Ünlü İngiliz feminist yazar Virginia Woolf, kadın hareketinde önemli yere sahip Kendine Ait Bir Oda adlı eserinde “kadın olmamaları dışında hiçbir nitelikleri bulunmayan erkeklerin” kadınlar hakkında yazdığı sayısız kitaptan bahseder.
Yaklaşık 100 yıl önce yazılmış bu satırların geçerliliğini koruduğu modern dünyada erkekler hala ezici çoğunlukla kadınları ilgilendiren konular hakkında yazıyor, çiziyor, kadınlarla ilgili meseleleri ataerkil düzlemde tartışıp karara bağlıyor.
Hal böyle olunca özellikle kadın meselelerine kadınların perspektifinden bakabilmek gittikçe daha da kıymetli hale geliyor.
Bundan tam 20 yıl önce tiyatroda bu eksikliği gidermek, yalnızca kadın meselelerine değil, toplumu ilgilendiren her soruna kadın bakış açısı getirebilmek amacıyla Türkiye’nin ilk feminist tiyatro topluluğu kuruldu.
Dünyada 1970’lerden bu yana varlığını sürdüren kadın tiyatrosu ve feminist tiyatro kavramını 2000’de Türkiye’yle tanıştıran Tiyatro Boyalı Kuş, yok saymalar ve görmezden gelmelerle başladıkları yolculuklarına sayısız oyun sığdırdı.
2020'de 20 yaşına girecek Tiyatro Boyalı Kuş’un kurucusu ve Genel Sanat Yönetmeni Jale Karabekir, Türkiye’de feminist tiyatro yapmanın zorluklarını, geçen 20 yılda ülkenin yaşadığı siyasi ve toplumsal değişimin tiyatro sahnesine yansımalarını ve kadın haklarında gelinen noktayı Independent Türkçe’ye değerlendirdi.
1999’da İstanbul Üniversitesi Dramaturji ve Tiyatro Eleştirmenliği Bölümü’nden mezun olan Jale Karabekir, öğrenciyken yaptığı kadın çalışmalarının ışığında, okulda aldığı kurumsal eğitim ve dışarıda edindiği pratik tecrübenin kendisini feminist tiyatroya ve feminist eleştiriye yönlendirdiğini söylüyor.
Tiyatro Boyalı Kuş’un bir zamanlar “bir hayal” olduğunu belirten Karabekir, “90’ların tiyatrosuyla şu anki tiyatro çok farklıydı. 90’lar daha çok ödenekli tiyatroların ağırlıkta olduğu, özel tiyatroların, ana akım tiyatroların var olduğu, yeni yeni alternatif tiyatronun çıktığı bir dönemdi. Sosyolojide yüksek lisans yapıyordum. Sosyal teori öğreniyor ve teoriyle pratiği sahnede nasıl gösterebileceğimi düşünüyordum” diyor.
O dönem iyi işler çıkaran alternatif tiyatroların olduğunu ancak feminist tiyatro yapma pratiğiyle ilgili neredeyse hiçbir grubun bulunmadığını söyleyen Karabekir sözlerini şöyle sürdürüyor:
Bir hayaldi ama hayal olduğunun o sıra farkında değildik. Küçük bir grup olarak, özellikle metin üzerinden çalışarak, metinde feminist dramaturjiyi öne çıkararak sahneleme yapmaya çalışıyorduk. Alışılagelmiş tiyatronun nasıl farklı yapılabileceği üzerine kafa yoruyorduk.
“Feminist tiyatro diye bir şey yoktur”
Peki ülkede kadın hakları konusunun bugüne göre nispeten çok da konuşulmadığı bir dönemde “Türkiye’nin ilk feminist tiyatrosu” fikrine ilk tepkiler ne yönde olmuştu? Jale Karabekir tiyatro camiasının kendi içinde yaşanan “görmezden gelme, yok sayma” tutumunu şu sözlerle ifade ediyor:
60’lardaki politik hareketlilik tabii ki sanata, tiyatroya da yansıdı. Bizde feminizmin Türkiye’ye gelmesi, teorisyenler bu şekilde yazıyor, 80’lerden sonra oluyor. 80’lerden 2000’e kadar tabii ki sadece biz değildik. Birçok kadın çalışması, kadın tiyatrosu, feminist tiyatro denemeleri oluyordu. Fakat biz ilk profesyonel feminist tiyatroyuz. Meslek olarak tiyatroyu seçmiş üyelerden ve profesyonel şekilde feminist tiyatro yapmaya çalışmaktan bahsediyoruz. Tabii çok maddi zorluklarımız oldu. Kaynak zorluklarımız çok oldu. Feminist tiyatro yapıyoruz dendiğinde 'Feminist tiyatro diye bir şey yoktur' dendi. Feminist eleştiri ya da feminist edebiyat eleştirisi bile çok yeni bir yaklaşımdı. Bu tür yok saymalalar, görmezden gelmeler vardı.
Bugüne dek Ferhat ile Şirin (2001), Aşk ihanet Yalnızlık Vesaire (2003), Dış Ses (2004), Böyle Bir Aşk Masalı (2004), Kadınlar Savaşı (2006), Bavullar (2006), Çernobil’den Sesler (2007), Tahterevallide Aşk (2008), Seni Seviyorum Diyecek Kadar Sarhoş? (2010), İç Ses (2011 ve 2014), Matmazel Julie (2012), Melek (2013), Troyalı Kadınlar Korosu ya da Kayıp Tablet (2017) adlı oyunları sahneleyen Tiyatro Boyalı Kuş, 20. yılınıysa “Kendine Ait Bir Oda” ve “Komedya 2020” ile kutluyor.
Jale Karabekir pek çok kadın için olduğu gibi Tiyatro Boyalı Kuş için de bir başucu kitabı olan Kendine Ait Bir Oda’yı sahnelemeye karar verme sürecini şöyle anlatıyor:
Kendine Ait Bir Oda ekibe gelen herkese verdiğimiz kitaplardan. Kadınların neden edebiyatta yer almadıklarını, üretimde bulunamadıklarını, tarihsel koşulları anlatan bir metin. Çok bildiğimiz bir metin olduğunu düşünüyorduk ama sahnelemek hiç aklımıza gelmemişti. Geçen sene bir oyuncu seçmesi yaptık. Beraber küçük bir performans sergilemeyi planlıyorduk. Çok odalı bir mekanda çalışıyorduk. Dört odası vardı. Sanki o anda dramaturji, metin, odalar bizimle konuşmaya başlamıştı. O mekanda çalıştık ve o mekanda oynadık. Oyun bir yerde başlıyor sonra Virginia Woolf bizi diğer odaya götürüyor, seyirciler o tarafa gidiyor, orada oyunun belli bir bölümü oynandıktan sonra Virginia bizi tekrar diğer odaya geçiriyor. Yani seyircinin de aslında bir şekilde Virginia’yı hikaye anlatırken takip ettiği bir oyundu. Ve bir anda fark ettik ki aslında orası bizim kendimize ait odamız. Rahat, huzurla, güvenle yaratıcılığımızı ortaya koyabildiğimiz, üretebildiğimiz bir alan. Kendine Ait Bir Oda olabildiğince oynamak istediğimiz, repertuarda tutacağımız bir oyun. 2028’de, kitabın 100. yılında da oynamaya devam etmek istediğimiz bir oyun. Herkesin bu oyunu seyretmesi gerektiğini düşünüyoruz çünkü yaratıcılığı çok besleyen, kadınları çok teşvik eden bir metin.
Kendine Ait Bir Oda’nın kolay okunan bir kitap olduğuna ancak Virginia Woolf’un kullandığı edebi yöntemler nedeniyle sahneye çok rahat uyarlanamadığına dikkat çeken Karabekir sözlerini şöyle sürdürüyor:
Oyuncularımız Virginia’nın zihnindeki düşüncelerini bedenleştiriyor. Ve tabii oyunu uyarlarken de bizim politik açıdan dert edindiğimiz meseleleri öne çıkarıyoruz. Virginia şöyle söylüyor; sanatçı bir kadın sanata teşvik edilmediği gibi sanat yaptığı zaman da azarlanıyor, nasihat ediliyor, engelleniyor. Yani üretmek yetmiyor, en iyisini üretmek gerekiyor. Feminist tiyatro yapıyorsun ama en iyisini yapman gerekiyor. Bize hep bir şeyler anlatılıyor. Benim başıma henüz gelmedi, herhalde çok da izin vermediğim için. Henüz herhangi bir erkek tiyatrocu ya da eril bir şahıs diyelim, gelip bana feminist tiyatronun nasıl olması gerektiğini anlatmadı. Ama bu çok beklediğimiz bir şey çünkü onlar her şeyi bizden daha iyi biliyor. Yani hiçbir şey değişmiyor, aslında tamamen aynı duruyor.
“Adalet sistemiyle kahkaha atarak hesaplaşmak istedik”
Türkiye’deki kadın dernekleri kadına yönelik şiddetin çözümüne giden yolun “adaletten” geçtiğini, güvenilir bir yargı sistemi olmaksızın her türlü çabanın sonuçsuz kalacağını yıllardır dile getiriyor. Tiyatro Boyalı Kuş’un bu sezon sahnelediği ikinci oyunu Komedya 2020 tam da bu konuya dikkat çekiyor.
Kadına yönelik şiddetin artmasında, eril zihniyetin ülkede farklı şekillerde tekrar tekrar üretilmesinin rolü olduğunu vurgulayan Karabekir, yasaların doğru uygulanması gerektiğini belirterek Komedya 2020’de bu konuya değindiklerini belirtiyor.
Günümüzde geçen oyun, seyirciyi 20. yılını kutlayan bir tiyatro topluluğunun provasına götürüyor. Topluluğun sahnelediği oyunsa Kleon yönetimindeki Atina’da adalet sisteminin nasıl Kleon yanlı işlediğini anlatıyor.
Jale Karabekir, Kendine Ait Bir Oda’nın seyirciyi yer yer öfkelendirdiğini, Komedya 2020’deyse “günümüzle, ülkeyle, adalet sistemiyle, kadına yönelik şiddetle farklı bir şekilde, gülerek, kahkaha atarak, komediyle hesaplaşmak istediklerini” söylüyor. Karabekir, “Antik Yunan’dan başlıyoruz ve İstanbul Sözleşmesi’ne kadar geliyoruz, tabii oyunumuzdaki adı Atina Sözleşmesi” diyor.
“Türkiye’de feminist tiyatro yapıyorsun, bakanlık sana destek vermiyor diye şaşırıyorsun”
Seyirci kitlelerinin gitgide gençleştiğini belirten Karabekir, Tiyatro Boyalı Kuş’un 20 yıllık süreçte Türkiye’de yaşanan toplumsal ve siyasal değişim sürecinden nasıl etkilendiğini ise şu sözlerle anlatıyor:
Yıllar içinde çok şey değişti. Kendi metinlerimizi oluşturduk. Yarı klasik diyebileceğimiz metinler oynadık. Ya da klasik metinlere uyarlamalar yapmaya çalıştık. Çeviri metinler oynadık. Kürtçe oyun yaptık. Birbirinden farklı işler yaptık. Ve gerçekten çoğu da kendi içinde bir meydan okumaydı. Çünkü klasik oyun mantığının dışına çıkmaya çalışıyorduk. Bir de tabii bu arada Türkiye de değişiyor. Biz bunları yapmaya çalışırken, değiştirmeye çalışırken ekonomik zorluklarımız oluyor. Kültür Bakanlığından destek alıyorduk. Uzun süre, 9-10 sene aldık. Bu tabii bir tiyatro grubunu çok rahatlatan bir şey. Zaten bizim gibi küçük, alternatif, bağımsız tiyatroların gerçekten devlet tarafından desteklenmesi gerekiyor. Bütün dünyada da bu şekilde zaten. Ama Kültür Bakanlığı son 5 senedir bize desteğini kesti. Bu kaynaklarımızı çok azaltıyor. Ama biz sonuçta eski bir tiyatro olduğumuz ve alt yapımız sağlam olduğu için bir şekilde küllerimizden tekrar doğabiliyoruz. Kaynaklarımız çok az olsa bile ona göre oyunlar yapabiliyoruz. Ben desteği kesmelerine biraz şaşırıyorum ama bunu kime söylesem, “Türkiye’de feminist tiyatro yapıyorsun, bakanlık sana destek vermiyor diye şaşırıyorsun” diyor. Yani herkes bana şaşırıyor. Ben de daha önce almış olduğumuz için bu kadar hızlı ve bu kadar keskin cezalandırmaların olmasını çok ilginç buluyorum. Onlar bir şekilde cezalandırıyor gibi görünse de biz yapmaya devam ediyoruz.
Tiyatro Boyalı Kuş, ekonomik açıdan ayakta kalabilmenin başka yollarını da bulmuş. Jale Karabekir bu süreci şöyle anlatıyor:
Sadece oyunlar yaparak ve seyirciyle buluşarak değil, biz üç alanda çalışıyoruz. Bir oyun ürettiğimiz, bir atölyeler yaptığımız, bir de feminist dramaturji okuma tiyatrosu yaptığımız alanlar var. Başta Augusto Boal’ın Ezilenlerin Tiyatrosu tekniği olmak üzere çeşitli atölyelerimiz var. Kişinin oyuncu olmasına da gerek yok. Bu atölyeler hayatta strateji geliştirmesini sağlayacak, umutsuzluğa kapıldığında cesaretini koruyacak, kendine güven sağlayacak, feminizm açısından farkındalığını artıracak. Bizim daha çok eski metinlerle, özellikle geç Osmanlı’da yazılmış metinlerle derdimiz var. Tabii ki bugünün gözüyle bakarak eleştiriyoruz. Diyelim ki Vatan Yahut Silistre ya da Şair Evlenmesi. O metne eleştirimizi prodüksiyonla veremeyeceğimiz için, prodüksiyon çok büyük emek, zaman, para istiyor, bunun yerine özellikle profesyonel olmayan, hatta hiç tiyatro yapmamış kişilerle feminist dramaturjide okuma tiyatrosu etkinlikleri yapıyoruz. Bunu Vatan Yahut Silistre’de yaptık, Şair Evlenmesi’nde yaptık. Mesela 1911’de yazılmış Çıkmaz Sokak diye bir oyun bulduk. Osmanlıcaydı. Daha öncesini bulamadığımız için söylüyorum, araştırmalarımıza göre Türkiye’de kadın eşcinselliği üzerine yazılmış ilk oyun. Ve tabii ki 1911’de yasaklanmış. Bu oyunun iki kere farklı şekilde okumasını yaptık.
“Ürettikçe, üretmemizi istemeyen sisteme karşı durmuş oluyoruz” diyen Karabekir, bu tür çalışmaların “engellemelere, Türkiye’de kötü giden toplumsal ve siyasal duruma grup olarak buldukları bir çözüm” olduğunu söylüyor.
“İnsan yıllar içinde kendinde bir şekilde bir gelişme bekler. Yaşadığı ülkede de böyle bir şey bekliyor, yavaş yavaş, küçük adımlarla, bebek adımlarıyla olsa bile. Bir şeylerin ufak ufak iyileşeceğini düşünüyor” diyen Karabekir, “politik açıdan, insan hakları ve kadın hakları açısından, demokrasi açısından geriye gidilen bir dönem” yaşandığını belirtiyor.
Karabekir, genç nesle dikkat çekerek, “Sonuçta sosyal medyanın içine doğmuş farklı bir nesil. Talepleri çok daha fazla. Ben çok umutluyum açıkçası. Ülkeden umutlu değilim ama hem genç nesilden, hem genç kadınlardan, genç feminist hareketten umutluyum” diyor.
“Himaye edilen cins olmayacağız”
Virginia Woolf 1928’de, kapılarını kadınlara yeni yeni açmakta olan Cambridge Üniversitesi’ndeki kız öğrencilere hitaben yaptığı konuşması üzerine şekillenen Kendine Ait Bir Oda’da şunları söylüyor:
Yüz yıl sonra, diye düşündüm, kapının eşiğine vardığım sırada, kadınlar artık himaye edilen cins olmayacaklar. Bir zamanlar kendilerine yasaklanmış bütün faaliyetlere ve uğraşlara katılabilecekler.
Yaklaşık 90 yıl sonra İstanbul’daki tarihi Mısır Apartmanı’nda Virginia Woolf’u canlandıran oyuncu Gül Şener’in ağzından aynı sözcükler döküldüğünde seyircinin yüzünde gözlerden kaçmayacak kadar net bir burukluk oluşuyor.
Jale Karabekir oyunun bu bölümünün kendisi için de duygusal bir an olduğunu söylüyor. “Himaye edilen cins olmayacağız” diyen Karabekir sözlerini şöyle sürdürüyor:
Virginia Woolf 1928’de üniversiteye gidebilme şansına, ayrıcalığına sahip bir avuç kadın öğrenciye sesleniyor. “Benim zamanımda bunlar yoktu, sizin önünüzdeki engellerin çoğu yok oldu, mazeretiniz ne, artık üretin, artık yazın” diyor. O noktada benim gerçekten tüylerim diken diken oluyor çünkü bu konuşmayı yaptıktan 91 yıl sonra, o anda ben de seyirciye bakıyorum. O seyircinin içinde acaba kimler var? Mühendisler, doktorlar, öğretmenler… Evet artık o büyük engeller yok ama aslında çok da eril bir sistem var karşımızda. Bütün dünyada var ama şu anda içinde yaşadığımız çoğrafyada çok güçlü. Buna karşı yapabileceğimiz şey, yapabileceğimizin en iyisini üretmek. Gerçekten en çok istediğim şeylerden biri bu oyunu 100. yılına kadar oynamak ve bu sözü 100. yılında da söylemek. Acaba o zaman biraz daha rahat olacak mıyız? Belki gerçekten 8 senede çok şey değişebilir.
Türkiye’nin ilk feminist tiyatrosunun ismi Jerzy Kosinski’nin Boyalı Kuş adlı öyküsünden geliyor. Kısaca özetlemek gerekirse bir grup çocuk, kuş sürüsünün içinden bir kuş seçiyor, onu farklı bir renge boyayıp tekrar sürünün içine bırakıyor. Sürüdeki diğer kuşlar ilk önce bu kuşu dışlıyor ve sonunda öldürüyor.
“Biz de başta kadınlar olmak üzere birçok kişinin cinsiyetinden, sınıfından, ırkından, dininden, görüşünden, düşüncesinden dolayı boyalı kuş olduğunu düşünüyoruz ve boyalı kuşların sesi ve bedeni olmak istiyoruz” diyen Jale Karabekir, bu amaçla feminist bir tiyatro olduklarını ve bütün oyunlarının kadınlarla ilgili olmak zorunda olmadığını vurguluyor. Karabekir şöyle devam ediyor:
Feminizm sadece kadın meselesiyle ilgilenmez. Her türlü meseleye feminist açıdan bakabilirsiniz. En önemli şey de meseleyi feminist sahnelemenizdir. Çalışma yönteminiz, oyuncularla ilişkiniz, içerideki yapı, o yapının seyirciyle samimiyeti… O yüzden de dışlanan, ezilen, öldürülen, eziyet edilen kişiler her zaman bizim meselelerimiz olmuştur.
Tiyatro Boyalı Kuş’un üç temel meselesi gülme, başkaldırı ve toplumsal cinsiyet eşitsizliği olarak sıralanıyor. Topluluğun gelecek sezon için Komedya 2020 ve Melek gibi ses getiren oyunlarının yeniden sahnelenmesinin yanı sıra 20 yıllık deneyimin genç nesle aktarılmasına ilişkin bir hedefleri de bulunuyor. Karabekir bu süreci şöyle anlatıyor:
Herhalde bizim de bildiğimiz, öğrendiğimiz bazı sevdiğimiz şeyleri genç nesle aktarma zamanımız. Tabii ki hala öğrenmeye, aramaya, denemeye devam ediyoruz ama bir yandan da elimizdeki bazı deneyimleri genç nesle aktarmaya çalıştığımız bir dönem. Burası bizim odamız ama sadece bizim değil, bizimle çalışmak isteyen, böyle bir odaya ihtiyacı olan herkese açık bir yer. Patriyarkayla derdi olan, tiyatrocu olan ama kendine yer bulamayan herkese. Çünkü gerçekten oyuncular ya da yazarlar patriyarkayı tekrar tekrar üreten oyunlarda oynamak zorunda kalıyor. Onlara açık bir yer. Tiyatro Boyalı Kuş her ne kadar hayali bir oda olsa da, o hayali odayı gerçeğe dönüştürebilecek kişilerle çalışabilmeyi hedefliyoruz. Bu gerçekliği birlikte inşa edebilmek için de büyümek ve genç nesle, genç neslin de daha sonraki nesle aktarabileceği bir deneyim yaratmak istiyoruz.
© The Independentturkish