Ekrem İmamoğlu'nun tutuklanması ve CHP içindeki Alevi kimliği tartışmaları, Alevi toplumu için yalnızca bir siyasi olay değil, Türkiye'nin demokrasi, eşitlik ve laiklik mücadelesinin bir parçası olarak değerlendiriliyor.
Türkiye Alevi Dernekleri Federasyonu Başkanı Zeynel Abidin Koç, İmamoğlu'nun tutuklanmasının halk iradesine ve demokrasiye vurulmuş bir darbe olduğunu belirtiyor ve buna karşı durduklarını vurguluyor.
Yalıncak Sultan Ocağı Anası Sevim Yalıncakoğlu ise, CHP içindeki Alevi kimliği üzerinden yapılan tartışmaları ve nefret söylemlerini eleştiriyor, bu durumun Alevi toplumu içinde büyük bir kırılmaya yol açtığını ifade ediyor.
Demokratik Alevi Derneği Eş Başkanı Zeynel Kete, Alevi toplumunun tarihsel olarak maruz kaldığı ötekileştirmeye dikkat çekiyor ve mevcut siyasi atmosferde laiklik, eşit yurttaşlık ve toplumsal barış gibi taleplerin daha da önem kazandığını belirtiyor.
"İmamoğlu'nun tutuklanmasını kesinlikle doğru bulmuyoruz"
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun tutuklanmasının ardından Alevi toplumunun bu duruma nasıl baktığını değerlendiren Türkiye Alevi Dernekleri Federasyonu Başkanı Zeynel Abidin Koç, bu sürece iki farklı çerçeveden bakılması gerektiğini belirtiyor.
İlk olarak bireysel çerçeveden ele alan Koç, İstanbul'da yaşayan bir birey olarak İmamoğlu'nun 25 yıllık bir iktidarı değiştirerek belediye başkanı seçildiğini belirtti.
"Bizim açımızdan son derece demokrat, eşitlikçi, erişilebilir bir yönetim sergiledi. Cemevlerine ve diğer ibadethanelere bakışı arasında fark yoktu. Doğal olarak en azından İstanbul'da verdiğimiz oyun karşılığı olarak da olsa, Ekrem İmamoğlu'nun tutuklanmasını kesinlikle doğru bulmuyoruz ve sonuna kadar karşıyız" dedi.
İmamoğlu'nun tutuklanmasının kabul edilemez olduğunun altını çizen Koç, sözlerine şöyle devam etti:
Eğer bir yargılama olacaksa dahi -ki doğru bulmuyoruz- İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı tutuklu olarak yargılanamaz. 16 milyonluk bir şehrin başkanının bu şekilde yargılanmasına kesinlikle ve şiddetle karşıyız.
"Türkiye'de demokratik örgütler yok sayılıyor"
Diğer bir çerçeveden de Alevi toplumu açısından süreci değerlendiren Koç, son 25 yılda Türkiye'de artan baskıya dikkat çekti.
Türkiye'de sadece Alevilerin değil, Sünni olup da iktidardan farklı düşünen insanların bile haklarının korunmadığını belirtti.
"Bugün Türkiye'de demokrasinin ve tüm demokratik örgütlerin yok sayıldığı bir dönemdeyiz. Kararnamelerle ülkenin yönetildiği bir sistem oluştu" diyen Koç, İmamoğlu'nun bu otoriterleşen sisteme karşı demokratik bir politika yürüttüğünü vurguladı.
Koç, İmamoğlu'nun İstanbul'da üç seçime girerek her seferinde oylarını artırdığını ve farklı kesimlerin desteğini aldığını belirterek, "Kürtlerden Alevilere, Rumlardan Süryanilere kadar Türkiye'deki tüm farklı kesimler tarafından sevilen bir figür haline geldi" dedi.
Son olarak İmamoğlu'nun Cumhurbaşkanlığı ön seçimlerinde yaklaşık 15 milyon oy aldığını hatırlatan Koç, "Türkiye'de siyaset yapanların önünü, diploma iptaliyle ya da hapse atarak kesmeye çalışırsanız, ülkede siyaset kurumunu ortadan kaldırmış olursunuz. Biz bu nedenle de İmamoğlu'nun tutuklanmasını yanlış buluyoruz. Hele ki cumhurbaşkanı adaylığı kesinleşmiş birinin hapsedilmesi, demokrasiye tamamen aykırıdır" ifadelerini kullandı.
"Kılıçdaroğlu Alevi kimliği üzerinden siyaset yapmadı"
CHP'nin eski Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun Alevi kimliği üzerinden bir siyaset yapıp yapmadığını sorduğumuz Koç, yapmadığını belirtti ve şöyle devam etti:
Kemal Kılıçdaroğlu ilk seçildiği dönemlerde biz Alevi örgütleri olarak kendisini ziyaret ettiğimizde şunu söyledi: 'Ben laik bir ülkenin, laik bir partinin, laik bir genel başkanıyım.' Yani inancıyla ilişkisinin siyasetle bağlantılı olmadığını Türkiye'de tüm topluma eşit mesafede durması gerektiğini belirtti. Kılıçdaroğlu laik bir çizgide kaldı ve Alevilik üzerinden bir siyaset yapmadı. İnanç kimliği üzerinden siyaset yapmasını biz zaten hiçbir zaman doğru da bulmayız. Bugün nasıl mevcut iktidarın kendi inancı üzerinden yaptığı siyaseti doğru bulmuyorsak, bunu da doğru bulmuyoruz. Aleviler seküler yaşamdan yanadır, insanların inançları bizi ilgilendirmez.
Koç, CHP içinde son kurultayda Kılıçdaroğlu'nun Aleviliğinin tartışma konusu yapılmasını eleştirdi ve devamla, "Bu söylemin bedelini halen ödüyorlar. Çünkü Alevilere yönelik bu tür söylemler doğal olarak Alevi yurttaşların Kılıçdaroğlu'nun arkasında durmasına sebep oldu" ifadelerini kullandı.
"Alevilerin taleplerinin yüzde 90'ı demokratik talepler"
Alevi toplumunun bugün hakları konusunda nasıl bir tutum aldığına da değinen Koç, taleplerinin büyük çoğunluğunun demokrasiyle ilgili olduğunu belirtti.
"Aleviler, devletten kendilerini bir inanç olarak tanımasını istemiyor. Biz kendimizi zaten bir inanç olarak kabul ediyoruz. Devletin yapması gereken tüm inançlara eşit mesafede durmaktır" diyen Koç, en büyük taleplerinin Diyanet İşleri Başkanlığı gibi kurumların kaldırılması ve devletin laik bir çizgide durması gerektiği olduğunu ifade etti.
Ancak mevcut sistemde Diyanet'in devasa bir bütçeye sahip olduğunu hatırlatan Koç, "Bu kurumun Türkiye'nin bilimi, ekonomisi ya da gelişimi için yaptığı hiçbir şey yok aksine laik düzeni geriye götüren politikalar üretiyor" diyerek eleştirilerini dile getirdi.
Koç, son olarak "Cemevlerinin ibadethane olarak kabul edilmesi ve diğer ibadethanelere tanınan haklardan faydalanması gerekir. Bunun dışında Alevilerin temel talepleri demokratik bir ülke içindir. Devlet adil yönetilsin, inanç ya da siyaset kimlik ayrımı yapılmadan herkes eşit yurttaş olsun" dedi.
Türkiye Alevi Dernekleri Federasyonu Başkanı Zeynel Abidin Koç:
— Independent Turkish (@TurkishIndy) April 6, 2025
"İmamoğlu'nun tutuklanmasını kesinlikle doğru bulmuyoruz"
"Kılıçdaroğlu Alevi kimliği üzerinden siyaset yapmadı"
"Alevilerin taleplerinin yüzde 90'ı demokratik talepler"https://t.co/OmTrZifSHF pic.twitter.com/1v6x4n4lQS
"Kılıçdaroğlu'nun Alevi kimliği üzerinden yürütülen nefret söylemi kırılma yarattı"
Yalıncak Sultan Ocağı Anası Sevim Yalıncakoğlu, CHP'de yaşanan değişim ve Kılıçdaroğlu'nun genel başkanlık yarışını kaybetmesine ilişkin meselenin sadece parti içi siyaset olmadığını söyledi. Ve şu ifadeleri kullandı:
Kılıçdaroğlu'nun liderlik mücadelesi bizi doğrudan ilgilendiren bir mesele değil. Ancak kurultay sürecinde, Alevi kimliği üzerinden yapılan nefret söylemleri Alevi toplumunda büyük bir kırılma yarattı. Kılıçdaroğlu'nun inanç önderliği kimliği hedef alınarak korkunç bir nefret dili kullanıldı. Bizim için mesele burada başladı.
Bu süreçte CHP'nin yeni yönetim kadrosundan net bir tepki gelmemesinin de Aleviler arasında hayal kırıklığı yarattığını ancak Alevilerin bu kırgınlığı bir kenara koyarak öncelikli mücadelelerini korumaya devam ettiklerini söyleyen Yalıncakoğlu, "Aleviler için en büyük tehdit AKP hükümetinin seküler yapıyı yok etme girişimidir. Bu yüzden bu kırgınlık bir süreliğine rafa kaldırıldı. Çünkü mesele sadece CHP değil, laik Türkiye'nin korunmasıdır" diye konuştu.
"Aleviler ortak refleks geliştiriyor"
Yalıncakoğlu, Alevilerin ortak bir siyasi hareket içinde olup olmadığı sorusuna ise Aleviliğin kendi iç dinamiklerinden gelen doğal bir birliktelik olduğunu belirterek yanıt verdi:
Aleviler, bilinçli bir örgütlenme yapmasa da ortak reflekslerle hareket ediyor. Çünkü Türkiye'de laik bir düzende var olabileceklerini biliyorlar. Bu yüzden en güçlü gördükleri seküler partiye yöneliyorlar. Alternatifleri sınırlı olduğu için topluca bir yönelim gösteriyorlar. Aleviler tarih boyunca büyük bedeller ödedi bu da onların siyasi reflekslerini şekillendiriyor.
"Suriye'de 47 Alevi köyü haritadan silindi, Batı bu katliama göz yumuyor!"
Sevim Yalıncakoğlu'nun en büyük kaygılarından biri ise Suriye'de yaşanan Alevi soykırımı. HTŞ'ye (Heyet Tahrir el-Şam) grupların sistematik olarak Alevi köylerini yok ettiğini belirten Yalıncakoğlu bu konuda dünyanın sessiz kalmasını sert bir dille eleştirdi:
Bugün Suriye'de 47 Alevi köyü haritadan silindi. Erkekler öldürülüyor, kadınlar kaçırılıp cariye yapılıyor. Çocuklar kuyulara atılıyor. Bu bir etnik temizlik açık bir soykırımdır. Ancak Batı, bu katliama gözlerini kapatıyor. Almanya ve Fransa başta olmak üzere büyük devletler, HTŞ çetelerini koruyor. Türkiye ise zaten bu katliamın doğrudan hamisi!
"Alevi örgütleri bu katliama sessiz kalmayacak!"
Bu sürecin aslında yeni başlamadığını, 2013'ten itibaren Alevilerin sistematik saldırılara maruz kaldığını hatırlatan Yalıncakoğlu, ilk mültecilerin de aslında Aleviler olduğunun altını çizdi.
Bizim için Afganistan'daki Alevi de Suriye'deki Alevi de Türkiye'deki Alevi de birdir. Hiçbir Alevi'yi sahipsiz bırakmayacağız. Avrupa ve Türkiye'deki en güçlü Alevi örgütleri, Suriye'deki Alevilere destek için harekete geçti. Bundan sonra da amacımız, insani yardım koridoru açmak ve dünya kamuoyuna bu katliamı duyurmak olacak.
Türkiye iç siyasetinde yaşanan gelişmeler nedeniyle bir süre seslerini yeterince duyuramadıklarını belirten Yalıncakoğlu, bu mücadeleden asla vazgeçmeyeceklerini söyleyerek, "Türkiye'de iç siyasetle meşgul olsak da bu meseleyi asla unutmadık. Alevi toplumu olarak, Suriye'deki soydaşlarımızın yanında olmaya devam edeceğiz!" ifadelerini kullandı.
Yalıncak Sultan Ocağı Anası Sevim Yalıncakoğlu:
— Independent Turkish (@TurkishIndy) April 6, 2025
"Kılıçdaroğlu'nun Alevi kimliği üzerinden yürütülen nefret söylemi kırılma yarattı"
"Aleviler ortak refleks geliştiriyor"
"Alevi örgütleri bu katliama sessiz kalmayacak"https://t.co/Q9SiVPc5cq pic.twitter.com/Cp26F7unzC
"Toplumsal krizler yeni süreçlerin kapısını açar"
Demokratik Alevi Derneği (DAD) Eş Başkanı Zeynel Kete de, Türkiye'nin tarihsel bir dönüşüm sürecinden geçtiğini yaşanan gelişmeleri ise bir kaos aralığı olarak tanımlıyor.
"Her kaos kendi çözümünü de inşa eder. Zihinsel sıçramalar açığa çıkar. İmamoğlu'nun tutuklanması kendiliğinden gelişen bir süreç değildi, Cumhuriyetin yüz yıllık modernist ve tekçi ulus devlet anlayışının çözülmesinin bir sonucuydu" diyen Kete, İmamoğlu'nun kent konsensüsü çerçevesinde hedef alındığını belirtiyor ve şöyle devam etti:
Özellikle Kürtlerin demokratik siyasetteki mücadelesi, 27 Şubat'taki barış söylemi ve Newroz'da milyonların sokağa çıkması, bu süreci kaçınılmaz hale getirdi.
"Demokratik toplum ile Alevilerin tarihsel rıza toplumu anlayışı örtüşüyor"
İmralı sürecine de değinen Kete, "Aleviler tarihsel olarak ötekileştirilmiş bir toplum. Yaşadıkları sistemin içinde hala kendilerine güçlü bir yer edinememiş durumdalar" dedi.
Ancak demokratik siyaseti benimseyen Alevi kesimlerin Öcalan'ın mektubundaki "demokratik toplum" vurgusunu olumlu değerlendirdiğini belirten Kete, "Aslında demokratik toplum ile Alevilerin tarihsel rıza toplumu anlayışı örtüşüyor. Fakat Aleviler hâlâ sistemin sunduğu ikili yapı içinde sıkışmış durumda ve üçüncü bir yol geliştirme konusunda kurumsal adım atabilmiş değiller" ifadelerini kullandı.
"Suriye'deki katliamlar Aleviler için büyük tehdit"
Zeynel Kete de, Sevim Yalıncakoğlu gibi Suriye'de yaşanan Alevi katliamlarına değindi.
Suriye'de yaşanan Alevi katliamlarının Türkiye'deki Aleviler için büyük bir endişe kaynağı olduğunu belirten Kete, "Özellikle güney hattında, Mersin-Adana-Hatay gibi bölgelerde Alevilerin tedirginliği üst düzeyde. Eğer Suriye'deki çatışmalar Türkiye'ye sıçrarsa ilk hedefin Aleviler olacağına inanıyorlar" dedi.
Alevilerin tarih boyunca baskı ve katliamlarla yüzleştiğini hatırlatan Kete, "Her yeni saldırı, Koçgiri'den Dersim'e, Maraş'tan Sivas'a kadar yaşanan travmaları yeniden canlandırıyor. Aleviler, geçmişte yaşadıkları soykırımların tekrarlanabileceğine dair ciddi kaygılar taşıyor" ifadelerini kullandı.
Demokratik Alevi Derneği (DAD) Eş Başkanı Zeynel Kete:
— Independent Turkish (@TurkishIndy) April 6, 2025
"Toplumsal krizler yeni süreçlerin kapısını açar"
"Demokratik toplum ile Alevilerin tarihsel rıza toplumu anlayışı örtüşüyor"
"Suriye'deki katliamlar Aleviler için büyük tehdit"https://t.co/Q9SiVPcD1Y pic.twitter.com/SOGxILBcui
Alevilere yönelik nefret söylemlerinin ve cezasızlık politikasının tedirginliği daha da artırdığını belirten Kete sözlerini şöyle noktaladı:
Her gün sosyal medyada, gazetelerde Alevilere yönelik hakaretler yer alıyor. Sivas Katliamı sanıkları birer birer serbest bırakılıyor. Bu durum, Alevi toplumunun kendisini güvende hissetmemesine neden oluyor ve derin bir tedirginlik yaratıyor. Ancak bu süreçte demokratik haklar ve toplumsal barış için mücadele edilmesi gerekiyor.
© The Independentturkish