Çin'i iki kez ziyaret ettim. İlki 1997'de, "Asya ekonomik krizi" olarak adlandırılan olayın ve Hindistan ile Pakistan'ın ilk nükleer testlerini gerçekleştirmelerinin ardındandı.
Bu iki olay dünyayı sarsmıştı ve tanınmış el-Ahram gazetesinin genel yayın yönetmenliği Doğu ve Güneydoğu Asya'da neler olup bittiğini araştırmak için bir basın gezisi düzenlemeyi uygun görmüştü. Gezi kapsamında Pakistan, Hindistan, Singapur, Endonezya ve son olarak da Çin'i ziyaret ettik.
2002'deki ikinci ziyaretimi sadece Çin'e gerçekleştirdim. ABD, Afganistan'ı aylar önce işgal etmişti ve Amerikan kuvvetlerinin yakınlardaki varlığı Pekin için bir endişe kaynağı olabilecek gibi görünüyordu. Ama o zaman Pekin'de bu endişeyi görememiştik.
Aksine, Çin'de bunun bir bakıma kabulle ve memnuniyetle karşılandığına tanık olmuştuk. Edindiğimiz izlenim, eğer ABD terörizm yükünü Çin'in sırtından alacaksa, bir sorun yok şeklindeydi.
Ayrıca Amerikan kuvvetlerinin çevresindeki varlığı, o zamanlar kendisi için ABD topraklarının çok uzakta olduğu Çin gücü için kışkırtıcıydı. İlk ziyaretteki izlenim, Çin'in henüz üçüncü dünya çerçevesinden çıkmadığı şeklindeydi.
Pekin, Kahire'nin 1974'teki haline benziyor gibi gelmişti. Ancak Pekin, Şanghay ve güneydoğudaki diğer şehirleri kapsayan ziyaretteki izlenimim, o sırada Çin'in büyük bir statünün eşiğinde olduğu yönündeydi.
Bir kilometreden fazla olmayan bir mesafe içinde inşaat ekipman ve malzemelerini taşıyan 26 vinç saydığım muazzam bir atölyeydi. O zamandan beri Çin'i takip etmeyi sürdürdüm.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Bir hafta önce bu köşedeki yazımın konusu "Demokrasi ve otoriterlik yarışı"ydı. Ve esasında ABD'nin Demokrasi Konferansı'na hazırlanırken Çin'e yönelik söylemlerine dair eleştirel bir analizdi.
O sıralarda Çin'in ABD ile "ideolojik" bir savaşa girmekle az ya da çok ilgilenebileceği aklıma gelmemişti. Çin'in vereceği maksimum yanıtın, ülkelerin iç işlerine karışmayı reddeden olağan ifadelerin ötesine geçmeyeceğini sanmıştım.
Ancak gerçek şu ki Çin'in yanıtı bundan daha fazlasını içeriyordu. Fakat Kültür Devrimi sırasında Mao Zedong'un destekçilerinin taşıdıkları "Kırmızı Kitap"a atıfta bulunmuyordu.
Daha ziyade, hangi siyasi sistemlerin insani meseleleri yönetmede daha verimli ve etkili olacağına dair küresel bir tartışmanın başlangıcı olabilecek entelektüel ve teorik bir girişimdi.
Bildiğimiz kadarıyla Çin ilk kez devletinin ideolojik çerçevesini temsil eden bir belgeyi başarının ve başarmanın bir ifadesi olarak dünyaya sunmaya hazır.
4 Aralık Cumartesi günü, Çin'in ünlü "Halk" gazetesinin eki olan "Global Times"ın naklettiğine göre Çin Devlet Konseyi Enformasyon Ofisi, "Çin: Aktif Demokrasi" başlıklı bir Beyaz Kitap yayımladı.
Beyaz Kitabın ana metni beş bölüme ayrılıyor; "Çin Komünist Partisi'nin önderliğinde bir süreç olarak halk demokrasisi", "Sağlam bir kurumsal çerçeve", "Somut ve pratik uygulamalar", "İşlevsel demokrasi" ve yeni "Demokrasi modeli".
Tüm bu başlıklar genel olarak iki ana başlığa ayrılabilir. Bunlardan ilki, ABD'nin net içeriğini temsil ettiği Batılı siyasi ve ekonomik sisteminin bir eleştirisi.
İkincisi, Çin tarafındaki siyasi ve ekonomik karşılığının şanlı bir savunması ve çıktılar ile sonuçlar açısından iki sistem arasındaki bir kıyaslama. Bu noktada şunu belirtmeliyiz; Beyaz Kitap, artı değerin dağılımı ve sınıflar arasındaki mücadeleye ilişkin geleneksel Marksist söylemlere geri dönmüyor.
Daha ziyade demokratik fikrin kendisine dayanan ortak bir zemin ve referanstan yola çıkıyor. Çin'in bakış açısına göre demokrasi, bir yandan her ülkenin özel koşulları diğer yandan demokratik düşüncenin kökeni olan halkın ihtiyaçlarını karşılamada etkinlik derecesi bağlamında anlaşılmalıdır.
Çin'in başlangıcı, Amerikan siyasi sisteminin başlangıçlarını hatırlattığı için acı verici. Çin bu şekilde umutsuz bir geçmişi hatırlamıyor. Aksine farklı koşullar ve ortamın ABD'nin kendi içinde bile, kendisiyle uyumlu siyasi sistemler üretebileceğini doğruluyor.
Beyaz Kitap, başlangıçta Amerikan tarzı demokrasinin köle sahiplerinin ve toplumsal seçkinlerinden oluşan bir azınlığın demokrasisi olduğunu, sonra yavaş yavaş "bir kişi, bir oy" şeklinde genişlediğini söylüyor.
Ancak toplumsal çıkar örüntüsü bölünmüş ve kutuplaşmış olduğundan, sıradan insanlar seslerini gerçek çıkarlarını koruyacak bir enstrümana dönüştürememektedir. Onlar için devlet, gerçek hayattan soyut bir kavramdır.
Kongre üyeleri ve senatörler, kavga etme ve dikkat çekme konusunda saplantılıdır. Federal hükümet, medyanın eleştirilerini tamamen görmezden gelebilir ve hatta kınayabilir (burada yapılan gönderme, medyayla dalga geçmekten vazgeçmeyen Başkan Trump dönemini hedef alıyor).
Bunun sonucunda, medya ne derse desin aslında herhangi bir etkisi bulunmuyor. Beyaz Kitap, Batı demokrasilerinde başta hukukun üstünlüğü ve yargının rolü olmak üzere bazı olumlu yönlere atıfta bulunuyor.
Gelgelelim aynı anda, 200 yıldan fazla süren aşırı tüketimden sonra etkisiz olan, ABD'deki en belirgin sorunları çözmek için bile itici güç sağlayamayan Amerikan deneyimine yönelik büyük ölçüde bir eleştiri sunuyor.
Beyaz Kitap'a göre siyasi sistem, seçimler gerçekleştikçe neredeyse içi boş bir çerçeveye dönüştü. Seçimlerin kendisi Amerikan demokrasisinin tek özelliği haline geldi ve seçimleri kazanmak siyasi partilerin ve politikacıların en önemli hedefine dönüştü. Amerikan toplumu parçalandıkça, sorunları çözmek için çalışmak giderek ekonomik olmaktan çıktı.
Bir sorunu çözüyormuş gibi yapmanın, ardından siyasi muhalifleri sorunları çözememek, seçmenin güvenini boşa çıkarıp onu aldatmakla suçlamanın "daha akıllı" bir yol olduğunu kanıtladı.
Yine kitaba göre politikacılar, Amerikan halkını ancak "seçmen" olduğunda takdir edeceklerdir. Ancak, seçmenler her seçimden sonra kazanan tarafı sürekli denetleyemezler.
Etkililik ve başarıya yapılan vurgu, Pekin'in Amerikan deneyimine yönelik eleştirisinin ana kaynağı, Çin deneyimine yönelik olumlu değerlendirmesinin dayanağıdır.
Bu noktada, ABD'de 700 binden fazla kişinin ölümüne yol açan Kovid-19 pandemisiyle başa çıkma deneyimi bunun en büyük ve önemli testidir. Zira büyük sayıdaki bu can kaybına rağmen ABD'de federal hükümetin sorumluluk almasına gerek yoktur.
Dahası başkan, aşılanmamış veya maske takmayı reddeden sıradan insanlara karşı sorumluluğundan sıyrılabilir. Beyaz Kitap, ışıkları Amerikan deneyiminin üzerine odakladığımızda, ona meydan okuyan karşılığın, hükümeti halkın refahını en üst düzeye çıkarmak için çalışacak bir konuma yerleştiren Çin'in "tam halk demokrasisi" olduğunu ifade eder.
Nitekim Beyaz Kitapta şöyle denmektedir:
Demokrasimiz, yoksulluk ve hava kirliliğinden bir salgının etkisini sınırlama ve enerji kıtlığını hafifletmeye kadar gerçek dünyadaki sorunların üstesinden gelmek için tasarlanmıştır.
Salgının ilk durağı Çin'di. Ama aynı zamanda, ister hastalıkla mücadeleyi örgütleme ya da onunla mücadele edecek aşı ve ilacı üretmek olsun, salgın halinden kurtulan ilk ülke de oydu. Her halükarda, ABD-Çin münazarası başladı!
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Independent Türkçe için çeviren: Beyan İshakoğlu