Avrupa tarihinde "dinsizlik" ve "ahlaksızlaşma" olarak kabul edilen akım: Türk modası

Bir zamanlar Avrupalılar arasında Türk gibi giyinmek, Türk gibi kahve içmek ve hatta evini bir Türk gibi restore etmek bir üstünlük göstergesiydi. Üstelik bu modayı Düvel-i Muazzamanın kralları ve dahi kraliçeleri başlatmıştı

Görsel: Pinterest

Bilindiği üzere Tanzimat dönemi, Türk aydınlarının Batılılaşmayı yanlış idrak eden kesimlere karşı sert eleştiriler barındırıyordu. Recaizade Mahmud Ekrem'in 'Araba Sevdası' veya Ahmet Mithat Efendi'nin 'Felâtun Bey ile Râkım Efendi' isimli eserleri bu minvalde kaleme alınan yapıtlardı.

Bu tipolojideki kişiler çoğunlukla geleneğe uymayan anlamında kullanılan 'züppe' olarak isimlendirildiler. Aydınlar tarafından bu durum sert bir şekilde eleştirilse dahi toplumun yanlış Batılılaşmasının önüne geçilemedi.

Günün sonunda kaybeden Rakım Efendi, kazanan ise Felatun Bey tipolojisiydi. Batının kıyafetleri, büyülü oyuncakları ve diğer sosyal yanları Osmanlı gençliğini ve elit tabakasını kuşatarak hâkimiyeti altına almayı başaracaktı. 

Batının gelenek ve göreneklerini almak çoğu aydınımız tarafından "ahlaksızlık" olarak yorumlandı; oysa bu tartışmanın bir benzeri uzun süre Avrupa'yı etkisi altına almıştı.

İngiltere'den Polonya'ya varıncaya dek soylular ve aristokrasinin Osmanlı gelenek ve göreneklerine olan düşkünlüğü Avrupalı aydınlarca ahlaksızlık olarak ele alınacaktı.


Batı'nın Doğululaşması sorunsalı 

16'ncı yüzyıldan itibaren Avrupa saraylarını kasıp kavuran Osmanlılaşma geleneği, Batılı muhafazakârlar ve aydınlar tarafından büyük bir tepkiyle karşılaştı.

Kraliçelerin oğullarını Osmanlı şehzadeleri gibi giydirmeleri, Kralların Padişah kaftanlarıyla gezmesi ve aristokrat ailelerin bilhassa balolarında Osmanlı gelenek ve göreneklerini taklit etmesi aydınlarca büyük bir ahlaki yozlaşma olarak kabul edildi. 
 

Türk kılığında bir Avrupalı aristokrat.jpg
Türk kılığında bir Avrupalı aristokrat / Görsel: burlingtonindex

 

John Arbuthnot yazdığı "Balo, bir namus bekçisi" isimli şiirinde Batılıların Osmanlılaşma 'ahlaksızlığını' şu dizelerle dile getirecekti;

Böyle peşinden bir Türk kuyruğu sürükleyerek
Ve o elbiseyle iffeti silip bir tarafa iterek
Ne diye bu muzip cübbe içerisinde görünürsün
Aşk için öyle bir hava ve edayla giyinmişsin ki 
Sanki bir sultan kraliçe kesilecekmişsin gibi


Avrupa'yı kasıp kavuran Türk modası 16'ncı yüzyılda evvela İngiltere'de başladı. 8. Hanry döneminde Essex Kontu'nun Türk gibi giyinmeye başlaması bu süreci başlattığı kabul edilmektedir.

Bu garip davranış önce kınandı; ama hızla yayılmasının önüne geçilemedi. Üstelik İngiltere sınırlarını aşarak yavaş yavaş Avrupa'ya yayılmaya başladı.

1659 senesinde 14. Louis'in doğum gününde Conde Prensi süvari alayında bir Türk gibi giyinmesi Türk gibi giyinme akımını Fransa'ya da taşıdı. 

Bu moda yalnızca giyimle de sınırlı değildi. 

Soylular evlerinin bir odasını Türk odası gibi dizayn ediyor, yerde yemek yiyor ve hatta Türkçe kelimeler öğrenerek cümle içerisinde kullanıyorlardı.


Fransa'da Türk modasının zirvesi: Türk elçiler

Osmanlı Devleti, artık Avrupa karşısında ciddi mağlubiyetler almaya başlamış ve özellikle askeri teknolojide Batı'nın çok gerisinde kalmıştı.

Sultan Üçüncü Ahmed, Avrupa'yı daha yakından tanımanın ve doğrudan temas kurmanın vaktinin geldiğinin farkındaydı. Bu durumu Sadrazamı Nevşehirli İbrahim Paşa'ya bildirmiş ve Paris'e bir sefir göndermenin doğru olacağını söylemişti. 

İbrahim Paşa bu fikri Fransız elçisi Marquis de Bonnac'a açmış; ama Bonnac bu fikrin gerçekleşme ihtimaline dahi inanmadığı için Paris'e bildirme gereği duymamıştı.

İlerleyen süreçte ise konunun Osmanlı tarafından ciddiyetle ele alındığını öğrenince Paris'e sıradan bir kişinin gönderilmemesini İbrahim Paşa'dan rica ederek sürece destek verme kararı almıştı.

Bu iş için en uygun kişi, Karlofça Antlaşması'nda çok önemli görevler üstlenen ve pratik zekâsıyla sivrilen Yirmisekiz Çelebi Mehmet idi. 

Yirmi sekizinci Yeniçeri Ocağında yetiştiği için Yirmisekiz Çelebi Mehmet olarak anılan Çelebi, Paris'e elçi olarak tayin edilmişti. Görevi bizzat Sultanın talimatıyla Batılıların nasıl yaşadığını gözlemleyerek sağlıklı bir bilgi aktarmaktı.

Evliya'yı yere göğe sığdıramayan Tanpınar, Çelebi Mehmet için ise şu sözleri sarf edecekti;

Ahmed lll'ün sefiri Yirmisekiz Çelebi Mehmed Efendi 1721 de gittiği Paris'i, Evliya Çelebi'nin Viyana'yı seyrettiği gibi Kanuni asrının şanlı hatıraları arasından ve bir serhat mücahidinin mağrur gözü ile görmez. O, XVIII. asır. Paris'ine Karlofça'nın ve Pasarofça'nın milli şuurda açtığı hazin gediklerden ve devlet işlerinde pişmiş zeki bir memurun tecrübesiyle bakar.

(Ahmet Hamdi Tanpınar- XIX. Asır Türk Edebiyatı Tarihi)


Bu ziyaret, Osmanlı için önemli olduğu kadar Fransa için de bir hayli sıra dışıydı. İspanya ile gergin bir dönemde bulunan Fransızların tahtında henüz 10 yaşında olan bir çocuk bulunuyordu.

Ülke ekonomisi de son derece kötü durumdaydı. Dolayısıyla yaşadığı tüm badirelere rağmen dönemin en büyük devletlerinden olan Osmanlı'nın elçisini ağırlamak kolay bir iş değildi.

Oysa bu ziyaretin politik etki ve sonuçlarından ziyade Türk modasına vurduğu damga önemliydi; çünkü bu gelişmeden sonra Fransız balolarının yegâne teması Türk modası olacaktı. 

Türk modası çılgınlığı yalnızca aristokratlar ve burjuva arasında sınırlı kalmayacaktı. Saraylar da bu akıma kendilerini fazlasıyla kaptıracaktı.
 

Polonya Kralı ikinci August.jpg
Polonya Kralı ikinci August

 

1697'de Polonya tahtına geçen I. Friedrich Augustus, Osmanlı padişahı gibi giyinecek, kendi Yeniçeri ocağını kuracak ve hatta sarayını Topkapı Sarayı'na benzer şekilde restore edecekti.

Kral, yabancı misafirlerini bahçeye yaptırdığı Türk çadırlarında ve Türk geleneklerine göre ağırlayacaktı. Bu dönemde Avrupa saraylarında gerçekleşen maskeli balolarında Türk imgesi damgasını vuracaktı. Bilhassa harem Batılı soyluların başını döndüren bir fanteziydi.
 

Türk akımı 4.jpg
Lady Mary Wortley Montagu, oğlu Edward Wortley Montagu ve görevlileri, Türk kıyafetleri içerisinde / Görsel: Wikimedia

 

Harem'e dair fantezilerin kökeni

Batı saraylarına damgasını vuran harem bir saplantı halini almıştı. Venedik elçiliğinde tercüman olarak çalışan Signor Grellot için Osmanlı haremi konusundaki saplantı pahalıya mal olacaktı.

Özellikle Avrupalı seyyahların hatıratlarında haremde olup bitenler hakkında yazdıkları her Avrupalı için baştan çıkartıcı şeylerdi ve Grellot da bunlardan bir hayli etkilenmişti.
 

Türk akımı 2.jpg
Görsel: Pinterest

 

Söz gelimi, Batılı seyyahlara göre birbirinden güzel ve hünerli cariyeler en güzel halleriyle hükümdarın önünde sergilenir ve hükümdar da o gece arzu ettiği cariyesinin önüne mendil bırakarak akşam odasına davet etmiş olurdu. 

Bu rivayetin, aslında Enderun gibi bir mektep olan haremle uzaktan yakından ilgisi yoktu ve haremle ilgili anlatılanlar arasında en masum hikayelerden birisiydi; fakat bu ve bunun gibi sayısız hikaye pek çok Batılı seyyah ve diplomatın aklını başından almıştı.

Bunlardan birisi de Venedik elçiliğinde tercüman olarak çalışan Signor Grellot'tu. 

Grellot, Osmanlı haremi hakkında duydukları ile kendisinden geçmiş bir Venedik tercümanıydı. Osmanlı haremi hakkındaki her bilgi onu heyecanlandırıyordu; fakat Grellot için duymak yetmiyordu.

Bu yüzden Topkapı sarayını karşıdan gören evine büyük bir teleskop yaptırarak Osmanlı Sarayını ve bilhassa da haremi "dikizlemeye" başladı. 
 

Türk akımı 1.jpg

 

Grellot, kendisini  iyiden iyiye teleskopa kaptırmıştı. Sarayın içinde olup bitenleri görebilmek için düzenli olarak haremi inceliyordu. Grellot'un bu sapkın davranışı kısa süre içinde fark edildi ve saraya haber verildi.

Grellot yine kendisini kaptırmış bir biçimde sarayı izlediği bir sırada Yeniçeriler kapıyı kırarak içeri girdi ve onu tabir-i caiz ise iş üstünde yakaladı. Grellot'un bu yaptığı affedilmedi; ve derhal başı vurularak idam edildi.

Batılı seyyahların bu türden sapkın davranışları Grellot ile sınırlı değildi. Hareme kaçak yollardan girebilmek başta olmak üzere sayısız teşebbüsleri söz konusuydu.

Haremi Batılılar için bu kadar efsunlu yapan şey hakkında bilgi sahibi olmamaları değil, harem hakkında bildiklerinin pek çoğunun yanlış olmasıydı. 

Yine de Türk modası çoğunlukla harem demekti. 

İngiltere'nin kudretli Kraliçelerinden birisi Charlotte de bu efsanelerden fazlasıyla etkilenerek oğlunu Osmanlı şehzadeleri gibi giydirecekti.
 

Charlotte ve padişah gibi giyinen oğlu.jpg
Kraliçe Charlotte (1744-1818) ve padişah gibi giyinen oğlu / Resim: Johan Joseph Zoffany (Frankfurt 1733-Londra 1810) - Görsel: Royal Collection Trust

 

Türk etkisi yalnızca bu örneklerle sınırlı kalmamış ve tiyatroya da sirayet etmişti.
 

Voltaire Zaire.jpg
Voltaire, 'Zaire' / Görsel: Fransa Ulusal Kütüphanesi

 

Voltaire'nin yazdığı 'Zaire' isimli eser Türk modasının Batı tiyatrosunu adeta esir almasına neden aldı. Fontainebleau'nun yazdığı "Mustapha et Zeangir" isimli eserle Batılıların Hürrem Sultanın maceraları ile tanışmasını sağladı.
 

Mustapha et Zeangir.jpg
"Mustapha et Zeangir", Fontainebleau

 

Denilebilir ki bu tiyatro oyunu 'Muhteşem Yüzyıl' dizisinden daha büyük etki yaratmıştı. Şehzade Mustafa; mağduriyeti ve duruşu ile Batı'da dürüstlüğün simgesine dönüşmüştü. Mustafa gibi dirayetli olmak Batılı zihinde bir ikon halini almıştı.

Konu daha çok su kaldırır; ama burada duracak olursak şunu diyebiliriz: Bir zamanlar Avrupalılar arasında Türk gibi giyinmek, Türk gibi kahve içmek ve hatta evini bir Türk gibi restore etmek bir üstünlük göstergesiydi.

Üstelik bu modayı özentilik sevdasıyla sıradan kişiler değil de Düvel-i Muazzamanın kralları ve dahi kraliçeleri başlatmıştı.

Bu moda yüzyıllarca sürdü, birçok aydın bu tutuma karşı çıktı. Türkleşmeyi dinsizleşmekle bir tuttular ve ahlaki dezenformasyonun önüne geçmek adına ciddi çalışmalar hazırladılar.

Bütün çabalara rağmen bu efsun bozulamadı. Bilhassa Haremin Batılı aristokratların zihninde yarattığı fantastik dünyanın gerçekle buluşması 300 yıldan fazla sürdü. 

 

 

*Daha ayrıntılı bir okuma için Yapı Kredi Yayınlarının hazırladığı "18. Yüzyılda Arupa'da Türk Modası: Turkuerie" isimli çalışma incelenebilir. Harika bir kâğıda yapılan baskılar sayısız görsel çalışmayı da ihtiva etmesi bakımında zengin bir koleksiyon oluşturuyor.

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU