Ev işçileri tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de en güvencesiz çalışan gruplar arasında yer almaktadır. Ev işlerine toplumsal cinsiyet rolleri kapsamında yüklenen anlam, büyük çoğunluğunu kadınların oluşturduğu ev işçiliğinin yapısal olarak şekillenmesi üzerinde de etkili olmaktadır. Bu doğrultuda ev işlerinin karşılıksız ve görünmez olduğu toplum nezdinde ortaya çıktığı görülmektedir. Bundan kaynaklı, toplumsal cinsiyet eşitsizliği, yasal korumadan yoksunluk, sosyal güvenlik hakkına erişememe, çalışma şartlarının kötülüğü, iş güvencesinin olmaması, kötü muamele ve taciz ev işçilerinin karşılaştıkları en önemli sorunlar arasında dikkat çekmektedir. İndependent Türkçe olarak ev işçilerinin sorunlarını dile getirdik,
Gülhan Benli, Ev İşçileri Dayanışma Sendikası (EVİD-SEN) Genel Başkanı:
“Bizi özellikle bu alanda örgütlenmeye iten şey, ‘hizmetçi’ diye genel geçer bir sıfatlandırmayla yaptığımız işin değerinin azaltılıp ve yine aynı nedenden ötürü çalışma alanımızın belirsiz bırakılarak, haklarımız üzerinde keyfi uygulamalara, bundan kaynaklı daha ağır sömürü koşullarına ‘dur’ demek ihtiyacıydı. Bu alanda çalışanların çoğunluğunu kadınlar oluşturuyor. Bunun da bir tesadüften ziyade patriyarkal iş bölümünde kadına biçilen rolden kaynaklandığını görmek zor olmasa gerek. Meseleye bu açıdan yaklaştığımızda mücadelemizin aynı zamanda bir kadın hakları mücadelesi olduğunu da söyleyebiliriz”
Mücadelemiz ekonomik olmakla beraber aynı zamanda kimlikseldir de.
Çalıştıkları evlerde Kül Kedisi akrabaları olmaktan ziyade işçi olduklarını söyleyen Benli, şöyle devam ediyor,
“Bu mücadeleyle beraber kadına biçilen rollerden bazılarının arka plana atılmasını da sorgulayarak eşit bir zeminde buluşmak istiyoruz. Öte yandan, çalıştığımız alan diğer birçok alana kıyasla daha fazla belirsizlik içeriyor. Zira her ne kadar çalışma sahamız diğer insanların özel yaşam alanlarında cereyan etse de aramızdaki ilişki her şeyden önce bir işveren-işçi ilişkisidir. Amacımız, bu sektördeki kadınların sorunlarını gündeme getirmek ve bu alandaki emek sömürüsüne ‘dur’ demek için politikalar ve taktikler üretebilmektir”
Türkiye’de ilk ev işçileri sendikasını biz kurduk
Ev işçilerinin çok büyük çoğunluğunun kadınlardan oluştuğunu söyleyen Benli, bu durumun mücadelelerine de farklı bir boyut kazandırdığını belirtiyor:
“Sadece emek mücadelesi değil aynı zamanda bir kimlik mücadelesi de vermeye çalışıyoruz. Ev işçilerinin çalıştıkları yerlerde karşılaştıkları en önemli sıkıntıların başında da cinsel şiddet, fiziksel şiddet, psikolojik şiddet, ekonomik şiddet geliyor. Ayrıca can güvenliğinin olmaması, çalıştıkları yerlerde hayatlarını kaybetmelerine neden oluyor. Camdan düşüp hayatını kaybediyor veya işveren erkeğin tacizi esnasında kendini korumaya çalışırken öldürülüyor. Bütün bunların temeli ev işçilerinin yasal olarak işçi olarak görülmemesi, hukuki düzenlemelerin oluşturulmaması ve yeterli denetimlerin yapılmaması”
Salgının sorumlusu bizmişiz gibi davranıyorlar
Salgından kaynaklı birçok temizlik işçisinin bu süreçte işsiz kaldığını ifade eden Benli, yatılı olarak çalışanların ise haklarından yararlanamadığı gibi şiddete maruz bırakıldıklarını söylüyor:
“Kendi evlerine ekmek götürebilmek için başkalarının evine temizliğe giden kadınlardan bazıları yatılı olarak çalışıyor. Özellikle evlerde yatılı kalan kadınlar izin gibi haklarından yararlanamıyorlar. Yatılı evlerde kalan kadınların dışarı çıkmamaları için ev sahipleri tarafından kapılar üzerlerine kilitleniyor. Zorla evde tutularak, şiddete maruz bırakılıyorlar. Bu durum işverenlerin kendilerini korumaya alması, salgında bile hizmetlerinin eksik olmamasını istemelerinden kaynaklanıyor. Çünkü kadınların dışarıya çıkması salgını getirmesi anlamına geliyormuş. Onun içinde kadınların haftalık izinleri verilmeyip, “otur oturduğun yerde, dışarı çıkıp hastalığı getirip bize bulaştıracaksın” gibi söylemlerle hayatlarına müdahale ediliyor. Oysa Coronavirüs’e yakalanan üyelerimizden biri çalıştığı evde salgın hastasına baktığı için kendisi de yakalandı.”
Bize sakar, serkeş, asalak muamelesi yapıyorlar.
Feray Ömür, 15 yıldır ev işçiliği yapıyor, 50 yaşında üç çocuğu var.
“Çalıştığımız evlerdeki insanlar genelde bize kötü davranıyorlar. Bizi insan olarak görmüyorlar, insan yerine koymuyorlar. Onların koltukları, halıları, eşyaları bizden çok daha değerli, bizi hor görüyorlar. Her türlü şiddete maruz kalıyoruz. Çalıştığım yerlerden birinde şiddete maruz kaldığım için polis eşliğinde evden çıkmak zorunda kaldım. Yine gittiğim bir evde tacize maruz kaldığım için işten ayrılmak zorunda kaldım”
Hiçbir sağlık güvencesinin olmadığını söyleyen Ömür, şu an çalışamadığını söylüyor:
“Sağlık güvencem yok, hastalandım ve hastaneye gitmek zorunda kaldım. Günü birlik baktığım bir hastadan Corona bulaştı, yetmiyormuş gibi birde Corona oldum. Sağlık güvencem olmadığı için tedavimi yaptırmakta çok güçlük çektim, hala da iyileşmiş değilim, hastalığım devam ediyor. Hastanede kimse suratıma dahi bakmadı, eve nasıl bayılmadan geldim hala kendime şaşırıyorum. Çok korkuyorum, şu an evde yatıyorum ve çalışamıyorum”
Ömür, çalıştığı sürece birçok şiddete maruz kaldığını, şiddetin boyutunun psikolojik, cinsel, fiziksel, ekonomik olarak değiştiğini söylüyor:
“En büyük zorluklarımız bir iş standardımızın olmaması ve tabi ki sigortamızın olmaması. Bir iş tanımımız yok. Birçok işi yapmak zorunda kalıyoruz. İzin günlerimiz belli değil, çalışma saatlerimiz belli değil. Yasal sürelerden çok daha fazla çalışıyoruz. Fazla mesai ücreti alamıyoruz. Belirli saatlerde, insan onuruna yaraşır bir şekilde çalışmak isterdim”
Temizlikte kullandıkları kimyasal maddeler nedeniyle sağlıklarının bozulduğunu söyleyen Ömür, astım, kanser, bel fıtığı, kireçlenme, romatizma ve menüsküsün ev işçilerinin yaygın hastalıkları olduklarını ifade ediyor:
“Dinsel inançlarımızdan, etnik kimliklerimizden ve rengimizden ötürü ayrımcılığa maruz kalıyoruz. Oldukça kötü koşullarda hiçbir güvencemiz olmadan çalışıyoruz. Sorunlarımızı, yaşadıklarımızı daha da çoğaltabiliriz. Geleceğimiz işverenin iki dudağı arasında”
Saygı gördüğüm bir ortamda çalışmak istiyorum.
Arzu Çelebi, 36 yıldır ev işçiliği yapıyor, 51 yaşında, iki çocuğu var.
“Herhangi bir sosyal sigortam ve güvencem yok. Farklı evlerde gündelikçi olarak çalıştım, fakat bu Pandemi döneminde çalışamıyorum. Çalışamadığım içinde evime ekmek götüremiyorum. Pandemi bütün çalışanları derinden etkiledi ama bizim gibi ev işçisi olarak çalışanları çok daha fazla etkiledi. Devletten de herhangi bir yardım almadığımız için koşullarımız çok kötü”
Çalıştığı yerlerde bazı insanların iyi davrandığı gibi, bazı insanların da kötü davrandığını söyleyen Çelebi:
“Ailenin birinden ağır bir şiddete maruz kaldım. Benim gibi ev işçiliği yapan arkadaşlarımın başına sıkça gelen bir durum bu. Çalışma saatlerimize saygı duyulmuyor, hakkımız verilmiyor, bize köle muamelesi yapıyorlar. Rahat yemek yiyemiyoruz. Temiz, taze yemek yemeği bırakın bazı yerlerde aç bile bırakılıyoruz. Yaşadığımız kötü koşullardan ve maruz kaldığımız davranışlardan dolayı psikolojik rahatsızlıklar yaşıyoruz. İş kazaları geçirip, ya ölüyor, ya da sakatlanıyoruz.
Göçmen kadın arkadaşlarımız ise çifte sömürüye maruz kalıyor. Biz sigortasız, güvencesiz çalışırken, göçmen arkadaşlarımız kaçak olarak çalışmak zorunda kalıyor. Göçmen kadın arkadaşlarımızla karşı karşıya getiriliyoruz. Onları bize karşı kullanıp ücretimizi düşürüyorlar. Bende sosyal sigortamın olduğu, saygı gördüğüm bir ortamda çalışmayı çok istiyorum”
Ev işçileri salgın döneminde insan onuruna yakışır koşullarda çalışma hakkına erişemediler
Ceyhun Güler Akademisyen:
"Küresel salgın ev işçilerinin yaşadıkları sorunları derinleştirmiştir. Kayıt-dışı çalışmanın yaygın olması bu durumu daha da ağırlaştırmıştır. Ayrıca ev işçilerinin sayılarının net olarak tespitinin mümkün olmaması ise sorunun boyutunun tam olarak tespit edilmesini engellemiştir. Hali hazırda kayıt-dışı çalışan ev işçileri salgın döneminde çalışma hakkına ilişkin birçok hak ihlali ile karşılaşmıştır. İşsizlik ev işçilerinin salgın döneminde karşılaştıkları en temel sorunlar arasında yer almıştır. Ayrıca bu dönemde çalışma hakkıyla ilişkili temel insan haklarının da ihlal edildiği görülmüştür”
Sosyal güvenlik hakkına erişemeyen ev işçilerinin salgın döneminde sağlanan birçok yardımdan faydalanamadığını söyleyen Güler:
“Ev işçileri bu dönemde sıkça başvurulan kısa çalışma ödeneği, ücretsiz izin ödeneği ve işsizlik ödeneği gibi uygulamalara kayıt-dışı çalışmaları nedeniyle erişememişlerdir. Bu durum ev işçilerinin temel gelirden yoksun kalmalarına neden olurken süreç içerisinde ekonomik nedenlerle önemli sorunların yaşanması kaçınılmaz hale gelmiştir. Temel gelirden yoksun kalan ev işçileri daha çok borçlanmış, borçlarını ve kiralarını ödeyememişlerdir. Ev işçilerinin barınma, sağlık ve beslenme hakkına erişimde sorunlar yaşadıkları görülmüştür.”
Sadece işsizlik değil iş yükü de arttı
Bu dönemde işsiz kalmayıp çalışmaya devam eden veya devam etmek zorunda olan ev işçilerinin de önemli sorunlarla karşılaştıkları belirten Güler:
“Ev işçilerinin salgın döneminde iş yüklerinin arttığı, uzun sürelerle izinsiz çalışmak zorunda kaldıkları, işsiz kalmamak adına daha düşük özlük haklarına razı oldukları, kendilerinin virüsün kaynağı olarak görülmeleri nedeniyle ayrımcı ve kötü muamelelerle karşılaştıkları tespit edilmiştir. Ayrıca ev işçilerinin çalışma ilişkileri içerisinde virüse yakalandıkları ve hastalığı kendi aile bireylerine bulaştırdıkları da görülmüştür. Ancak buna rağmen ev işçileri virüse yakalanmaktan değil işsiz kalmaktan kaygılandıklarını ifade etmişlerdir. Ev işçilerinin salgın döneminde hem aileleri içerisinde hem de çalışma ilişkileri içerisinde daha çok şiddete maruz kalmaları ise araştırmalarımız kapsamında dikkat çeken diğer önemli unsurlar arasında yer almıştır”
Ev işçileri salgın döneminde insan onuruna yakışır koşullarda çalışma hakkına erişemediler
“Çalışma hakkına erişimde yaşanan sorunlarla doğrudan ilişkili olarak ev işçilerinin kendileri ve ailelerinin sağlığı ve iyi yaşaması için yeterli yaşam standartlarını sağlayabilmek adına gerekli olanaklara da erişemedikleri görülmüştür. Yaşanan süreç sosyal devlet ilkesinin bir gereği olarak devletin daha etkin düzenlemeler ve politikalarla ev işçileri için acil önlemler alması gerektiğini acil bir ihtiyaç olarak karşımıza çıkarmıştır”
Yapmış oldukları araştırmalar neticesinde elde ettikleri bulgular kısa ve uzun vadeli farklı ihtiyaçları da görünür hale getirdiğini söyleyen Güler:
“Ev işçilerinin gerekli yasal güvence altına alınmalarının ve çalışma yaşamına ilişkin temel haklardan en az diğer işçiler kadar faydalanmalarının bundan sonra yaşanacak krizlerde ortaya çıkacak hak ihlallerini asgariye indirebilmek için önemli olduğu görülmüştür. Oluşturulacak yasal düzenlemelerin ev işçilerinin özgün sorunlarına odaklanan nitelikte olması gerektiği ayrıca belirtilmelidir. Ev işçilerinin kayıtlı istihdamını teşvik edecek mekanizmaların geliştirilmesi, ev işçilerini örgütleyen sendikaların sosyal bir taraf olarak karar mekanizmalarına dâhil edilmesi de dile getirilebilecek öneriler arasındadır.
Bu dönemde çalışmak durumunda olan ev işçileri için koruyucu ekipmanların sağlanması, hem işveren hem de ev işçilerinin bilgilendirilmeleri ve bilinçlendirilmeleri, ev işçilerine kayıt-dışı çalışsalar dahi asgari temel bir geçim ücreti sağlanması ve sosyal güvenlik hakkına erişim yollarının açılması gerekmektedir. Bununla birlikte ev işçilerinin bu süreçte insana yakışır çalışma koşullarına erişebilmeleri adına işveren teşviklerinin arttırılması gerekliliği üzerinde de durulmalıdır.”
Salgın sonrası döneme adil bir geçiş mümkün kılınmalıdır
Tüm krizlerde olduğu gibi bu dönemde de en büyük yükün iş sınıfının omuzlarında olduğunu söyleyen Güler şöyle devam ediyor:
“Çalışma yaşamında esnekliğin meşrulaştırılması, işçilerin gelir ve iş güvencesinden mahrum bırakılmaları, temel sosyal haklara erişim anlamında yaşanan sorunlar, işçi sağlığı ve iş güvenliği gözetilmeksizin çalıştırılan işçiler, bir anda kendilerini işsizler ordusu içerisinde bulan milyonlar, bu dönemde karşımıza çıkan olumsuz tablonun sadece küçük bir bölümünü temsil etmektedir. Bu durum görünür şekilde çalışma hakkı ve temel insan hakları bağlamında önemli ihlalleri karşımıza çıkarmaktadır. Özellikle çalışma yaşamı içerisinde en güvencesiz grubu oluşturanlar, kayıt-dışı çalışanlar sorunları çok daha derin bir şekilde hissetmektedir. Bu süreç içerisinde yaşanan sorunların çözümü adına önerileri ve talepleri her zamankinde daha çok gündeme getirmeli ve görünür kılmalıyız. Sadece mevcut süreç içerisinde de değil bu dönemden sonra yaşanacak olan geçiş sürecinde karşılaşılacak olası sorunlar ve bu sorunlara yönelik adil çözüm önerileri de yüksek bir sesle ve samimiyetle tartışmaya açılmalıdır.”
© The Independentturkish