Kamuoyunda "Dezenformasyon Yasası" diye de bilinen "Basın Kanunu ve Bazı Konularda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun" üzerindeki tartışmalar önemli bir konuyu gündeme getirdi: İnternet nasıl düzenlenmeli?
Adalet Komisyonu'nda kabul edildikten sonra TBMM Genel Kurulu'nun gündemine gelen yasa tasarısıyla ilgili görüşmeler ekim ayına ertelenince tasarının uyandırdığı tepki de yerini bir süreliğine sessizliğe bırakmıştı.
Ancak sosyal medyanın düzenlenmesi ve dezenformasyonla mücadele sorunsalı sadece Türkiye'de değil, son dönemde Avrupa Birliği (AB) ülkeleri ve ABD'nin de gündeminde geniş yer tutuyor.
Nitekim Dezenformasyon Yasası'nın Genel Gerekçe bölümünde AB'nin Dijital Hizmetler Yasası örnek gösteriliyor ve ABD'de bu alanda yeni regülasyonlar hazırlandığı vurgulanıyor.
İlgili bölümde Türkiye için öngörülen yasal düzenlemenin, esasen Avrupa ve ABD'deki çabalar dikkate alınarak hazırlandığı savunuluyor.
Buradan hareketle Dezenformasyon Yasası'nı Dijital Hizmetler Yasası'yla karşılaştırmalı olarak masaya yatırırken, tasarının olası toplumsal sonuçlarını, Türkiye'de internet ortamını ve ifade özgürlüğü tartışmalarını irdeledik. ABD'nin bu hususta hangi adımları attığını ele alırken, uzman görüşleri ışığında farklı ülkelerin interneti düzenlemeye dair hangi ilkeleri benimsediğini tartışmaya çalıştık.
Gazeteciler neden "Sansür Yasası" diyor?
Kanun teklifi, dezenformasyonla ilgili düzenlemelerle ve özellikle 29. maddesiyle öne çıkıyor. Bu madde uyarınca Türk Ceza Kanunu'na (TCK) yeni bir suç eklenmesi öngörülüyor: "Halkı yanıltıcıyı bilgiyi alenen yayma".
Suç kapsamında "yanıltıcı bilgileri yaydığı tespit edilen" kişilere üç yıla kadar hapis cezası verilmesi bekleniyor. Söz konusu madde geniş kesimlerce eleştirildi ve sansür yorumlarını da beraberinde getirdi. Özellikle basın örgütleri tasarıyı "Sansür Yasası" diye de adlandırdı.
Aynı zamanda internet haber sitelerini Basın Kanunu kapsamında değerlendirmeyi öneren tasarının dijital gazeteciliğe dair de önemli sonuçları olabilir. Örneğin, internet sitelerinde çalışan gazetecilere basın kartı verilmesi ama "basın ahlak esaslarına aykırı davranışlar" gerekçesiyle kartın iptal edilebilmesi ve 5 yıl boyunca yeni kart verilmemesini öngören maddeler de tepki çekiyor.
Prof. Dr. Süleyman İrvan, "Adından da anlaşılacağı üzere yasa teklifi sadece dezenformasyon sorunu ele almıyor" ifadelerini kullanıyor.
"İnternet medyasına yasal zemin oluşturmak, basın kartlarını düzenlemek, resmi ilan ve reklamların dağıtımını düzenlemek gibi birçok konuda hükümler içeriyor" diyen İrvan, tasarının en tartışmalı bölümünün 29. madde olduğunu vurguluyor ve bunun özellikle gazetecileri endişelendirdiğini söylüyor:
Gazeteci meslek örgütleri, bu madde kapsamında eleştirel gazeteciliğin cezalandırılacağından kaygı duyuyor. Mevcut cezalandırma pratiklerine bakıldığında haksız da sayılmazlar.
Öte yandan, yasa tasarısında başka hükümetlerin genel anlamda sosyal medyayı ve interneti düzenlemeye yönelik çabaları örnek gösteriliyor. Örneğin, Genel Gerekçe bölümünde AB, interneti düzenleme çabalarında "öncü regülatör" diye niteleniyor ve ABD'deki yasa hazırlıklarının da yakından izlendiği savunuluyor.
Uzmanlara göreyse Türkiye'nin Dezenformasyon Yasası'ndaki farklılıklar, ifade ve basın özgürlüğü açısından ciddi anlamda endişe verici. "Yasa teklifi AB Dijital Hizmetler Yasası'nı alıp Türkiye'ye objektif biçimde uyarlasaydı eminim bu tartışmalar yaşanmazdı" diyen İrvan, şöyle ekliyor:
Elbette yurttaşları dev sosyal medya platformları karşısında koruyucu yasalara da ihtiyaç var.
AB'nin "öncü konumda" olduğu Dijital Hizmetler Yasası nedir?
AB'nin Dijital Hizmetler Yasası (DHY) ve Dijital Piyasalar Yasası (DPY) adlı iki yasada somutlanan interneti düzenleme çabası, aslında Avrupa Komisyonu'nun Aralık 2020'de sahte ürünlerin satışı, nefret söyleminin yayılması, siber tehditleri ya da piyasa dengesizlikleri gibi çeşitli zorlukların önüne geçmek üzere önerdiği geniş bir mevzuatın parçası. Temmuz başında bu iki yasa, "Dijital Hizmetler Paketi" adı altında birleştirildi.
DPY, online satış yapan firma ve işletmeler arasında eşit rekabet alanı sağlamak için tasarlandı ve mart ayında yürürlüğe girdi.
DHY ise AB Komisyonu, Avrupa Parlamentosu (AP) ve AB Konseyi'nin nisanda yapılan müzakerelerde anlaşma sağlamasıyla gündeme geldi. Yasanın 1 Ocak 2024'ten itibaren AB genelinde doğrudan uygulanması bekleniyor. AB'de iş yapan tüm dijital hizmetler, DHY'ye tabi tutulacak.
AB makamlarına göre yasanın ana amacı, dijital dünya dışında halihazırda yasal olmayan fiillerin dijital ortamda da yasadışı olmasını sağlamak. Ayrıca internet şirketlerini daha sıkı denetlemek ve daha fazla sayıda tüketiciyi usulsüzlüklerden koruyabilmek.
Geniş çevrelerde mevzuat, "antitröst yasa tasarısı" diye de niteleniyor. Bu da aslında yasanın en önemli hedeflerinden birinin internet devlerinin gücünü sınırlamak olduğu anlamına geliyor. AB yetkilileri bu amaçla ayda 45 milyondan fazla aktif kullanıcıya (AB nüfusunun yüzde 10'undan fazlasına) sahip platformlara özel dikkat gösterileceğini ifade ediyor. Bu platformlar yasa kapsamında eşik bekçisi (gatekeeper) diye adlandırılıyor.
Bunlar arasında AB'nin arama motoru pazar payının yüzde 92,04'üne sahip Google ve 309 milyon aktif kullanıcısı olan Facebook ilk sıralarda.
Yasanın öngörüleri ise kısaca şu şekilde:
Yetkililere karşı şeffaflık: Araştırmacılar verilere erişebilecek, platformlar yasal temsilci bulunduracak
Yasa uyarınca Avrupa Komisyonu, eşik bekçisi platformlar için birincil düzenleyici kurum olacak. Diğer küçük platformlar ise kuruldukları üye devletlerin denetimi altında kalacak.
Yasada ilk olarak, internet şirketlerinin araştırmacıların ve yetkililerin verilere erişmesine izin vermesi yükümlülüğü göze çarpıyor. AB Komisyonu'nun internet sitesinde konuyla ilgili şu ifadeler yer alıyor:
Platformlar; kişilerin yaşamı veya güvenliğine yönelik tehdit içeren ciddi cezai suçlara dair şüphe uyandıran bir bilgi edindikleri durumda yetkili makamları bilgilendirecek.
AB içinde hizmet sunan ama AB dışında (çoğu ABD'de) yerleşik bu platformların, etkin bir gözetim sağlanması için AB içinde yasal temsilci atama yükümlülüğü de öne çıkan maddelerden.
Kullanıcıya karşı şeffaflık: Çocuklara hedefli reklam gösterilmeyecek
Yasayla özellikle büyük platformların, içeriğin nasıl yönetildiği, reklam ve algoritma süreçlerinin nasıl işlediği konusunda daha şeffaf ve hesap verebilir olması hedefleniyor.
Ayrıca kullanıcıların önceden yüklenmiş yazılımları veya uygulamaları kaldırmasına izin verilmesi öngörülüyor.
DHY, reşit olmayan internet kullanıcıları için de önemli düzenlemeler getiriyor. Örneğin, hedefli reklamlar oluşturma amacıyla çocukların profilinin çıkarılması yasaklanacak. Aynı zamanda etnik köken, siyasi görüş veya cinsel yönelim gibi özel kategorilerdeki kişisel verilere dayalı reklam da yapılmayacak.
Türkiye'nin tasarısındaki benzer yükümlülükler
Türkiye'nin Dezenformasyon Yasası'nda da çocuklara dair önemli maddeler var. Örneğin yeni düzenlemeyle platformların "çocuklara yönelik ayrıştırılmış hizmet sunması" gerekecek. Ayrıştırılmış hizmetin nasıl tanımlandığına dairse ayrıntı verilmiyor. Ancak yükümlülükleri yerine getirmeyen platformlara idari para cezası verilebileceği belirtiliyor.
Platformların, reklamlara ilişkin içerik, reklam veren, reklam süresi, hedef kitlesi, ulaşılan kişi sayısı gibi bilgilerin yer aldığı bir reklam kütüphanesi oluşturması, bunu internet sitesi üzerinden yayımlaması ve raporlaştırması da şartlar arasında.
Algoritmalar söz konusu olduğunda ise şeffaflık şartı öne çıkıyor:
Sosyal ağ sağlayıcı, kullanıcılara öneriler sunarken hangi parametreleri kullandığına internet sitesinde açık, anlaşılır ve kolaylıkla ulaşılabilir şekilde yer vermekle yükümlüdür.
Bunun yanı sıra platformların öne çıkarılan ya da erişimi azaltılan içeriklere yönelik algoritmalar ve reklam politikalarıyla ilgili bilgileri Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu'na (BTK) vermekle yükümlü olması öngörülüyor.
Dezenformasyon Yasası'nda şirketlerin Türkiye'de yasal temsilci atama yükümlülüğünün "devam etmesi" şartı da öne çıkıyor. Zira temsilci atama şartı 2020'deki sosyal medya yasasıyla zaten getirilmişti. Ancak dikkat çeken bazı ayrıntılar var. Örneğin, günlük erişimi bir milyondan fazla olan platformların temsilcilerinin artık Türkiye'de ikamet eden Türk vatandaşları olması gerekecek.
BTK'nın içerik kaldırma yetkisi genişletilecek: "Platformlar Türkiye'den çekilebilir"
Bunun yanı sıra, Prof. Dr. Yaman Akdeniz'e göre Türkiye, 2020'de geçirdiği yasadan yararlanarak BTK başkanının erişim engelleme ve içerik çıkartma yetkisini yeni tasarıda genişletiyor.
İfade Özgürlüğü Derneği'nin EngelliWeb (2018-2019 ve 2020) raporlarına atıfta bulunan Akdeniz, platformların Türkiye'de temsilcilik oluşturmasına rağmen hükümetten gelen taleplerin büyük bir kısmını halen uygulamadığını ama tasarının ardından bu durumun değişebileceğini belirtiyor:
Twitter, özellikle basın kuruluşları, gazeteciler ve sivil toplum kuruluşlarıyla ilgili hesap kapatma veya tweetlerin silinmesi taleplerini uzun yıllardır uygulamıyor.
"Platformlarla ilgili ana amaç, bunların Türk makamlarına daha çok uyum sağlaması ve kendilerine gönderilen binlerce sulh ceza hakimliği kararını uygulaması" diyen Akdeniz, sözlerine şöyle devam ediyor:
Şimdi ise madem Türkiye'de temsilcilik oluşturdunuz, bu kararlara da uyacaksınız talebi var. Tabii ki bu tasarı yasalaşırsa, platformların Türkiye'den çekilme ihtimalini de unutmamak lazım.
Bu arada Medyascope'dan Doğu Eroğlu, kısa süre önce haberleştirdiği belgelerde, servis sağlayıcılarının tüm internet kullanıcılarının trafiğini halihazırda her saat başı BTK'ya ilettiğini ortaya çıkarmıştı.
Dezenformasyon Yasası'nın olumlu yönü var mı?
Dezenformasyon Yasası'nda şirketlerin algoritmalarının nasıl çalıştığını açıklamasını gerektiren maddeler aslında DHY'yle uyumlu görünüyor. Bu da tasarının aslında olumlu yönleri olduğunu düşündürebilir.
Öte yandan uzmanlar, bu tasarının Türk hükümetinin internete yönelik diğer kısıtlamalarıyla ve ifade özgürlüğüne dair tartışmalarla birlikte düşünülmesi gerektiğini ifade ediyor. Örneğin, Akdeniz, "Ben bu yasa tasarısının herhangi bir olumlu yanını görmüyorum. Tasarıda bazı havuçlar olabilir, fakat bunun büyük bir sopa olduğu unutulmamalıdır" diyor.
"AB'yle uyum iddiasının kendisi dezenformasyon"
Akdeniz'e göre, AB'nin düzenlemeleriyle Türkiye'yi kıyaslayabilmek için sadece bu tasarının öngörülerine bakmak yeterli değil. "Bir bütün olarak 5651 sayılı Kanun'a ve dolayısıyla Türkiye'nin İnternet ve platformlara yaklaşımını değerlendirmek gerekir" diyen hukukçu, sözlerini şöyle sürdürüyor:
Bazı şeyleri çok çabuk unutuyoruz. Türkiye'den 500 binden fazla web sitesi erişime engelli, 150 bin kadar da haber ve içerik erişime engelli ve binlerce haber web sitelerinden kaldırılıyor.
Akdeniz, Ozan Güven'le birlikte kaleme aldığı Fahrenheit 5651 kitabında, 2007'de yürürlüğe giren 5651 sayılı "İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi Ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun"un ifade özgürlüğünü nasıl etkilediğini değerlendirmişti
Yakın zamana kadar Türkiye'de Twitter ve Wikipedia'nın bile erişime kapalı olduğunu hatırlatan hukukçu, "Sizin bu yazıyı yayınlayacağınız Independent Türkçe web sitesi engelliydi ve OdaTV iki seneden daha uzun bir süredir Türkiye'den erişime engelli. JinNews gibi haber siteleri sürekli erişime engellenirken Anayasa Mahkemesi bu basın organlarının başvurularını karara bağlamaktan imtina ediyor" diyor:
Platformlarla ilgili düzenleme de hep erişim engelleme ve tamamen engelleme tehdidi üzerinden yapılıyor. Dolayısıyla, bizim AB'yle karşılaştıracak herhangi bir durumumuz yok. Hatta 'uyum iddiasının' tamamen dezenformasyon olduğunu söylemek yanlış olmaz.
Akdeniz, "Hükümetin kendi kendisini korumaktan başka bir amacı yoktur. Gerisi teferruattan ibarettir" diye ekliyor.
Dananın kuyruğunun koptuğu yer: Dezenformasyon ve nefret söylemiyle mücadele
Dezenformasyon söz konusu olduğunda Avrupa Komisyonu, özellikle pandemilere ve doğal afetlere vurgu yapıyor. Zira DHY'yle olağanüstü koşullarda dezenformasyon, aldatmaca ve manipülasyon hususunda platformların sorumluluklarının artırılması öngörülüyor.
Zira yasa uyarınca savunmasız gruplara yönelik zararlar söz konusu olduğunda internet devleri, hizmetlerinin tasarımı ve kullanımından kaynaklanan toplumsal riskleri değerlendirmek ve azaltmak zorunda kalacak.
AB Komisyonu konuyla ilgili şu ifadelere yer veriyor:
Platformlar, dezenformasyon veya seçim manipülasyonu, kadınlara yönelik siber şiddet veya çevrimiçi ortamda küçüklere verilen zararlar gibi riskleri azaltmalıdır. Bu önlemler, ifade özgürlüğü kısıtlamalarına karşı dikkatli bir şekilde dengelenmeli ve bağımsız denetimlere tabi olmalı.
Bunun yanı sıra şirketler, nefret söylemi, şiddet çağrıları ya da terör propagandası gibi yasa dışı içerikleri kendilerine haber verilir verilmez kaldırmak zorunda olacak.
Hangi söylemin yasadışı olduğu nasıl belirlenecek?
Öte yandan bu durum, Türkiye'de de yasa tasarısıyla gündeme gelen bir tartışmayı akla getiriyor: Hangi söylemin yasadışı olduğuna kim karar verecek?
AB bu noktada kararı üye ülkelerin mevcut yasalarına işaret ediyor:
Neyin yasadışı içerik oluşturduğu diğer yasalarda ya AB düzeyinde ya da ulusal düzeyde tanımlanır. Hangi içeriklerin terörist içerik veya yasadışı nefret söylemi olduğu ya da çocuklara yönelik cinsel istismar içerdiği AB yasaları düzeyinde tanımlanmaya devam edecek. Bir içeriğin yalnızca belirli bir üye devlette yasadışı olduğu durumlarda ise içerik yalnızca yasadışı olduğu bölgede kaldırılacak.
Türkiye'nin tasarısında bu konu nasıl ele alınıyor?
Türkiye'nin Dezenformasyon Yasası için de, AB'nin öngördüğü gibi, hangi söylemlerin yasadışı olduğunun TCK kapsamında belirlenmesi öngörülüyor. Buna göre "çocukların cinsel istismarı, halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma, devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma, anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlar, devlet sırlarına karşı suçlar ve casusluk suçlarını barındıran internet içeriklerini oluşturan ve yayan kişilere ulaşmak için gerekli bilgiler soruşturma aşamasında istenirse" platformun Türkiye temsilcisi bilgileri adli mercilere verecek. Bilgiler verilmezse şirketlerin bant genişliğinin yüzde 90'a kadar daraltılması öngörülüyor.
Bu kanun teklifinde dezenformasyonun tanımı ise "halkı paniğe sevk etme saiki" üzerinden belirleniyor. Yukarıda da bahsedildiği üzere bu TCK'ya yeni eklenen bir suç olacak:
Sırf halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak saikiyle ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili gerçeğe aykırı bir bilgiyi, kamu barışını bozmaya elverişli şekilde alenen yayan kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır. Suçun, failin gerçek kimliğini gizlemek suretiyle veya bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi halinde, verilen ceza yarı oranında artırılır.
Bu maddenin hedefi seçimler mi?
Yasaya eleştirel yaklaşan isimlerin çoğu, TCK'ya eklenecek yeni suçun "niyet okumaya dayandığını" savunurken, Prof. Dr. Akdeniz de, "Bunun sonuçları, Cumhurbaşkanına hakaret suçunda olduğu gibi binlerce soruşturma açılması ve binlerce kişinin yargılanması olur" ifadelerini kullanıyor.
"Bu maddenin asıl amacı halk arasında korku ve panik yaratıp, sosyal medya kullanıcılarını oto-sansüre zorlamaktır" diyen Akdeniz, yaklaşan seçimlere işaret ediyor:
Bu madde yoğunlukla 2023 Genel Seçimleri öncesinde kullanılacaktır.
Prof. Dr. İrvan ise yasa teklifinin yalnızca seçimlere yönelik olmadığını vurguluyor. "İktidarın eleştirel gazeteciliğe karşı giderek artan bir tahammülsüzlüğü olarak görüyorum. Türkiye'de geleneksel medyanın neredeyse yüzde 90'ı iktidarın kontrolündeki medya gruplarının denetiminde olmasına karşın özellikle bağımsız internet medyası bir tehdit olarak algılanıyor" diyen İrvan, şöyle devam ediyor:
Bu yasa teklifi bu tehdidi ortadan kaldırmayı, eleştirel haberciliği susturmayı hedefliyor. Bu açıdan, bağımsız ve eleştirel gazetecilik için ciddi bir risk oluşturuyor.
Türkiye'nin tasarısında cezalar bireylere ve reklam veren şirketlere yönelik
Kanunlara uyulmaması durumunda verilecek cezalar da en tartışmalı konulardan.
DHY'de büyük platformların ihlal durumunda önceki yıldaki küresel cirolarının yüzde 10'u kadar para cezasına çarptırılması öngörülüyor. Söz konusu kural ihlallerinin devamı halinde ceza oranı küresel cironun yüzde 20'sine kadar çıkacak.
Türkiye'deki tasarıda ise BTK başkanının aldığı, içerik kaldırma ya da erişim engeli kararının uygulanmadığı durumda Türkiye'de yerleşik kurumların ilgili platforma reklam vermesi 6 aya kadar yasaklanabilecek.
Süleyman İrvan'a göre Türkiye'deki tartışmalarda asıl mesele de cezaların yurttaşlara ve reklam veren yerel firmalara yönelik olması. "Dezenformasyon Yasası olarak adlandırılan yasa teklifi yurttaşı korumaktan çok cezalandırmayı hedefliyor" diyen akademisyen, şöyle ekliyor:
Bu elbette yurttaşların haber alma ve yayma hak ve özgürlükleri üzerinde caydırıcı etki yapacaktır. Sosyal medya platformlarına ceza keselim derken reklam veren şirketler de dolaylı olarak cezalandırılmaktadır.
İfade özgürlüğü nasıl korunacak?
İnternet düzenlemeleri söz konusu olduğunda akıllardaki belki en önemli soru ifade özgürlüğünün nasıl korunacağı. Avrupa Komisyonu bu sorunu her "zararlı" içeriği yasadışı ilan etmeyerek çözmeye çalışıyor:
Zararlı içerikler (yasadışı olmadığı sürece) yasadışı içerikle aynı şekilde ele alınmamayacak. Yeni kurallar, ifade özgürlüğüne saygı göstererek, yalnızca yasadışı içeriğin kaldırılmasına veya kaldırılmasını teşvik etmeye yönelik önlemler alınacak.
Bahsi geçen önlemler uyarınca kullanıcılar doğrudan platforma itiraz edebilecek, mahkeme dışı bir çözüm kurumunu seçebilecek veya yargı önünde tazminat talep edebilecek.
Türkiye'de tartışılan yasa tasarısında ise ifade özgürlüğünün korunmasına ilişkin bu tür önlemler öngörülmüyor.
Düzenlemelerin antitröst yönü
AB Komisyonu DHY aracılığıyla farklı mesajlaşma hizmetlerinin birlikte çalışabilmesini de şart koşuyor. Yani Messenger veya WhatsApp gibi çok kullanıcılı mesajlaşma uygulamaları üzerinden daha az sayıda kullanıcıya sahip (Telegram ve Signal gibi) diğer uygulamalara mesaj gönderilebilir.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Yasayla birlikte dijital platformların kendi çeşitli hizmetlerini rakip firmalarının benzer hizmetlerinin önünde tutmasının engellenmesi de hedefleniyor.
Dezenformasyon Yasası'nda bu tür hükümler mevcut değil. "Asıl amaç yurttaşları sosyal medya devleri karşısında korumak olursa bu türden düzenlemeler her zaman destek görecektir" diyen Süleyman İrvan, Türkiye'de e-ticarette haksız rekabetle mücadele için zaten mevcut olan yasalara bakmak gerektiğini ifade ediyor.
Türkiye'de e-ticaret hacmi 2021'de yüzde 69 artışla 381 milyar TL'ye ulaşmıştı. Bunun ardından Ticaret Bakanlığı, Nisan 2022'de e-ticareti düzenleme yönünde adımlar attıklarını duyurmuştu.
Bu adımlar doğrultusunda online satış şirketlerinin, piyasadaki rakipleri dışlayıcı şekilde tanıtım faaliyetleri yürütmesinin yasaklanacağı, ayrıca e-ticaret pazar yerlerinin elde ettiği verileri kullanarak bünyesindeki satıcılarla haksız rekabet etmesinin de engelleneceği belirtilmişti.
Bunun yanı sıra e-ticaret platformlarının kendini haksız bir şekilde sıralamada ön plana çıkaramayacağı vurgulanmıştı. Ancak bu adımlar yalnızca satış platformlarına yönelik olduğu için sosyal medya alanında tekelleşmenin önüne geçmeye yönelik bir düzenlemeye işaret etmiyor.
ABD'de interneti düzenleme çabaları
ABD'li politikacılar da bölünmeleri körükledikleri ve zararlı içeriğin sitelerinde yayılmasını kolaylaştırdıkları gerekçesiyle sosyal medya şirketlerini uzun süredir eleştiriyor. Ancak bu eleştiriler, AB'nin aksine, tartışmaların ötesine geçemiyor.
İnternet şirketlerinin önemli bir kısmı ABD merkezli olduğu için AB'nin aksine Amerikan piyasasında çok daha özgür durumdalar. Son dönemde ise internet devlerinin ABD'deki en önemli kozu olan 230 numaralı kanunun geri çekilmesi gündemde.
Devlerin dokunulmazlık kalkanı: 230 numaralı düzenleme
ABD'de sosyal medya devlerinin platformlarda paylaşılan içeriklerin sorumluluğunu almaktan kaçınmasını sağlayan bir düzenleme mevcut: İletişim Uygunluk Yasası'nın 230 numaralı maddesi. Bu madde sayesinde internet şirketleri, zaten anavatanları olan ABD'de çok daha korunaklı durumda.
230 numaralı düzenleme, ülkede 1990'larda açılan iki davanın sonucunda ortaya çıkmıştı. Platformlarındaki içerikler nedeniyle açılan bu davalarda mahkemeler, şirketlerin içeriklerden sorumlu olmadığına hükmetmişti.
Bunun ardından 230 numaralı düzenleme yazılmış ve 1996'da onaylanarak İletişim Uygunluk Yasası'na eklenmişti.
Yasa uyarınca internet siteleri ve platformlar, kullanıcılarının yaptığı paylaşımlardan ya da ürettikleri içeriklerden sorumlu tutulmuyor. Ancak siteler "iyi niyet çerçevesinde" harekete geçerse kullanıcıları paylaşımları nedeniyle kısıtlayabiliyor.
Eski Başkan Donald Trump'ın başını çektiği birçok Cumhuriyetçi, teknoloji firmalarının 230 numaralı düzenlemenin arkasına sığınarak Demokrat yanlısı partizan bir tavır takındığını savunuyor.
Cumhuriyetçiler, Youtube, Twitter ve Facebook gibi platformların, muhafazakar kullanıcıların hesaplarını haksız yere kapatırken, liberal sesleri öne çıkarttığını öne sürüyor.
Bu iddialar özellikle de 6 Ocak 2021'deki ABD Kongresi baskınının ardından Twitter, Facebook ve diğer platformların Trump'ın hesaplarını kalıcı olarak kapatmasıyla güç kazandı.
İlk başta Demokratlar bu düzenlemenin gerekli olduğunu savunmuştu ama eski Facebook çalışanı Francis Haugen'ın ifşaları, Kovid-9 pandemisinde yayılan aşı karşıtı teoriler ve siyasi komplo teorilerinin yaygınlaşmasının ardından bu düzenleme Demokrat Parti'de de tartışma konusu oldu.
Hem Demokratlar hem de Cumhuriyetçiler bu yıl içinde birçok federal yasa tasarısı önerdi. Son günlerde tartışılmakta olan son yasa tasarıları şu şekilde:
FTC, kullanıcı verileriyle ilgili yeni düzenlemeyi değerlendiriyor
Federal Ticaret Komisyonu'ndan (FTC), teknoloji devlerinin kullanıcı verilerini toplama ve kullanmasına yönelik regülasyon niyetini kamuoyunun değerlendirmesine sundu.
Eylül ortasında yapılan bir açık oturumda Google, Amazon, Meta ve diğer internet firmalarının kullanıcı verilerini nasıl kullanması gerektiği tartışıldı. FTC yetkileri ufuktaki yasa tasarısının ayrıntılarını paylaşmayı reddetse de ilk yorumlar, bunun AB'de zaten yürürlükte olan Genel Veri Koruma Yönetmeliği'ni (GDPR) örnek alacağı yönünde.
Bu yönetmelik, şirketlerin hangi kişisel verileri toplayabileceğine ilişkin bir çerçeve sunuyor ve verilerin yeterli gizlilik önlemleri olmaksızın AB dışına aktarılmasını yasaklıyor.
Dünyanın en katı gizlilik yasası olarak görülse de AB yetkilileri bu çerçeveyi yeterli bulmuyor ve internet şirketlerini denetlemeye yönelik yeni fikirleri hayata geçiriyor. Örneğin Avrupa Adalet Divanı 2020'de Schrems II kararlarını yayımlamış ve AB-ABD Gizlilik Kalkanı'nı (verilerin AB ve ABD arasında ticari amaçlarla aktarımının düzenlendiği çerçeve) geçersiz kılmıştı.
Bunun ardından Avrupa Komisyonu ve ABD yönetimi, mahkemenin kararına uygun yeni bir çerçeve çizmek için müzakerelere başlamıştı. Ancak henüz bir sonuca varılamadı.
2022 Dijital Hizmetler Gözetim ve Güvenlik Yasası
Üç Demokrat temsilcinin şubat ayında sunduğu, değerlendirme aşamasındaki bu yasa tasarısı da platformları kullanıcılara ve düzenleyicilere karşı sorumlu tutmayı amaçlıyor.
Yasa uyarınca, Federal Ticaret Komisyonu (FTC) bünyesinde çevrimiçi platformlardaki riskleri araştıracak ve şeffaflık ihtiyacını belirleyecek Dijital Hizmetler, Gözetim ve Güvenlik Bürosu kurulacak.
Büro, yaptırımlar için kanıt toplayacak teknoloji uzmanları, anayasa hukukçuları, istatistikçiler ve çocuk gelişim uzmanlarından oluşacak.
Tasarıyı hazırlayan üç siyasetçi arasında yer alan Sean Casten, "Federal hükümet hala bu platformları sorumlu tutma gücüne sahip değil" dedi:
Bu yasa, sosyal medya platformlarının tutulmayan vaatlerini ve kara kutu uygulamalarını nihayet gün ışığına çıkaracak.
ABD'de ifade özgürlüğü tartışması ön planda: Şirketlerin yasakları yasaklanıyor
Türkiye'de ve AB'de yetkililer, dezenformasyon diye tanımladıkları paylaşımlara karşı mücadelede daha sert adımlar öngörürken, ABD'de Trump'ın hesaplarının kapatılması özellikle Cumhuriyetçiler arasında "ifade özgürlüğü" söylemini öne çıkardı.
Bu nedenle bazı eyaletler, sosyal medya şirketlerinin gönderileri kısıtlama yetkisine kendi yerel yasaları aracılığıyla savaş açmış durumda.
Örneğin Teksas ve Florida gibi Cumhuriyetçilerin kalesi olarak görülen eyaletler, şirketlerin 230. Madde'den aldığı yetkiyle paylaşımları denetlemesini "sansür" olarak değerlendiriyor. Bu nedenle platformların kullanıcı gönderilerini silmesini engelleyen yasalar çıkarmaya çalışıyor.
Teksas'ta büyük internet sitelerinin kullanıcıların gönderilerini "kendi bakış açıları doğrultusunda kaldırarak veya görünürlüğünü azaltarak sansürlemesini" engelleyen bir yasa hazırlandı. 11 Mayıs'ta federal bir istinaf mahkemesi bu yasayı onayladı. Bu kararın ardından teknoloji devleri davayı Yüksek Mahkeme'ye taşıdı.
Öte yandan, 23 Mayıs'ta başka bir federal istinaf mahkemesi, Florida'da geçirilmeye çalışılan sosyal medya yasasına karşı epey farklı tavır aldı. Bu yasa da Teksas'taki tasarıya çok benziyordu ama mahkeme, yasanın büyük bir bölümünü onaylamadı. Florida yönetiminin sosyal medya platformlarının içerik denetleme standartlarını açıklamasını isteme hakkı ise saklı tutuldu.
İnterneti düzenlerken hangi ilkeler temel alınmalı?
Türkiye, AB ve ABD özelinde bakıldığında hükümetlerin düzenleyici yasalar üzerinde çalışırken farklı ilkeleri ve gereklilikleri göz önüne aldığı görülüyor.
Yaman Akdeniz'e göre nerede olursa olsun bu düzenlemeler hazırlanırken "saydam bir süreç yürütülmesi ve kamuoyunun görüşlerinin alınması" gerekiyor. "AB ve diğer demokratik ilkelerde iyi yönetişim ilkeleri ve standartları var" diyen Akdeniz, Türkiye'deki durumla ilgili şu yorumu yapıyor:
Biz de ise sabah kalkıyorsunuz, yeni bir yasa tasarısı Meclis'e gelmiş. Bizdeki 'ihtiyaçlar' genellikle Hükümetin kendi kendisini koruma mekanizmasına dönüşmüş. AKP döneminde yasal müdahaleler hep siyasi nitelikli oldu.
"Hükümetler iki şeye dikkat etmeli"
Süleyman İrvan ise bu yasal düzenlemeler hazırlanırken özellikle iki faktörün çok önemli olduğunu belirtiyor. "Birincisi, halkın bilgi ve haber alma hakkını güvenceye alacak düzenlemeler olmalı. Yani öncelik halkın bilgi ve haber alma hakkı olursa basın özgürlüğü de güvenceye kavuşmuş olur" diyen İrvan, şöyle devam ediyor:
İkincisi de, yurttaşların özel yaşam hakkı ile kişisel verilerinin korunması hakkı dikkate alınmalı.
İrvan'a göre bu çerçevede küresel sosyal medya şirketlerinin kullanıcıların kişisel verilerini onay almadan diledikleri gibi kullanmalarının önüne geçilmesi şart.
Dezenformasyon Yasası kadükleşecek mi?
Avrupa Komisyonu, DHY ve DPY yasalarını hayata geçirme yolunda kararlı adımlar atarken, ABD'de öncelikle Demokrat ve Cumhuriyetçilerin sosyal medyaya yönelik görüşlerinde uzlaşması gerekiyor. Halihazırda tartışılan yasa tasarıları bunun mümkün olduğuna işaret etse de henüz somut adımlar atılabilmiş değil.
Türkiye'de ise TBMM'nin açılmasına sayılı gün kalmışken, Dezenformasyon Yasası'nın görüşülmesinin ertelenmesinin yarattığı rehavet giderek dağılıyor. Bazıları yasanın kadükleşeceğini ve Meclis'ten geçmeyeceğini düşünürken, birçok kişi bu görüşe katılmıyor.
"Tasarının aynen veya farklı bir formatta geri geleceği ve hatta bunun 2023 Genel Seçimleri'ne hazırlık olduğuna herhangi bir şüphe olmadığını" söyleyen Akdeniz, "Dolayısıyla, tekrar gündeme gelmesi hiç de şaşırtıcı değil" diyor:
2023 Seçimleri öncesinde AKP ve MHP için önemli bir hamle olacaktır. Amaç da zaten sosyal medyayı susturmak ve sessizleştirmeye çalışmak.
© The Independentturkish