Sınav tarihlerinin değişmesinin gençlerdeki etkisi bazı uzmanlara göre “bahane”, bazılarına göre hastanelerde kaygı bozukluğu başvurularını artırdı

20 Haziran'daki liselere giriş sınavı ve 27-28 Haziran'da gerçekleşecek üniversite sınavları öncesi gençlerin geleceğini etkileyecek bu "birkaç saatin", koronavirüs günlerinde çocuklara ve ebeveynlere etkisini hem veliler hem uzmanlar değerlendirdi

Fotoğraf: AA

Altı aydır "vaka sayısı", "sosyal mesafe", "maskeli hayat", "normalleşme" gibi kavramlarla yaşadığımız, yeni normale adapte olma uğraşı verdiğimiz virüs salgını süreci bir grup için çok daha farklı endişenin sebebi: Sınavlara hazırlanan gençler...

Normal şartlar altında da kâfi miktarda stres barındıran sınav süreci, salgın nedeniyle okulların kapanması ve tarihlerin değişmesiyle de başka bir boyut kazandı. 

20 Haziran'da yapılacak liselere giriş sınavı ve 27-28 Haziran'da gerçekleşecek üniversite sınavları öncesi gençlerin geleceğini etkileyecek bu "birkaç saatin", koronavirüs günlerinde çocuklara ve ebeveynlere etkisini hem veliler hem uzmanlar, Independent Türkçe'ye değerlendirdi. 
 

"Okula devam edememesinin verdiği boşluk sorumluluk zaafı yarattı"

Selma Özcanbaz, kızı sınava hazırlanan velilerden yalnızca biri.

Sınav tarihlerinin ertelenmesinin Aybike'ye önce belirsizlik olaran yansıdığını söyleyen Özcanbaz, kızının der çalışma planının bozulduğunu söylüyor. 

Aybike'nin "Zamanım var" diyerek eksiği olan bazı konuları daha sonraya ertelediğini belirten anne Özcanbaz, günlük çalışma saatlerinde bir gevşeme olduğunu da sözlerine ekliyor. 

"Özellikle okula devam edememesinin verdiği boşluk sorumluluk zaafı yarattı" diyen Selma Özcanbaz, kızının daha gergin ve asabi olduğunu, iştahsızlık ve konsantrasyon bozuklukları yaşadığını belirtiyor.

Özcanbaz, "Her ne kadar telkinlerde bulunmamıza rağmen hem salgının verdiği psikolojik baskı hem de sınavın ertelenmesinin rehaveti ile yaklaşık 15 gün kaybettik" diyor. 

Sınav tarihinin erteleme iptali sonrasında, çalışma ortamını değiştirerek salonu derslik şekline dönüştürdüklerini söyleyen Özcanbaz, böylece kimsenin girip çıkmadığı, sadece kızına ait bir ortam hazırladıklarını anlattı:

Bu çalışmasında çok etkili oldu. Sürekli, 'bu sınavın sonucunda alacağı puanın her ne olursa olsun bizim ona olan sevgi ve güvenimizi değiştirmeyeceğini' anlattık.

Sınava girecek tüm öğrencilerin aynı şekilde bir yarış içinde olduklarını ve kendisinin onlardan farklı bir dezavantajı olmadığını söyledik.

Mola ve çalışma saatlerini belirlemesinde bir tesirimiz olmadı. Çalışma süresini ve uyku saatlerini kendisinin programlamasına teşvik ettik. Tek şartımız planladığı programa sadık kalması idi.


Özcanbaz ailesi, Aybike'nin dinlenme aralarında da ailece film seyretti. Hatta sokağa çıkma izni verilen günlerde Aybike, arkadaşları ile buluşması için teşvik edildi. 

Selma Özcanbaz, bu sınavın sonunda elde edeceği puan ile tüm geleceğini inşa edeceğini, bu yüzden de kaybedecek zamanı olmadığını kızlarına hissettirdiklerini de sözlerine ekliyor. 

Aybike'ye başarının istekli çalışma sonucunda elde edilecek bir sonuç olduğunu ve kendisinin de başarılı bir öğrenci olduğunu anlattıklarını söyleyen Özcanbaz, "Kendine güvenmesi ve aşırı kaygılanmamasını istedik. Kalan zamanının çalışması için yeterli olduğunu, cesaretle ve azimle sınav gününe kadar eksiklerini gidermesi hakkında konuştuk" sözleriyle yaşadıkları süreci anlatıyor. 


"Belirsizliğin çok arttığı durumlarda, sınav kaygısının yine arttığını görüyoruz"

“Sınav kaygısının çocuğun genetik yapısı, kişilik özellikleri ve çevresel faktörlerle ilişkili olduğunu" hatırlatarak söze başlayan Türkiye Çocuk ve Genç Psikiyatrisi Derneği Travma Komisyonu Başkanı Doç. Dr. Serhat Nasıroğlu'na göre gençlerin okuldaki arkadaşlarının ve öğretmenlerinin tutumları, ebeveynlerin çocuklarıyla olan güvenli ilişkisi söz konusu çevresel faktörlerin merkezinde. 

Bazı ailelerin kendilerinin gerçekleştiremediği yüksek beklentileri olduğunu söyleyen Nasıroğlu, bu durumun, olası bir başarısızlık durumunda çocuğun sevilmeyeceği düşüncesini tetiklediğini ve kaygıyı artırdığını söylüyor.   
 

serhat nasıroğlu (3).jpg
Doç. Dr. Serhat Nasıroğlu / Fotoğraf: Independent Türkçe


"Özellikle belirsizliğin çok arttığı durumlarda ise, sınav kaygısının yine arttığını görmekteyiz" diyen Doç. Dr. Nasıroğlu, koronavirüs tedbirleri kapsamında sınav tarihlerinde yapılan değişiklikler nedeniyle hastanelere başvuru yapan çocuk ve ergenlerde kaygı düzeyinin arttığını gözlemlediğini ifade ediyor: 
 

Çocuk ve ergenlerle kaygılarını konuşurken, yine kaygılarını artıran bazı yanlış düşünceleri ile onları yüzleştirmek gerekebilir.

Örneğin; ‘Sınavım kötü geçerse kimse beni sevmeyecek’ diyen çocuğa, ‘Bununla ilgili kanıtın nedir? Gel bir dedektif olalım ve bu düşüncen ne kadar doğru birlikte görelim’ diyebiliriz.

Unutmayalım ki sadece nasihat vermek, kaygılanma demek tek başına yeterli olmayacak.


"Kaygıyla birlikte bazı çocuklarda özellikle utanç, suçluluk, sinirlilik değersizlik duyguları ortaya çıkabilir"

Serhat Nasıroğlu, çocukların sınavı hayatın merkezine alan ve sınav başarısı değil de kendi kişiliklerinin ve sevgilerinin ölçüleceğini hissedebileceğini söyleyerek "Bu durumda onlarla bu hatalı düşüncelerini yine onları direk yönlendirmeden, ‘Bu düşüncelerinin kanıtı nedir?’ gibi konuşarak birlikte değiştirmeliyiz" vurgusunu yapıyor. 
 

Aynı zamanda ailelerin de sadece sözlü olarak değil davranışlarıyla da sınav sonucu ne olursa olsun koşulsuz olarak çocuğu seveceklerini göstermeleri gerekiyor.

Ayrıca belirsizlik ile birlikte, ‘Acaba sınav tarihi tekrar değişir mi?’, ‘Maske takmak zorundayım, takarsam hasta olur muyum?’, ‘Nefes almakta zorlanır mıyım?’ düşünceleri kaygıyı artırabilir.

Bu düşüncelerin yarattığı duygu ve davranışlar da çocukla konuşulmalı. Etüt merkezinde ve evlerde sınav şartlarına benzer bir süre ve ortam oluşturularak ders düzeni yeniden planlanmalı.  

 

Tüm bunların yanı sıra konuya sadece kaygı düzeyinden de bakmamakta fayda olduğunu belirten Nasıroğlu, "Sonuç olarak kaygıyla birlikte bazı çocuklarda özellikle utanç, suçluluk, sinirlilik değersizlik duyguları ortaya çıkabilir” diyor. 
 

aa1.jpg
Fotoğraf: AA


"Kaygıyla çatışmayın; onu kabullenin"

Sınav kaygısının artmasıyla birlikte çocuklarda bazı davranış değişikliklerinin ortaya çıkabildiğini belirten Nasıroğlu, şu örneği veriyor: 
 

Çocuk  normalde ders çalışması gereken saatin çok altında çalışmaya başlar, etüt merkezlerine gitmek istemez, derslerinden kaçınır ve aslında o anda yapmaması gereken farklı uğraşlara çok fazla vakit ayırabilir.

Bahsettiğim sınavdan kaçınma durumlarında çocuğun ruhsal yapısı bozulabilir ve kendine olan güven duygusu bozularak, depresif bozukluk tanısı da alabilir.

Bu çocuklara özel yaklaşımlar uygulanmalı, bu nedenle de sınav kaygısı çok yüksek olan çocuklarda bir ruh sağlığı uzmanı tarafından değerlendirilmesi gerekebilir.


Çocuğa kaygının ne olduğu ile ilgili de bilgi verilmesi gerektiğini de belirten Doç. Dr. Nasıroğlu, "Bu anlamda hafif kaygının aslında olumlu olduğunu yüksek kaygının ise zarar verebileceğini anlatılarak yine kaygıyı azaltabilmek için bazı gevşeme teknikleri çocuğa öğretilmeli" değerlendirmesini yapıyor. 

Nasıroğlu'na göre değiştirilemeyecek ve kontrolün kişilerde olmadığı durumlarda kaygıyla çatışmak ve kaygıyı yok etmekle uğraşmak yerine, sınav esnasında kaygının olabileceğini kabul etmenin daha faydalı bir yöntem olduğunu söylüyor. 

"Gençlere ve çocuklara 'Sınav için kaygılanmayın' demenin bir manası yok"

Independent Türkçe'ye konuşan diğer bir uzman, psikoloji profesörü Acar Baltaş'a göre ise sınav kaygısı, sınava ne kadar büyük önem atfedilirse kaygı o kadar büyüyor. 

"Gençlere ve çocuklara da 'kaygılanmayın' demenin bir manası yok” diyen Baltaş, “Gerçekte insanların hayat başarısı üzerinde bu sınavların etkisi yani en iyi okula dahil girseler bu sınavın hayat başarısı üzerindeki okulun, okuyacakları okulun alacakları eğitimin hayat başarısı üzerindeki etkisi yüzde 20-25'i geçmez" bilgisini veriyor. 

"Bu sınavın önemi hayatta zannettiklerinden çok daha azdır"

Sınav kaygısının azalmasında öğrencinin sınava ne kadar hazırlanırsa o kaygıyı o kadar az hissettiğini söyleyen Prof. Dr. Baltaş, az hazırlanılması durumunda gençlerin, "O zaman son anda birisi bize bir şey söylesin, bir tavsiyede bulunsun da kaygımızdan kurtulalım" şeklinde düşündüklerini belirtiyor. 
 

Acar Baltaş,.jpg
Psikolog Prof. Dr. Acar Baltaş / Fotoğraf: Independent Türkçe


Bu durumun gerçekçi olmadığını özellikle vurgulayan Psikolog, "Hayat başarısı erken yaşta evde iş yapmaktan, kendi yemeğini erken yaşta yemekten, ayakkabısını çorabını kendisinin giymesinden başlayan hayatın içinde de devam eden bir süreçtir" diyor ve ekliyor: 
 

 Okul kulüplerinde görev almak, sivil toplum örgütlerinde görev almak, sahip oldukları bir şeyleri hak etmek için gayret ve mücadele etmekle ilgili bir süreçtir. Hayat başarısı buna bağlıdır. Bu sınavın önemi hayatta zannettiklerinden çok daha azdır. Bunu düşünürlerse biraz daha rahatlarlar.


"Sınav tarihinin değişmesinin hiçbir önemi yok"

Sınav tarihinin değişmesinin hiçbir önemi olmadığına dikkat çeken Acar Baltaş, "Tarih, Türkiye’nin kuzeyi için ayrı, güneyi için ayrı değişmiyor. Tarih herkes için değişiyor. Dolayısıyla tarihin değişmesinin gerçekte sadece bahane olarak önemi var" dediği açıklamasına şöyle devam ediyor: 
 

Başarısız olurlarsa hiç olmazsa, arkasına sığınacakları bir bahaneleri olur. Sınavdaki sorulacak soruların kolaylığının hiçbir önemi yok. Çünkü bütün sorular herkese soruluyor.

Herkese çok kolay soru sorsalar, 99 ile 100 puan alanlar arasında bir çekişme olacak, olmazsa da doğum tarihine göre dizilecek, çok zor sorsalar 10 puan 11 puan arasında çekişme olacak . Yani sınav sorularının kolaylığının zorluğunun yine sınav başarısıyla hiçbir ilgisi yok.


"Nefes almak rahatlatıcıdır, bunun için nefes koçlarına falan gerek yok"

Çocukların ve gençlerin korona sürecinde evde kalıp, dışarı çıkamamasından oluşan korkunun, ailelere ait bir korku olduğunu vurgulayan Baltaş, “En baştan itibaren gençlerle ilgili bir şey, sınav kaygısını yönetmenin tek yolu hazırlanmaktır, başka bir şey değil" diyor ve ekliyor:
 

Hazırlanmayınca gerisi nefes al, adak ada fark etmez yani. Nefes alma tekniklerini bilmek kolaylaştırır, doğru.

Bazıları için gevşeme egzersizi yapmak, isterseniz buna Mindfullness deyin, rahatlatabilir. Bunların hepsi geçici, kısa vadeli etkilerdir.

Nefes almak rahatlatıcıdır, bunun içinde nefes koçlarına falan gerek yoktur. Herhangi bir kitabı açsalar veya siteye baksalar diyafram nefesini öğrenirler. Onun dışındaki her şey insanların kendilerine iş çıkartmasıdır.

 

aa3.jpg
Fotoğraf: AA


"Sınav tarihinin yeniden geriye çekilmesi çocuklar üzerinde ek bir strese yol açtı"

Türk Eğitim Derneği Genel Başkanı Selçuk Pehlivanoğlu ise Prof. Dr. Acar Baltaş'tan farklı olarak üniversite sınavının önce ileri tarihe atılmasının daha sonra geriye çekilmesinin çocuklar üzerinde ek bir strese neden olduğunu belirriyor. 

Liselere ve üniversiteye geçiş sınavlarının hem çocukların hem velilerin kabusu hâline dönüştüğünü vurgulayan Pehlivanoğlu, gençler için bu kadar büyük bir stresin yönetilmesinin kolay olmadığını söylüyor ve yapılması gerekeni "Öğrenciler, programlarına uymalı ve büyük bir kaygıya kapılmadan sınava girmeleri sağlamalı" diyerek açıklıyor. 
 

SELÇUK PEHLİVANOĞLU .jpg
Türk Eğitim Derneği Genel Başkanı Selçuk Pehlivanoğlu  / Fotoğraf: Independent Türkçe


Velilere düşen sorumluluğun büyük olduğunu hatırlatan TED Genel Başkanı, "Çünkü özellikle üniversite sınavları için maalesef toplumumuzda oluşturulmuş bir bilinç var o da bu sınav yaşamın dönüm noktası. Bu öğrencileri çok etkiliyor" diyor ve ekliyor: 
 

Ailelerin çocuklarına söylemeleri gereken şey, onlara duydukları güven olmalı. Disiplinden ayrılmadan bu sürecin hayatın sonu olmadığını yaşamda onları bekleyen çeşitli mücadelelerin olacağını hatırlatmaları gerekir.

Öğrenciler açısından ise, unutmasınlar ne kadar dinç bir şekilde bu sınava girerlerse, konsantrasyonlarını ne kadar yüksek tutarlarsa başarı o kadar artar. 


"21. yüzyılda üniversite mezuniyeti hayatta başarılı olmak için yeterli değil"

Üniversiteye girişte çeşitliliğin çok arttığını söyleyen Pehlivanoğlu, “21. yüzyılda üniversite mezuniyeti hayatta başarılı olmak için yeterli değil. Her şeyden önce sevdikleri alanı belirlemeliler. Aldıkları diploma dışında farklı kazanımları olması gerekiyor. Artık akademik zeka işe alımlarda birincil koşul değil” diyor.  

Büyük firmaların insan kaynakları öncelikli olarak dört unsura baktıklarını belirten Pehlivanoğlu, bu unsurları ise şöyle açıkladı:
 

Birinci olarak, mezunların kişilik analizlerini yapıyorlar.

İkinci olarak, liderlik testleri yapıyorlar, sonra kendi yaşamlarında başkaları için ne yaptıklarına bakıyorlar ve son olarak hangi üniversiteden mezun olduklarına bakıyorlar.

Onun için odaklanmak gereken şey mesleki tercih olmalı. Çünkü bugün ABD’de dahi meslek değiştirme oranı yüzde 3’e çıktı. Yani insanlar yaşamları boyunca üç defa mesleklerini değiştiriyorlar. O nedenle sevilen alanı bulmak ve farklı kazanımlara sahip olmak çok önemli.


"Her öğrencinin kendisi gibi aynı sınava girip eşit şartlarda yarışacağını düşünmeliler"

Kaygının Türkiye'de sınavlara hazırlanmakta olan milyonlarca öğrencinin ortaklaşa yaşadığı bir durum olduğunu hatırlatan Fen Bilimleri Eğitim ve Yayıncılık Fizik Zümre Başkanı Ulaş Türken'e göre ise önemli olanın kaygının hangi dozda yaşandığı. 
 

Ulaş Türken .jpg
Fen Bilimleri Eğitim ve Yayıncılık Fizik Zümre Başkanı Ulaş Türken / Fotoğraf: Independent Türkçe


Kaygının bazı öğrencileri motive ettiğini, bazılarında ise "der çalışmama, odaklanamama" gibi problemlere yol açtığını hatırlatan Türken, bu yıl pandemi sürecinin de kaygının odağını kaydırdığını söylüyor. 

"Çocuklar, hem kendi hem de aile bireylerinin sağlıklarıyla ilgili kaygıyla da başetmek zorundalar" diyen Türken, sınavların tarih ve sürelerinde yapılan değişikliklerin planlı çalışan öğrencilerin çalışmalarını sekteye uğrattığını savunuyor: 
 

Tabii ki yaşadığımız pandemi süreci ani karar değişikliklerine neden olabilir. Fakat üniversite sınavından üç ay önce, sınavın bir ay ertelenmesi çok da üzerinde düşünülmüş bir karar değil.

Sınava kadar kalan sürede öğrencilerimizin yapması gerekenler; eksik olduklarını düşündükleri konularda tekrar yapmaları, eski üniversite sınavlarını çözmeleri ve her öğrencinin kendisi gibi aynı sınava girip eşit şartlarda yarışacağını düşünmeleridir. 


“Sınırlı oranda kaygı adayın uyarılma ve güdülenme düzeyini artıracak”

Sınavda yaşanabilecek belirli ölçüde kaygının normal kabul edildiğine dikkat çeken TED Üniversitesi Eğitim Fakültesi Eğitim Bilimleri Bölümü Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Dr. Olcay Yılmaz'a göre de sınırlı oranda kaygı, adayon uyarılma güdülenme düzeyini artırıyor. 
 

TED OlcayYilmaz.jpg
Dr. Öğr. Üyesi Olcay Yılmaz / Fotoğraf: Independent Türkçe   


Yılmaz, kaygının, işlevsel olarak titreme veya panik gibi bazı bozukluklara yol açması; süre ve sıklık açısından rahatsız edici boyutlara ulaşması durumunda ise bir profesyonele başvurulması gerektiğini vurguluyor. 
 

Kaygının geleceğe ilişkin belirsizliğe ve tehdide -ki bu durumda tehdit sınav oluyor- yönelik kişisel potansiyelin yetersiz görülmesi olduğunu göz önüne aldığımızda, bu belirsizlik ve tehdit algısını yönetmek gerekir. 

Örneğin sınav öncesinde doğru bir planlama yapmak ve bu planlamaya uymak, sınava hazırlık süresince gerçekçi hedefler belirlemek ve bu hedefleri deneme sınavları ve hazırlık süresince test etmek, sınavdan önce bu konuda yapılabilecekler arasında düşünülebilir. 
 


"Bazı durumlarda ise kaygı o denli yoğun olabilir ki çoğunlukla akılcı olmayan içsel konuşmalar, yaşadığımız kaygıyı daha da güçlendirebilir" diyen Yılmaz, şöyle devam ediyor: 
 

Kendi kendimize gerçekleştirdiğimiz 'kötü başlarsam devamı da çok kötü geçecek', 'hiçbir şey aklıma gelmiyor, düşünemiyorum bile' gibi içsel konuşmalarla olumsuz yön veririz.

Bu gibi durumlarda yapılması gereken kendi geçmiş yaşantımızda benzer durumlarda sonucun genellikle aklımızdan geçtiği gibi olmadığını, istisnai olumlu yaşantı ve sonuçlara eriştiğimizi hatırlatmak, yani genelleştirdiğimiz, felaketleştirdiğimiz durumun tersi gerçekleşen geçmiş yaşantılarımızı düşünmek olmalı.


Yılmaz, "Bununla birlikte bu düşüncelere yoğunlaşıldığında kişinin kendine 'Bu düşüncemin işlevi ne? Bu düşünce hangi amaca hizmet ediyor?' gibi sorular sorma alışkanlığını edinmesi zaman içerisinde işlevsiz bu düşüncelerin azalmasına yol açabilecek" şeklinde konuştu. 


"Özyeterliği azalan çocuk sınav hazırlığı süresince daha fazla kaçınma veya erteleme davranışı sergileyebilir"

Sınav tarihinin değişmesinin sıklıkla adayda oluşan kaygıyı artıran bir etken olarak belirdiğini Yılmaz, “Çünkü bilişsel yapımız belirsizlikle veya belirsizliği artıran bir olayla karşılaşıldığında denge durumunu sağlamakta zorlanır ve tehdit algısı da büyür" değerlendirmesini yapıyor.

"Bununla birlikte hem çocukların özyeterlik düzeyinde hem de ailelerin çocuklarına beslediği ve hissettiği güven duygusunda sınava hazırlanma sürecinin azalmasından dolayı bir azalma söz konusu olabilir" diyen Olcay Yılmaz, böyle bir durumda özyeterliği azalan çocuğun sınav hazırlığı süresince daha fazla kaçınma veya erteleme davranışı sergileyebileceğini hatırlatıyor. 

Hem çocukların hem de ailelerin, önceki tarihe göre içsel veya ifade ederek belirledikleri hedeflerini revize etmek durumunda kaldıklarına dikkat çeken Yılmaz, şöyle devam ediyor: 
 

Ancak bu zaman planlaması baştan itibaren beliren bir durum olmadığı, ani gerçekleştiği için de ya akılcı bir hedef belirleyemezler ya da belirledikleri hedef olası bir kötü sonuca tahammül edebilmek için öğrenci potansiyelinin çok altında kalabilir.

Tüm bunların sonucu olarak da hazırlıksız yakalandıkları böyle bir durumda tam olarak ne yapacaklarını bilmediklerinde aile içerisinde iletişim örüntüleri bozulabilir, zaman zaman gereğinden fazla veya düşük duygu durum yaşantıları belirebilir. Örneğin öfke patlamaları, her zaman kullanılan empatik dil yerine emir ve direktifler içeren iletişim örüntüleri gibi.

 
"Aileler, 'Sınav sonucu bir sonuç, benim çocuğumu her yönüyle açıklayan bir kavram değil' diyebilmeli"

“Çocuğunuz, hangi programa yerleşirse yerleşsin, gelecekte bir çoğumuzda olduğu gibi kişisel diğer özelliklerini de kullanacak ve doyum arayacak” diyen TED Üniversitesi Öğretim Üyesi, ailelerin 'Sınav sonucu bir sonuç, benim çocuğumu her yönüyle açıklayan bir kavram değil' diyebilmesini özellikle vurguluyor. 

Yılmaz, öğrencinin de hazırlık süresince sınavla ilgili belirlediği hedefleri gözden geçirmesi ve bu hedeflerin ulaşılabilir, gerçekçi olup olmadığını değerlendirmesi gerektiğini söylüyor.
 

aa2.jpg
Fotoğraf: AA


Ayrıca deneme sınavlarının sadece başarı durumunu test etmek için değil, sınavda kullanacağı stratejileri de düzenlemek için kullanması gerektiğini belirten Yılmaz, "Örneğin, hangi bölümden başlasa daha iyi, her soruya ne kadar süre ayıracak, boş bıraktığı sorulara ne zaman ve ne kadar süre ile geri dönecek, son kontrol için ne kadar süre ayıracak gibi konulara deneme sınavlarında karar vermeli" diyor. 

Yılmaz sözlerini, "Son olarak ise, öğrencinin, bu sınavın hayatında karşısına çıkacak birçok fırsatın sadece ilki olduğunun farkında olarak, sonuca odaklanmadan elinden gelen gayreti gösterme üzerinde yoğunlaşmasında fayda bulunuyor” ifadeleriyle tamamlıyor. 

 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU