5 No'lu Cezaevi Hafıza Müzesi Girişim Grubu "42 yıllık vahşetin hafızalardan yok olmaması için" harekete geçti

Grup, her ne kadar müze kararından sonra girişim başlatsa da açıklamanın yapılmasındaki asıl neden Kültür Bakanlığı'nın hazırladığı projeden memnun kalınmaması

The Times'ın 2008 yılında yayımlanan "Dünyanın en kötü şöhretli 10 cezaevi" listesinde yer alan Diyarbakır Cezaevi, Kürtlerin yakın siyasi tarihi başta olmak üzere Türkiye tarihinin de en karanlık ve travmaların mekanı olarak biliniyor.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, geçen yılın ekim ayında Diyarbakır'a yaptığı ziyarette konuya ilişkin, "Geçmişte uzunca bir dönem adı zulümle, işkenceyle, insanlık dışı muamele ile anılan Diyarbakır Cezaevi'ni yakında boşaltıyor ve kültür merkezi olarak sizlerin hizmetine sunuyoruz. Böylece Diyarbakır'ın hafızasındaki bir kötü anıyı ortadan kaldırmış oluyoruz" ifadelerini kullandı.

Erdoğan'ın açıklamasının hemen akabinde "cezaevi müze yapılmak" üzere Adalet Bakanlığı'ndan alınıp, Kültür ve Turizm Bakanlığı'na devredildi. Kültür Bakanlığı ise müze projesini sır gibi sakladı.

O dönemdeki her bir tutuklu "ruhsal ve bedensel ciddi işkencelere" maruz kalırken, kendilerini "müdahil ve muhatap" olarak tanımlayan 5 No'lu Cezaevi Hafıza Müzesi Girişim Grubu oluşturdu.
 

DİYARBAKIR.jpg
Fotoğraf: Independent Türkçe

 

"80'lerdeki atmosfere uygun müze yapılsın!"

5 No'lu Cezaevi Hafıza Müzesi Girişim Grubu, 3 Ocak'ta müze önünde toplandı. Dönemin şahitleri; aileleri, arkadaşları, Altan Tan ve AK Parti MKYK üyesi Abdurrahman Kurt'un da aralarında olduğu eski milletvekilleri ve siyasetçiler hazır bulundu. 

Grup adına ortak açıklamayı okuyan dönemin tutuklu kadınlarından ve "5 Nolu'da Kadın Olmak" kitabının yazarı Rahime Kesici Karakaş okudu. 

Grup, taleplerini özellikle dört maddede açıkladı:

  1. Cezaevi binasında fiziki değişiklik yapılmadan, 1980-1984 yıllarında olduğu gibi dönemin atmosferine uygun müze olması.
  2. Cezaevinde duvar yazıları, resimler o günkü atmosfere uygun olsun, görsel ve işitsel efektlerle desteklenmesi.
  3. Cezaevinde işkence sonucu öldürülen ve hayatlarını kaybedenlerin isimleri öldükleri tarih ve yerlere yazılarak tespit edilsin.
  4. Müze materyallerinin toplanmasında, Adalet Bakanlığı ve Kültür Turizm Bakanlığı bizlerle ortak çalışma yürütsün" taleplerine yer verildi. 
Diyarbakır.jpg
Fotoğraf: Independent Türkçe

 

Edindiğimiz bilgiye göre, her ne kadar müze kararından sonra girişim başlasa da açıklamanın yapılmasındaki asıl neden Kültür Bakanlığı'nın hazırladığı projeden memnun kalınmaması. 

Diyarbakır Cezaevi'nin "müze proje taslağına" Independent Türkçe ulaştı. Projede cezaevinin bazı bina ve bölümlerinde fiziki değişiklik yapılacağı görülüyor.
 

1.jpg
Görsel: Independent Türkçe

 

2.jpg
Görsel: Independent Türkçe

 

Independent Türkçe'ye konuşan Rahime Kesici Karakaş, Altan Tan, Paşa Akdoğan ve Bayram Bozyel cezaevinin özellikle fiziki yapısından uzaklaştırılmaması ve "müzenin yaşanan vahşetin yapısına uygun olarak bir müze yapılmasını" vurguladı.


"Bu zulmü yapanlar generallerdi, 24 saat Atatürk'ün ilke ve inkılaplarını bize okutanlardı"

5 No'lu Cezaevi Hafıza Müzesi Girişim Grubu Koordinatörü Paşa Akdoğan, 22 yaşında 1981 yılında girdiği bu cezaevinde dört yıl tutuklu kaldı.

Akdoğan, Hafıza Müzesi Girişim Grubunu oluşturma sürecine dair, "Özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın müze kararından sonra geçmişte cezaevinde yatanlar ile sosyal medya üzerinden bir araya gelerek dönemin tanıkları olarak konuya müdahil olmak istediklerini" söyledi. 
 

Paşa Akdoğan.jpg
Paşa Akdoğan

 

Cezaevinin 5 bloktan ibaret olduğunu hatırlatan Paşa Akdoğan, "Tamam, hükümet kendine göre bir şekil verebilir, ismini müze yapabilir ancak Kültür Bakanlığı'nın cezaevinin fiziki yapısını değiştirmemesi gerekiyor. O dönemi yaşayan bizler kamuoyuna, hükümete, ilgili yetkililere ve muhalefete sesimizi ve taleplerimizi duyurmak amacıyla açıklama yaptık. 11 arkadaşımızdan oluşan yürütme organımızla bu cezaevinin müzeye dönüştürülmesi sürecini yakından takip edecek. Bizim için önemli olan buranın müze oluşmasından kimin ne katkısı olur ve yaptığımız ilk açıklama toplantısında da farklı kesimlerden duyarlı şahsiyetlerin, eski parlamenterlerin hazır bulunması bizim için oldukça umut vericidir" diye konuştu.

Akdoğan, "Bu süreçte amacımız tüm siyasi kaygı ve çekişmelerden uzak mağdurların insani talepleri göz önüne alınmasıdır. 10 Ocak'ta yapacağımız genel toplantıda da atacağımız adımları görüşeceğiz. Bu cezaevinin mağdurları Kürtler başta olsa da Arap, Türk ve yabancılardır. Bizler ayırım yapmıyoruz. O dönemde bu cezaevinde olan her kes fazlasıyla insanlık dışı muameleyle karşılaştı" dedi.

Süreçle ilgili birçok kesim konuşsa da kalıcı bir adım atılmadığına işaret eden Paşa Akdoğan, gerek Kültür Bakanlığı gerekse cumhurbaşkanı ile görüşmek istediklerini belirterek, "Bu zulmü yapanlar generallerdi, 24 saat Atatürk'ün ilke ve inkılaplarını bize okutanlardı" ifadelerini kullandı.


AK Parti'li Kurt: İnsanlığın alnındaki kara lekedir 

Independent Türkçe'ye konuşan AK Parti Merkez Karar Yönetim Kurulu (MKYK) üyesi ve eski Diyarbakır Milletvekili Abdurahman Kurt, 5 No'lu Cezaevini dünyada insan hakları ihlalleriyle tanınan cezaevlerine benzeterek, "Burası 42 yıldır boğazımızda düğümlenmiş içimizi patlatırcasına sıkışmış bir feryadın, Sayın Cumhurbaşkanımızın sayesinde açığa çıktığı gündür artık. Yeni Türkiye'ye yüz buluyoruz, insan haklarında önemli bir yer tutacak. Bunun en önemli adımlarından maşat adımlarından bir tanesi burasıdır" dedi.
 

Abdurrahman Kurt.jpg
AK Parti MKYK üyesi ve eski Diyarbakır Milletvekili Abdurrahman Kurt

 

5 No'lu Cezaevini, "Allah yok! Peygamber izine çıkmıştır' diye hayasızca insanlara işkence edenlerin yeri ve insanlığın alnındaki kara leke" olarak tanımlayan Kurt, sözlerine şunları ekledi:

Burada bize düşen şey intikam değil ama bundan sonraki nesillerin insan haklarına saygının derinleşmesi adına nasıl bu tür şeylerin lanetlediğini çocuklara, gençlere ve sonraki nesle öğretilmesidir. Kötü insanın kötülüklerinin toplumdan uzak tutulmasıyla ilgili önemli bir ibret merkezidir. 

Türkiye'de 100 yıllık süreç içerisindeki birçok devrim gibi insan hakları alanında attığımız en önemli dönemlerden biridir ve Diyarbakır Cezaevine bize bu fırsatı verdiği için Recep Tayyip Erdoğan'a altını çize çize teşekkür ediyorum. Çünkü hep söylüyoruz, iyi bir şeyin arkasında olmadığımız zaman iyi bir şey büyümez. Bize düşen şey, toprağa atılan iyi bir tohumu beslemek, büyütmek, geliştirmek ve topluma onun meyvelerini sunmaktır.
 

Diyarbakır (1).jpg
Fotoğraf: Independent Türkçe

 

Rahime Kesici: Hepimizin psikolojik etkilerini üzerinden atması için tedavi olması gerekiyor

Dönemin tutuklu kadınlarından biri olan ve "5 Nolu'da Kadın Olmak" kitabının yazarı Rahime Kesici Karakaş da Independent Türkçe'ye şunları söyledi:

İşkenceler, kişiliksizleştirme ve gerçekten insanlık onurunun elden çıktığı, susuzluğun işkencenin hat boyutta olduğu bir cezaevinin müdahil olmak için yan yana geldik. Müdahil olmamızın nedeni; dünyada ve Türkiye'de örnekleri olan bazı cezaevleri gibi onun da en azından bir kısmının eski haline dönüştürülmesi ve orada yaşanan işkence aletleri, işkenceler, ölenler, sakat kalanların isimlerinin belirtilmesi. Yani tarihi ve belleği unutmamak için müdahil olduk.
 

Rahime Kesici (1).jpg
Rahime Kesici Karakaş

 

O dönemin yaralarının kolay sarılamayacağını söyleyen Kesici, sözlerini şöyle sürdürdü:

Gerçekten de hepimizin orada o acıları yaşayan insanların travmatik hallerinin, yani psikolojik etkilerini üzerinden atması için tedavi olması gerekiyor. Ruhsal bir sürü enkaz bırakıyor bize hâlâ demir kapılar, işte habersiz düşen bir metalin çıkardığı ses ya da bir asker potininin çıkardığı ses bizde travmatik etkiler yaratıyor. Tabii ki zor bir şey kimi arkadaşımız buna dayanamadı. Akıl sağlığını kaybetti. Bizim bir koğuş arkadaşınız mesela çıktıktan sonra intihar etti. Yani tabii ki zor bir dönemdi, bu zorluğun ya da bu ölümlerin, bu hasarların anılması o insanların hatırlanması için zaten böyle bir belleğin canlı kalması lazım. O anlamda da muhalifiz.


Devletin attığı adıma karşılık kendilerinin de bir adım attıklarını ve taleplerinin yerine getirilmesi konusunda umutlu olduklarını dile getiren Rahime Kesici, "bugünkü ilginin seçim yatırımı da olabileceğini ancak amaçlarının suskun kalınmaması olduğunu" vurguladı.


Altan Tan: PKK Diyarbakır Cezaevi'nde doğdu

"Benim babam Bedii Tan da 14 Temmuz 1982 tarihinde o cezaevinde işkenceyle öldürüldü. Bu cezaevi nesilden nesle sürekli anlatıldı" diyen eski Diyarbakır Milletvekili ve yazar Altan Tan, düşüncelerini şu sözlerle anlattı:

Üzerinden 42- 43 sene geçti. 78-79'lardan itibaren tabii 80'lerde bu zulüm doruğa çıktı, aynı hızla devam etti. Nereden bakarsanız 45 senelik bir tarihi var. Şimdi bu cezaevi Türkiye siyasetini derinden etkiledi. Kürt meselesinin, Kürt siyasal taleplerinin şiddete yönelmesinin en önemli sebeplerinden biri oldu. Birçok araştırmacıya göre PKK, Diyarbakır Cezaevinde doğdu. Yani PKK'nin kuruluşu daha öncedir. 27 Kasım 1978'dir ama Diyarbakır cezaevi esas olarak çıkan her bireyin dağa yöneldiği, şiddete yönelttiği intikama yöneldiği bir yer haline geldi.
 

Altan Tan.jpg
Eski Diyarbakır Milletvekili Altan Tan

 

Hükümetin kararını olumlu gören Tan'da, "Önemli olanın cezaevinin bir müzeye çevrilerek, Türkiye tarihinin en karanlık döneminin yok sayılmaması ve gelecek nesillere aktarılarak, benzer durumların tekrarlanmamasını sağlamak gerektiğini" vurguladı.

"Burada hükümetin ben yaptım oldu tavrına girmemesi yani kendi kendine işte bir düzenleme yapıp, hatta bir ara spor kompleksi bir ara bahçe, park yapma girişimleri bile vardır. Böyle abuk-sabuk fikirler de vardı ve şu an olumlu bir noktaya gelindi" diyen Altan Tan, sözlerine şöyle devam etti:

Bu olumlu noktaya geldikten sonra da işi daha doğru bir noktaya çekmek lazım. Kamuoyuna deklere ettik bu mekân fiziki olarak muhafaza edilsin. Koğuşlar, odalar, girişler, çıkışlar o dönemdeki binalar koğuşlar neyse aynı şekilde muhafaza edilsin. O dönemde cezaevi duvarlarında yazılı birçok sloganlar, yazılar, hakaretler var, bunlar olduğu gibi muhafaza edilsin. Silinenler tekrar yazılsın. Yani mekân orijinal haline getirilsin. Burada hayatını kaybeden insanların hayatlarını kaybettiği mekanlarda, koğuşlarda yerlerde isimleri özgeçmişleri nasıl öldükleri yazılsın. Aynı şekilde bu cezaevinde yapılan işkencelerin çeşitleri, şekilleri tasvir edilsin, gösterilsin, yoksa sıradan bir resim müzesi gibi değil!

Hükümete şu çağrıda bulunuyoruz. Diyoruz ki; ‘Siz kendi kendinize biz yaptık oldu şeklinde bir yola girmeyin. Kamuoyunu dinleyin, burada yaşayanların önemli bir kısmı hâlâ hayattadır. Birçok eser yazılmıştır. Bu konuyla ilgili bütün bunları değerlendirin. Sürece katın ve doğru olan bir şey yaptım. Biz de size Allah razı olsun diyelim.
 

 

Bozyel: Sürekli bir işkence ve yeni işkence yöntemleri deneniyordu

Diyarbakır Cezaevi'ni, dönemin askeri yönetiminin Kürtlere, Kürt hareketine karşı hayata geçirmek istediği politikanın bir parçası olduğunu söyleyen Kürt siyasetçi Bayram Bozyel de cezaevinde yaşananları "soykırım" olarak nitelendirdi.

"Diyarbakır 5 No.Lu" kitabın yazarı ve 21 yaşında girdiği bu cezaevinden 5 yıl tutuklu kalan Bayram Bozyel, cezaevi günlerini şu sözlerle dile getirdi:

Tecrübelerime göre Diyarbakır Cezaevi bir laboratuvar olarak kullanıldı. Hatta bir yanıyla daha önce Nato'nun başka ülkelerde muhaliflere karşı uyguladığı yöntemler de kullanılıyordu. Diyarbakır Cezaevinde sonu belli olmayan bir işkence koridoru söz konusuydu. Yani bir sınırı, bir hedefi, bir amacı görünüyor gibi görünmeyen bir işkence uygulamasıydı. 

Uygulamalardan bazıları mesela; Türkçe marş söyletmek ve ırkçı söylemler,50-60'a yakın marş söyletmek. Zaten tutuklulara gün boyu yani gözlerini açar açmaz eğer uyuyabildiyse tabii marş söyletiliyordu. Eziyet içerikli bir şekilde dizler karın boşluğuna kadar çekilip rap, rap diye ses çıkarılması isteniyordu. 

Bazen her gün, bazen arada bir koğuşa 30-40 cm su doldurulup, insanlar o suyun içinde saatlerce tutuluyordu. Zaten dayak, falaka çok sıradan şeylerdi. Belki de en önemli şey insanın kişiliğini aşağılamak, onurlu kırmaya dönük uygulamalardı. Mesela; insanlara sidik içirmeleri, canlı kurbağa, fare ve dışkı yedirmeleri… Bu uygulamalar Diyarbakır Cezaevi'nin dışında uygulanmıyordu. Biz 12 Eylül'de başka ceza evlerde ya da Türkiye'nin siyasal tarihinde işkencelerin yapıldığını biliyoruz. Ama söz konusu uygulamaların hiçbiri 12 Eylül'de Diyarbakır Cezaevi'nde yapılan işkencelerle kıyaslanamaz.

Mesela; günlerce insanlara sigara içirtmezlerdi, bazen de pencereleri kapatır her tutuklaya 5 tane sigara verilir ve hepsinin aynı anda içmeleri istenirdi…Bazen yemeğğ fare dışkısı falan bırakılıyordu insanlara böyle getiriliyordu, bulaşıcı malzemeleri yemeğini içine atılıyordu ve insanlara yediriliyordu. Buna tanık oldum ve bundan dolayı aylarca yemek yemedim. İnsanlık dışı uygulamaların bazılarını söylemeye dilim varmıyor.
 

Bozyel.jpg
"Diyarbakır 5 No.Lu" kitabın yazarı ve siyasetçi Bayram Bozyel

 

Bozyel de Altan Tan gibi; Diyarbakır Cezaevi'nde yaşananları 12 Eylül rejiminin barışçıl demokratik Kürt hareketinin üzerinden bir silindir gibi geçerek yok ettiğini ve Kürtlere sadece dağ yolunu açık bıraktığını söyledi ve sözlerine şunları ekledi:

PKK zaten 84'ten sonra bu enerjiyi ülkeyi arkasına alarak yükseldi. Yani cezaevinden çıkanlar başka bir zemini bulmadıkları için, demokratik legal düzeni bulmadıkları için burada biriktirdikleri öfkeyle, hınçla düşmanlık duygusuyla ilk planda daha yöneldiler. PKK orada beslendi, deyim yerindeyse Türkiye'yi 40 yıldır kasıp kavuran şiddet dalgasının tohumları Diyarbakır Cezaevin'de atıldı.


Diyarbakır Cezaevi'nin tarihi süreci

Adalet Bakanlığı tarafından 1980 yılında E tipi olarak yaptırılan Diyarbakır Cezaevi, 12 Eylül askeri darbesiyle Sıkıyönetim Askeri Cezaevi olarak kullanıldı. Aynı dönem 5 No'lu adını alan cezaevi, askeri yönetime devredilmesiyle de işkence ve kötü muameleyle gündeme geldi. 

Resmi verilere göre 1981-1984 yılları arasında cezaevinde 25'i yapılan işkence, 9'u intihar etmesi sonucu 34 kişi hayatını kaybetti. Toplam ise 88 tutuklu öldü.
 

 

Türkiye genelinde Kürtler başta olmak üzere binlerce insan idam cezasıyla yargılanırken, 124 idam cezası onaylandı, 50 kişi idam edildi. Bunların çoğu yine Diyarbakır Cezaevindendi. 9 Mayıs 1988 tarihinde de Adalet Bakanlığı'na devredildi. 

Cezaevinde aralarında Musa Anter ve Mehmet Emin Bozarslan gibi çok sayıda Kürt yazarın yanı sıra, Ahmet Türk, Orhan Miroğlu, Gültan Kışanak, Mehdi Zana, Bayram Bozyel ve PKK'nın kurucularından bazıları da bir dönem kaldı.
 

 

2011 yılında Diyarbakır Cumhuriyet Savcısı, Diyarbakır Cezaevi ile ilgili soruşturma başlattı. Başsavcı, Diyarbakır Cezaevi'nde yatmış 700 kişinin 1980-1988 yılları arası 'bize işkence yapanları bulun' diyen başvurusunu işleme koymuş ve işkencecilerin adını iki bakanlığa sormuş… Ancak sonuca varılmamış.

Art arda kurulan AK Parti hükümetlerinin Kürt sorununa çözüm aradığı yıllarda ilk gündeme gelen konulardan biri Diyarbakır Cezaevi idi. Hükümet cezaevinin müze yapılacağını açıklasa da belirgin adım atmadı. 
 

 

78'liler Derneği, 2014 yılında cezaevinin müze olması için 100 bin imza toplayarak meclise gönderdi ancak somut bir gelişme burada da görülmedi.

Bu arada Diyarbakır Büyükşehir Belediye Meclisi, imar plan değişikliği yaparak buranın müze alanı olarak kullanılması için karar aldı.

Mülkiyeti, Hazine ve Maliye Bakanlığı'na ait olan cezaevinin bulunduğu alanın imar planında müze olarak değiştirilmesi üzerine Milli Emlak, belediyenin aldığı kararın iptali için dava açtı. 

İmar değişikliği ile ilgili görüş bildiren dönemin Adalet Bakanı da Diyarbakır'da yapımı devam eden cezaevi kampus inşaatının tamamlanmasından sonra cezaevinin kapatılacağını, plan değişikliğinin şimdilik uygun görülmediğine dair görüş bildirmiş. 

2015 yılında çözüm sürecinin sona ermesinden sonra da cezaevinin durumu bir daha gündeme gelmedi.

Süreç içerisinde dönemin sorumlularının yargılanması için çaba gösterilse de gerek iç gerekse uluslararası hukukta "zaman aşımı" nedeniyle ne sorumlular yargılandı ne de mağdur edilen yüz binlerce insanın, zararı tazmin edildi.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU