Suriye savaşında İdlib sürekli stratejik açıdan tartışılan bölgelerin başında gelmektedir.
Rusya ve Suriye rejimi, hiçbir zaman İdlib’ten vazgeçmemişlerdir.
Rusya-İran-Suriye üçlüsü, Şam hükümetinin hakimiyetinin bütün Suriye’de tesisi için İdlib’in vazgeçilmez olduğu bilinciyle stratejilerini ve politikalarını uygulamışlardır.
Bu çerçevede Rusya’nın desteğiyle Suriye rejiminin İdlib’e yoğun hava ve kara saldırılarına başlaması şaşırtıcı değildir.
Suriye ve Rusya, bedeli ne olursa olsun İdlib’i almakta kararlı oldukları mesajını dünyaya vermektedirler.
Geçen aylarda Türkiye, gözlem noktalarından birinin (Kormek) bulunduğu bölge, Suriye ordusu tarafından ele geçirilmişti.
Şu anda Türkiye’nin bir başka gözlem noktası daha Suriye ordusunun kuşatması altına girmiş durumdadır.
Türkiye, Rusya’nın saldırıları durdurmak için aktif bir şekilde devreye girmesini ve Esad rejimi üzerindeki nüfuzunu kullanmasını istemektedir.
Rusya, ateşkes için devrede olduğunu söylemesine rağmen, şimdiye kadar saldırıları engellemiş değildir.
8 Ocak'ta gerçekleşmesi beklenen Erdoğan-Putin görüşmesine kadar saldırıların hafifleyebileceğini, fakat sonlanmayacağını söyleyebiliriz.
İdlib saldırısıyla Rusya ve Suriye, Türkiye’ye, Suriye’de kalıcı olamayacağını ve İdlib dahil bütün Suriye coğrafyasının rejimin kontrolüne girmediği sürece savaşın bitmeyeceği konusundaki kararlılıklarını gösterme çabasındadırlar.
Rusya ve Suriye, havadan ve karadan düzenledikleri saldırılarla İdlib’teki silahlı örgütleri sıkıştırmaktadırlar. Saldırılar karşısında 250 bin civarında insanın bölgeden kaçtığı ifade edilmektedir.
İdlib, cihatçı örgütler başta olmak üzere birçok silahlı yapının merkezi durumundadır. Suriye rejiminin baş düşmanı olan Heyet’üş Tahrir’üş Şam, İdlib’in büyük bölümünü tek başına kontrol etmektedir.
Saldırılardan kaçan sivil insanlar, Türkiye sınırına doğru hareketlenirken, aynı zamanda değişik silahlı örgütlere mensup militanlar, Türkiye’nin sınıra yakın yerlerinde yerleşme çabası içinde oldukları ifade edilmektedir.
Türkiye’nin Suriye sınırı, radikal silahlı örgütler için yeni bir Peşaver olma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Türkiye, İdlib saldırıları sonucu yüzbinlerce insanın sınırına birikmesinden ve yeni bir göç dalgasıyla karşılaşmaktan büyük kaygı duymaktadır.
Soçi mutabakatı çerçevesinde Heyet Tahrir Şam, Nusra başta olmak üzere bütün örgütlerin silahlandırılması gerekmekteydi. Rusya ve Suriye, İdlib’teki örgütlerin silahsızlandırılmamasının sorumluğunu Türkiye’ye yüklemektedir.
Suriye rejimi, M-4 ve M-5 karayollarında kontrolü tekrar ele alarak bu stratejik noktaları elde etmeyi istemektedir.
Rusya ve Suriye, İdlib’e saldırarak Türkiye’nin İdlib üzerindeki garantörlük rolünü gerektiğinde tanımadıklarını ortaya koymaktadırlar.
Son Idlib saldırısı, Rusya ve Suriye’nin, Türkiye’nin buradaki örgütlere kalkan olma ve büyük bir askeri operasyonu erteletme tutumunu artık önemsemediklerini göstermektedir.
Rusya ve Suriye saldırıları, Türkiye ve silahlı gruplar arasında bir güvensizlik ve gerilim durumunun ortaya çıkmasına neden olmaktadır.
S-400 ve Astana Süreci gibi ilişkilerden dolayı Türkiye’yi yanında tutmayı başaran Rusya, Suriye’de İdlib sorunu ve Libya’da Hafter hükümetinin desteklenmesi konusunda Türkiye ile çatışmaktadır.
Rusya, Türkiye’nin Doğu Akdeniz politikasından rahatsızlık duymaktadır. Türkiye’nin Akdeniz’e donanmasını yerleştirmesi, Libya ile imzalanan münhasır bölge antlaşması, Türkiye’nin Libya’ya asker gönderme girişimi karşısında Rusya, Türkiye’yi sınırlamayı ve kontrol etmeyi amaçlamaktadır.
Rusya, Suriye ordusunun İdlib’e saldırmasını ve ilerlemesini sağlayarak, Türkiye’nin Libya ve Akdeniz’de istediği genişlemeye izin vermeyeceğini göstermiştir.
Türkiye, Rusya’nın Hafter hükümetine olan desteğini ve Libya’ya sokulan Rus Wagner Group şirketine bağlı paralı silahlı güçlerin Libya’da ne işi olduğunu sorgulamakta ve eleştirmektedir.
Türkiye, özel kuvvetleri ve istihbarat aktivitelerinden sonra şimdi askeri birlikleriyle Libya savaşına katılmaya karar vermiştir.
Türkiye, İdlib’te ve Libya’da elini güçlendirmek Trablusgarb hükümetine direkt asker göndererek destekte bulunma kartını uygulamaya sokmuştur.
İdlib’teki kritik durum ve Türkiye’nin Libya’ya asker gönderme kararı, Libya ve Suriye savaşlarının Türkiye açısından birbirinden ayrılmaz olduğunu göstermektedir.
Türkiye, Suriye’den sonra Libya’da da fiilen ordusunu savaşa sürmüştür. Türkiye, Suriye savaşının sınırlarını Akdeniz’e ve Kuzey Afrika’ya yayan bir politika izlemektedir.
Türkiye, sürekli olarak İdlib’te meydana gelen büyük insani faciaya dikkat çekerek uluslararası toplumu harekete geçirmeye çalışmaktadır.
İdlib saldırısı sonucu ağır kış şartları altında binlerce insanın evini terk ettiğini ve sınırlarına yığılma tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu bildirmesine rağmen Türkiye, uluslararası toplumdan istediği desteği almış değildir.
Amerika ve AB, Türkiye’nin Rusya’yla birlikte hareket etmesinden dolayı İdlib konusunda Türkiye yanlısı aktif bir politika ortaya koymamaktadırlar. Mevcut şartlar altında Türkiye’nin Astana sürecinin baş aktörü olan Rusya ile karşı karşıya geldiğini söyleyebiliriz.
İdlib saldırısı, Türkiye ve Rusya’nın askeri olarak karşı karşıya geleceği anlamına gelmemektedir. Rusya, Kuzey Suriye’deki Türkiye’nin askeri varlığına göz yumarak Türkiye’yi yanında tutabilir.
Libya’da ve Suriye’de belirleyici olacak ana faktör, Rojava denilen Kuzey Suriye konusundaki politikalardır. İdlib, şu anda Türkiye’ye karşı, İran-Rusya-Suriye üçlüsünün istediği zaman kullandığı çok tehlikeli bir koz işlevi görmektedir.
* Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish