HÜDA PAR Genel Sekreteri ve Parti Sözcüsü Şehzade Demir, katıldığı bir televizyon programında gündeme dair değerlendirmelerde bulundu.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Ekonominin halen Türkiye' de birinci sorun olduğunu ve ekonomi yönetiminin bu konuya yönelik çözümlerinin halen derman olmadığını söyleyen Demir şunları söyledi:
Hükümetin ekonomi yönetiminin empati kurmadığını ve kurmaktan zorlandığını halkı sorunlarıyla, derdiyle dertlenmekten onları kendilerinin yerine koymaktan kaçınıyorlar. Eğer bu hassasiyet ve duyarlılık biraz daha ön planda olsaydı ben inanıyorum ki şartlar biraz daha farklı olurdu ve ortaya koyulan çözümlerde daha fazla derman olurdu. Maalesef böyle bir şey yok. Empati kurulamıyor, halkın sorunları, gündemi, siyasetin gündemine getirilemiyor.
"Hükümetin emlak ve kiralar noktasında denetim mekanizması kurması lazım"
Konut fiyatları ve kiralardaki artışa değinen Demir, "Eğer enflasyon gerçekten yüzde 18-19 olmuş olsaydı konut fiyatları bazı yerlerde yüzde 100 bazı semtler de yüzde 200'e kadar varan yükselişlere gidecekti. Geçen yıl 900 ila 1000 TL olan kira fiyatları bu sene 2 bin-2 bin 500 ve bazı yerlerde 3 bin TL'ye kadar da çıkmıştır. 2 bin ila 2 bin 500 lira kiraya veren vatandaş nasıl geçinsin? Bu noktada gerçekten çok ciddi bir kriz var. Hükümetin piyasayı aslında denetlememe gibi bir sorunu var. Elbette şu da var piyasa spekülatörlerle doludur. Hayat pahalılığı elbette var. Kira ve emlak fiyatlarının denetlenememesi gibi sonuçlar nedeniyle kimi fırsatçı insanlar bunu kazanca dönüştürme ve daha fazla ezmeye götürebilirler bunun için bir suiistimal söz konusudur. Hükümetin emlak ve kiralar noktasında denetim mekanizması kurması lazımdır" ifadelerini kullandı.
Girdi maliyetleri nedeniyle inşaat sektöründe kriz yaşandığını kaydeden Demir, "Bu konularda çok ciddi tedbirlere ihtiyaç var. Üretim ve sanayi sektöründe olduğu gibi inşaat sektöründe de döviz faiz noktasında iyileşme olmalıdır ki sektör ayağa kalkabilsin" dedi.
"Elektrik meselesi Türkiye'nin en sancılı alanlarından bir tanesidir"
Faturalara gelen zamları ve dağıtım şirketlerinin keyfi uygulamalarını değerlendiren Demir, "Elektrik meselesi Türkiye'nin en sancılı alanlarından bir tanesidir. Elektrik faturasının yüksek gelmesi toplumun bütün kesimini etkiliyor ve çok ciddi haksızlığa ve zulme dönüşüyor. Elektrik dağıtım şirketleri üzerinden insanlara yapılan baskılar dayatmalar keyfi uygulamalar artık insanların canını bezdirmiş. Bize göre bu noktaya artık bir neşter atılması lazım" dedi.
"Dağıtım şirketlerine ülkede kimse hesap kesemiyor. Her türlü uygulamaları vatandaşlara bir şekilde dayatıyorlar" diyen HÜDA PAR Sözcüsü şu ifadeleri kullandı:
Özellikle Doğu ve Güneydoğu da dağıtım şirketleri halka çok ciddi ıstırap yaşatmaya başlamış. Gelen yüksek elektrik faturalarında kayıp kaçak oranlarının yükselmesi mümkün değil. Dağıtım şirketlerinin yaptığı uygulamalar keyfi bir durumdur. Dağıtım şirketlerine yönelik denetim ve kontrol sürecinin yürürlüğe girmesi lazım. Türkiye’de elektrik ve doğalgaz ana girdi kaynaklardır. Elektrik faturaların çok yüksek olması otomatik bir şekilde bütün sektörlere yansıyor. Hayat pahalılığın en önemli sebeplerinden bir tanesi girdi maliyetleridir.
"Sadece vatandaşı suçlamak doğru değil"
Demir, Doğu ve Güneydoğu’da günde 4-5 saat süren elektrik kesintileri yaşandığını belirterek, "Sadece vatandaşı suçlamak doğru bir şey değildir. Bir kaçak kullanım varsa daha çok yoksul şehirlerde mahallelerde asgari ücretin altından geçinen insanların çoğunlukta olduğu yerlerde kaçak elektrik kullanımı yaygındır. Kaçak kullanım varsa bu kaçakçılığa zemin hazırlayan uygulamanın da sorgulanması lazım. Bugün Türkiye'de çok ciddi bir elektrik sorunu var. Hükümet buna acilen el atmalıdır. Yoksa çok ciddi bir sosyal patlamalara gelmiş. Çiftçiler birçok yerde dertlerini ifade edebilmek için yol kesiyor. Bana göre bunun en önemli sorumlusu hükümettir yetkililerdir vatandaş değil" diye konuştu.
"Devlet mağdur insanlara kırtasiye, servis ve benzeri gibi ihtiyaçlarda yardımcı olmalı"
Yüz yüze eğitimin başlayacağı 6 Eylül öncesi okullara yeteri kadar temizlik personeli verilmediğini söyleyen Demir şu değerlendirmeyi yaptı:
Çocuklarımız sağlıklı bir şekilde gidip eğitim alacak ise bundan daha güzel bir şey olamaz. Malum 2 yıldır eğitim yok. Uzaktan eğitim yapılmaya çalışıldı ancak bu formülle eğitimin yapılamayacağını hepimiz gördük. Yüz yüze eğitimin başlaması güzel bir durum ancak herkes çocuklarının sağlığından endişe duyuyor. Vatandaşlar bu noktada rahat değildir. Vatandaşların gönlünün rahatlatılması gerekiyor. Bu noktada cevapsız kalan birçok husus var. Dezenfekte nasıl yapılacak? Aşısını yaptırmayan eğitimcilerin durumu ne olacak? Türkiye'de temizlik noktasında içler acısı bir durum var. MEB okullara yeteri kadar temizlik personeli ve malzeme vermiyor. Bunların çoğunluğunu okulların okul aile birliğine havale ediyor. Onlar da ne kadarını yapabildilerse onu yapıyorlar. Bunu nasıl yapacaklar onu da bilmiyoruz. Bunlara cevap verilmesi lazım.
Demir, imkanı olamayan vatandaşların mağdur olduğunu belirterek, "Bunlar devlet kayıtlarında listelerde isimleri var, Sosyal Yardımlaşma Dayanışma vakıflarında bu tür bilgiler var. Bu insanlara kırtasiye, servis ve benzeri gibi ihtiyaçları hükümeti bir ödenek belirlenmesi lazım" çağrısında bulundu.
"Hükümet kapalı kapılar arkasında kendi ortaklarıyla masa başında hazırlayıp topluma dayatmasın"
Sosyal medya düzenlemesine yönelik değerlendirmelerde bulunan Demir, "“Bu noktada temel alınacak 2 tane kıstas var. Birincisi temel insan hakları ve özgürlükler. Özgürlüklerin kullanılması önemli sosyal medyanın zararlarının bertaraf edilmesi önemli bu dengenin muhafaza edilebilmesi için ciddi bir çalışma yapılabilmelidir. Bu çalışma bir dayatmaya dönüştürülmemelidir. Özellikle devletin vesayet anlayışını ön plana çıkarılarak özgürlüklerin kısıtlandığı, hayatın daraltıldığı bir mevzuat çıkarılacaksa bunun bir kaş yapayım derken göz çıkarma gibi bir sonuç çıkarılacaktır. Toplumun tehlikelerden bertaraf edilmesi bununla beraber temel insan hakları ve özgürlüklerin muhafazası noktasında bir denge kurulmalıdır" dedi.
"CHP, İslam düşmanlığından bir an önce vazgeçmeli"
CHP İzmir Milletvekili Kani Beko'nun Meclis'in kütüphanesinde Kur'an-ı Kerim bulunmasına ve burada okunmasına karşı çıktığını ileri sürerek bu tutumu eleştiren Demir şu ifadeleri kullandı:
CHP bu ülkeyi neresi sanıyor. Bunu net bir şekilde CHP'ye sorup, cevap almamız lazım diye düşünüyorum. Biz Müslüman bir ülkede yaşıyoruz. Toplumun yüzde 99’u Müslüman olduğunu beyan ediyor. Müslüman bir ülkede ‘Kur'an'ın Meclis’te ne işi var?’ demenin anlamı nedir? Bu nasıl izah edilebilir. Biz İngiltere değiliz, ABD değiliz. Türkiye, Hristiyan veya farklı dinlere mensup bir ülke değil. TBMM dedikleri mekânda bu memleketi ve insanlarını temsil eden sorunlarının konuşulduğu, sıkıntılarının masaya yatırıldığı, çözümlerin arandığı ortak yerdir. Bunu özellikle CHP zihniyetine sahip insanlara söylüyoruz. İslam düşmanlığından bir an önce vazgeçsinler.
Demir, "Din düşmanlığı halen onların en önemli faaliyet alanları olmuştur, olmaya da devam ediyor. Kur'an-ı Kerim’e saldırıyı yapan milletvekiline CHP içeresinde bir kınama olmadığına göre demek ki CHP halen bu İslam düşmanlığı stratejisinde istikrarlı bir şekilde devam ediyor. En temel politikaları da budur. Toplumumuzda bunu net bir şekilde görmelidir" dedi.
"Bu toplum 100 yıldır CHP zihniyetiyle mücadele ediyor"
CHP’nin Mersin’de bütün billboardlara "ahlaksız sapık yapıların" afişlerini astırdığını savunan Demir, "Toplumsal tepkilere rağmen bunlar bu afişleri indirmediler belki de halen oralarda sergileniyorlar. Diğer CHP'li belediyelerde toplumsal cinsiyet eşitliği ve sapık derneklerin eğitimleri zorunlu olarak yapılıyor. Bir taraftan İslam’a böyle kurumsal planlı, programı bir düşmanlık yapacaksın, İslam'ın değerlerini ortadan kaldırmaya çalışacaksın, öbür taraftan da diyeceksiniz ki 'ben inanca sahip çıkıyorum' Kimse bu safsatalara inanmaz. Bu toplum 100 yıldır CHP zihniyetiyle mücadele ediyor. Bundan sonra da mücadele etmeye devam edecek" diye konuştu.
"Toplumun değerlerine yönelik saldırılar, ciddi olumsuz yayınlar devam ediyor"
"Devlet kurumu olan RTÜK'ten, TRT kayaklarından ve bazı diğer özel kanallardan da toplumun değerlerine saldırılar ciddi yayınlar devam ediyor" diyen Şehzade Demir sunları söyledi:
Bir program sunucusu bayanın telefonda Kürtçe konuşarak programa katıldığı ve telefonun yüzüne kapatan programdan söz ediyorum. Hep beraber bunu takip ettik. O Kürtçe konuştuğu için telefonu kapatmıştı yüzüne ancak o program o boyut ile ön plana çıktı. Fakat o programı kimse dile getirmedi. O program çok iğrenç sapıklıkları işleyen, normalleştirmeye çalışan, toplumun önüne albenili bir şekilde koyan bir programdı. Buna benzer dünya kadar program var. Sabah programları, evlilik programları farklı farklı isimler altında toplumun değerlerini, aile kurumunu, ahlakı, adabı, iffeti, hayayı, namusu ortadan kaldıran dünya kadar program var. Biz partimizi kurduğumuzdan beri bunları söylüyoruz. Bugüne kadar bu hükümetin bir çözüm bulmaması mevzuat düzenine girmemesi çok ilginçtir. Biz halen bunu anlamış değiliz.
"RTÜK bu memleketin kurumu değil mi? RTÜK bu ülkede yayın yapan TV'leri toplumun değerlerine göre takibe alan zararlı şeyleri kapatıp önlem alıp cezalandıran yapı değil midir?" diyen HÜDA PAR Sözcüsü, "Bu gidişle ailenin ahlak yapısının ayakta kalması mümkün değil. Bunu ısrarla yetkililere söylüyoruz. Aile Bakanlığı'na Sayın Cumhurbaşkanına ve RTÜK’teki yetkililere sesleniyoruz. Lütfen bu toplumun değerleriyle artık çatışan yayınlara izin vermeyin, bu toplumun değerlerine sahip çıkın, sadece söylem ile sınırlı kalmasın. Bu yayınlar derhal kaldırılsın. Siz yapın biz halk olarak destekleriz. Bu toplum bizim toplumumuz, aile kurumu bizim kurumumuz. Bugün erdemli yapımızı muhafaza edemezsek yarın öbür gün bizim hep şikâyet ettiğimiz Avrupa'sından Amerika'sından Rusya'sından bir farkımız kalmayacak. Dolayısıyla biz geleceğimizden de söz edemeyiz" diye konuştu.
Independent Türkçe