Bir sönüp bir alevlenen "Cenazeniz camiye gelmesin" tartışması… İlahiyatçılar da farklı görüşte

Ebubekir Sifil'in fitilini ateşlediği "İslam'la alay edenlerin cenazeleri camiye gelmesin" tartışması büyüdü. Sifil'e destek verenler kadar karşı çıkanlar da var

Fotoğraf: Reuters / Arşiv

İlahiyatçı Ebubekir Sifil, yazar Yılmaz Özdil ve Cüneyt Akman'ın dini sembol ve değerlerle alay ettiğini söyleyerek Diyanet İşleri Başkanlığı'na bir çağrıda bulundu: Kim olurlarsa olsunlar, öldüklerinde cesetleri camilerimize sokulmasın, cenaze namazları kılınmasın.

Sifil'in bu sözleriyle tekrar alevlenen tartışma aslında uzun yılların ürünü.

Daha önce de Timurtaş Uçar bir vaazında benzer bir teklifte bulunmuştu.

''Cenaze namazı kılmaya mecbur musunuz?''

İslami kesimin bir dönem en fazla kulak verdiği din adamlarından biri olan Uçar, 1990'lı yıllarda verdiği vaazda şunları söylemişti:

Çağdışı demekle İslam'ı kastediyorlar. Hiç kimsenin itirazını kabul etmem. Çağdışı dediği zaman şu Kur'an'ın huzurunda yemin ediyorum ki İslam'ı kastediyorlar. Siz İslam'a çağdışı diyorsunuz. Çağdışı demek ‘Geçersiz, kıymetsiz, değersiz, bir şeye yaramaz' demek değil mi? Peki, neden bir gazeteciniz öldüğü zaman, bir politikacınız öldüğü zaman, bir genel müdürünüz öldüğü zaman, bir profesörünüz öldüğü zaman neden çağdışı dediğiniz İslam'ın camisinin musalla taşına getirip o leşinizi musallat ediyorsunuz? Hani çağdışıydı? İslam çağdışı, cami çağdışı, hocalar çağdışı, musalla taşı çağdışı…

E sen niye cenazeni getirip çağdışı camisinin o musallata taşına koyuyorsun, götür meyhaneden kaldır kafir adam. Gazinodan kaldır cenazeni, restorandan kaldır, diskotekten kaldır, karnavaldan kaldır cenazeni. Niçin camiye getiriyorsun? Sahtekar oğlu sahtekarlar! Ne korkunç hile görüyor musunuz? Hem İslam'a çağdışı diyecekler hem de pislik cenazelerini camiden taşıyacaklar. Ve Müslümanlar da önlerine gelen her cenazeyi kaldırmaya mecburmuş gibi o ölünün arkasında durup tekbir alıyorlar. Mecbur musunuz ya? Kılmayın bu heriflerin cenaze namazını. Hiçbir kanun maddesi sizi zorlayamaz vallahi. Özgürlükçü demokrasi dedikleri şu sistem içinde hiçbir Müslümanı musalla taşına gelen cenazenin namazını kılacaksınız diye vallahi zorlayamazlar. Hiç kimse zorlayamaz.

Timurtaş Uçar bu vaazının devamında, "Basın şehidi", "Vazife şehidi", "Demokrasi şehidi" gibi nitelendirmeleri de eleştirmiş ve şehit ifadesinin Kur'an'da geçen bir kavram olması nedeniyle İslam'ı çağdışı olarak görenlerin kullanmaması gerektiğini sert bir tonla ifade etmişti. 

Eski tüfek solcular, Dev-Genç lideri ve yoldaşların "hüsn-ü şahadetleri"

Türkiye'de sosyalist bir düzen getirmek için arkadaşlarıyla birlikte 1965 yılında Devrimci Gençlik (Dev-Genç) örgütünü kuran Bülent Uluer, 2017 yılında hayatını kaybetti.

Uluer için Karacaahmet'teki Şehitler Camii'nde kılınan cenaze namazı, tartışmanın sembolü olacak görüntülere sahne oldu.

Uluer'in cenaze namazına Alper Taş, Sezgin Tanrıkulu, Ömer Laçiner, Celalettin Can ve Osman Baydemir'in yanı sıra çok sayıda sosyalist ve devrimci katıldı.

Cenaze namazını kıldıracak imam adet olduğu üzere mikrofonu eline aldı ve Uluer'in arkadaşlarına merhumu nasıl bildiklerini ve haklarını helal edip etmediklerini sordu. 

İmam, o konuşmada şunları söylemişti:

''Dev-Sol'un kurucularından Bülent Uluer beyefendiye Rabb'im gani gani rahmet eylesin. Bu vatana, bu bayrağa, bu millete yapmış olduğu hizmetlerin mükafatını ahiret yurdunda nimetleriyle kendisine taltif eylesin. Çıkmış olacağı bu son yolculuğunda siz değerli dostlarından, sevenlerinden, arkadaşlarından ve yoldaşlarından bir hüsn-ü şehadet ve hak helalliği bekler…. Kendisinin Allah'a, Resulullah'a, Kitabullaha, İslam'a ve ahiret gününe iman etmiş iyi bir insan, iyi bir arkadaş, iyi bir dost, iyi bir komşu, iyi bir Müslüman olduğuna şahitlik eder misiniz? Kendisini dünyevi, uhrevi, maddi, manevi arkadaşlık, dostluk, var ise kul haklarınızı helal ediniz…''

Namaz bittikten sonra tabut sırtlanmış ve Dev-Genç marşı eşliğinde cenaze arabasına taşınmıştı.

 

 

Zaman içinde, "Cenazeleriniz camilere gelmesin" tartışması çok kez başladı, başladığı gibi sonra da unutuldu.

Özdil'in yanıtı

Son tartışmanın fitilini ateşleyen Sifil'e Sözcü gazetesindeki köşesinden yanıt veren Yılmaz Özdil şu ifadeleri kullandı:

Türkiye'de onbinlerce aile, babasının, evladının, akrabasının cenazesini camiye götürmemin, kısıtlamalar nedeniyle cenazesini bile kılamamanın ızdırabını yaşıyor. Tam böyle bir çaresiz dönemde, "cesedinizi camiye almayız haa, cenaze namazınızı kılmayız haa" diye tehdit savurması, dini vecibemizi cezalandırma yöntemi olarak kullanması… Şuursuz yobazın, insanlıktan ne kadar çıkmış olduğunun, bizi tehdit ederken aslında kimleri rencide ettiğinin farkında bile olmadığının kanıtıdır. 
Bana gelince…
Camiye almazsan, cemevinden kaldırırlar, müsterihim.
Sen düşün

Hayri Kırbşoğlu: Asıl sorun hakikat tekelciliği

İlahiyatçı Hayri Kırbaşoğlu bu durumu "Hakikat tekelciliği" ile açıklıyor. 

Bu tür sözleri sarf edenler için muhataplarının Müslüman olmasının yetmediğini ve kendileri gibi düşünmeyen herkesi "Sapık, dinsiz, kafir, hain" olarak yaftaladıklarını söyleyen Kırbaşoğlu, "Bu tür insanlar İslami kesimde de var, sol camiada da var, başka kesimlerde de var. Hakikatin yalnızca kendileri tarafından dile getirebileceklerine inanmış durumdalar. Bu bana göre IŞİD'in farklı bir versiyonu" dedi. 

İslam ulemasının çok uzun bir süre İslam toplumunda ölenlere çok iyimser davrandığını ve aksi bir vasiyette bulunulmadıysa Müslüman muamelesi yaptığını dile getiren Kırbaşoğlu ''Ama şimdiki hakim yaklaşım en büyük zararı dindarlara ve dine bakışa veriyor. Bu durum deizmi ve ateizmi yaygınlaştırıyor. Bu dil, bu üslup hatta bu yüz ifadeleri o kadar itici hale geldi ki… İnsanlar İslam dendiği zaman kaçacak halde. Bir Müslüman'ın dini başkalarına güzel ahlakıyla sevdirmesi gerekiyor ama bu kafadaki insanlar insanları İslam'dan nefret ettirmek için ellerinden geleni yapıyorlar'' ifadelerini kullandı.

 

hayrikırbaşoğlu.jpg
Hayri Kırbaşoğlu / Fotoğraf: Twitter

 

''Kendileri gibi düşünmeyen dindarları bile camiye yaklaştırmamaya çalışabilirler''

''Yakında bırakın Yılmaz Özdil gibileri, kendi gibi düşünmeyen dindarları bile camilere yaklaştırmamaya çalışabilirler'' diyen Kırbaşoğlu şu şunları söyledi:

"Bu kesimler neden bu kadar cüretkar? 28 Şubat'ta böyle cüretkar değillerdi. Bunları himaye eden siyasi güçler var. Bu açıklamalar gündem değiştirmek için, insanlar bozuk ekonomiyi konuşmasın diye başlatılıyor bile olabilir. Bu ihtimali kesinlikle yabana atmamak gerekir. İktidarın ciddi bir tepki vermemesi de bunun göstergesi"

İhsan Şenocak: Dua ile alay eden küfre girer, öldüğünde namazı kılınmaz

İlahiyatçı İhsan Şenocak, sözlerine "Mücerret olarak şu kişi kafirdir" demem ancak Allah, Kur'an-ı Kerim'de İslam'ın hakikatiyle, mukaddesatıyla alay edenleri kafir olarak nitelendiriyor. Söz konusu ayetler Tövbe Suresi'nde bütün açıklığıyla ortadadır" diyerek başladı.

Geçtiğimiz günlerde Diyanet tarafından yapılan yağmur duasına yönelik eleştirilere değinen Şenocak, ''Allah Azze ve Celle Kur'an-ı Kerim'de, 'Rabbinize istiğfar edin üzerinize bol bol yağmur indirsin' buyuruyor. Buna rağmen biri kalkıp da dua ile, milletin, diniyle, imanıyla alay ederse küfre girer. Böyle birinin öldüğünde namazı kılınmaz'' ifadelerini kullandı. 

 

İhsan Şenocak.JPG
İhsan Şenocak / Fotoğraf: Twitter


''Diyanet İşleri Başkanı'nı imamlar seçmeli, memuriyetten önce Allah'a kulluk davası vardır''

Diyanet İşleri Başkanlığı'nın bir devlet kurumu, imamların devlet memuru olmaları nedeniyle herhangi bir kişinin cenaze namazını kılıp kılmaması üzerinde bir tasarruflarının olmadığına yönelik eleştirilere de değinen Şenocak, ''Mesele esasında problemli. Osmanlı'da vakıflar vardı ve bütün hocalar maaşlarını vakıflardan alırdı. Vakıflara el konuldu ve Diyanet kuruldu. Şimdi yapılması gereken Diyanet'i özerk bir yapıya kavuşturmak. Hocalar maaşlarını Cumhuriyet dönemine intikal eden vakıflar üzerinden almaya devam etmeliler. Diyanet İşleri Başkanını da imamlar kendi aralarında seçmeli. İslam'a söven, ‘Hükümleri çağın gerisinde kalmıştır' diyenlerin namazları elbette kılınmamalı. Memuriyetten önce Allah'a kulluk davası vardır. Allah'a isyan olan yerde kula itaat yoktur. Bir imam kardeşimin neyi nasıl yapacağını İslam'la alay etmekle maruf birkaç ahlak yobazı değil, Kur'an belirler. Adam yaşarken ‘İslam'a muhtaç değilim, ona dair her hakikatten nefret ediyorum' diyorsa cenazesi de tabii ki musalla taşına getirilmemeli'' dedi.

Açık küfür iradesi yoksa cenazeye ''neden geldin'' denmez

Diyanet İşleri'nin önceki başkan yardımcılarından Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz ise "Bilinen bir şey değilse, kişinin açık küfür iradesi yoksa, camiye gelen cenazesi için 'Neden geldi' dememize yol açacak bir geleceğimiz yok. Cenazesi kabul edilir ve namazı kılınır" diyor.

 

Hasan Kamil Yılmaz
Hasan Kamil Yılmaz / Fotoğraf: AA

 

''Kişi yaşamı boyunca yüzde 90 küfre, yüzde 10 imana hamlettiyse de onu Müslüman olarak kabul etmemiz gerekir" diyen Yılmaz sözlerini şöyle devam ettirdi: 

Aslolan dışa itmek değil içe çekmektir. Asırlar boyunca teamülümüz dışlamak değil yaklaşmak, yakınlaşmak olmuştur. Müslümanların sözleriyle de kucaklayıcı olması gerekir. Çok ham, kaba, itici davranışlar ister istemez temsil ettiğimiz değerlere negatif enerji yükleyecektir. İslam'ın gülen yüzünün görüldüğü yollar tarih boyunca diğer insanlara daha sıcak geldi. Dışlayıcı çabalar ise kitleler tarafından olumsuz karşılandı.

 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU