Gazeteci Fehmi Koru, suç örgütü lideri olma suçlamasıyla hakkında yakalama kararı bulunan Sedat Peker’in eski başbakanlardan Mesut Yılmaz’la 'kaset' üzerinden yaptığı pazarlığa ve iş insanı Mehmet Cengiz’in buradaki rolüne ilişkin iddiaları hakkında yazdı.
Koru, kişisel blogunda kaleme aldığı köşe yazısında Peker’in iddialarını şöyle özetledi:
Ülkemiz başbakanının yabancı bir ülkede kumarhanede burnunun kırılmasına yol açan bir saldırı olayının kayıtları, kendisine dokunulmayacağı sözü verildiği halde cezaevine tıkılan bir örgüt liderinin eline geçiyor. O da, o kaydı, cezaevinden çıkartılmak ve videoyu gözlerden gizlemek karşılığında saldırıya uğrayan başbakandan milyonlarca dolar talep etmek için kullanıyor. Cezaevinin kapıları açılıyor, başbakan ile örgüt lideri arasında arabuluculuk görevini üstlenen iş insanı, talep edilen milyonları ödüyor. İddialar bu kadarla kalsa iyi, 1990’lı yıllarda yaşanmış bu olayı günümüze taşıyan ortak isimler mevcut.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Koru, yazısının devamında yargı tarafından söz konusu iddiaların araştırılmadığı için "gerçek" kabul edildiğine dikkati çekerek şu değerlendirmeyi yaptı:
Film ve dizi zevklerimiz birbirine yakın bir dostum ısrarla BBC yapımı ‘Peaky Blinders’ dizisini izlememi teşvik edip duruyordu. Sonunda dayanamayıp Netflix’ten dizinin herbiri altı bölümlük altı sezonunun bütününü izledim. İyi ki, dostumun teşviğini ciddiye almışım, 2013’te başlayıp bu yıl altıncı sezonuyla sona erdirilmiş diziyi iyi ki, baştan sona izlemişim.
Ne yalan söyleyeyim, 1880-1910 tarihleri arasında İrlanda’da faaliyet gösteren Peaky Blinders adlı çete üzerine oturan senaryodan hareketle çevrilen diziyi izleyip, öyle bir örgütün elleri ve kollarının nerelere kadar uzandığını ekranda görmemiş olsaydım, şu sıralarda ülkemizde mesajlara konu olan iddiaları kavramakta zorlanırdım.
Sonuçta BBC’nin ekrana taşıdığı bir senaryo. Oysa twit mesajlarına konu olan iddialar, isimleri ve cisimleri açıkça verilen gerçek insanlarla ilgili. Bizde, gerçek hayatla ilintili olarak anlatılanların gerçeği aşan yönleri bulunuyor. Bir tür sürrealist hayatlar yaşanıyor bizim ülkemizde. Başka ülkelerde, hiç değilse çoğunda, bizde ‘gerçek’ diye takdim edilenlere benzer olayları insanlar ancak beyaz perdede veya TV ekranlarında görebiliyorlar. Gördüklerini ‘‘Bizde böyle şeyler belki 100 küsur yıl önce olmuştur ama günümüzde bunlar olmaz, olamaz’’ diye izliyordur o ülkelerin insanları…
Hakimler ve savcılar böyle yanlışlıklara alet olur mu? Hakimler ve savcılar bir yerden diğerine keyfi biçimde sürülür mü? Bakanlar, olan bitenleri seyrederler mi? Daha da önemlisi: Yasalar hiçe sayılarak yapıldığı bizzat olayın içerisinde yer almış kişi/ler tarafından ortaya atılmış eylemler, gözleri ve kulakları olan herkesçe görülüp işitildikleri halde, onlarla ilgili herhangi bir hukuki süreç başlatılmamış olması o ülkelerde düşünülebilir mi? Bizde maalesef bunların hepsi olmuş gibi. İddialar soruşturulmadığı ve yargı konusu yapılmadığı için de, konudan haberdar olanlar, ortaya atanın bunları söyleyebilecek konumda oluşuna bakarak, anlatılanları ‘gerçek’ kabul edebiliyorlar. Ülkeye yazık oluyor.
fehmikoru.com, Independent Türkçe