Berkin Elvan hepi topu 56 mevsim görebildi, 14 yıl boyunca.
Son 269 gününü ise izbe, soğuk, sevimsiz bir hastane odasının içinde geçirdi, komada ve hayatta kalmak için savaşarak...
Ailesi olayın Berkin ekmek almaya giderken yaşandığını söyledi hep.
İktidarın nazarında ise esas önem teşkil eden emniyetin belgeleriydi.
"Elinde sapanla, demir bilyeyle terör örgütünün içerisinde nasıl resimlerinin çekildiği, bunların hepsi açıklandı" diyordu dönemin başbakanı.
Ölümünden kısa süre önceydi.
Karnesini yeni almıştı Berkin Elvan.
Hayal kuracağı yerde önce hastanelik oldu sonra bu dünyadan göçüp gitti.
Tıpkı bir Dünya Çocuk Hakları Günü arifesinde olduğu gibi...
Yıllar önce 12 kurşunla öldürülen Uğur Kaymaz misali; Berkin de sakıncalı bulunmuştu belki de...
Kanlı giysilerini almak isteyen ailesi o gün bir kenara itildi.
Yine de ne ailesi ne sevenleri pes etti.
Hem de olumsuz onca gelişmeye karşın...
Önceleri tanıklar dinlenmedi, kamera kayıtları izlenmedi.
Halbuki Berkin henüz 8'indeyken memleketin her yerine kameralar kurulmuştu MOBESE adı altında.
Tüm şehirlere, meydanlara, sokaklara...
Elbette polis araçlarına da yerleştirilmişti kameralar...
Devletin nazarında suç ve suçluyla savaşta en modern yöntem buydu zira.
Gelgelim, Berkin ve Berkin'in kaderini paylaşanlar mevzu bahis olduğunda, o kameralar ya çalışmıyor ya içindekiler bir türlü açılmıyordu.
Berkin Elvan soruşturması kapsamında emniyetten istenen ve "Arşivimizde bulunmamaktadır" denilen o kamera görüntüleri olaydan aylar sonra ortaya çıkabildi.
20 Mart 2014'te bir tanığın, "TOMA’nın yanından gaz attılar" diye ifade vermesi üzerine Elvan ailesinin avukatları bölgedeki TOMA'ların kamera görüntülerinin alınmasını istedi.
Emniyet'ten 7 Nisan 2014'te gönderilen yanıtta bölgede görev yapan sadece 63537 numaralı TOMA'da kamera sistemi ve görüntüsünün bulunduğu belirtilmiş, görüntüler, inceleme için savcılık tarafından bilirkişilere gönderilmişti.
Sonradan konuştu Berkin Elvan'ı vuran polisler.
İlkin "Olayı hatırlamıyoruz" diyebildiler.
Gaz kapsüllerinin fazlasıyla uçuştuğu zamanlardı.
Mesela bir Lobna Allami vardı...
Gezi Parkı Eylemleri'nin daha ilk gününde hedef alınmış, yeşil çimenlerin üstüne öylece yığılıvermişti.
Uyandığında başına ne geldiğini bilmiyordu.
Mesela bir Mustafa Ali Tonbul vardı...
Berkin'den bir ay sonra konsere giderken yemişti kafasına o kapsüllerden birini.
Kafasının yarısı neredeyse gitmişti.
Komadan çıkıp gözlerini açtığı vakit devlet ilk iş, evine "dava tebligatı" göndermişti.
Mesela bir Abdullah Cömert vardı...
Antakya’da gaz fişeği ile hayattan koparıldığında henüz 22 yaşındaydı.
Acılar tek taraflı değildi.
Mesela bir Komiser Mustafa Sarı vardı...
30 yaşındaydı, Adana Yüreğir'den İstanbul Gezi Parkı'na çağrılmıştı, "görev" icabı...
Eylem esnasında, biber gazlarının arasında koşuştururken alt geçit inşaatında düşüp hayatını kaybetmiş, şehit olmuştu.
Zor zamanlardı.
Berkin yaşamını yitirdikten sonra ailesine destek için hastanenin önüne toplanmış binlerce genç vardı sonra...
Yine biber gazı ile dağıtılmışlar, emniyet ise "Biz gaz atmadık, eylemciler çöp yaktı" demişti.
Berkin hastane yatağında gözleri kapalı, bilinci kim bilir hangi âlemin, düşün yörüngesindeyken bir yaş daha yaşlanıyordu.
Komada neredeyse bir sene geçirdi.
Çocuktan yana herkes Berkin dirensin istiyordu istemeden girdiği şu harbi...
Ama her geçen gün eriyor, parça parça bırakıyordu sanki bu dünyayı ardında.
Türk'ü, Kürt'ü, inançlısı, inanmayanı, tek ortak noktası demokrasi olduğundan mütevellit yan yana yürüyebilen ağabey ve ablaları gibi değildi Berkin.
Onlar gibi olması suç olduğundan değil...
Anayasal bir hak için ayıplanası olduğundan da değil...
Sadece bir çocuktu Berkin...
15 Haziran'dı tarih...
Berkin Elvan vurulduğunda, dönemin hükümet sözcüsü "Kusura bakmayın, devlet bu halkın güvenliği sağlamak zorunda" diyordu günlerce süren suskunluğun ardından.
16 kiloya kadar düşmüştü Berkin, tüm terazileri şaşırtırken...
Vicdanı olan herkes ezildi ağırlığının altında şüphesiz.
"Sen şimdi hem polise taş atacaksın hem de devletin hastanesinde yatacaksın; bak işte izin vermediler, Gebermiş işte devlet düşmanı, Su testisi yolunda kırılır, 14 yaşındaki oğlum polise taş atmaya gitse ilk ben döverim!" diyenler olduğu kadar...
Böyle yazıyordu sanal mecrada nefretini kusan, insanlıktan istifa edenlerden biri...
Peki ya davanın hukuki süreci?
Elvan ailesinin avukatları 25 Haziran 2013'te polislerle ilgili "kasten adam öldürme" suçlamasıyla suç duyurusunda bulundular.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı suçlamayı "zor yetkisine ilişkin sınırın aşılması" olarak değiştirerek kabul edip soruşturma başlattı.
Bu sırada Berkin Elvan, 11 Mart 2014'te tedavi gördüğü hastanede yaşamını yitirdi.
Soruşturma 3,5 yıl sürdü.
20 Aralık 2016'da birçok kez savcı değiştikten sonra tamamlandı.
Savcı iddianamesinde polis memuru Fatih Dalgalı'nın "olası kasıtla adam öldürmek" suçundan müebbet hapisle cezalandırılmasını istedi.
Sanık polis ise bugüne kadar görüntülerdeki kişinin kendisi olmadığını iddia etti hep.
23 Ocak 2019 tarihli duruşmada dosyaya ulaşan bilirkişi raporunda, Berkin Elvan’ın sanık polis tarafından yapılan atış neticesinde yaralanması "kuvvetle muhtemel" olarak değerlendirildi.
Ancak sanık polisin tutuklanması yönündeki talepler reddedildi.
Mahkeme heyetinin sanık kusurunun tespit edilebilmesi için jandarmadan istediği bilirkişi raporunda görüntülerdeki polisin "asli kusurlu olduğu" belirtildi.
Raporda ayrıca, Berkin Elvan'ın "yasadışı eylemlerde bulunan gösterici grubun olduğu alanda bulunarak kendi güvenliği ile ilgili gerekli özeni göstermediği" gerekçesiyle "tali kusurlu olduğu" öne sürüldü.
Sonuçta 29 Ocak 2021’deki duruşmada savcı, sanık polisin "Bilinçli taksirle ölüme neden olmak" suçundan 2 yıl 8 aydan 9 yıla kadar hapisle cezalandırılmasını talep etti.
Mütalaada sanık polis Fatih Dalgalı'nın savunmasına, soruşturma ve dava aşamasında dosyaya giren bilirkişi raporlarına yer verilmişti.
Savcı bunların olayı aydınlatmaya yeterli olduğunu savunarak soruşturmanın derinleştirilmesine gerek olmadığını belirtti.
Sanık polis Fatih Dalgalı ise ölümden sorumlu olmadığını, yüzde 30’luk bir benzerlik yüzünden yargılandığını söyleyerek "Ben baştan beri devletime hizmet ettim, etmeye de devam edeceğim" deyip beraatini talep etse de mahkeme Fatih Dalgalı'yı 16 yıl 8 ay hapis cezasına çarptırdı.
Dalgalı'nın "kasten öldürme suçunu işlediğinin sabit olduğuna" hükmedildi.
Yurt dışına çıkışı yasaklandı.
Tutuklama kararı verilmediği için cezası Yargıtay tarafından onanırsa cezaevine girecek.
Bugün yaşasaydı 24 yaşında bir genç olacaktı Berkin Elvan.
Ailesi bugün çocuklarının doğum gününü "Berkinimizin yaşayamadığı çocukluğu başka çocuklar yaşayabilsin, çocuklar öldürülmesin diye mücadele etmekten asla vazgeçmeyeceğiz" mesajıyla hatırladı.
Evden çıktığında 14'ündeydi...
15'inde öldüğünde, kilosu sadece 16 idi...
Bugün kalbi olanlar onu hatırlıyor, davasının takipçisi olmaya devam ediyor.
Vurulduğu yerin 800 kilometre ötesinde, Atina'da bile anımsanıyor Berkin.
Politeknik Üniversitesi civarlarında, polis kurşunuyla ve aynı yaşta hayatını kaybeden Aleksandros Grigoropulos ile hem bir duvarı hem bir kaderi paylaşıyor Berkin Elvan.
Ve hayat akıp gidiyor işte...
Çocuklardan mahrum, garip gri bir dünyada...
© The Independentturkish