Tunus: Mağrip'in küçük ama renkli ülkesi

Roni Aydın Dere Independent Türkçe için yazdı

Hammamet Körfezi, Tunus / Fotoğraf: Twitter - @TheTherapistSOL

Bunca ülke gezdim… Geleneksel bilinen turistik mekân ve merkezlerin yanı sıra, halkın arasına karışmak suretiyle günlük yaşamları, kültürleri, folklorik değerleri ve sosyolojik yapılarıyla onları tanımaya çalıştığımda, büyük bilinmezlikler ve ortak değerlerle de karşılaştım.

Böylece asırlar içinde oluşmuş farklı kültürlerin insanlığın büyük zenginliğinin insan ufkunun daha fazla genişlemesine yol açtığını gördüm.

Tüm bu insan manzaraları, insancıl duygular, saygı, aile değerleri, yurtseverlik gibi ortak benzerlikler gördüm.

Sonuçta herkes bizler gibi, onurlu ve özgür bir yaşam arzuluyor. Yaşam standartlarını yükseltmek, yaşama tutunma ve gelecek kaygısı benzeri ortak duyguları her ülkenin insanlarında görmek mümkün.  

Her ülkede coğrafi ve kültürel farklılıklar olsa da insan insandır; kederleri, aşkları, acıları ve mutluluklarıyla…

Hastaya "geçmiş olsun" deriz, ölenin yakınıyla ilgilenir, teselli ederiz, evlenenlere "mutluluklar" dileriz, yeni ev ya da araba alana "hayırlı olsun" deriz, uçağı kaçırınca sinirleniriz, yakınımızı kaybedince üzülürüz, onurumuza dokununca hiddetleniriz, ağlayanla ağlaşır, gülenle de gülüşürüz.

Farklı kimliklerden, coğrafyalardan ve farklı uluslardan olsak da insanlığın ortak değerleri o kadar çok ki saymakla bitmez.

Dünyamız farklı halklarıyla bize her ne kadar farklı kültürler gösterse de insan temelde her yerde aynıdır.  

Milletlerin yüzyıllar, hatta bin yıllar içinde şekillenen dil, tarih ve kültürel mirasları ulusları ulus yapan değerler olsa da insanca ve özgürce yaşam hepsinin ortak arzularıdır.

Irkçılığın kaynağında başka ulusları yeterince tanımamak ve oluşmuş önyargı vardır. Bu gerçeği yıkmak, insanlığı tanıdıkça mümkündür.


Bu kez uçuş rotam Kuzey Afrika…

Uçak başkent Tunus'a alçak uçuşa geçerken, şafak vaktinde usta bir ressamın tuval üzerine beyaz ile mavi tonlarından fırça darbelerini andıran manzarası beni büyüledi.

Kuzey Afrika'da Akdeniz'e uzun kıyısıyla nüfusu 12 milyon olan bir turizm ülkesi.
 

Tunus merkezi.jpg
Tunus kent merkezi / Fotoğraf: Roni Aydın Dere 

 

Batısında Cezayir, doğusunda Libya ve kuzeyinde uzayıp giden Akdeniz yer alır; ülkenin güney kısmı ise sarı-sıcak kumlarla kaplı devasa Sahra Çölü'nden oluşmakta.

Tunus Mağrip'in en küçük ülkesi olarak Sicilya Boğazı ile Avrupa kıtasına 140 kilometre uzaklıktadır.

Bodur ağaçlarıyla bezeli, engin dağları kıyıya paralel uzanmaktadır. Ülkenin güneyinde ülke ticaretine büyük katkılar sağlayan birçok tuz gölü bulunmaktadır.

Coğrafik olarak birçok medeniyete ev sahipliği yapmış Tunus'un yerli halkı Berberilerdir fakat zamanla farklı toplulukların gelip bu yurda yerleşmesi ve sonradan İslamiyet'in yayılmasıyla birlikte Arap dili yaygınlaşarak egemen dil oldu ve Tunus zamanla Araplaştı. 

Egemen dildeki yönetimlerin yerli Berberi dilini asimile etme çabaları devletin resmî politikası haline gelse de süreç içinde Berberilerin ulusal haklarında ısrar etmesi, asimilasyonu kısmen durması yine de Berberi dilinin büyük bir yara aldığı her halinden belli oluyor.

Geçmişi Fenikeliler, Roma İmparatorluğu, Osmanlı İmparatorluğu'na ve Fransız sömürgesine dayansa da Tunus'taki en fazla tarihi kalıntıların Romalılardan kalma, modern mimarinin ve kentleşmenin de Fransızlara ait olduğu gün gibi aşikâr.

Esintili yüksek yerlerde Romalıların arkeolojik kalıntıları, kent merkezinde ise geçen yüzyılın başlarında yapılmış Neoklasik Fransız Mimarisi hâlâ göz kamaştırmaktadır.
 

Tunus'ta Romalılardan kalma arkeolojik bir mekan.jpg
Tunus'ta Romalılardan kalma arkeolojik bir mekan / Fotoğraf: Roni Aydın Dere 

 

Devlet bürokrasisi, hukuk sistemi, devlet yönetim modeli, posta, demir yolları ufak değişiklikler geçirse de hâlâ Fransız sistemidir.

Tunus 1957 yılında ulusal lider Habib Burgiba önderliğinde Fransız sömürgesinden kurtulurken yeni bir devlet olamadılar.

Fransızlar geleneksel olarak sömürgelerini devletleştiriyordu. Tunus bir devletti fakat Fransa'ya bağlı bir devletti! 

Bağımsızlık sonrası düşman olmadılar; Fransa ile bu ilişki ekonomik, diplomatik ve kültürel boyutlarıyla günümüzde devam ediyor.

Tunus bağımsızlık sonrası laik, demokratik ve hukuk devleti olma yolunda ilerliyor fakat ciddi siyasal sancılar da yaşıyor.


Tunus'u gezerken

Tunus bir Akdeniz ülkesi olarak sıcak iklimi gibi insanları da sıcak, cana yakın ve konukseverdirler.

Turizm sektörü dinlenme ve eğlenmeye yarasa da tarihi mekânlarından ve kültürel dokusundan öğrenilecek çok şey vardır. 
 

Tunus’ta bir şölene rastlıyoruz gece yarısı.jpg
Tunus’ta gece yarısı bir şölene rastlıyoruz / Fotoğraf: Roni Aydın Dere 

 

Kendisine özgü oldukça mistik ve egzotik atmosferi insanı etkiliyor. Çoğu tarihi geçmişi olan kentler gibi başkent Tunus'u da ikiye ayırmak gerek. 

UNESCO Kültür Mirasında yer alan Medine, Eski kent ile Ville Nouvelle (Yeni Kent) denilen yeni şehir, yüzlerce neslin geçmiş asırlar içinde oluşturduğu mimari yapılardan oluşan birçok uygarlığın derin izlerini taşıyor. 

Eski kentte 12 ve 16'ncı yüzyıllar sürecinde yaşanan inşa Tunus'u önemli bir kent haline getirilmiş ilginç izleri, Yeni kentte ise Fransız mimarisi ile son dönem modern mimari yer almakta.

Eski kentte tarihi kiliseler, sinagog ve Afrika'nın da en eski Cami Al Zaytuna (El Zeytune) görülmeye değer mekânlar arasındadır.

Dar Ben Badallah Sarayı artık adeta bir etnografya müzesi gibi işlev görmekte. Bu müzede tarihi mobilyalar, sanat ve tekstil ürünleri sergileniyor.
 

Tunus kent merkezinden bir görüntü.jpg
Tunus kent merkezinden bir görüntü / Fotoğraf: Roni Aydın Dere 

 

Gezi programım gereği başkent Tunus'a yarım saat mesafedeki Sidi Bou kasabasına gidiyorum.

Ak taşlardan yapılmış beyaz ve mavi tonlarının iç içe olduğu tarihi evler, daracık esintili sokaklar, ulusal yemekler servis eden restoranlarıyla Yunanistan'ı andırıyor.  
 

 

Öğleden sonra Katarca'nın Fenike kolonisi olan ve milattan önce 800'lerde kurulmuş tarihi Kartaca'ya gidiyorum.

Kartaca, Fenike dilinde kent demek, daha sonra Romalılar gelmiş ve onlarında mimariye ciddi bir katkısı olmuş.

Bu kent, aynı zamanda Kartaca Hükümdarı Hannibal ismiyle özdeşleşmiş gibidir. 

Gezerken insanı tarihin derinliklerine götüren bu mekân UNESCO tarafından koruma altına alınmış, şimdilik turizmin hizmetinde.
 

Tunus’ta orta sınıf bir mahalle.jpg
Tunus’ta orta sınıf bir mahalle / Fotoğraf: Independent Türkçe

 

Ertesi gün İsviçre'den arkadaşım olan Ridha'nın (Rıza) kızının düğünü var. Öğleden sonra başlıyor.

Orta sınıf bir mahallede geleneksel bir düğüne katılmak bir halkın kültürünü anlamada kolaylık sağlıyor. 

Geniş bir bahçede konuklar yerlerini alıyor, fakat gençler uzayıp giden sokağı düğün alanına çevirmiş, müzik eşliğinde geleneksel dans sürerken bahçede kızlar gelinin etrafını sarmış, genç erkekler ise damadın. 
 

Tunus’ta katıldığım düğünden bir görüntü.jpg
Tunus’ta katıldığım düğünden bir görüntü

 

Ulusal enstrümanlar ile müzik çalınıyor, yemek sonrası geleneksel dansları bahçede başlıyor ve bir coşku almış başını gidiyor.

Sosyolojik yapısıyla Türk-Kürd düğünlerine kısmen benziyor. Öyle ya özel bir gün, iki kişinin evliliği bir mutluluk günü olmalı ve bunun için ne gerekiyorsa yapılmalı, mutlu olanlarla mutlu olunmalı.
 

Tunus Hamamet kenti.jpg
Tunus Hamamet kenti / Fotoğraf: Independent Türkçe

 

Ertesi gün Mardinli İş Adamı Ekrem Bey'in özel arabasıyla ve işletmeci Ekber eşliğinde Hammamet şehrine doğru yola çıkıyoruz.  

Zeytin bahçeleri arasından uzanan güzergâhtan gidiyoruz. Ekrem Bey yıllardır bu ülkede yaşıyor, tarihini ve kültürel değerlerini bir rehber kadar iyi anlatıyor ikimize.

Kente vardığımızda bizi tarihi mekânlarda, daha sonra deniz kıyısındaki oteller bölgesinde gezdirdi ve muhteşem bir konukseverlik gösterdi.
 

t.jpg
Fotoğraf: Twitter

 

Hamamet Kalesi, görülmeye değer; bir bu kent ciddi bir turizm ve alışveriş merkezidir.

Tunus'u bir makaleye sığdırmak mümkün değil elbette. İsviçre vatandaşıyım fakat Tunus'u gezerken çocukluğumun yurdunu anımsadım ve özgür bir yurda sahip olmanın derin özlemini Tunus'ta da yaşadım. 
 

Hamamet’in meşhur parkı.jpg
Hamamet’in meşhur parkı / Fotoğraf: Independent Türkçe

 

Siyasal çalkantılar

Tunus, Arap Baharı'nın ardından ciddi bir demokrasi sınavı vererek çok partili demokrasiye geçen ilk ülkedir.

23 Ekim 2011 tarihinde ilk seçimi İslamcı olarak bilinen El Nahda'nın kazanmasının ardından yeni bir sarsıntı yaşandı ve ülkede rejim tartışmaları başladı. 

Tunus halkı, İslamcıların demokratlaşamayacağı kanısı ve yapısal değişiklik geçirme iddialarına karşı yoğun protesto gösterileri düzenledi.

Bu protesto gösterilerinde kadınların yoğun olması dikkat çekiciydi.
 

Tunus, Arap halk hareketlerinin çıkış noktasıydı.jpg
Tunus, 'Arap Baharı' halk hareketlerinin çıkış noktasıydı / Fotoğraf: AA

 

Nahda, diğer Arap ve Afrika ülkelerine göre daha eğitimli bir nüfusa, güçlü kurumlara, güçlü bir orta sınıfa, baro ve sendikalara sahip olan Tunus'ta 2011 seçimlerini kazandı; fakat hükümeti kurmak için bu kazanım yeterli gelmedi. 

Nahda, iktidarın tamamını elde edemedi fakat birkaç küçük parti ile iktidar olabildi.

İlk icraatı sayılan şeriat hükümlerinin bir kısmını anayasaya geçirme kararı aldığında ise halkın direnişiyle karşılaştı. 

Halkın tepkileri ve düzenlenen birtakım suikastlar, Şubat 2013'te ülkenin önemli solcu liderlerinden Şükrü Belayi'nin öldürülmesi gibi olaylar üzerine hükümet düştü.

Nahda başbakanlığın kendisinde kalması şartıyla teknokratlar hükümeti kurmayı kabul etti.

Temmuz 2013'te muhalif bir lider olan Muhammed Brahmi'nin öldürülmesi üzerine bu hükümet de düşmek zorunda kaldı. Bu arada tekrar geçici bir teknokrat hükümet kuruldu. 

Ülkede seçim barajı yoktu; sosyalist, demokrat ve laik kesimi çok parçalıydı. Bu durumdan faydalanan Nahda yine iktidar adayı olarak öne çıktı.

26 Ekim 2014 seçimlerinde yüzde 37,6 alan Nida hareketiyle hükümet kurması büyük bir sürpriz oldu. El Nahda ise yüzde 27,8'de kaldı.

2011 yılında Arap Baharı ile birlikte 2014 yılına kadar istenilen istikrara kavuşamamanın sıkıntıları hâlâ devam ediyor.

Tunus Cumhurbaşkanı Kays Said'in geçen yıl 25 Temmuz Pazar günü Başbakan Hişam el-Meşişi'yi görevden aldı ve Meclis'in yetkilerini 30 gün boyunca dondurdu. 

Siyasal istikrarsızlık, ülkenin zenginliklerini yandaşlara kayırma, yolsuzluklar ve devleti ele geçirme çabalarını gerekçe gösterilmesi Arap Baharı sonrası ülkenin en büyük siyasal krizi olarak nitelendirildi.

Meclis'teki en büyük parti olan siyasal İslamcı El Nahda'nın lideri ve Meclis Başkanı Raşid el-Gannuşi, Cumhurbaşkanı Kays Said'in müdahalesini darbe girişimi olarak niteleyerek halka itaatsizlik çağrısı yaptıysa da bunda pek etkili olamadı.
 

kays said reuters.jpg
Kays Said / Fotoğraf: Reuters

 

Tunus Cumhurbaşkanı Kays Said, eski Fransa Cumhurbaşkanı General Charles de Gaulle'ün "Bu yaşta diktatörlüğe başlayacak değilim" sözleriyle alaycı biçimde cevaplıyor; kendisini "diyalog ve müzakere adamı" diye tanımlıyor, anayasa profesörü olarak hukuk devletine bağlılığını vurguluyordu.

Said, iktidar partisinin devleti ele geçirme çabalarının önüne geçtiğini, hukuk devleti normlarına döndürmeyi ve demokrasiyi kuvvetlendirmek için anayasal yetkilerini kullandığını; Müslüman Kardeşler hareketinin izdüşümü El Nahda'yı "siyasi cinayetlere ortam hazırlamak, öldürülen Şükri Belaid ve Muhammed Brahimi'ye yönelik suikastlar dâhil önemli soruşturmaları engellemek"le itham ediyor.

Bu ve benzeri bir dizi suçlama, mevcut krizin ana nedenlerini oluşturmaktaydı.


Her şeye rağmen yarı başkanlık sistemine temsili sorunlu bir demokrasi ile yönetilen Tunus'un Arap Baharı'nın ilk başlangıç yeri ve yönetimini yargılatan ve çoğulcu bir hükümet kurmayı başarmasından ötürü Freedom House tarafından "Kuzey Afrika'nın en demokratik ülkesi" olarak tanımlanıyor.

Tunus aynı zamanda Afrika'nın da ekonomik istikrarda, özellikle Gayri Safi Yurt İçi Hasıla'da en gelişkin ülkelerinden biri olduğunu gösteriyor.

Kuşkusuz Tunus'u bir Batı ülkesi ile kıyaslarsak sorunları büyük fakat Afrika ile kıyasladığımızda demokraside iyi bir yerde olduğunu görebiliriz.


Tunus'un yapısal özelliklerinden…

Halkın yüzde 97'ine yakını Müslüman fakat ülkede Yahudi ve küçük bir azınlık Hristiyan bulunmakta.

Başkent Tunus'ta gettolaşma yoluyla aynı mahallede yaşayan Yahudiler ticaret ile uğraşmaktalar.

Ülkenin başkentinin de adı Tunus'ta, Fransız sömürgesi olmasından kaynaklı uzun yıllar Fransızcanın resmî dil olmasından ötürü toplumun ezici çoğunluğu Fransızca konuşur.

Bağımsızlık sonrası resmî dil Arapça olurken ikinci dil Fransızca olur. Okullarda yabancı dil İngilizce de okutulduğundan ötürü özellikle yeni nesil dünyanın en çok konuşulan üç diline sahip olması Tunus gençliğine dünyanın başka ülkelerinde de rahat iş bulma avantajı sağlıyor.


Dünyanın her yerinde olduğu gibi Tunus'ta da kentleşme büyüyor, toplumun ezici çoğunluğu kırsaldan kentlere yerleşiyor.

Hükümetin tarımı güçlendirme ve köylüleri köylerinde tutma politikası kentlere yoğun göçü kısmen frenlemiş olduğu söyleniyor.

İşsizlik oranı yüzde 17 civarında fakat komşu ülkelere göre eğitim kalitesinin seviyesi Tunus'un yeni kuşağını kalifiye iş gücüne kavuşturmuş durumda.

Tunus, sıcak ve bir deniz ülkesi olmasından ötürü ekonomik olarak Turizm ve hizmet sektörüne dayanmaktadır.

Ayrıca tekstil ve tarım da önemli birer sektördür. Az miktarda petrol-gaz ciddi oranda fosfat üretimine ve ihracatına dayanmaktadır, hatta fosfat üretiminde dünya birincisidir. 

Aynı zamanda zeytin ülkesidir. Kaliteli zeytin, zeytinyağı ve farklı tarımsal ürünler de ihracat yapılmaktadır.

Yoğunluklu ticaret yaptığı ülkeler Fransa, İtalya, Çin, Almanya, Cezayir, İspanya ve Türkiye'dir.  
 

Tunus AA1.JPG
Fotoğraf: AA

 

Tunus'un özetle tarihi

Tunus, Fenike yurdu ama Kartaca Medeniyeti ile bilinir. Kartacalılar, Akdeniz boylarında Sicilya ve İspanya'ya kadar egemendiler.

Roma İmparatorluğu kendisine karşı bir tehdit olarak görmüş, Pön Savaşlarıyla yenilgiye uğratmış ve Roma hâkimiyetinde bir Afrika Eyaleti olarak kalmış.

İslamiyet'in yayılmasıyla Müslümanlık egemen olmaya başlamış. 1534 tarihinde Barbaros Hayreddin Paşa tarafından Hafsi egemenliğine son verilmesiyle Osmanlı İmparatorluğu'nun hâkimiyetine girmiştir.

Bir ir yıl sonra  V. Karl öncülüğünde İspanyol İmparatorluğu'nun kontrolüne geçmiştir.

Geçmişinde işgal ve savaş alanına dönüşen Tunus, 1574 yılına kadar tekrar Hafsi Hanedanlığının elinde kaldı.

Bu arada Barbaros Hayreddin Paşa ve Turgut Reis 1556'da Gafsa'yı, 1558'de Kayrevan'ı ele geçirdiler.

Tunus'un doğu ve güney sahilleri Osmanlı himayesi altına girdi.  1881'de Fransa ile yapılan Bardo Antlaşması ile Fransız egemenliğine geçiyor.

20 Mart 1956'da Fransa'dan bağımsızlığını kazanan Tunus, Fransa'dan esinlenen devlet bürokrasi ve yönetim biçimi ile Kuzey Afrika'nın en demokratik ve refah ülkesi olma yoluna girdi.

Tunus'ta Arap Baharı'nın başlamasına vesile olan bir seyyar satıcının kendisini yakmasıyla başlayan pahalılık isyanı, 23 yıllık Cumhurbaşkanı Zeynel Abidin Bin Ali'yi devirdi.

Bin Ali ailesi ile Tunus'u terk ederek Suudi Arabistan'a sığındı. Mallarına ve servetine el konulan Zeynel Abidin Bin Ali sığındığı Suudi Arabistan'da öldü.

 
Ekonomi

Tunus genel olarak bir tarım ülkesi olarak topraklarının yüzde 37'i ekilebilir araziden oluşmakta.

Tunus, zeytincilik ve yan ürünleri ile dünyada ilk ülkeler arasındadır.

Sanayi alanında çok gelişmese de deri, tekstil, mobilya, kâğıt, gıda, el işi gibi geleneksel sanayi kolları vardır.

Belirleyici olmazsa da petrol, selüloz, çelik, elektrikli ev aletleri ve seramik üretimi de bulunmaktadır.

Son 20 yılda ülkenin başat sektörü turizm olmaya başladı. Özellikle son yıllarda gelişen turizm olgusu, iç ve dış yatırımların artmasını ve beraberinde başka birtakım iş kollarının artmasını da sağlamıştır.

Bundan ötürü ülkede otelcilik, restorancılık artarken turizmin gelişimi artmıştır ve çok daha gelişmesini sağlamıştır.

Tunus'un dış ticaret hacmi, ithalat ve ihracat daha çok sırasıyla Fransa, Cezayir, İtalya, Almanya, Çin ve Türkiye iledir.


İbn Haldun                             

Tunus'u anlatırken İbn Haldun'dan söz etmeden olmaz. 1332-1405 yıllarında yaşamış, tarihçi, sosyolog, siyaset ve devlet adamıdır.

İbn Haldun, Mukaddime eseriyle sonraki nesillere önemli bir eser bırakmıştır.

Medeniyet kuramıyla medeniyetler arası ilişkilerin geleceğine dair kuramlar yerine tüm medeniyetleri korumayı amaçlayan medeniyet anlayışını savunmaktadır.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU