Koronavirüs pandemisi, bir yandan küresel sağlık sistemini zorlarken, diğer yandan tüm dünyada ekonomik krizlere yol açtı. Bu süreçte her ülke farklı ekonomik tedbirleri uygulamaya soktu. Bu tedbirlerin baş aktörlerinden biri de merkez bankalarıydı...
“'Kovid-19' şokunun finans piyasası spiralleri ve talep daralmasıyla şiddetlenme modeli” 1 başlıklı makalesiyle ABD'de gündeme oturan Massachusetts Teknoloji Enstitüsü (MIT) Ekonomi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Alp Şimşek, merkez bankalarının müdahalelerinin ne denli yeterli olup olmadığını Independent Türkçe'ye anlattı.
Merkez bankalarının likidite sağlamanın ötesinde krizin atlatılmasında büyük role sahip olduğunu savunan Alp Şimşek, salgınla birlikte bir anda düşen üretim kapasitesi ve peşi sıra gelen işten çıkarmalar hakkında şunları söyledi:
Az üretmek kendi başına bir problem; ama bu problemi değiştiren daha büyük şeyler var. Şirketler mecburen insanları işten çıkarmak ya da geçici olarak ödemeleri durdurmak zorunda kalıyorlar ve bunları yapmalarına rağmen şirketlerin batma riskleri oluşuyor.
İşten çıkarılan ya da ödemeleri düşen insanlar tabii ki sıkıntı yaşamaya başlıyorlar. Bu da daha çok gelir durumu düşük kesim için çok büyük bir problem ki, dünya bu krize çok büyük bir eşitsizlikle girdi.
"Amerika'da ortalama bir vatandaşın bankada, 4-5 aydan uzun süre kendini idare ettirecek parası yok" diyen Şimşek'e göre bu insanların işten çıkartılmalarıyla oluşan hasar, devletler tarafından minimuma indirilmeye çalışılıyor.
Şirketlere kredi desteği vererek batmalarını önlemek, kriz sonrası da ekonomik faaliyetlerini sürdürmelerini sağlamak, insanlara işsizlik sigortası şeklinde ya da başka şekillerde para aktarımı yaparak geçinmelerini ve kendilerini idame etmelerini sağlamak devletlerin bu çabalarından sadece birkaçı.
MIT Öğretim Üyesi, ülkelerin destek paketlerinin büyüklüğünün, borçlanma kapasitelerini göre değiştiğini özellikle vurguluyor.
"Borsa yüzde 30 düştü, kredi faizleri bir anda üçe katlandı, bazı veriler 2008 krizi kadar kötüleşti"
Salgın sonrası finans krizinin mart ayı sonunda şiddetlendiğini hatırlatan Alp Şimşek, ABD örneğini vererek "Borsa yüzde 30 düştü, kredi faizleri bir anda üçe katlandı; Yani bazı veriler 2008 finans krizi kadar kötüleşti" diyor.
ABD hükümetinin finans piyasalarına yaptığı müdahaleler sonras problemin biraz "çözülür gibi" olduğunu söyleyen Prof. Dr. Şimşek, “'Kovid-19' şokunun finans piyasası spiralleri ve talep daralmasıyla şiddetlenme modeli" başlıklı makalesine atıfta bulunarak reel sektörde başlayan bir sağlık krizinin nasıl finans piyasalarında böyle büyük etkilere yol açabildiğini incelediklerini ifade ediyor.
"Risk alan yatırımcı böyle bir krizden çok daha fazla etkileniyor"
Krizin risklerini ve devletin neler yapması gerektiğini ele aldıklarını belirten Ekonomi Profesörü, hazırladıkları modeli şu şekilde açıklıyor:
Krizin bu kadar büyük bir reaksiyona yol açması kredi faizlerinde aşırı yükselmeye neden oldu. Bunu anlamak için bir model yazdık.
Finans piyasalarında yatırımcıların hepsi aynı değil çok büyük bir çeşitlilik var. Bazı yatırımcılar, mesela bankalar ya da para yöneticilik fonları çok daha büyük risk alabiliyorlar. Çünkü riski daha iyi anlıyorlar, risk iştahları daha yüksek, risk bilgileri daha fazla.
Diğer yatırımcılar riski çok daha az alıyor. Risk alan yatırımcı böyle bir krizden çok daha fazla etkileniyor. Çünkü onlar zaten kriz öncesinde riskli pozisyonlarla başlıyorlar. Beklenmedik ve çok büyük bir kriz olduğu için doğal olarak riskli yatırımcı zarar ediyor. Bir anda bankalar ve finans kurumları üzerinde çok büyük bir şok oluşuyor.
Bu yatırımcılar negatif etkilendiği için piyasadaki risk iştahı düşüyor. Risk iştahının düşmesi, aynı varlık, bir yıl sonra getirisi normal olsa bile, çok düşük değerlerden fiyatlandırılmaya başlaması anlamına geliyor. Borsadaki aşırı tepkileri, finans krizi dönemine yaklaşan reaksiyonları bu şekilde açıklıyoruz.
“Devletin ve merkez bankalarının bu krizde yapması gereken çok fazla iş var”
Risk iştahının düşmesi ve bunun finans piyasasına yansımasının ekonomiye de etki ettiğini vurgulayan Şimşek, "Çünkü finans piyasaları öyle bir yanda kendi halinde işleyen ve ekonomiden bağımsız şeyler değil" ifadelerini kullandı.
Kredi faizleri bir anda yükseldiği zaman hâlihazırda zor durumdaki şirketlerin borçlanmalarının giderek zorlaştığını söyleyen Şimşek'e göre bu durumun ekonomide de yansımaları var.
"O yüzden burada devlete bir görev düşüyor" diyen Prof. Dr. Alp Şimşek, merkez bankalarının üzerine düşeni şöyle açıklıyor:
Devletin ve merkez bankalarının bu krizde yapması gereken çok fazla iş var. Merkez bankalarının risk iştahı düşen piyasalara destek olması ve riskli yatırım araçlarının bir kısmını kendi üzerine alması, o yönde paketler açıklaması, bu durumu düzeltiyor. Amerika'da ve Avrupa'da bu tarz paketler gördük.
"Merkez bankaları likidite sağlamanın ötesinde krizin atlatılmasında büyük role sahip"
Bu krizde merkez bankalarının çok agresif reaksiyon verdiğine dikkat çeken Şimşek'e göre bir finans krizi riski oluştuğu mart sonunda görünmüştü ancak bunun kavramsal bir açıklama eksikliği vardı.
MIT Profesörü, çalışmalarında, merkez bankalarının sadece likidite sağlamasının yeterli olmadığına ve riskin de bir kısmının üstlenilmesinn faydalı olacağına yer verdiklerini belirtiyor.
Şimşek'e göre Amerikan ve Avrupa merkez bankalarının açıkladığı paketler buna örnek. Genç akademisyen, "Yükün çoğunu hazinelerin de desteğiyle merkez bankalarının üstlenmesi ve krizin onların üzerinden atlatılması gerekiyor” diyor.
"Bu krizden hem devletler hem şirketler hem de insanlar epey borçlanarak çıkacaklar"
Kriz sonrası durumun çok iyi olmayacağını dile getiren Şimşek, bu durumun nedenlerini şöyle sıralıyor:
Zaten kısa vadede, bazı şirketler batacak, insanlar iyice zor duruma düşecek ve bunların uzun vadeli etkileri olacak. Krizi ne kadar iyi yönettiğiniz çok önemli. Daha uzun vadeli düşünürsek şöyle bir şey olabilir; Bu krizden hem devletler hem şirketler hem de insanlar epey borçlanarak çıkacaklar.
İnsanların borçlarının artması, harcamaların azalmasına ve talep daralmasına yol açacak. Devletin borçları da çok büyük oranda artıyor. Çünkü kaynak gerekiyor ve bu kaynak genellikle borçlanmayla yaratılıyor.
Devletler borcunu ödemek durumunda kalacaklar. ‘Vergileri arttıralım borcumuzu ödeyelim’ diye düşünebilirler. Bu vergiler de talep daralmasına yol açabilir. Yani çeşitli sebeplerle uzun vadede bu kriz küresel olarak talep yönlü bir ekonomik yavaşlamaya yol açabilir. Krizi atlatsak bile faizler sıfırın üzerine çıkamayabilir.
"İhtiyacı olan insanlara vergilendirmemenin yanında yardım yapılması gerekiyor"
Vergilendirme konusunda ekonomik düzenlemede ince bir detay olduğunu vurgulayan Alp Şimşek'e göre ‘Kimler vergilenmeli?’ sorusu son dönemde artan eşitsizlik problemiyle yakından alakalı.
"Eğer ekonomik problemin harcama ve talep yönlü olduğunu düşünüyorsanız eşitsizlik sadece adalet için değil ekonomi için de bir problem haline geliyor" ifadelerini kullanan akademisyen, bir kısım insanın çok zenginleşmesi, bazılarının fakirleşip tüketim yapmamasıyla talep daralmasının şiddetleneceğini söylüyor.
Şimşek'e göre bu durumun çözümü: Devletin zengileri vergilendirmesi...
"Daha progresif vergi sistemlerine geçilmesi gerekiyor" diyen MIT Profesörü, söz konusu çözümü şöyle açıklıyor:
Ekonomiye fazla zarar vermeden devletin borç problemini çözmek ve borcu olan insanların borcunu daha da şişirmemek açısından onların vergisi düşürülüp zenginlerin vergisi artırılmalı.
Hatta daha ötesine gidip ihtiyacı olan insanlara vergilendirmemenin yanında yardım yapılması gerekiyor. Bunun uzun vadede sistematik hale getirilmesi faydalı olacak.
1. https://www.dropbox.com/s/dg5lv6kqnckb71h/covidDemandAmplification_public.pdf?dl=0
© The Independentturkish