Irak'ın işgalinin, yıkımın ve milyonlarca Iraklının öldürülme sebebi nedir? Amerikalı dostlarımız bize bu soruyu cevaplasın.
Neden Irak? Sebep ne? Bin Ladin, Iraklı mıydı? Hayır, değildi. Şu New York'u vuranlar Iraklı mıydı? Hayır, değildiler.
Pentagon'u vuranlar Iraklı mıydı? Hayır, değildiler. Irak'ta kitle imha silahları mı vardı? Hayır, yoktu.Eğer Irak'ta kimyasal silah bulunsaydı bile, Pakistan, Hindistan, ABD, Fransa, İngiltere, Rusya gibi devletlerin nükleer bombaları var.
Tüm bu ülkeler yok mu edilmeli? Haydi o zaman, kitle imha silahı olan bütün ülkeleri yıkalım.
Bir yabancı güç gelip bir Arap ülkesini işgal eder ve başkanını asar. Bizlerse kenarda oturup bu duruma güleriz. Saddam Hüseyin'in idamını neden soruşturma konusu yapmadılar?
Bir Arap ülkesinin ve Arap Birliği üyesi ülkenin lideri nasıl böyle asılabilir? Saddam Hüseyin'in politikası üzerine veya onunla aramızdaki anlaşmazlıklar hakkında konuşmuyorum.
Hepimizin onunla siyasi konularda anlaşmazlıkları olmuştu, tıpkı şu anda burada yaşadığımız anlaşmazlıklar gibi. Burada, şu salonda birlikte oturmak dışında hiçbir şeyi paylaşmıyoruz. Neden Saddam Hüseyin'in öldürülmesi konusunda bir soruşturma olmuyor?
Bir Arap lideri asılarak idam edilmişken, hepimiz kendi köşelerimizde oturuyoruz, neden? Belki sizden biri, bundan sonra asılan isim olacak.
Amerika, Saddam Hüseyin'le aynı safta Humeyni'ye karşı savaştı. Saddam onların arkadaşıydı. Dick Cheney, Saddam'ın yakın dostuydu. Donald Rumsfeld, ABD savunma bakanıyken Irak yıkıldı.
Rumsfeld de Saddam'ın arkadaşıydı. En sonunda Saddam'ı sattılar ve astılar. Sizler de Amerika'nın dostlarısınız. Hadi, 'siz' demeyelim de 'biz' diyelim. Ama, Amerika bir gün bizi de asabilir.
Biz, birbirimizin düşmanıyız. Bunu söylediğim için üzüntülüyüm. Birbirimizden nefret ediyoruz. Birbirimizi kandırıyoruz. Bir diğerimizin derdine gizlice seviniyoruz. Birbirimize tuzak kuruyoruz. Bizim istihbarat kurumlarımız, düşmanlarımız yerine birbirimize karşı tuzak kuruyor.
Biz, birbirimizin düşmanıyız. Bir Arap'ın düşmanı, diğer Arap'ın dostu. Bir Arap ülkesi olan Suriye'de buluştuk.
Ama Suriye'nin İran, Rusya ve Türkiye ile olan ilişkileri, onun diğer komşu Arap ülkeleriyle olan ilişkilerinden binlerce kat iyi. Şu Libya'nın İtalya ile olan ilişkisi, komşuları Tunus ve Mısır'la ilişkilerinden bin kat iyi. Arapların hali işte bu!
Taha Kılınç'ın 2017 senesinde Yeni Şafak'taki köşesine taşıdığı bu sözler, Muammer Kaddafi'ye aitti. Kaddafi'nin yanıldığı tek nokta ölüm şekliydi.
Suriye'nin başkenti Şam'da yaptığı bu konuşmadan yaklaşık 3 yıl sonra katledilecekti.
Kaddafi 42 yılı aşkın sürede yönettiği Libya'da Libyalılar tarafından 20 Ekim 2011 tarihinde başı taş ve sopalarla ezilip, üstelik vücudu istismar edilerek öldürüldü.
Ortadoğu'daki çoğu diktatör gibi o da sıcak yatağında huzur içerisinde ölmemişti.
Kansız bir darbe
İtalyanlar 1931'de Ömer Muhtar'ı idam ederek Libya çöllerindeki isyan ateşini bir nebze dindirmişti; fakat II. Dünya Savaşı ile beraber Müttefik Devletler, İtalya'nın Afrika'daki hâkimiyetine son vererek Libya'yı İtalyan işgalinden kurtardılar.
İngilizlerle yakın ilişkiler kuran Şeyh İdris es-Senûsi, 1951'de bağımsız Libya'nın ilk ve son kralı olarak tahta geçti.
Senûsi, dünyanın en fakir ülkelerinden birisi olan Libya'nın başına geçtiğinde Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin eski Hakkâri Valisi Orhan Koloğlu'nu başbakan olarak göreve getirdi.
Yine Türk Dışişleri'nde çalışan Abdullah Busayri'yi de dışişleri bakanı olarak ataması dikkat çekmişti.
Senusi'nin Türkiye ile ilişkisi bununla da sınırlı kalmayacaktı.
1958 senesinde Libya'da büyük petrol yatakları bulunduğunda ülke siyasetinde kazanlar kaynamaya başlamıştı.
Senusi'nin Batıya verdiği tavizler ve çevresinde bulunan kişilerin içine düştükleri yolsuzluk dehlizi, artık yavaş yavaş Kralı da bu bataklığa çekmeye başlamıştı.
Öte yandan Mısır lideri Nasır'ın başlattığı Arap milliyetçiliği dalgası yayılmış ve Libya'ya kadar ulaşmıştı. Henüz 27 yaşında Yüzbaşı rütbesinde bulunan genç bir asker bu fikirlerden fazlasıyla etkilenmişti.
Kendisi gibi genç ve muvazzaf subaylarla harekete geçerek Senusi'yi iktidardan devirecek kişi Muammer Kaddafi'den başkası değildi.
Şeyh İdris es-Senûsi, 1969 senesinde eklemlerindeki ağrılara şifa bulmak üzere Bursa kaplıcalarına gelmişti.
Bu sırada harekete geçen Cunta hareketi El–Fatah ismini verdikleri kansız bir devrimle es-Senûsi'yi resmen devirmişlerdi.
Darbe sırasında herhangi bir direnişin olmamış olması Senusi iktidarının halk tarafından herhangi bir teveccühe sahip olmadığının somut bir kanıtıydı.
Yüzbaşılıktan albaylığa ve önderliğe giden yol
Darbe gerçekleştikten sonra Muammer Kaddafi, önce yüzbaşı rütbesinden albaylık rütbesine terfi ettirilmiş, ardından da 12 kişilik Devrim Konseyi'nin başına geçerek ordunun tüm komutasını eline almayı başarmıştı.
Bu süreçte Kaddafi'nin sağ kolu Halife Hafter olmuş; ama Hafter ABD'nin eline geçmesinden sonra Kaddafi'ye karşı yürütülen operasyonların başaktörü olarak öne çıkmıştı.
Antikapitalist ve Siyonizm karşıtı bir idare ile Cumhuriyet rejimine geçen Kaddafi'nin en büyük hayali Mısır'la birleşerek Arap toplumlarını bir araya getirmekti; ama özellikle Suudi Arabistan'ın Kaddafi karşıtı siyaseti bu ülkünün gerçekleşmesini engelleyecekti.
Başkenti Trablus'a taşıyan Kaddafi, Batı ile amansız bir mücadeleye girişti. ABD'nin terör kampları olduğu gerekçesiyle Libya'daki bazı bölgeleri bombalaması Kaddafi'nin Batı ile olan ilişkilerini kopma noktasına getiren bir operasyon oldu.
Tüm bunlara rağmen Libya'yı Batı dünyasından kopartacak en önemli gelişme 1988 yılında meydana gelen Lockerbie Faciası oldu.
Pan Amerikan Havayolları'na ait Boeing 747 tipi uçak bombalanarak İskoçya'nın Lockerbie bölgesine düşmüş ve yaklaşık 270 kişi bu olayda hayatını kaybetmişti.
Olayla ilişkisi olduğu tespit edilen iki Libyalının yargılanmak istenmesine Muammer Kaddafi karşı çıkmış ve bu durum ilişkileri büyük bir çıkmaza sokmuştu.
Olayın faili olarak gösterilen Abdül Basit el-Megrahi 2003 tarihine kadar Kaddafi'nin koruması altında kalacak; bu durum Libya için ağır ambargo ve yaptırımlarla sonuçlanacak bir devrin başlamasına neden olacaktı.
Kaddafi, Devrim Konseyi'nin başındaki görevi sırasında Libya'da anayasa gibi itibar görecek Yeşil Kitap'ı yazdı. Burada Libya halkı için yeni bir yönetim anlayışı olarak Cemahiriyeyi ortaya attı.
Kaddafi, halkın yönetime doğrudan katılımını gerçekleştirmek üzere Temel Halk Kongreleri organize etti ve Bakanlar Kurulu olarak hareket edecek Genel Halk Komitesi'ni ikame etti.
Tüm bu girişimlere rağmen; Kaddafi ülke sistemi içerisinde önemli bir yere sahip kabile anlayışını güçlendiren birtakım adımlar attı.
Kendisine yakın kabilelerin temsilcilerini önemli makamlara atarken rakip olarak gördüğü kabileleri ise terörle iltisaklı ilan ederek tasfiye yoluna gitti.
Yine Kaddafi'den önce önemsiz sayılabilecek Kaddafi Kabilesi kısa süre içerisinde Libya'nın en önemli kabilelerinden birisi haline geldi.
Kaddafi kısa süre içerisinde Libya'da ödül ve ceza merkezli korkunç bir diktatörya kurmuş ve muhaliflerini bir bir ortadan kaldırmaya başlamıştı.
Taha Kılınç, "Affet Bizi Kaddafi" isimli çalışmasında ölümünden sonra Kaddafi methiyelerini şu sözlerle eleştirecekti:
Bir figürün tarihteki yerini belirlerken ve hakkında hüküm verirken, sadece ona karşı olanlara bakılmaz. Her lideri ve ülkeyi, kendi bağlamı içinde ve tarihsel çerçevesinde değerlendirmek gerekiyor.
'Arap Baharı' dediğimiz süreci tamamen bir dış komplo olarak okusak bile, diktatörlerin yıllara yayılan insafsız ve vicdansız yönetimlerinin, halk ayaklanmaları için meşru bir zemin yarattığı hakikati gözden uzak tutulamaz.
Tarihi olayları makul ve gerçekçi tablonun dışına çıkarıp okumaya kalkıştığımızda, sadece algılarımız çarpılmakla kalmaz, yaşanan hadiseler bizim için ibret verici olmaktan da çıkar. Temelsiz söylentiler gözlerimizi ve gönüllerimizi okşasa da, hakikatin soğuk ve mesafeli yüzünden mümkün olduğunca ayrılmamakta fayda var.
Dış politika ve Kaddafi
Kaddafi devrilmesine yakın sarf ettiği sözlerde "Libya'yı Türklere ve İtalyanlara bırakmayacağız" diyordu.
Bu sözlerin arkasındaysa Libya'nın Osmanlı tarafından yönetilmesi ve İtalya tarafından sömürülmesi yatıyordu. Kaddafi bu şekilde idaresinin antiemperyalist bir mücadele olduğunu beyan ederken muhaliflerini de şeytanlaştırmış olacaktı.
Oysa Kaddafi'nin dış politikası her zaman antiemperyalist bir çizgi ihtiva etmemekteydi. 1988 yılında Lockerbie Faciası sonrası dünyada yalnızlaşmış Libya, Arap Birliği'ni kurmayı da başaramamıştı.
Bunun üzerine Afrika Birliği kurmaya yönelen Kaddafi bu teşebbüste de başarı sağlayamamıştı.
Kaddafi'nin beklediği fırsat 2001 tarihinde 11 Eylül saldırısıyla ayağına kadar gelecekti. İsrail karşıtı söylemlerini bir kenara bırakan Kaddafi, ABD'nin köktenci terörizmle olan mücadelesinde tam destek sağlayacağını tüm dünyaya deklare etmişti.
ABD ile yakın ilişkiler kuran Kaddafi, 2003 senesinde Lockerbie Faciası faillerinin de iadesini gerçekleştirdi. Bunun üzerine ABD, Libya'yı 'Teröre Destek Sağlayan Ülkeler' listesinden çıkarttı.
Avrupa Birliği de Kaddafi'ye yönelik yaptırımlara son vererek önemli silah anlaşmaları imzaladı.
2001 sonrası Avrupalı Petrol Şirketleri soluğu Libya'da almış ve Kaddafi tekrar uluslararası kamuoyunun itibar ettiği bir lidere dönüşmüştü.
Artık Kaddafi, söylemleri ve çıkışlarından daha çok ziyaretlerindeki Bedevi Çadırı ve kadın korumalarıyla gündeme gelen popüler bir lider olarak ön plana çıkıyordu.
Tüm bunlara rağmen ne Avrupa Birliği ne de ABD'nin Kaddafi'ye güveni vardı. Kaddafi de bunun farkındaydı.
Kaddafi 2008 yılı itibariyle Batıya yönelik eleştirilerini tekrar sertleştirmiş ve Çin'in Afrika hamlelerini üst perdeden desteklemeye başlamıştı.
Yine bu tarihlerde Rus Petrol Şirketlerinin Libya üzerindeki ağırlığını artırarak Batıya mesaj vermişti.
Arap Baharı ile başlayan halk hareketi Libya'da kanlı bir isyan başlatmıştı. Çatışmalar büyümeden Avrupa ve Arap ülkeleri Libya'ya müdahale ederek hava sahasını kapatmış ve Kaddafi'yi zor durumda bırakmıştı.
Muhalifler önemli hükümet binalarını ele geçirmiş ve Kaddafi'nin çadırını yağmalamıştı; ancak Kaddafi'yi yakalayamamıştı.
Uzun süren bir kovalamacanın ardında Libya'nın 42 yıllık lideri Muammer Kaddafi memleketi Sirte'de yakalanarak halk tarafından linç edildi.
Onun linç görüntüleri günlerce TV ekranlarından tekrar tekrar yayımlandı ve Kaddafi'nin kişisel eşyaları yağmalanarak Libya sokaklarında günlerce teşhir edildi.
Günahı ve sevabıyla Muammer Kaddafi diğer birçok diktatör gibi sıcak yatağında ölümü göremeyen liderlerden birisi olmuştu.
*Daha ayrıntılı bir okuma için Taha Kılınç'ın Yeni Şafak ve Mecra'da yayınlanan ilgili yazıları; Meltem Ercan Baltalı'nın "Libya'da Kaddafi Dönemi: Yönetim Tarzı ve Yarattığı Sorunlar" isimli detaylı çalışması incelenebilir.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish