Star Wars dünyanın en çok kâr getiren serilerinden biri, bu yüzden bir zamanlar George Lucas’ın büyük yaratıcı kumarı olduğunu düşünmek tuhaf. Lucas’ın kendi uzay opera macerasını yazma fikrine ilham veren, okuyarak büyüdüğü ve çok sevdiği Flash Gordon çizgi romanlarını uyarlama arzusu ve telif haklarını alma girişiminin başarısızlıkla sonuçlanmasıydı. Star Wars 11 milyon dolar (yaklaşık 65 milyon TL) gibi, döneminin Hollywood standartlarında küçük bir bütçeyle, bugüne dek 775 milyon dolardan (yaklaşık 4,6 milyar TL) fazla gelir elde ederek tüm zamanların finansal açıdan en başarılı filmlerinden biri haline geldi.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Bunu iki başarılı devam filmi, Yıldız Savaşları: İmparator (The Empire Strikes Back - 1980) ve Jedi’nin Dönüşü (Return of the Jedi - 1983) takip etti. 1990’ların sonuyla 2000’lerin başı arasında Lucas yarattığı evrene, ilk üç filmdeki olayların öncesini anlatan yepyeni bir üçlemeyle döndü.
Finansal olarak başarılı olsalar da devam filmleri, takipçisi oldukları filmler kadar severek anılan filmler olmadı hatta Jar Jar Binks, midi-kloryanlar ve ticari anlaşmazlıklara takıntı gibi sonuçlar veren tuhaf yaratıcı kararlar çoğunlukla sert şekilde eleştirildi. Disney Lucasfilm’i satın alıp gelecekteki Star Wars filmlerinin haklarını üstüne aldıktan sonra yeni bir üçlemenin yapım süreci başladı.
İlk iki yapım Güç Uyanıyor (The Force Awakens - 2015) ve Son Jedi (The Last Jedi - 2017) hem eleştirmenler, hem de gişe tarafında başarılı olurken Disney, Rogue One (2016) ve Han Solo (2018) ile başlayarak seriye bağımsız filmlere odaklanan yeni bir dal getirdi.
Yeni üçlemenin final bölümü gösterime girerken Star Wars’un tüm temel uzun metrajlı filmlerini -Ewok filmleri ve Klon Savaşları’nı (Clone Wars) dışarıda tutarak- en kötüden en iyiye sıraladık.
11. Star Wars: Bölüm 2 – Klonlar’ın Saldırısı (Star Wars: Episode II – Attack of the Clones - 2002)
Ön bölüm üçleme hep kötü şöhretiyle yaşadı ama Star Wars serisindeki bu dip noktanın da dibi Klonlar’ın Saldırısı olsa gerek, sinematik sandviçin kuru, kabuklu orta kısmı. Sith’in İntikamı (Revenge of the Sith) bir ölçüde tamamlanma hissi, Gizli Tehlike (The Phantom Menace) ise merak uyandırıyor ama Klonlar’ın Saldırısı’nın tek yaptığı, Christopher Lee’nin canlandırdığı Kont Dooku’yla savaşırken yakalanamayan bir sinek gibi ekranda köşe kapmaca oynayan özel efekt bir Yoda yaratmak. Uzay siyasetinden Boba Fett’in orijin hikayesine ve Padmé’yle Anakin’in aşkına, gereksiz arzuların yön verdiği bir film. Özellikle sonuncusu en çekilmezi, zira Harrison Ford’un sette hafızalara kazınan şekilde belirttiği gibi George Lucas, hiçbir zaman iyi bir diyalog yazarı olmadı:
George, bu b*ku yazabilirsin ama kalıbımı basarım okuyamazsın.
Bu da bizi sinema tarihinin en kötü replik okumalarından birine götürüyor, Hayden Christensen’in canlandırdığı Anakin’in sızlanışı:
Kumu sevmiyorum. Taneli, pürüzlü ve kaşındırıyor – ve insanın her yerine giriyor.
10. Star Wars: Bölüm 3 – Sith’in İntikamı (Star Wars: Episode III – Revenge of the Sith - 2005)
Hollywood, iş sinemaya gelince “daha karanlığın” daha iyi olduğu varsayımını giderek daha çok benimser hale geldi – bu Harry Potter filmlerinin neden sanki biri stüdyo ışıklarını kademe kademe azaltırken çekilmiş gibi göründüğünü açıklıyor. Tabii ki izleyenler, “daha karanlığın” baş karakterden bozma zalimin “genç”- öldüren (Anakin’in çocuk yaştaki Padawanları öldürmesine atıf yapılıyor - ç.n.) amatör bir sokak sihirbazına benzeyen bir suratsıza dönüşmesi anlamına gelebileceğini biliyor. Anakin’in hikayesi bu noktada ağlak bir sona geliyor, bu da Darth Vader’ı, ekrandaki ilk anlarında inleyen bir tazı gibi gösteren gökyüzüne doğru “Hayıııır!” çığlığı attığı alay konusu kararla vurgulanıyor. Öte yandan Ewan McGregor, bu kısımdaki kötü yazılmış diyalogda en çok eğlenen figür olmasından dolayı seriden en az zararla çıktığını doğruluyor (bkz: “Merhabalar!” ve “Zemin üstünlüğü bende!”).
9. Star Wars: Bölüm 1 – Gizli Tehlike (Star Wars: Episode I – The Phantom Menace - 1999)
Gizli Tehlike, yalnızca bu filmlerin arada bir eğlenceli olduğunu hatırlattığı için olsa da ön bölüm üçlemesinde az bir farkla önde. Kapsül yarışı – iyi bir sahne! Darth Maul dış görünüşten ibaret, işi tamamlamaya gelince solda sıfır – kazandığını zannederken ortadan ikiye kesilip paldır küldür bir egzoz borusundan aşağı fırlatılmak utanç verici – ama filme dahil edilmesi Star Wars tarihindeki en iyi müzikal temalardan birini, John Williams’ın “Duel of the Fates’ini” beraberinde getirdi. Öte yandan uzay siyaseti konusu, bütün ticari anlaşmazlıklarla beraber bu filmi özel olarak geriye çekiyor ve tabii ki Jar Jar Binks adındaki karabasandan bahsetmemek olmaz.
8. Han Solo: Bir Star Wars Hikayesi (Solo: A Star Wars Story - 2018)
Yeni jenerasyon Star Wars filmlerinin en zayıfı olsa da Solo, Han Solo’nun hergeleliğine layık bir eğlence olmayı başarıyor. Alden Ehrenreich, Harrison Ford’un üslubundan alacaklarını, karakteri taklide düşmeden temsil edebilecek kadar alırken, Donald Glover, Lando Calrissian olarak plana girdiği andan itibaren spot ışıklarını üzerine topluyor. Filmin Han’ın karakterine mümkün olan en fazla arka plan hikayesini yedirmeye çalışması onu yavaşlatıyor ve potansiyelinin açığa çıkmasını engelliyor. “Solo” ismini nasıl aldığını bilmesek olmaz mıydı yani? Gerçekten mi?
7. Star Wars: Skywalker’ın Yükselişi (Star Wars: Episode IX The Rise of Skywalker - 2019)
Yönetmen J.J. Abrams’ın Star Wars: Skywalker’ın Yükselişi’yle hem düşmanlar hem de dostlar edineceği, adeta kadim bir kehanetin kahramanıymış gibi, alnına yazılıydı. Tartışmalar çıkacak. Tartışmalarla ilgili tartışmalar da çıkacak. Her kare ve her nefes alışla ilgili takıntılı yapıçözümler ve aşırı yorumlar yapılacak. Ama günün sonunda, bu her kemiği, kası ve siniriyle bir Star Wars filmi. Abrams sanatsal tercihleriyle ne kadar tartışma yaratacak mesele çıkarmış olursa olsun, serinin ruhunu muhteşem şekilde yakalıyor: Yani güçsüzlerin, tüm imkansızlıklara rağmen, kazanma umudunu...
6. Yıldız Savaşları: Jedi’nin Dönüşü (Star Wars: Episode VI – Return of the Jedi - 1983)
Orijinal üçlemenin sonuç bölümünde epey bir şey toparlanıyor. Sonuç itibarıyla senaryonun gerektirdiği pratiklik sebebiyle bazı olayların geldiği nokta biraz tuhaf. İnsan Boba Fett gibi esrarengiz bir karakterle ne yapar? Neden filmin ilk 20 dakikasında onun gibi bir karakterin Sarlacc çukuruna yuvarlanmasını izleriz! Star Wars’ta (A New Hope - 1977) ima edilen aşk üçgeni nasıl rahata kavuşturulur? Neden arada Luke ve Leia’nın aslında kardeş olduğu gibi bir sır peydahlanıp açığa çıkarılır! İkinci Death Star bile Güç Uyanıyor’un (The Force Awakens - 2015) uzayın ortasına dev bir top dikmedeki üçüncü denemesinden daha şapşalca geliyor, hiç olmazsa İlk Düzen’in İmparatorluk’a akıllarını bulandıracak derecede bir takıntısı vardı. Bunlar bir yana, filmin çekici yanları da elbette var ve Ewoklar o kadar da kötü değil. Onları daha fazla lisanslı ürün fırsatı olarak değerlendirmeden önce insan öldürüp yemekte tereddüt etmediklerini hatırlamakta fayda var.
5. Rogue One: Bir Star Wars Hikayesi (Rogue One: A Star Wars Story - 2016)
Eğer Rogue One Disney’in, serinin geleceğiyle ilgili planlarının bir emaresiyse, endişeye mahal yok. “Bir Star Wars Hikayesi” spin-offlarının ilki olarak vitesi yumuşakça değiştiriyor, yepyeni bir karakter kümesini ve daha sert bir tonu getirirken alışageldiğimiz zaman çizgisinden çok uzaklaşmayarak izleyicilerin yüreğine su serpmeyi de başarıyor. Üslup itibarıyla daha çok bir Vietnam Savaşı filmini andırıyor, bu da serinin alışıldık formülünden uzaklaşsa da aynı evren arka planı üzerine kurulu olma hissini vermeyi başaran Gareth Edwards’ın ne kadar yetenekli bir yönetmen olduğunun göstergesi. Ayrıca böyle bir son yazmanın gerektirdiği cesareti de takdir etmek gerekiyor.
4. Star Wars: Güç Uyanıyor (Star Wars: Episode VII – The Force Awakens - 2015)
Disney, Güç Uyanıyor’la çok akıllıca bir hamle yaptı. Yeni jenerasyonun ilk Star Wars filmi olarak yalnızca özgün bir iz bırakmadı aynı zamanda hayranlara kucak açacak kadar tanıdık olmayı başardı. Burada denge mükemmel şekilde bulunmuş. Bu önemli ölçüde, serinin orijinal yıldızlarının izleyenlerin kalplerinde edindikleri özel yeri bulmalarını sağlayanla aynı tür bir sıcaklık, cesaret ve ruhu saçan yeni ana karakter üçlüsünden kaynaklanıyor. Daisy Ridley’nin Rey’i, John Boyega’nın Finn’i ve Oscar Isaac’in Poe’su Star Wars’un bilinmeyen geleceğine doğru yolculuk ederken, geçmişini de onurlandırıyor. Filmde Kylo Ren (Adam Driver) gibi, hikayenin Bölüm 9’daki sonu itibarıyla motivasyonları ve derinliği Dark Vader’ın bile ötesine geçebilecek bir düşmanla karşı karşıya gelinmesi de buna yardımcı oluyor.
3. Star Wars: Son Jedi (Star Wars: Episode VIII – The Last Jedi - 2017)
Filmin neden olduğu fikir ayrılıkları bir şeyi kesinlikle kanıtladı: Bu, hakikaten gerçek bir kreatif risk almış bir Star Wars filmi. Ve o, ne kadar cesurca, azimli ve sonuç itibarıyla güzel bir riskti. Yönetmen Rian Johnson önündeki sinematik mirası aldı ve dokularına yeni zenginlikler işledi. Kahramanlığın iyi ve kötü arasındaki belirgin ayrımın ötesine geçmesine izin verdi. Luke ve Rey üzerinden şüphelerimizden utanmak yerine, onların sayesinde güçlenmeyi öğrendik. Kaderi koltuk değneği olarak kullanmak yerine zamanı geldiğinde kendi yolumuzu çizmeyi öğrendik. Son Jedi tüm serinin en kuvvetli sinematografilerinden biriyle anlatılmış içli bir film.
2. Yıldız Savaşları (Star Wars: Episode IV – A New Hope - 1977)
Her şeyin başladığı yer. Star Wars’un bugün olduğu seriye dönüşmesinin başat nedeni, ilk filmin bir Hollywood yapımı olarak baştan ayağa devrimci bir iş olması. Bugüne değin hala modern destan anlatısının en başarılı örneklerinden biri, defalarca taklit edilmiş olsa da aynı azim ve enerjiye nadiren erişilmiş. George Lucas hikaye anlatımının en zamansız özelliklerinden birini göstermeyi başarmış: Kendi dünyamızı bir başkasının gözlerinden görmemizi ve anlamamızı sağlama kabiliyeti. Star Wars şimdiki simgeselliğine ulaştı çünkü bu kadar büyük bir ölçekte bile ele alınan duyguları – korku, sevgi, veya doğru olanı yapma arzusu - biliyor ve onlarla ilişkilenebiliyoruz.
1. Yıldız Savaşları: İmparator (Star Wars: Episode V – The Empire Strikes Back - 1980)
İmparator’un gerçek duygusal sonuçların peşinden gidebilen kabiliyeti takdire şayan. Bitiş anları, feda ve trajediden oluşan senfoninin son notası, kahramanlarımız Han’ı kurtarmaya ve Asi Birliği’ni yeniden kurmaya doğru yol alırken bizi tek ve narin bir duyguyla, karanlıkta parlayan umutla bırakıyor. Yıldız Savaşları’nın (A New Hope) bizi bu karakterlere aşık ederek kurduklarını, İmparator acılarıyla korkularını bizimle paylaşıyor karşılıyor. Darth Vader’in Luke’un babası olduğunu bildirmesi elbette tarihteki yerini edindi ama Leia ve Han’ın, Han karbonit içine hapsedilmeden hemen önceki ayrılma sahnesi, duygusal olarak buna denk bir yankıya sahip. Leia’nın “Seni seviyorum” repliğinin Han’dan aldığı “Biliyorum” karşılığı -Harrison Ford’un bizzat yazdığı replik- aldığı an, bu iki karakterin birbirine karşı hissettiklerini üç basit kelimede özetleyerek Star Wars’un hikaye anlatma kabiliyetinin ne kadar büyülü olabildiğini hatırlatıyor.
*İçerik orijinal haline bağlı kalınarak çevrilmiştir. Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
https://www.independent.co.uk/arts-entertainment/films/features
Independent Türkçe için çeviren: Şafak Küçüksezer
© The Independent