Kadınlar, Danıştay'ın İstanbul Sözleşmesi kararına tepkili: "Hayatımızı garantilemeyen yönetim, iktidarını garantileyemez"

Danıştay Savcısı'nın, İstanbul Sözleşmesi'nden çekilme kararının hukuka aykırı olduğu yönünde görüş bildirmesine rağmen Danıştay 10. Dairesi, 2'ye karşı 3 oy ile davayı reddetmişti

Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu (TKDF) Başkanı Canan Güllü ile Avukat Semra Yıldız, İstanbul Sözleşmesi'nden çekilme kararının hukuka aykırı olduğu görüşünde / Fotoğraf: Twitter

Kamuoyunda "İstanbul Sözleşmesi" olarak bilinen ve 11 Mayıs 2011 tarihinde imzaya açılan "Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile Şiddetin Önlenmesi ve Mücadele Hakkındaki Avrupa Konseyi Sözleşmesi", 1 Ağustos 2014'te yürürlüğe girdi.

İsmini imzaların atıldığı İstanbul'dan alan sözleşme, Türkiye'de kadınlara yönelik şiddet ve ayrımcılığın önlenmesi açısından önemli bir adım olarak görüldü. Bu durum ülkeye uluslararası prestij de kazandırdı.

Ancak 19 Mart 2021'de 3718 sayılı cumhurbaşkanı kararıyla sözleşme feshedildi. Türkiye'nin sözleşmeden çekilmesi tartışmaları da beraberinde getirdi.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Barolar başta olmak üzere pek çok sivil toplum kuruluşu (STK), vatandaş ve siyasi parti; Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın kararının iptali, yürütmesinin durdurulması girişimde bulundu. Anayasa Mahkemesi'ne yapılan başvurularla kararın iptali istendi.  

Danıştay Savcısı: Sözleşmeden çekilme kararı hukuka aykırı

Danıştay Savcısı'nın, İstanbul Sözleşmesi'nden çekilme kararının hukuka aykırı olduğu yönünde görüş bildirmesine rağmen 10. Daire, 2'ye karşı 3 oy ile kararın iptal istemini reddetti.

Danıştay'ın İstanbul Sözleşmesi'ne ilişkin bu kararına tepkiler büyüdü.

"Hem anayasaya hem de parlamentoya darbe yapıldı"

Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu (TKDF) Başkanı Canan Güllü, Türkiye'nin İstanbul Sözleşmesi'nden çekilmesine tepkili olan isimlerden. 

Dört duruşma boyunca bir oyunun sergilendiğini öne süren Güllü, Danıştay'ın kararında iki yönlü ihlalle hem anayasa hem de parlamentoya darbe yapıldığı iddiasında.

Anayasanın 90. maddesinde uluslararası sözleşmelerin iç hukuktan üstün olduğu, parlamento onayıyla kabul edildiği ve geri çekilecekse yine milletvekillerinin oylarıyla geri çekileceğine yönelik maddeyi hatırlattı.

Anayasanın 138. maddesinde ise "mahkeme ve hakimlerin görevlerinde bağımsız oldukları, kanuna ve anayasaya göre karar verdikleri" bilgisinin yer aldığını hatırlatan Güllü, Danıştay'ın bu gerçeği görmezden gelerek parlamentonun yetkilerini gasp ettiğini iddia etti.

 

Canan Güllü TKDF.png
Canan Güllü TKDF.png, by lale.almacioglu

 

"Tek adam yetkisinin kabul edilmesi tehlikeli"

TKDF Başkanı Güllü'ye göre "tek adam yetkisinin kabul edilmesi" de tehlikeli.

İleride daha farklı boyutların söz konusu olacağını ileri süren Canan Güllü, Birleşmiş Milletler'in (BM) Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi (CEDAW) ve Çocukların Cinsel Suistimal ve Cinsel İstismara Karşı Korunmasına İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi'nden (Lanzarote Sözleşmesi) vazgeçme riski gibi yeni sorunlarla karşılaşılabileceğini öne sürdü.

"Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nden vazgeçemeyeceğinin garantisi var mı? NATO'dan ya da Möntrö'den çıkalım da denebilir. Yaşananlar, ülke içinde pazarlıklara neden olabilir. Ülkenin içinde bulunduğu kaotik sistem; katillere, tacizcilere adeta 'sizi tutuklamayacağız' diyor" ifadelerini kullanan Güllü farklı bir noktaya da değinerek, Danıştay'ın İstanbul Sözleşmesi kararına imza atan 5 kişilik hakim heyetindeki Lütfiye Gözütok Akbulut'un, İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin (İBB) AK Parti'de olduğu dönemde hukuk müşavirliği yaptığını hatırlattı.

"6284 sayılı yasa, kadın şiddete uğradıktan sonra işlem başlatan bir mekanizma"

Güllü, "Cumhurbaşkanının kararının üzerine tartışılmayacağı ve onun sözünün üzerine söz söylenmeyeceği" ve "Bu ülkenin yararına, çıkarına olmayan sözleşmeleri TBMM onaylasa da cumhurbaşkanı reddedebileceği" görüşüyle hareket eden Danıştay'a tepkisini şu sözlerle dile getirdi:

Danıştay'ın 3 hakimi resmen 'cumhurbaşkanı istediğini yapabilir' diyor. O zaman nerede demokrasi? Burada Danıştay'ın yetkisinin dışına çıkması söz konusu. 6284 sayılı yasanın çok iyi bir yasa olup ihtiyaca cevap verdiğini öne sürüyor. Bu Danıştay'ın konusu değil! Sahada analiz yapıp, etki analiz raporu çıkarmamıştır. 6284 sayılı yasa, kadın şiddete uğradıktan sonra işlem başlatan bir mekanizma aslında. İstanbul Sözleşmesi ise şiddeti önlemeye yönelik çalışmalar bütünüdür.

"Hayatımızı garantilemeyen yönetim, iktidarın garantileyemez"

Sözlerini "Biz bunu unutmayacağız. İktidarın üzerine çarpıyı koyduk. Hayatımızı garantilemeyen yönetim, iktidarın garantileyemez" diyerek sürdüren Canan Güllü, yaşananlara rağmen umutlarını yitirmediklerini aktardı. 

Şimdi işin önce yerel yönetimlere, sonra da özel sektöre düştüğünü belirten Güllü, kadına karşı şiddetin önlenmesi ve toplumsal cinsiyet eşitliğinin yaygınlaşması gibi konularda birlik çağrısı yaptı.

 

Kadına şiddet Pixabay.jpg
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, temmuz ayında 24 kadının erkekler tarafından öldürüldüğünü açıkladı / Fotoğraf: Pixabay

 

"Danıştay’ın oy çokluğuyla verdiği bu karar hukuksuzdur"

Avukat Semra Yıldız da Canan Güllü gibi yaşananlara tepkili. Hem bir kadın hem bir hukuçu hem de bir kadın hakları savunucusu olarak duruşmalara katıldığını aktaran Yıldız, Danıştay 10. İdari Heyeti'nin verdiği kararın hukuki olmadığı gibi kamu vicdanı ile de ters düştüğünü ileri sürdü.

"Kadına karşı şiddeti önlemede İstanbul Sözleşmesi baz alınmalı"

İstanbul Sözleşmesi'nin, devlete, kadına karşı şiddet ve her türlü ayrımcılığa karşı koruma yükümü yüklediğini vurgulayan Yıldız, (sözleşmeden) çekilmenin hukuki olduğu yönünde karar veren heyetin bir üyesinin kadın olmasına (Lütfiye Gözütok Akbulut) da ayrıca üzüldüğünü belirtti. 

Semra Yıldız da Canan Güllü gibi 6284 sayılı yasanın tek başına yeterli olmadığını ifade etti ve devletin, kadına karşı şiddeti önlemeye yönelik kanuni, fiili ve uygulamada tedbirler alırken, İstanbul Sözleşmesi'ni baz alıp onun yol haritasını benimsemek durumunda olduğunu hatırlattı.

 

Avukat Semra Yıldız.jpg
Yıldız: 6284 sayılı yasa, şiddete uğrayan veya şiddete uğrama tehlikesi bulunan kadınların, çocukların, aile bireylerinin ve tek taraflı ısrarlı takip mağduru olan kişilerin korunması ve bu kişilere yönelik şiddetin önlenmesi amacıyla alınacak tedbirlerde, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmeleri esas almak suretiyle yapmak zorundadır / Fotoğraf: Independent Türkçe

 

"Cumhurbaşkanı kararnamesi ile uluslararası sözleşmeden çekilinilemez"

Yargı bağımsızlığının zedelendiğini savunan Semra Yıldız, şunları kaydetti:

"İstanbul Sözleşmesi, TBMM onayı ile imza altına alınmıştır. Yürütme ve yasamanın birlikte yaptığı idari bir işlemi yine aynı usulle iptal edilebilir. Keyfi şekilde, salt yürütmenin başı konumundaki cumhurbaşkanının kararnamesi ile uluslararası sözleşmeden çekilinilemez. Özellikle temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası sözleşmeler ki İstanbul Sözleşmesi, insan hak ve özgürlüklerine ilişkindir. Uluslararası Sözleşmeler, kanunlar üstüdür. Anayasa'nın 90. maddesinin 5. fıkrası uyarınca sözleşme hükümleri esas alınacak ve usulüne göre yürürlüğe konularak kanun hükmü kazanan milletlerarası andlaşmaların hukuk sistemine etkileri de göz önüne alındığında, bu andlaşmaların hükümlerinin değiştirilmesi, sona erdirilmesi, feshedilmesi gibi hususların yasama faaliyeti kapsamında yani TBMM'nin aldığı kararla olacak ve Anayasanın 104. maddesinin 17. fıkrası uyarınca Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile düzenlenemeyecektir."

"'Kadına karşı şiddet konusunda ben sorumluluk kabul etmiyorum' mesajı verilmiştir"

İstanbul Sözleşmesi'nin Ayşe Paşalı cinayetiyle gündeme gelerek imza altına alındığını da anımsatan Semra Yıldız, "Ayşe Paşalı, Türk kadını için canı ile bedel ödemiştir. Ayşe Paşalı davası, 2011 yılında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AİHM) de görülmekle ve devletin, cinayetle sonuçlanan bu süreçte Paşalı'nın yaşam hakkını koruyamadığı gerekçesi ile açılan davada Türkiye, Paşalı'nın öldürülmesindeki sorumluluğunu kabul ederek önerilen tazminatı ödemiştir. AİHM'nin bu davadaki kararından sonra Türkiye'de koruma talep eden kişilere acil durumlarda koruma sağlayan, büyük ölçüde İstanbul Sözleşmesi'ne göre oluşturulmuş 6284 Sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun hazırlanmıştır" ifadelerini kullandı.

 

Ayş Paşalı davası Twitter.jpg
Ayşe Paşalı davası / Fotoğraf: Twitter

 

Danıştay 10. Dairesi'nin İstanbul Sözleşmesi'nden çekilme kararıyla Türkiye'nin adeta "Kadına karşı şiddet konusunda ben sorumluluk kabul etmiyorum'' mesajı verdiğini ileri süren Yıldız, bunun (Türkiye'nin) uluslararası prestijini olumsuz etkileyeceğini ifade ederek sözlerini şöyle tamamladı:

"Bu kararın uluslararası mecrada da Türkiye'nin hukuk devleti olma ilkesinden uzaklaştığı izlenimleri bırakmasıdır. Zira yürütmenin başı olan Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile uluslararası sözleşmelerden çekilme kararı, hukuk devleti ve yargı bağımsızlığı üzerinde şüpheler uyandıracak uluslararası alanda sınıfta kalacaktır."

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU