İlk kez üç ay önce Vuhan kentinde çıktığında “Çin’in uğraşması gereken bir sorun” gibi görülen koronavirüs, artık tüm dünyanın problemi.
Öyle ki, 145 binden fazla kişiye bulaşan, 5 bin 400 kişinin yaşamına mâl olan virüsün kriz merkezi, salgının yavaşladığı Çin’den, Avrupa'ya taşındı bile...
“Herkesin problemi”, “herkesin ekonomisini” de kötü etkiliyor…
Tüm ülkesini karantinaya alan, şirketlerin kapatıldığı, insanların özel izinle sokağa çıktığı İtalya’nın yanı sıra Bulgaristan, Slovakya, Çekya, Macaristan ve Letonya’da da “olağan üstü hâl” ilan edildi.
“Olağan üstü hâl” kararının son zinciri ise 47 kişinin virüsten öldüğü ABD.
Başkan Donald Trump’ın dünkü açıklamasıyla olağan üstü hâle geçen ABD’nin borsaları hafta içinde ayı piyasasını da, işlemlerin durdurulmasını da, 1987 krizinden bu yana en kötü gününü de gördü. Avrupa borsalarında kayıp yüzde 10’lara çıkarken, birçok Asya borsası işlemlerini durdurdu.
Sadece bir haftada Amerikan hisseleri 2 trilyon dolar, küresel hisse senetleri 6,3 trilyon dolar kaybetti.
ABD’de üç büyük endeks S&P 500, Nasdaq ve Dow Jones’un, bu yıl içerisinde yüzde 20’den fazla değer kaybetmesi ise S&P 500’ün tüm yıl yüzde 37 gerilediği 2008 Küresel Krizi ile karşılaştırılmaya başlandı.
Konuyla ilgili olarak iki dönemi kıyaslayan Dünya Ekonomik Forumu (WEF), 2008’de bankacılık krizi için hayati öneme sahip kısa dönem faiz oranlarının düşürüldüğü merkez bankası politikalarını hatırlatıyor.
Koronavirüs salgınının ardından da benzer bir tepki görüldü. ABD, İngiltere, Norveç merkez bankaları, yatırımları artırmak için sürpriz faiz indirimlerine giderken birçok merkez bankası insanların nakit talebini yatıştırmak adına piyasaya sermaye akışı sağlayacak planlarını açıkladı.
WEF’e göre faizlerde indirim, borçların artmasına neden olabilir. Böyle bir durum da gelecekteki borçların ödenmesi için daha fazla paraya ihtiyaç duyulacağı anlamına gelebilir.
2008’de benzer bir durum olduğunu söyleyen WEF, faiz indirimleriyle ABD’nin emeklilik fonlarında sert düşüşlerin görüldüğünü hatırlattı ve ekledi:
Sadece bu ay bile ABD Merkez Bankası ile Kanada Merkez Bankası faiz oranlarını 1,75’ten 1,25’e, İngiltere Merkez Bankası 0,75’ten 0,25’e çekti. Varlıkların kaybedildiği ve borçluluğun yükseldiği fırtınaya yaklaşırken emeklilik birikimlerinde düşme göreceğiz.
Merkez bankalarının, düşük faiz politikasının sınırına salgından önce çoktan gelmiş olduğunu söyleyen WEF Kurumsal Yatırımcılar Direktörü Han Yik, “Merkez bankaları, 2008’de sahip olduğu enstrümanlara sahip değiller” dedi ve Avrupa Merkez Bankası’nın sıfır, Japonya Merkez Bankası’nın 2016’dan bu yana negatif faiz oranında olduğunu hatırlattı.
2008 finansal krizinde merkez bankaları, düşük faiz oranlarını tahvil alımı yapabildikleri parasal genişleme ile birleştirebiliyor, böylelikle parasal arzı artırıp bankacılık sistemi üzerindeki baskıyı hafifletebiliyorlardı” diyen Han Yik, şöyle devam etti:
Ancak koronavirüs krizinin en temel farkı, yalnızca bankacılığın değil birden fazla sektörün etkilenmiş olması. Ulaşım, sağlık, turizm ve küçük işletmeler ilk etkilenenler oldu. Salgın devam ederse küresel arz zincirinin yara alması nedeniyle üretimle ilgili her endüstri etkilenecek.
Han Yik, insanların “yeni normalimiz bu” algısına kapılıp alışkanlıklarını ve iş modellerini temelden değiştirmeye devam etmesi durumunda ekonomik toparlanmanın 2008’den daha uzun süreceğini söylüyor.
Salgını durdurmak için hükümetler ve bireylerin birlikte hareket etmesi gerektiğine vurgu yapan ekonomist, hükümetlerin “gerçek ekonomi planları” yaparak, küçük işletmeleri destekleyecek programlar geliştirmesi gerektiğini savunuyor.
Independent Türkçe