Onlarca din görevlisi sınır dışı edildi: Protestanlar neden hedefte?

Son senelerde din görevlilerinin sınır dışı edilmesi sorunuyla karşı karşıya kalan Türkiye’deki Protestan cemaati bugünlerde sık sık kapılarını çaldıkları yetkililerden yanıt alamıyor

Fotoğraf: Protestan Kiliseleri Derneği

Türkiye'de yaşayan yaklaşık 8 bin Protestan son günlerde tüzel kişilik, temsiliyet ve ibadethane sıkıntısından daha büyük bir sorunla karşı karşıya.

Son 1,5-2 yıldır yabancı uyruklu din görevlileri ve kilise çalışanları sınır dışı edilen Protestan cemaati, yetkililerin kapısını çalsa da şimdiye kadar bir cevap alamadı. 

Protestanlara karşı bu tarz bir uygulamanın başlatılması akıllara 2016-2018 yılları arasında yaşanan Pastör Brunson meselesini getirdi.

Pastör Brunson ile yaşanan sürecin Protestanları hedef haline getirmesi mümkün mü?

Konunun detaylarını ve bu sorunun cevabını Protestan Kiliseleri Derneği Basın Sözcüsü Soner Tufan ile Independent Türkçe için konuştuk.


Misyonerlik suç faaliyeti 

Bu sorunun bir paket yaklaşım olduğu kanaatinde olan Tufan, "Bunu korkarak söylüyorum. Önce kiliselerdeki yabancı uyruklu din görevlileri ve hizmetkarlarına göndermenin arkasından kilise organizasyonlarına bir şekilde dokunma ve daha sonra yerli din görevlileri ve hizmetkarlarına dokunulacağı endişesi taşıyoruz. Böyle bir paket programın uygulanmasından endişe ediyoruz" dedi.

Sınır dışı edilenlerin N82, G82 gibi kodlarla gönderilmesinin kötü olduğunu dile getiren Tufan, bu kodların geri dönüş izni vermediğine dikkat çekti.

Tufan, sınır dışı edilme sürecini şöyle anlattı: 

Bir de gizlilik kararı oluyor. MİT’in hazırladığı rapor varmış. Bu rapora göre sanırım liste değişik zamanlarda değişik isimlerle güncelleniyor. Yurt dışına çıkan veya yurt dışından Türkiye’ye girmek üzere olan ya da ikametini uzatmak için göç idaresine giden kişiler devletle temas kurdukları oldukları an itibariyle onlar için süreç başlıyor.


Sınır dışı edilenlerin misyonerlik yaptığı gerekçesiyle suçlandıklarından bahseden Tufan, "Bir başka kişinin inancına hakaret etmeden ya da özgürlüğünü kısıtlamadan kişinin kendi inancını ifade etmekte, anlatmakta yani misyonerlik yapmakta biz bir beis görmüyoruz. Bunun bir suç olarak dava dosyalarının içine girmesi en üzücü şeylerden bir tanesi" ifadelerini kullandı. 

"Burada ciddi bir hak ihlali yapılıyor" diyen Tufan, "Bu insanlar gerçekten Türkiye Cumhuriyeti için bir tehdit oluşturuyorsa, işledikleri bir suç varsa lütfen açığa çıkarsınlar ve adil bir şekilde yargılasınlar. Suç denen şey misyonerlik faaliyeti. Bu demokratik bir ülkede kabul edilebilecek bir şey değil. Çok ciddi bir insan hakları ihlalidir" diye konuştu. 
 

soner tufan.jpg
Protestan Kiliseleri Derneği Basın Sözcüsü Soner Tufan / Fotoğraf: Facebook


Sınır dışı uygulamasının geçen yılın ortalarında başlandığını söyleyen Tufan, şöyle devam etti: 

Sanırım geçen yılın başında bir plan program hazırlandı, hemen arkasından başlandı. Geçen yıl epeyce bir insan gönderildi. Şu ana kadar yaklaşık 60 ailenin gönderildiğini biliyoruz. Ancak bundan daha fazla olduğunu zannediyorum. Çünkü bazı kişiler böyle bir istatistiğin içinde yer almak istemiyorlar.


N82 ve G82 kodlarının milli güvenlik sebebiyle ulusal güvenliği tehdit eden kişilere karşı kullanıldığına dikkat çeken Tufan, bu kodu alan kişilerin belirlenen süre içerisinde ülkeyi terk etmek zorunda kaldığını ifade etti.

Ancak G82 kodu Türkiye’ye izinli dahi olsa girişe müsaade etmiyor.  

N82 kodu alanlar izinli olarak giriş yapabilseler de Tufan, bu zamana kadar izin için başvuru yapanların hiçbirine yanıt gelmediğini hatırlattı ve şöyle devam etti: 

Devlet burada hükümranlık hakkını kullanarak kimin kalmasını istediğine ya da kimin kalmasını istemediğine karar verebileceğini söyledi.

Elbette, doğrudur, devletin böyle bir hakkı vardır. Ama böyle zan altında bırakılarak bu insanların gönderilmesi hatta misyonerliğin suç olarak gösterilmesi ve bunun da milli güvenliğe tehdit olarak ifade edilmesi sanırım büyük bir problem.


Pastör Brunson meselesi Protestanları hedefe mi koydu?

Protestanlara karşı sert uygulanan yaptırımlar, akla 2016’da darbe girişiminin ardından tutuklanan Pastör Andrew Brunson’u getirdi.

Bir dönem ABD-Türkiye ilişkilerinin gerilmesine neden olan Pastör Brunson meselesinin üstünden çok geçmeden sınır dışı uygulamalarının başlaması akıllarda soru işareti bıraktı.

Tufan, hem zamanlama açısından hem de benzer sıkıntıların yaşanmaması açısından Pastör Brunson olayının etkisi olabileceğini düşünüyor:

Pastör Brunson İzmir’de orta halli bir kilisenin hizmetkarıydı. Böyle bir şey onun başına gelince o bile şaşırdı. Kilisenin önderleri arasında bile onu tanımayanlar vardı. Fakat bu meseleyle tüm dünya tanıdı. Olmadık ithamlarda bulundular. CIA’nin başına getirilecekmiş, yok casusmuş filan.

Bir laf var ya 'Sezar’ın hakkı Sezar’a, tanrının hakkını tanrıya verin' diye. Biz iyi vatandaşlar olmaya çalışıyoruz. Hangi hükümet gelirse gelsin biz Tanrı’dan geldiğini düşünüyoruz.

Bir vatandaş olarak sorumluluklarımızı yerine getiriyoruz. Vergi kaçırmıyoruz, askerlik görevimizi yerine getiriyoruz, oyumuzu kullanıyoruz. Biz iyi vatandaş olmaya çalışıyoruz ki bunu sağlayan şey inancımız.


"Biz hiçbir zaman böyle bir şeyin olmasını istemedik" diyen Tufan, "Çünkü suçsuz bir sürü insan zarar gördü. Dolar çıktı, ülkemizin itibarı zedelendi. Bir müddet sonra ev hapsi çıkardılar, bu adam casuslukla suçlandı; ama casusluktan ceza almadı. Örgüt üyeliği ile suçlandı; ama bundan da ceza almadı. Sadece farkında olmadan örgüte yardım ettiği gerekçesiyle ceza aldı. En sonunda cezaevinde kaldığı süre göz önüne alınarak serbest bırakıldı. Bu Pastör Brunson deneyimi onları da çok zor durumda bıraktı." diye konuştu. 

Tufan, "Bu iyi niyetli bir öngörü olabilir, benzer bir durum yaşamamak için peyderpey diğerlerini de göndermeye karar verdi" dedi ve ekledi:

2018 yılında Pastör Brunson’ın beraat edip, Türkiye’den ayrılmasından sonra 2019’un başlarında ufaktan yabancıların sınır dışı edilmesine başlandı. 2019 ortalarında bu yoğunlaştı, yıl sonuna doğru neredeyse her hafta birileri gider hale geldi. Bu yıl da salgın nedeniyle mart ayına kadar devam etti. Hem zamanlama açısından hem de benzer sıkıntıların yaşanmaması açısından Pastör Brunson olayının etkisi olabilir.
 

prortestan.jpg
Fotoğraf: Protestan Kiliseleri Derneği

 
Yetkililerden ses yok, kapı duvar

Son 1,5-2 yıla kadar bu tarz bir uygulama ile karşılaşmadıklarını söyleyen Tufan, “2-3 yıl öncesine kadar ara ara bazı insanlar gönderilirdi. Fakat onlarda bu kod kullanılmıyordu. Gönderilenlerin dosyasına baktığın zaman ya bir şey ödememiş ya son başvuru tarihini kaçırmış ya bir belgeyi vermemiş. Daha çok teknik ya da resmi sorunlar olurken son 1 buçuk yıldır doğrudan bu kodlar kullanılarak insanlar gönderiliyor” dedi. 

Hem İçişleri Bakanlığı hem Cumhurbaşkanlığı ile görüşmek için girişimlerde bulunduklarını dile getiren Tufan, aradan geçen 4 ayda hiçbir yanıt alamadıklarını ifade etti.

Tufan arada bir taleplerini hatırlatsalar da kapı duvar ile karşı karşıya kaldıklarını söyledi. 

Her dini cemaat gibi Protestanların da en büyük problemlerinden biri tüzel kişilik meselesi.

Ancak diğer cemaatlerin aksine Protestanların bir başka sorunu ise temsiliyet.

Devlet protokolünde yer almayan Protestanlar, defalarca bu konuda girişimde bulunsalar da başarılı olamadılar.

Tufan bu konuya ilişkin olarak, “Lozan ile birlikte Türkiye’deki diğer mezhepler bazı haklarını alabildiler. En azından kiliselerini koruyabildiler. Güvenli noktadalar, bir şekilde kabul edilebilir mezhepler oldukları için temsiliyet haklarını da kullanmaya çalışıyorlar. Fakat Türkiyeli Protestan kiliselerinin adına temsiliyet açısından öne çıksın diye Protestan Kiliseleri Derneği kuruldu. Değişik zamanlarda değişik görüşmeler yapıldı; ama protokole girecek kadar sağlam bir temsiliyet ve kabul edilme ilişkisi henüz kurulamadı. Bu bizim tarafımızdan değil. Biz çaba sarf eden, resmiyetin içine girmeye çalışan, her şeyimizi yasal tutmaya çalışan bir cemaat olmamıza rağmen bir karşılık alamadık. Duygularımız karşılıklı değil” diye anlattı. 


“Kendimizi güvende hissetmiyoruz”

Sınır dışı uygulamasında eşleri Türk olanların da gitmek zorunda kaldığını anlatan Tufan, "Devlet hükümranlık yetkisini kullanarak MİT raporunu göz önünde bulundurarak bu insanları sınır dışı ediyor. Bu görünen resim. Ancak görünen resmin arkasındaysa Protestanlar kendini güvende hissetmiyor. Yani devletin yasalarının onları koruduğunu düşünmüyorlar. Bırakın haklarını geri vermeyi onlarla ilgili iyi düşünceleri de olduğunu düşünmüyorlar. Böyle bir ortamda kiliseye yardım eden yabancıların uzaklaştırılması da bir travma etkisi yaratıyor" ifadesini kullandı. 

Tufan, şöyle devam etti: 

Biz bu ülkeyi seviyoruz, bu ülkenin yöneticilerini şikayet eder duruma düşmek istemiyoruz. Konuşurken sözcüklerimizi daha dikkatli seçiyoruz. Devletin yaptığı iyi şeyleri de söylüyoruz. Güvenliğimizi sağlıyorlar. Koruma açısından iyi şeyler görüyoruz; ama haklarımızı göremiyoruz.


Türkiye'de bu sorunun çözüleceğine dair umudunun olmadığını dile getiren Tufan,  sözlerini şöyle tamamladı:

"Biz ne yaparsak yapalım, hatta çıksak Cumhurbaşkanı ile görüşsek, uzun uzun anlatsak yine de bir şey değişmeyecek. Kişisel olarak söylüyorum bir şeylerin değişeceğine dair umudum yok. Yapıda, atmosferde problem var. Tüm cemaatlerin yaşadığı sorunlar hepimizin malumu. Bu ülkede Aleviler, sayıca daha fazla olmalarına rağmen, çatı örgütleri olmalarına rağmen onlar bile cemevlerinin tüzel kişilik sorununu çözemiyorlar. 8 bin Protestan'ı kim umursar. Düzeleceğine inanmıyorum"

 

 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU