Türkiye nüfusu yaşlandı, yaşlı bakımı daha da önem kazandı… Prof. Dr. Çakır: Pandemide sosyalleşmenin azalması ve izolasyon, yaşlılarda depresyonu artırıyor

Pandemi sürecinin uzaması ve dışarıya çıkmanın kısıtlanması, özellikle 65 yaş ve üstü olarak tanımlanan yaşlı kesimi olumsuz etkiledi. Yaşlılarda artan kaygı, uyku bozukluğu ve depresyonla nasıl mücadele edileceğini Prof. Dr. Sibel Çakır'la konuştuk

TÜİK verilerine göre, Türkiye'deki yaşlı nüfus yüzde 7,1’den yüzde 9,5’e yükseldi / Fotoğraf: AA

Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) hazırladığı "Hayat Tabloları 2017-2019" verilerine göre, ülkede beklenen ortalama yaşam süresi 78,6 yıl.

Türkiye'de 2013-2015 döneminde erkeklerde 75,3 yıl olan ortalama yaşam süresi 75,9, kadınlarda ise 80,7 yıldan 81,3 yıla yükseldi.

65 yaşında olan bir kişinin kalan yaşam süresi ortalama 18 yıl olarak kayıtlara geçerken, bu süre erkeklerde 16,3 yılken, kadınlarda 19,6 yılı buluyor.

Buna göre, 65 yaşındaki kadınların erkeklerden ortalama 3,3 yıl daha fazla yaşaması bekleniyor.

Yaşlı nüfus yüzde 7,1'den yüzde 9,5'e yükseldi

TÜİK'in açıkladığı Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi (ADNKS) 2020 sonuçlarına göre ise geçtiğimiz yıl 0-14 yaş aralığındaki nüfus 19 milyon 68 bin 237 kişi, 15-64 yaş arasındaki nüfus 56 milyon 592 bin 570 kişi, 65 yaş üzeri nüfus ise 7 milyon 953 bin 555 kişi oldu.

Çalışma çağı olarak tanımlanan 15-64 yaş grubundaki nüfusun oranı, 2019'da yüzde 67,8 iken 2020'de yüzde 67,7'ye düştü.

Çocuk yaş grubu olarak tanımlanan 0-14 yaş grubundaki nüfusun oranı da karşılaştırması yapılan 2007 ve 2020 yılları arasında yüzde 26,4'ten yüzde 22,8'e gerilerken, 65 ve üstü nüfusun oranı ise yüzde 7,1'den yüzde 9,5'e yükseldi.

2019 yılında 32,4 olan ortanca yaş da 32,7'ye çıktı.

Tüm bu veriler, Türkiye nüfusunun yaşlanmakta olduğunu ortaya koyarken, yaşlı bakımı daha da önem kazandığını ortaya koyuyor. 

Yaşlıların fiziksel ve ruhsal sağlık durumu ise koronavirüs pandemisinde daha da etkilendi.

Bu durumun başında ise artan kaygı ve depresyon gibi durumlar geldi.

Bahçeşehir Üniversitesi (BAU) Tıp Fakültesi Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Sibel Çakır'la yaşlılarda depresyonun neden olduğu olumsuzlukları ve bu duruma karşı yapılabilecekleri konuştuk.

Yalnızca pandemi döneminde değil, öncesinde de yaşlıların sağlık hizmetine erişim konusunda zorluk çektiğini ifade eden Sibel Çakır, halk sağlığı ve aile hekimliği mekanizmasının kısmen yeterli olduğunu, yaşlılar açısından büyük hastanelerden randevu alabilmek ya da gidip beklemek gibi durumların çok da kolay olmadığını savundu.

Prof. Dr. Çakır, halihazırda birtakım zorluklarla karşılaşan 65 yaş ve üstü kesimin, salgın nedeniyle bir yıldır kısıtlı süre dışarı çıkabilmesinin psikolojik ve fiziksel anlamda olumsuz etkilere neden olduğunu söyledi.

"Daha iyi ve sağlıklı yaşlanmak mümkün"

Yaşlanmanın önüne geçilemese de daha iyi ve sağlıklı yaşlanmanın mümkün olabileceğini belirten Sibel Çakır; hipertansiyon, felç riski, demans ve parkinson gibi hastalıklardan sonra yapılabileceklerin daha kısıtlı olduğunu hatırlatarak, erken harekete geçmenin ve koruyucu sağlık hizmetleri ile uygulamalarının önemini vurguladı.

Prof. Dr. Çakır, sözlerini şu ifadelerle sürdürdü:

Uyku bozukluğu, fiziksel bozukluğa ve depresyona, o da iştah değişikliğine ve kilo kaybına neden oluyor. Stres ve depresyonla birlikte beslenme problemleri, vücut direncini düşürüyor, bağışıklık sistemini olumsuz etkiliyor. Bunlar bir zincir halinde sağlıkta olumsuzluklara neden oluyor.

Evde yalnız olmama, bir akraba ya da başkasından destek alıyor olmanın önemine değinen Çakır, ayrıca kamu görevlilerinin,yerel yönetim ve sağlık hizmeti uygulayıcılarının ev ziyaretlerinin de izolasyon ve yalnızlığın giderilmesi bakımından olumlu etkilerinin bulunduğunu anlattı.

Manevi ve ekonomik yüke de dikkati çeken Sibel Çakır, yaşlı bakımının pahalı ve zorlu bir hizmet olduğunu belirterek, bu durumun hem bakılan hem de bakan açısından sıkıntı yaşatabildiğini dile getirdi.

"Orta yaştan itibaren önleyici, koruyucu tıp önlemleri artırılmalı"

Orta yaştan itibaren önleyici, koruyucu tıp önlemlerini artırmaya ve sağlık okuryazarlığının önemine değinen Çakır, "Yaşlanma hem ekonomik düzeyi hem de yaşam kalitesini bozuyor. Disability (yeti yitimi), yaşlı sağlığındaki sorunları kat be kat artırıyor. Koruyucu sağlık önlemleri almamak, hızlı yaşlanma ve yeti yitimi, yaşam kalitesini azaltıp, bağımsız yaşama süresini kısaltıyor ve bakıma muhtaç yaşanılmasına neden oluyor" şeklinde konuştu.

"Kırsaldan kente göç, komşuluğun zayıflaması ve iletişimin azalması, yaşlıların ruh sağlığını olumsuz etkiliyor"

Prof. Dr. Çakır, kırsaldan kente göçle birlikte aile ve komşuluk bağlarının zayıflamasının, iletişimin azalmasının da yaşlıların ruh sağlığını olumsuz etkilediğini belirterek, şu sözleri söyledi:

Kırsaldan kente göç arttı, geleneksel komşuluk ilişkileri azaldı. Artık kentler, yaşlı dostlu yerler değil. Yaşlılar rahatça parka gidemiyor, sosyalleşemiyor. Büyük binalarda ya da çocuklarından, yakınlarından uzak yerlerde ve hatta başka şehirlerde yaşıyor. Sosyal sağlık sistemleri yetemiyor. Eskiden 5 çayları vardı, komşu günleri, eş dost akraba ziyaretleri, buluşmalar vardı. Köy kahveleri, orduevleri, öğretmenleri yine sosyalleşme mekanları idi. İzolasyon, yalnız kalmanın artması ve becerilerin yitirilmesiyle, yardıma muhtaç hale gelindi.

Prof. Dr. Sibel Çakır BAU.jpg
Prof. Dr. Sibel Çakır / Fotoğraf: BAU

 

Prof. Dr. Çakır, Türkiye'de bu konuda hazırlanmış çalışma olmasa da dünyanın pek çok ülkesinde pandeminin yaşlıları etkilediği, depresyon, uyku bozukluğu ve anksiyeteyi arttığına yönelik pek çok yayının bulunduğuna da dikkati çekti.

Hekimler olarak ağır depresyonu olan yaşlı sayısında artış gördüklerini belirten Sibel Çakır, "Pandemi sürecinin başlamasıyla yaşlılar evden çıkamayınca, parka, markete bile gidemeyince, uyku bozuklukları, kaygı ve depresyon sıklığında ciddi artış gözlemledik" şeklinde konuştu.

65 yaş ve üstü olarak tanımlanan yaşlıların yaklaşık yüzde 15'inin pandemide dahî çalışmak zorunda kaldığını belirten Çakır, sosyal güvencesi ya da geliri olmadığından çalışmak zorunda kalan kişilerin ekonomik açıdan desteklenmelerinin önemine vurgu yaptı.

"Yaş ayrımcılığı pandemi döneminde zirve yaptı"

Yaş ayrımcılığı konusuna da değinen Prof. Dr. Çakır, üslup vurgusu yaparak, 'yaşlıların yavaş olduğu, bir işe yaramadıkları ya da bir şeyden anlamadıkları' şeklindeki önyargılardan uzak durulması gerektiğini, onları damgalayacak, yanlış söylemlerden kaçınılması gerektiğini söyledi:

Daha insani davranmak, yaşlılara desteği artırmak, onların ekonomik ihtiyaçlarının giderildiği bir sosyal sistem oluşturmak şart. Diğer yandan yaş ayrımcılığı da yapmamak gerekli. ‘65 yaş üstü sokağa çıkamaz' denilerek aslında onları korumaya çalışırken, bir yandan onları damgalamaya, dışlamaya yönelik davranış sergiledik. Zaten mental olarak da kırılgan olan yaşlılara, ‘Sokağa çıkamazsın, hastalık bulaştıracaksın' denilerek, yanlış iletişim örnekleri sergilendi. Yaş ayrımcılığı pandemi döneminde zirve yaptı. Dezavantajlı grupları, dezavantajından dolayı toplum dışına itmek tehlikeli ve riskli.

 

"Kapı komşunuza hal hatır sormak, markete giderken ihtiyacını öğrenmek çok önemli"

Toplumsal olarak, yaşlıların olumsuzluklardan daha az etkilenmesi için neler yapılabileceğini de sorduğumuz Sibel Çakır, iletişimde kalmanın öneminde vurgu yaptı:

Yaşlıları telefonla da olsa aramak, mümkünse onlara görüntülü cihaz ulaştırmak olumlu yönden etkili. Kapı komşunuza hal hatır sormak, markete giderken bir ihtiyacını öğrenmek çok önemli. İzolasyonu azaltacak eylemlerde bulunmalı. İletişimin azalması, izolasyon ve yalnızlığın artması, psikolojik ve psikomatik hastalıkları tetikliyor. Zaten yaşlılar, bu süreci daha da ağır yaşadı. Bir yandan vaka artışları ve ölümlerin getirdiği tedirginlik, diğer yandan kendi yaşıtlarıyla, arkadaşlarıyla ilgili olumsuz haberler ve kayıplar, onları daha da zorladı. Şu dönemde iletişime, birbirimize desteğe her zamankinden daha çok ihtiyacımız var.

 

"Her 100 yaşlıdan 16'sında depresyon saptanıyor"

İstanbul Tıp Fakültesi tarafından 2005 yılında hazırlanan "yaşlılıkta depresyon" çalışmasında kapı kapı dolaşılarak saha çalışması yapıldığını ve yüzde 16 oranında depresyon saptandığını belirten Çakır, pandemi sürecine ilişkin Türkiye'de araştırma yapılmadığını ancak bu oranın arttığını tahmin ettiklerini söyledi.

Ortalama yaşam süresinin arttığına dikkati çeken Prof. Dr. Sibel Çakır, geçmişte 40-45 yıl olan sürenin kadınlarda günümüzde 82-83, erkeklerde ise ortalama 78 yıl olduğunu belirtti.

"Türkiye nüfusundaki yaşlı oranı, giderek artıyor. Geçmişte yüzde 8 iken, istatistiki projeksiyonlar bu sayının yüzde 20'ye dayanacağını gösteriyor" diyen Çakır, Güney Kore'den de örnek vererek, kadınların ortalama 92 yıl yaşadığını söyledi.

"Nüfusu genç ülke" sınıfından "nüfusu yaşlanan ülke" konumuna geçilmekte olduğunu belirten Çakır, yaşlı bakımının ileri dönemlerde daha da önemli hale geleceğini ifade etti.

 

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

 

"Bağımsız ve sağlıklı yaşam süresi daha önemli hale geldi"

Geçmişte 50'li yaşlarda emekli olunurken, günümüzde 70'lerinde aktif, dinç, üretken pek çok kişinin olduğunu belirten Sibel Çakır, ortalama ömrün uzamasının, çalışma süresi ve üretimin de uzamasını, aynı zamanda bağımsız ve sağlıklı yaşam süresinin daha önemli hale gelmesini sağladığını kaydetti. Çakır, "Yaşlı kesim artık daha çok hayatın içinde" yorumunu yaptı.

35-40'lı yaşlardan itibaren hücresel düzeyde yaşlanmanın başladığına dikkat çeken Prof. Dr. Çakır, daha sağlıklı, aktif ve "hayatın içinde nasıl oluruz"un bilinmesi ve ona göre hareket edilmesi gerektiğini belirtti.

"Yaşlılara iş, emeklilik ve sosyal hayat açısından fırsat sunmak gerekli"

Yaşlıları rahat ettirmenin bir yolunun da onlara yönelik iş, emeklilik ve sosyal hayat açısından fırsat sunmaktan geçtiğine de değinen Sibel Çakır, dijital okuryazarlık eğitimi verilmesi gerektiğini ifade etti.

"Dijital okuryazarlık eğitimi şart"

Çakır, "Türkiye'de geçmişte okuma yazma seferberliği yapılmış, herhangi bir nedenle okuma yazma öğrenmemiş kişilere bu eğitim verilmişti. Şimdi de benzeri, dijital okuryazarlık eğitimi için şart. Pek çok alanda dijitale geçiş var, yaşlıların da bu alandan kopuk olmaması sağlanabilir" şeklinde konuştu.

Medyaya da görev düştüğünü belirten Prof. Dr. Sibel Çakır, doğru ve gerçek haberciliğin öneminin daha da anlaşıldığını belirterek, özellikle kaynağı belirsiz yazılara ve dezenformasyona karşı uyardı.

"Toplumdaki farklı yaş grupları zenginliktir"

Son olarak Çakır, toplumda farklı yaş gruplarının birbirini zenginleştiriğini, herkesin birbirine öğretecek şeyleri bulunduğunu ve ileri yaşın da yaşamın doyumlu, olgun, normal bir evresi olduğunu unutmamak gerektiğini kaydetti.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU