi el yazıları ile yazılmış olup söz konusu camilerin her birinde görevli memur ve muallimlere birer kaynak olma özelliği taşıyorlardı.
Tarihin bir cilvesi Fatih'in öz oğlu Beyazit, babasının ölümünden sonra bu kütüphanedeki birçok değerli çalışmayı dağıtmış ve Fatih'in kütüphanesini emanet ettiği Molla Lütfi'yi zındık ilan ederek öldürtmüştü.
Fatih Sultan Mehmet'in yaşadığı devirde sanata ve sanatçıya bu denli önem veren bir başka güç kaynağı Floransa yönetimini elinde bulunduran Medici ailesiydi.
Sultan'ı ve Medici ailesini tarihteki en acımasız katliamlardan birisi olan "Pazzi Katliamı" yakınlaştıracaktı.
Pazzi komplosu
Mediciler ailesi 1434 yılında Banker Cosme dö Medici'nin önderliğinde Floransa'nın hâkimiyetini ele geçirmişti.
Acımasızlığı ile Floransa'da tahtını tahkim eden Cosme'nin ölümü sonrası iktidarı torunları Lorenzo ile Julien devraldı.
Esasen Medicilerin resmi bir unvanı ve tahtı bulunmuyordu; ama şehrin yönetimi onların elindeydi.
Medicilerin bu yönetim modeline "Kadife eldivenli dikta rejimi" deniyordu. Herhangi bir sorumlulukları bulunmuyordu; fakat sınırsız yetkilere sahiplerdi.
Mediciler, özellikle "Muhteşem" Lorenzo liderliğinde Floransa'yı zenginleştirirken ailenin de gücüne güç kattılar.
Elbette Avrupa'daki tüm tahtların sahipleri varlıklarını ontolojik bir meşruiyete ve güçlü ordulara dayandırıyordu. Mediciler bu ikisinden de mahrum bir iktidara sahipti.
Medicilerden tüm varlıkları ile nefret eden Pazzi ailesi kısa süre içerisinde Papalıktan gereken desteği sağladı.
Pazziler; Lorenzo ile Julien kardeşleri katletmek için birkaç teşebbüste bulunmuş; ama iki kardeşi birden yok edememe ihtimalleri nedeniyle planlarını hep tehir ettiler.
Sonunda ikisini de birlikte öldürebilecekleri tek yerin kilise olacağına karar verdiler.
Papalığın desteği ile Tanrı'nın evinde büyük bir katliam yapmak konusunda uzlaştılar.
Montesecco isimli Floransalı burjuva bu fikre karşı çıkarak komplodan ayrılınca yerine iki Vatikan rahibinin gönüllü olması hiç de şaşırtıcı değildi.
Plana göre Medici kardeşler katledilirken, ailenin sarayını Başpiskopos Salviatti işgal edecek ve Floransa yönetimi tamamen Papalığa geçecekti.
Bu girişim "İhtilaller ve Darbeler Tarihi" Ansiklopedisi'nde şöyle aktarılır:
Papaz kutsal şarap kabını kaldırdı, çanlar çalmağa başladı. O anda Francesco Pazzi ve Bandini kısa hançerlerini çektiler. Önce Bandini vurdu: Jülien darbeyi tam göğsünün ortasına yemiş, sarsılmış, bir iki adım gerilemiş, sendelemiş ve yere yıkılmıştı.
Francesco kudurmuşçasına, üzerine atıldı, hançerini Jülien'in vücuduna delice batırıp çıkarıyordu. İntikam ve öfkeden öylesine bir haldeydi ki, elindeki hançerle kendi bacağını da ağır yaraladığını sonradan fark etti. Diğer taraftan Antonio ile Stefano da Lorenzo'nun üzerine atılmışlardı.
Ne varki, bütün niyet ve çabalarına rağmen bu iki papaz silâh kullanmakta acemi idi. Lorenzo mantosunu savurarak kendini korudu, ilk darbeleri boğazında hafif bir yara ile atlattı. Ve o anda hançerini çekti. Birden şaşıran acemi katiller tereddüde kapıldılar. Suç ortaklarının güç durumda olduğunu gören Francesco ile Bandini yardıma koştular. Hançerlerini kalabalığın arasında, rasgele sallıyorlardı. Bu arada, Medici'nin yakın dostlarından Francesco Nori'yi öldürdüler.
Lorenzo ellerinden kaçmıştı. Kılıçlarını çekerek sadık adamları hemen etrafını almış ve vücutlarını ona siper etmişlerdi. Lorenzo kilisede bir odaya sığındı. Kilisede müthiş bir karışıklık vardı. Kardinal duayı kesmiş, mihrabın önünde tir tir titriyordu. Kalabalık panik içinde dışarı fırlıyor, bayılanlar, ezilenler oluyor, kadınların feci çığlıkları işitiliyordu. Floransa sokaklarında halk «Yetişin! silâh başına! Medici'yi kurtarın» diye haykırıyordu.
Lorenzo Medici, bu alçakça darbeyi engelledikten sonra faillerin peşine düştü.
Katillerden Bernardo Bancini Baroncelli'nin Osmanlı'ya kaçtığını tespit etti ve Fatih Sultan Mehmet'e bir mektup yazarak yardım istedi.
Fatih Sultan Mehmet, siyaseten farklı şekillerde yararlanabileceği bu olaydan öylesine tiksinmişti ki katili yakalatarak hiçbir karşılık istemeden Lorenzo'ya teslim etti.
Lorenzo, Baroncelli'yi hemen idam ettirdi. Davinci bu idamı resmetmekle görevlendirildi.
Ardından da Floransa'nın en önemli sanatçılarından birisi olan Bertoldo di Giovanni'ye Fatih Sultan Mehmet'in portresinin olduğu bir madalyon yaptırdı.
Bu hediyedeki en ince ayrıntı Sultanın "Asya, Trabzon ve Büyük Yunanistan Fatihi Mehmed" olarak belirtilmesiydi.
Medici ailesi, papalığın en büyük düşmanını bu coğrafyaların hükümdarı olarak tanıması son derece ince bir siyasetti.
Velhasılıkelam, Avrupa'nın en zengin ve güçlü ailesi Medicilere yapılan tarihin en ahlaksız darbelerinden birisi onları İslam dünyasının en güçlü hükümdarı Fatih Sultan Mehmet ile yakınlaştıracaktı.
İki tarafında hasbi yaklaşımı Floransa ile Osmanlıları birbirine yakınlaştıracak ve Kanuni Sultan Süleyman dönemine kadar sürecek bir ittifakın temelini atacaktı.
Sultan Süleyman'ın Floransalıları neden İstanbul'dan sürdüğü ise bir başka dosyamızın konusu olacak…
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish