Ağır iş yüklerini, çalışırken yaşadıkları riskleri, geçirdikleri kazaları, aldıkları düşük ücretleri her şeyi biliyoruz. Fakat kurye sektöründe yeni ve farklı bir soluk var: Patronsuz kuryeler. Onlar bildiğimiz kuryelerden farklılar. Sayıları 40'ı aşan her meslekten insanlar, Kadıköy'den başlayarak yepyeni bir kuryelik tanımı yapıyorlar. Amaçlarının şehrin lojistiğini dönüştürmek olduğunu söylüyorlar. Yereldeki işletmelerle ve düşünce ortaklarıyla birlikte sosyal sorumluluk üstlenerek, motosiklet ve gürültü kirliliğini Kadıköy'den uzaklaştırarak sessiz ve çevreci bir kuryelik hizmeti yürütüyorlar. Çünkü bunu bisikletle yapıyorlar. Kendilerine verdikleri isimle 'pedal arkadaşları ağı' olarak Kadıköy ve çevresi dâhil, güvenli ve sağlıklı bir dağıtım için kolları sıvamış durumdalar.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Kuryelik yaparken bir ideolojileri olduğunu da gizlemiyorlar
Sadece yemek de taşımıyorlar. Doğanın bir parçası olduklarını söylüyorlar ve bu yüzden hayvanların bakımlarını da işlerinin önemli bir noktası olarak görüyorlar. "Bakıma gereksinimi olan ve tedavi edilmesi gereken havyan dostlarınızı, bulunduğunuz konumdan veterinere taşıyoruz" demeleri de bunun göstergesi zaten. Kuryelik yani dağıtım yaparken, bir ideolojileri olduğunu ve taraf olduklarını da gizlemiyorlar. Bunu da manifestolarında şu sözlerle altını çizerek yazmışlar:
"Patronsuz Kurye'de ırkçılığa, milliyetçiliğe, otoriter, ayrımcı, cinsiyetçi, homofobik ve transfobik davranış ve düşüncelere yer yoktur."
"Daha eşit ve adaletli bir dağıtım modeli kurduk"
Evet, onlar patronsuz kuryeler, bu yüzden de yereli ve üreteni destekleyen bir dağıtımı önemsiyorlar. Birlikte çalıştıkları işletmelerin butik, küçük/orta ölçekli, vegan/vejetaryan ve 'kapitalist tüketim kültürü döngüsünü' beslemeyen işletmeler olmasına da bu yüzden dikkat ediyorlar. Bunu yaparken en ön önemli amaçları, kendilerinin tabiriyle "tekelleşmiş dağıtım şirketlerinin çeşitli adlar altında aldıkları ücretlerden işletmeleri kurtarmak". Daha eşit ve adaletli bir dağıtım modeli kurduklarını söyleyen Patronsuz Kuryeler'den üç isimle birlikteyiz: Rümeysa A., Sinan Sütiçer ve Kaan Eralp.
"Esnaf da memnun çünkü taşıma komisyonu ödemiyor"
Kuryenin emeğinin sömürülmediği, işletme sahiplerinin de aracılara fahiş komisyonlar vermedikleri, paranın tamamının paketi taşıyan bisikletliye gittiği çevreci, sıfır emisyonlu bisikletli bir teslimat girişimi olduklarını söyleyerek söze başlıyor 27 yaşındaki Rümeysa. Aslında felsefe öğrencisi, şu anda bir yandan da yüksek lisansını yapıyor, yakında tezini savunacak. Patronsuz Kurye'ye bir buçuk ay önce mayıs ayında katılmış. Oluşumun hikâyesini şöyle anlatıyor:
"Her şey sekiz ay önce Kadıköy'de bisikletçilerin Kovid hastalarına yemek taşımasıyla başladı. Daha sonra küçük esnafla dayanışma amacıyla devam etti. Biliyorsunuz küçük esnaf pandemide çok mağdur oldu. Ve online olarak yemek dağıtan platformların aldığı komisyonlar onları neredeyse hiç kar etmeden yemek satmaya zorluyor. Hasta yemekleriyle başladık, daha sonra hazır başlamışken küçük esnafın paketlerini de atalım dedik. Sonrası çabucak geldi, hemen kalabalıklaştık. Tabii bunda pandemide birçok insanın işsiz kalmasının da etkisi var. Müzisyenlerden mültecilere, LGBTİ'lerden işyerleri kapanan orta yaşın üstünde kişilere ve üniversite öğrencilerine kadar sayımız 40 ila 50 arasında değişiyor. Neredeyse hepimiz bisikletçiyiz, esnaf da memnun çünkü taşıma komisyonu ödemiyor. Biz de memnunuz çünkü patronsuzuz ve yatay bir platformuz. Giderek de çalıştığımız esnaf sayısı artıyor, o yüzden bundan sonraki hedefimiz kooperatifleşmek. Bunun hazırlıklarına da başladık."
"Motokuryelerin giremediği yerlere girebiliyoruz"
21 yaşındaki, Endüstriyel Tasarım öğrencisi Sinan Sütiçer de, Patronsuz Kuryelere bir buçuk ay önce dâhil olmuş. Kendini bildiğinden beri bisiklet sürüyor, hatta Boğaz'ı bile bisikletle geçiyor. O yüzden bir öğrenci olarak, sevdiği bir hobiyi sürdürürken bir de esnaf ya da müşteriden tip olarak bilinen bahşişlerle para kazanmayı hem eğlenceli hem de sürdürülebilir bulmuş. Şöyle anlatıyor:
"Kısacık bir süre ama işler ilerledi, bayağı büyüdük ve belli ortaklıklar kurarak daha büyük adımlar atmak istiyoruz. Bisikletle kuryelik yapmak doğaya ve çevreye zarar vermediğimiz için vicdani olarak da çok iyi hissetmemizi sağlıyor. Yani emisyon derdimiz yok. Motokuryeler birden fazla paket taşımak zorunda, bu da hem gönderiyi geciktiriyor hem de örneğin yemekse soğumasına neden oluyor. Ama biz sadece tek paket usulü çalışıyoruz. Ayrıca bisiklet sürdüğümüz için motokuryelerin giremediği yerlere de girebiliyoruz. Ve çok daha hızlı bir şekilde ulaştırabiliyoruz paketi. Bu yüzden çalıştığımız esnaf da memnun. Ayrıca motokuryelerin işletmeye, müşteriye verdiği rahatsızlıklar da bizim tercih edilmemizi sağlıyor."
Evcil hayvan ve pet ürünleri de taşıyorlar
Patronsuz Kuryeler şimdilik sadece Kadıköy'de örgütlenmişler. Caddebostan, Moda, Kızıltoprak ve Göztepe'de shift olarak örgütlüler ve buralardaki esnafla çalışıyorlar. Hatta bu semtleri gezegen olarak adlandırmışlar: Göztepe gezegeni, Caddebostan gezegeni, Moda gezegeni, Kızıltepe gezegeni. Ama İstanbul'un her yerine paket götürdükleri de oluyor, hem de toplu taşımayla. Bisikletin ağır ağır da olsa toplu taşımaya kabul edilmesini önemli buluyorlar. Üstelik sadece yemek ya da küçük paket değil, evcil hayvan ve pet ürünleri bile taşıyorlar. Sinan Sütiçer'den dinleyelim:
"Büyük köpekler dâhil tüm evcil hayvanlarınızı tedavi göreceği veterinere veya herhangi istediğiniz yere götürebiliyoruz. Veya tedavisi bittiğinde veterinerden alıp size geri getiriyoruz. Çift ve tek tekerli römorklarımız, onlar yetmezse Hollanda tipi bakfiets'lerimiz var. Haliyle çuval gibi 13 kiloluk devasa kedi kumlarını da taşıyabiliyoruz. Hem de aynı anda 6-7 tanesini birden. Kedi ve köpek maması gibi diğer küçük malzemelerin sanırız lafını etmeye gerek yok."
"Yemekleri de özel ısı yalıtımlı sırt çantalarında taşıyoruz"
Peki bu kadar taşımanın bedeli ne kadar. Şöyle anlatıyorlar: "Mesela Kadıköy'deki bir veterinerden veya herhangi bir yerden Adalar'a taşıma ücretimiz 27,5 lira + toplu ulaşım parası. Toplu gönderide fiyat değişmemekte, her teslimat için 27,5 lira alınmakta olup, toplu gönderinin tek avantajı yol parasının bir sefere mahsus ödenecek olması. Ek olarak, veterinerler ile çalışırken kullandığımız heybeler ile sıcak gıda taşıdığımız yalıtımlı çantalarımız ayrı. Hatta sadece vegan siparişleri götürdüğümüz, içine herhangi hayvansal ürünün girmediği çantalarımız da var. Yemekleri de özel ısı yalıtımlı sırt çantalarında taşıyoruz. Çantalarımız doğrudan bele yapışan türde olduğu için kesinlikle yemeklerde dökülme saçılma olmuyor."
Peki çalıştıkları işletmeler bundan nasıl kazanç sağlıyor. Rümeysa anlatıyor: "Çalıştığımız işletmelerden bizim sistemimizi kullandıkları, bizi tercih ettikleri için herhangi bir ücret/komisyon almıyoruz. Kuryelerimiz kazançlarının yüzde 0,1 dahi hiç bir kısmını sisteme komisyon olarak vermiyor. Çünkü sistem zaten kuryelerin ta kendisi, hiçbir aracı yok. Müşteri Patronsuz Kurye'yi tercih ettiği için, evine paket geliyor diye ekstra hiç bir ücret ödemiyor. Ortada sadece gittiği mesafe kadar emeğinin karşılığını alan, Kadıköy'ün nevi şahsına münhasır işletmeleri ile dayanışan Kadıköylü bisikletliler var. 0-1 km 5 lira başlangıç ücreti. Ardından her kilometrede 2,5 lira atan pedalmetre sistemimiz var."
"İstanbul bir bisiklet şehri olsun diye hayal ediyoruz"
Şimdilik Kadıköy'deler ama kurmayı planladıkları kooperatifle, bisikletlerinin donanımlarını güçlendirerek, mesela Üsküdar'ın bayırlarını da çıkmak istiyorlar. Şu anda bir kuruluş değil gönüllü bir oluşum oldukları için pedalmetreden ceplerine giren de bir tür bahşiş aslında. Alanın da satanın da memnun olduğu bir sistem yani. Ama kooperatifle devam ettiklerinde daha büyük hedefleri olduğunu da açıkça anlatıyor Rümeysa:
"En önemli amacımız şehrin lojistiğini değiştirmek. Artık daha fazla bisiklet yolu olsun istiyoruz. İstanbul bir bisiklet şehri olsun diye hayal ediyoruz. Kadıköy'ün bizim çalıştığımız semtleri nispeten bisiklete alışkın ve yollar da uygun ama diğer ilçelerde çok sorunlar var. Kooperatif olduğumuz da patronsuz olacağız, bütün kararlarımızı şimdi olduğu gibi hep birlikte alacağız."
50 yaşındaki lokanda şefi, işsiz kalınca Patronsuz Kuryeler'e katıldı
Patronsuz Kuryelerin gezegen sisteminde, her gezegende çalışanlar da sorumlular da dönüşümlü olarak değişiyor, hiyerarşinin oluşumun yapısını bozmasına bu dönüşüm modeliyle izin vermiyorlar. Sinan Sütiçer, nasıl bir oluşum olduklarına dair şu cümleleri kuruyor:
"Bize gelen herkes genel olarak ya öğrenci ya da zaten ikinci işe ihtiyacı olan insanlar. Gittiğimiz müşteriler de gayet düzgün bahşiş veriyorlar. Bize katılanların neredeyse yüzde 90'ı bisikletçi olduğu için hobilerini de bir yandan sürdürüyorlar. Ben neredeyse bebekliğimden beri bisiklet kullanıyorum. 12 ay boyunca bisikletin üstündeyim. Ama orta yaş üstü insanlar da var aramızda. 50 yaşında bir abi vardı, işsiz kalmış, daha önce bir lokantada şefmiş, işsiz kalınca o da geldi paket atmaya başladı. Esnaf da çok memnun bizden. Çünkü diğer kurye şirketleri neredeyse yüzde 40 komisyon alıyor. Düşünün 100 liralık siparişin 40 lirası kuryeye gidiyor, kalan 60 lira ile eleman parası mı ödesin, dükkân kirası, hammadde mi alsın? Bu yüzden çoğu küçük esnaf kapandı zaten bu dönemde."
"Bisikletle dağıtım yapmamız insanların hoşuna gidiyor"
Bisikletli olmanın hem esnafta hem de müşteride bir sempati yarattığını söyleyen Rümeysa, "Mesela Kadıköy'de Yeldeğirmeni gibi tarihi dokusu olan yerlerde kurye motorlarının çıkardığı gürültüler, saldıkları gazlar başlı başına bir sorun. Her yer motor olunca insanların yürüyebileceği, sessizce oturabileceği bir yer bile kalmıyor. Keza Moda da öyle. O yüzden bisikletle dağıtım yapmamız buralarda oturanların çok hoşuna gidiyor" diyor.
Kaan Eralp'la Patronsuz Kuryelere katılmasının ikinci gününde tanıştık. 22 yaşındaki Kaan da bir öğrenci, tiyatro bölümünde oyunculuk okuyor. Uzun zamandır bisiklet kullandığını ve bir arkadaşının önerisiyle katıldığını anlatarak sözlerine başlıyor. O da Sinan gibi, Caddebostan gezegeninden. Bir iş günlerini şöyle anlatıyor:
"Biraz yorucu ama sen derece keyifli iki gündü. Bisiklet kullanmayı sevdiğim için yoruculuğu da güzel geldi. Mekân çalışanlarıyla da çok iyi anlaşıyoruz, iletişimleri gayet iyi. Caddebostan'da shiftimiz 12'de başlıyor. Gece 22'a kadar paket dağıtıyoruz. Caddebostan'da üç kişiyiz, akşamları yemek yoğunluğu olduğu için iki arkadaşımız da akşamları desteğe geliyor. Şu anda Caddebostan'da çalıştığımız 10'a yakın mekân var. Ama hepsi dışarıya servis yapmıyor, aktif olduğumuz dört mekân daha çok. Aslında biz büyüyüp daha çok insanı aramıza kattığımızda, zaten mekânlar bizle çalışmak istiyor."
Rümeysa en yoğun gezegenin ise Moda gezegeni olduğunu söylüyor:
"Günde 10'dan fazla arkadaşımız, 50'den fazla mekanla çalışıyor Moda'da."
Peki Kadıköy'de oturup da Patronsuz Kurye ile çalışmak isteyen müşteri ya da esnaf onlara nasıl ulaşacak? Web siteleri henüz yapım aşamasında o yüzden Instagram hesaplarını aktif kullanmaya çalışıyorlar. Çalıştıkları küçük esnafları oradan paylaşıyorlar.
Patronsuz Kurye'nin en önemli paydası dayanışma ve gönüllülük. O yüzden bisikleti bozulan arkadaşları için kendi aralarında para toplayıp, bisikletini tamir ettiriyorlar. Kapıları da herkese açık ama Patronsuz Kurye'de olmanın olmazsa olmazlar da var. Rümeysa şöyle anlatıyor o olmazsa olmazları: "Hayvanları sevmek, doğayı sevmek, kadın erkek eşitliğine inanmak, eril bir dil kullanmamak. Bu kriterlere uyan işletmelerle ve müşterilerle konuşmasını beceren, her bisiklet sever Patronsuz Kuryede yer alabilir."
© The Independentturkish