İngilizlerden Filistinlilere adaletle muamele vaadi

"Şurası açıkça anlaşılmalıdır ki Filistin'deki Yahudi olmayan toplumların sivil ve dini haklarına halel getirebilecek hiçbir şey yapılmayacaktır"

Fotoğraf: AFP

Kasım 2022 ile Kasım 1917 tarihleri elbette birbirinden çok farklı görünüyor. Hiç zaman durur da iki tarih arasında hiçbir şey olmamış gibi olur mu? Asla. Böyle bir şeyin olması imkansızdır.

Yeryüzünün doğusundan tutun batısına kadar bütün insanlığın gözü önünde apaçık ve eşsiz bir delil var.

105 yıl önce, 2 Kasım 1917 tarihinde Birleşik Krallık'ta dönemin Dışişleri Bakanı Arthur Balfour kendi adını taşıyan bir deklarasyona imza atmıştı.

Deklarasyonda Filistin'de 'Yahudiler için ulusal bir vatan' kurulmasını kolaylaştırma vaadi yer alıyordu.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Bugün gördüğümüz Birleşik Krallık (BK) ise büyük olaylardan geçiyor. Kraliçe II. Elizabeth'in ölümünün ardından Kral III. Charles'ın tahta oturmasıyla başlayan olaylar zincirini, Muhafazakar Parti'nin liderliğinin sarsılması, buna müteakip hükümet başkanlığına birkaç sene içinde birden fazla politikacının gelmesi ve gelecek pazar Şarm eş-Şeyh'te başlayacak İklim Zirvesi'nde BK'nın katılım düzeyinin büyük tartışma yaratması takip ediyor.

Daha önce kaç kez bir durum benzer olaylardan dolayı geçmişin sayfalarını karıştırmayı gerektirdiği için 'tarihin tekerrür edip etmediği' sorusu sorulmuştur. Çok kez.

Kesin bir cevaba ulaşmak zor olsa da üzerinde uzlaşılmış çözüm, tarih tekerrür etmese de geçmişin insanları veya olaylarının aynısının tekrar dünyada vuku bulduğu ya da yeni ve kabul edilebilir bir kalıp içinde yeniden oluşturmak amacıyla eski belgelerin ve metinlerin üzerlerindeki tozların silkelendiğini kabul etmekte yatıyor.

Bu ister arzuyla ister zorla ister miras kalmış bir emrivaki yüzünden dayatmayla isterse de geleceği inşa eden varsayıma dayalı bir alemin gereklilikleriyle uyumlu bir varsayımla olur.

Peki, böyle bir uzlaşı olduğu göz önüne alınırsa, BK'nın Balfour Deklarasyonu gibi 'Charles Deklarasyonu' adında, Balfour Deklarasyonu'nun içeriğine benzer şekilde hükümetin Filistin toprakları üzerinde bağımsız bir devlet kurmak isteyen Filistin halkının isteklerine anlayışla baktığını ve bunun gerçekleşmesi için elinden gelen her yardımı sağlayacağını ifade ettiği bir deklarasyon çıkarmasını ne engelliyor?

Mantıken İsrail ve diğerlerine İngiltere'nin Filistinlilerin haklarını garanti etme yükümlülüğünü hatırlatan bir İngiliz deklarasyonu çıkarılmasını engelleyen bir şey yok. Söz konusu yükümlülük Balfour Deklarasyonu'nda şöyle geçiyor:

Şurası açıkça anlaşılmalıdır ki Filistin'deki Yahudi olmayan toplumların sivil ve dini haklarına halel getirebilecek hiçbir şey yapılmayacaktır.


Metinde kasıtlı olarak Yahudi olmayanların hakları ile ilgili kısım belirsiz bırakılarak "Yahudi olmayan toplumlar" ifadesi kullanılmıştı.

Halbuki bu toplumlar kendi vatanları olan Filistin'in vatandaşlarıydı. Bu manipülasyonun birçok İngiliz politikacının sahip olmakla ün saldığı bir sanat olduğu biliniyor.

Bu ün salanlar arasında en bilineni Lord Caradon'ur. Caradon, İsrail'e işgal ettiği bütün Arap 'toprakları' yerine son çatışmada Arap 'topraklarından' işgal ettiği yerlerden çekilme çağrısında bulunmasıyla adından söz ettirmiş 242 sayılı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararı metninin yazarıdır.
 


Filistin haklarına adil bir şekilde muamele edecek bir İngiliz vaadi çıkarılmasının önünü açmak için üç faktör var.

Bunlardan birincisi şu:

Kral III. Charles'ın tahta çıkması, yalnızca Filistin topraklarında Balfour Deklarasyonu'nun uygulanma sürecini düzeltmek için değil, aynı zamanda geri çekilme hatasını düzeltmek için de bir fırsat teşkil ediyor.

Zira bu geri çekilme Filistin'deki İngiliz mandasını tamamen Siyonist örgütlerin çıkarına olan şartlara göre sonlanmıştı. Yahudilerin silahlı terörü İngiliz askerlerinin kendisini de etkileyerek tek taraflı geri çekilmeyi kolaylaştırmış ve hatta İsrail devletinin kurulmasını hızlandırmıştı.


İkinci faktör ise şu:

Windsor Hanedanı üyeleri, Filistin topraklarındaki statükoyu açık bir şekilde tanımakla aralarına her zaman bir mesafe koymuştur. Bunun en büyük kanıtı, Kraliçe II. Elizabeth'in İsrail'i ziyaret etmekten kaçınmasıdır.

Birkaç aile üyesinin burayı ziyaret ettiği doğru olsa da bu ziyaretler Windsor Hanedanı'nın İsrail devleti ile ilişkileri konusunda tereddüt ettiği gerçeğini değiştirmiyor.


Üçüncü faktöre gelirsek;

Dünyadaki değişimin hızı, başta aralarında İngiltere'nin de bulunduğu büyük ülkelerdeki karar vericiler olmak üzere birçok kişinin beklediğinden daha hızlı ilerliyor.

Bu değişim er ya da geç, uluslararası kararları belirleyen başkentlerin daha az imkanlara sahip, zenginlik bakımından daha az şanslı ve farklı derecelerde de olsa hala etkisi devam eden Balfour Deklarasyonu ilan edildiğinden beri Filistinlilerin gördükleri zulme benzer şekilde diğer insanlar gibi sıradan bir hayat yaşayıp haklarını kullanmaktan mahrum bırakılarak zulüm gören ülkelerin halklarına yönelik muamele tarzlarını gözden geçirmeyi kapsayacaktır.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

Independent Türkçe için çeviren: Asasmedia

Şarku'l Avsat 

DAHA FAZLA HABER OKU