Tarihsel ve mevcut yasal durumlar arasındaki Mescid-i Aksa

İsrail, yerleşimcilerin camilere girmesini yasaklamaktan, onlara izin vermeye ve teşvik etmeye geçti

Yahudi yerleşimciler İsrail polisinin koruması altında Mescid-i Aksa'yı bastı / Fotoğraf: Reuters

Yerleşimcilerin İsrail polisinin koruması altında her gün camiye baskın yapmasına izin vererek bu durumu değiştirecek bir politika benimseyen İsrail makamlarına yönelik Filistinli, Arap ve İslami suçlamaların ışığında İsrailli yetkililer, ülkelerinin Kudüs'teki Mescid-i Aksa'nın tarihi ve yasal statüsünü koruma taahhüdünü tekrarlamaktan asla geri kalmıyor.

Resmi bir Arap, ABD ya da Avrupa pozisyonu, İsrail'in "Mescid-i Aksa'daki tarihi ve yasal statükonun korunması" ihtiyacına yönelik talebinden yoksun değil, ancak caminin tarihi ve yasal statüsü bir şeydir, mevcut statüko başka bir şey. 

Yasal tarihsel durum, İsrail'in Doğu Kudüs'ü işgal etmesinden ve güçlerinin cami meydanlarına girmesinden günler sonra, dönemin İsrail Başbakanı Levi Eşkol'un İslami Vakıflar Dairesi'nin Mescid-i Aksa'daki durumu yönetmeye devam edeceğini açıkladığı 1967'nin haziran ayına kadar uzanıyor. 

Ancak 'statüko', İsrail polisinin koruması altında yerleşimcilerin haftanın beş günü, sabah ve öğleden sonra olmak üzere iki aşamada Mescid-i Aksa'ya saldırdığı mevcut gerçeğe atıfta bulunuyor.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Turist ziyaretleri

İsrail hükümeti ise yerleşimcilerin Mescid-i Aksa'ya girişini tarihi bir arkeolojik sit alanına turist ziyareti adı altında değerlendiriyor.

Ancak Filistinliler, bunun, yerleşimcilerin en kutsal dini yerleri olarak gördükleri Süleyman Tapınağı'nda Talmud duaları yaptıkları baskınlar kapsamında olduğuna dikkat çekiyor.

7 Haziran 1967'de İsrail ordusunun Mescid-i Aksa'daki Kubbetu's Sahra'ya İsrail bayrağını çekmesinden saatler sonra, dönemin Genelkurmay Başkanı Moşe Dayan, Arapların ve Müslümanların kalbini yatıştırmak amacıyla askerlerine bayrağı indirmelerini emretmişti.

Birkaç hafta sonra İsrail hükümeti, İsrail ordusu hahamı Shlomo Goren'e "Tapınak Dağı'nda dualar düzenlemek için herhangi bir faaliyetten kaçınma" kararı aldı.

Bu karar, Yahudiler için en kutsal yer olarak kabul edilen mabedin bu bölgede bulunduğu ve bu bölgede hacca gidilmesinin caiz olduğu inancı nedeniyle Yahudilerin Mescid-i Aksa'ya girmesini yasaklayan katı ve kategorik bir Yahudi dini görüşüne dayanıyordu.

Buna göre mabede Yom Kippur'da kurban sunmak için yılda bir kez sadece başkâhin girebiliyordu.

Filistinliler, bunu tarihsel durumda bir değişiklik olarak gördü. Kudüs'ü işgalinden beş gün sonra İsrail, Burak Duvarı'nın karşısındaki Muğrabi mahallesini yerle bir etmişti.

Yahudiler için büyük bir mescit oluşturmuş, Mescid-i Aksa'nın kapılarından biri olan Muğrabi Kapısı'nın anahtarlarına el koymuştu.


İzin verme

İsrail'deki resmi Yahudi hahamlarının konumu şimdiye kadar Mescid-i Aksa ve avlularında namaz kılma yasağını korusa da dini Siyonizmin bu konudaki konumu yasaktan caizliğe doğru değişmeye başladı.

1997'de, Oslo Anlaşmalarından dört yıl sonra, 'Yahudiye ve Samiriye Hahamlar Komitesi'nin Yahudilerin Mescid-i Aksa'ya girmesine izin veren bir fetva yayımladı.

Halkı "Tapınak Dağı'na çıkmaya" çağırdı ve buna nasıl hazırlanılacağı ve arınılacağına dair bir dizi dini yönerge belirledi.

Bu fetva, Binyamin Netanyahu'nun ilk hükümetinin Mescid-i Aksa'nın altında bir tünel açılışı gerçekleştirmesine denk geldi.

Bu açılış, 1996'da 'Tünel Krizi'nin patlak vermesine neden oldu. 2014 yılında dindar Siyonistler arasında yapılan bir ankette, yüzde 75,4'ünün Yahudilerin Mescid-i Aksa'nın avlularına girmesini desteklerken, yüzde 24'ünün buna karşı çıktığı ortaya çıktı. 

2003 yılında, muhalefet lideri Ariel Şaron'un ikinci intifadayı tetikleyen Mescid-i Aksa'yı baskınından üç yıl sonra, İsrail makamları tek taraflı olarak Mescid-i Aksa'yı yerleşimcilerin akınlarına açtı.

Onlarca İsrail polisi caminin kapılarında ve camiye giden sokaklarda konuşlanıp, Filistinlilerin kimliklerini araştırıyor ve İsrail'in namaz kılma izni olmayanların girişine izin vermiyor.

Mescid-i Aksa'yı basan yerleşimcilerin sayısı yüzlerce ile başlasa da 2022'de eşi benzeri görülmemiş bir sayı olan 48 bini aştı.


Tapınak Dağı'na çıkış

Ayrıca eski İsrailli Knesset üyesi Yehudah Glick, Yahudilerin 'Tapınak Dağı'na çıkış' olarak adlandırdığı Mescid-i Aksa'ya baskın düzenleyen başat isimlerden olarak kabul ediliyor.

Glick, "1990'da Tapınak Dağı'na ilk çıktığımda, birer birer girerdik... Bugün elli kişilik gruplar halinde giriyoruz. Siyonist milliyetçi hareket büyük adımlar attı ve Tapınak ve Tapınak Dağı meselesi milliyetçi harekette genel bir merkezi konum haline geldi" dedi.

Eski İsrail Diaspora Bakanı Nachman Shai, 'Mescid-i Aksa'daki statükonun kutsal bölgeye daha fazla Yahudi gelmesiyle kötüleştiğini' düşünüyor.

Birçok Yahudi'nin Tapınak Dağı'na çıktığına ve bazıları yolda durup dua ettiğine ve bu yasak olduğuna işaret etti. Shai, bunun 'ciddi sonuçları' olacağı konusunda uyardı.

Binyamin Netanyahu liderliğindeki mevcut İsrail hükümeti ilk açıklamasında 'Kudüs'teki kutsal yerlerin tarihi ve yasal statüsünü koruma taahhüdünü' vurgulasa da ancak Milli Güvenlik Bakanı Itamar Ben Gvir göreve geldikten birkaç gün sonra Mescid-i Aksa'ya baskın düzenledi.

Ben Gvir, Mescid-i Aksa'ya saldırmaya devam edeceği tehdidinde bulunarak, "Hamas'a evin sahibi olmadıklarını açıklamak için Mescid-i Aksa'ya gittim. Çıkışım bir mesajı açıklığa kavuşturmaktı: İsrail Devleti'nin bir bakanını tehdit etmeyeceksiniz" dedi.


Mekansal ve zamansal bölünme

Ayrıca, Filistin Devlet Başkanı'nın Diyanet İşleri ve İslami İlişkilerden Sorumlu Danışmanı Mahmud el-Habaş, "İsrail, Mescid-i Aksa'yı Yahudilere tahsis ederek mekânsal olarak, Mescid-i Aksa'yı işgal etmeleri için belirli zamanlar tahsis ederek geçici olarak Mescid-i Aksa'yı bölmeye çalışıyor" dedi.

Habaş "İsrail sistematik olarak Mescid-i Aksa'nın tarihi ve yasal statüsünü ihlal ediyor ve yerleşimcilerin orada dua etmek için saldırı gerçekleştirmesine izin vererek onu baltalamaya çalışıyor" diye konuştu.

İsrail Çalışmaları Merkezi'nden (MADAR) araştırmacı Walid Habbas, "Yahudilerin Mescid-i Aksa'ya girişi yasaklamaktan teşvik etmeye yönelmesi, dindarların İsrail Devleti'nin kurulmasının Allah'ın rızasının bir işareti olarak geldiğine ve ardından Doğu Kudüs de dahil olmak üzere Batı Şeria'yı kontrol ettiğine inanmalarının bir sonucu oldu" ifadelerini kullandı.

Habbas, Mabedin Mütevelli Heyeti gibi grupların Mescid-i Aksa'yı yıkıp yerine Mabed'i kurma çağrısının, bunun kurtuluşun hızlanmasına ve Mesih'in dirilişine katkıda bulunduğuna inanmalarından kaynaklandığını açıkladı.

Siyonist milliyetçilik akımının, Knesset ve İsrail hükümetine ulaşmadan, 1967'de Batı Şeria'nın işgaliyle Yahudiler arasında yayıldığını vurguladı.

 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU