Birleşmiş Milletler tarafından hazırlanan bir rapora göre 2017’de dünya genelinde her bir saatte 6 kadın eşleri, sevgilileri ya da aile üyeleri tarafından öldürüldü.
Birleşmiş Milletler Uyuşturucu ve Suç Ofisi (UNODC) 2019 Küresel Cinayet Raporu’nu yayımladı. Kadınların ve genç kızların cinsiyete bağlı öldürülme oranlarının incelendiği rapora göre 2017’de 87 bin kadın kasten öldürüldü. Rapor, bu kadınların yarısından fazlasının (50 bin) eşleri, sevgilileri ya da aile üyeleri tarafından öldürüldüğünü ortaya koydu. Bu da 2017'de dünya genelinde her gün 137 kadının kendi aile üyeleri tarafından öldürüldüğü anlamına geliyor. Rapora göre 2017’de kasten öldürülen kadınların üçte birinden fazlası (30 bin) mevcut ya da eski eşi veya sevgilisi tarafından öldürüldü. Bu durum, dünya çapında kasten öldürülen tüm kadın ve genç kızların yüzde 34’ünden fazlasının normalde güvendikleri ya da bakımlarını üstlenen bir kişi tarafından öldürüldüğünü ortaya koyuyor.
İlk bölümü 2018'de yayımlanan rapordaki güncellenen verilere göre eşi, sevgilisi ya da aile üyesi tarafından öldürülen kadınların sayısı 2012’de 48 bindi.
Asya başı çekiyor
2017’de eşi, sevgilisi ya da aile üyesi tarafından öldürülen kadınların dünya genelindeki oranlarına bakıldığında Asya ülkeleri 20 bin cinayetle listenin başında yer alıyor. Asya’yı Afrika (19 bin), Amerika (8 bin), Avrupa (3 bin) ve Okyanusya (300) izliyor.
Sadece eşleri ya da sevgilileri tarafından öldürülen kadınların 2017 için dünya genelindeki oranlarına bakıldığında Asya ve Afrika 11 bin cinayetle listenin ilk sırasında yer alıyor. Listenin ikinci sırasında Amerika (6 bin), Avrupa (2 bin) ve Okyanusya (200) yer alıyor.
Rapora göre kurbanların çoğu mevcut ya da eski eşleri ya da sevgilileri tarafından öldürülüyor ancak aynı zamanda babaları, erkek kardeşleri, anneleri, kız kardeşleri ya da diğer aile üyeleri tarafından da bu cinayetler işleniyor.
Kıskançlık ve terk edilme korkusu
Eş ya da sevgililerin işledikleri cinayetler genellikle spontane gelişen olaylar nedeniyle değil, daha çok cinsiyete bağlı şiddetten kaynaklanıyor. Kıskançlık ve terk edilme korkusu bu sebeplerin arasında yer alıyor.
Kadınların ve genç kızların maruz kaldığı aile içi şiddetin temelinde, erkeklerin genel itibarıyla toplumda ve özelde aile içindeki otoritesine ilişkin büyük ölçüde kabul gören cinsiyet normları ve erkeklerin kadınları kontrol altına almak için şiddete başvurması yatıyor.
Araştırmalar cinsiyet rolleri ve masküliniteye ilişkin kalıplaşmış bakış açılarına (erkeklerin kadınlardan daha fazla sekse ihtiyaç duyduğu ya da erkeklerin kadınlara hükmetmesi gerektiği gibi inanışlar) bağlı kalan erkeklerin partnerlerine şiddet uygulama olasılıklarının daha fazla olduğuna işaret ediyor.
BM raporunda Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) yayımladığı bir rapora da atıfta bulunuluyor. Bu rapora göre sınırlı bir eğitim görmüş, çocukluğunda istismara uğramış, annesinin aile içi şiddete maruz kalmasına şahit olmuş, aşırı alkol tüketen, şiddet kullanılmasını normalleştiren davranışlar sergileyen ve kadınlar üzerinde hak görme anlayışına sahip erkeklerin şiddete başvurması çok daha büyük olasılık.
Töre cinayetlerine de değinen BM raporuna göre, bu konudaki veriler yetersiz çünkü bu tür suçlar genellikle kayıt altına alınmıyor. Raporda töre cinayetleriyle en çok Asya ülkelerinde karşılaşıldığı belirtilirken, Afganistan’da Nisan 2011-Ağustos 2013 tarihlerinde tahmini olarak 243 töre cinayeti işlendiğine dikkat çekiliyor.
Kadın cinayetleri bireysel değil toplumsal
Türkiye’deki erkek mahkumlar üzerinde yapılan ve kadın cinayeti işleyen kişilerin psikososyal karakteristik özelliklerini tanımlamayı amaçlayan bir çalışmaya da yer veren rapor, göçün ve cinsiyet rolleri algısının kadınlara şiddet uygulayan ve uygulamayan erkekler arasında ayrım yapmaya yardımcı faktörler olduğuna dikkat çekiyor. Raporda, bu bulguların kadın cinayetlerinin bireysel bir eylem değil, öncelikle toplumsal bir olgu olduğuna işaret ettiği vurgulanıyor.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Raporda ayrıca kadına şiddetin kayıtlara yeterli bir şekilde geçmediğine ve bu vakaların çoğunun gizlendiğine dikkat çekiliyor. Rapora göre 2015’te polis kayıtlarına geçen cinsel saldırı vakalarının en yüksek olduğu ülke İsveç’ken, aynı yıl Tanzanya’da yalnızca üç cinsel saldırı vakası rapor edildi. Raporda, kadına yönelik şiddetin ülkenin gelişmiş ya da gelişmekte olmasına bakılmaksızın neredeyse dünya çapında eksik rapor edildiği vurgulanıyor.
Şiddette uğrayan kadınların bunu resmi mercilere bildirmekten çekinmesinin arkasında intikam alınacağı korkusu, psikolojik bağımlılık, polisin suçlamaları ciddiye almayacağı düşüncesi ve saldırının özel bir mesele olarak algılanması gibi nedenler yatıyor. Diğer yandan cinsel şiddete uğrayan kadınların bu durumu rapor etmeye çekinmesinin nedeni, suçu saldırganda değil kendilerinde arayan adalet sistemine olan güven eksikliği olarak yorumlanıyor. Ayrıca suçla ilişkilendirilen utanç duygusu, toplumsal tabular, kurbanların kendilerine inanılmayacağı düşüncesi gibi sebepler de vakaların eksik rapor edilmesindeki sebepler arasında gösteriliyor.
Cinsel şiddette vakaların çoğu tanıdık
Raporda ayrıca kadınların eşleri, sevgilileri ya da aile üyeleri tarafından öldürülmesine en çok rastlanan ülkelerde, kadınlara yönelik fiziksel ve cinsel saldırının en çok eşler ve sevgililer tarafından gerçekleştirildiğine dikkat çekiliyor. Cinsel şiddete ilişkin genel imaj bir yabancı tarafından saldırıya uğramak olarak görülse de, cinsel şiddet vakalarının çoğunda kurban, saldırganı tanıyor. Bu saldırganlar eş, sevgili, erkek aile üyesi ve otorite konumundaki aile yakınları ya da kişiler olarak sıralanıyor. Bir yabancının cinsel saldırısı suç olsa da evlilik içi tecavüz, iş karşılığında cinsel birliktelik, zorla evlendirilmek gibi vakalar halen dünya genelinde pek çok bölgede görmezlikten geliniyor.
Rapora göre ülkeler kadına şiddet ve cinsiyete bağlı cinayetleri önlemek için yasal değişiklikler yapmak, erken müdahale ve sivil toplum kuruluşlarıyla işbirliği, özel birimler oluşturmak ve ceza yargılaması sistemi kapsamında eğitimler vermek gibi farklı yöntemler deniyor. Latin Amerika ülkeleri ceza kanunlarında kadın cinayetlerini özel bir suç olarak gören yasalar geçirmiş durumda. Ancak yine de kadınlar ve genç kızlara yönelik cinsiyete bağlı cinayetlerin sayısında bir azalma kaydedilmiş değil.
Rapor bu cinayetlerin önlenmesi için daha fazla neler yapabileceği konusunda da önerilerde bulunuyor. Buna göre polis, adalet sistemleri, sağlık ve sosyal hizmetlerin daha kapsamlı ve koordineli hizmet sağlaması gerektiğine dikkat çekiliyor. Ayrıca eş, sevgili ve aile üyelerinin sorumluluğu olduğu cinayetleri önlemek için sürdürülen çalışmalara ve cinsiyet rollerine yüklenen şiddet unsurlarından uzaklaşmak için kültürel normların değiştirilmesi sürecine erkeklerin de dahil edilmesi gerekiyor.
© The Independentturkish