1997 yılının Ağustos ayının sonunda, Prenses Diana Paris’te acı bir trafik kazasında öldü. Kazadan 3 ay önce İşçi Partisi, yaklaşık 20 yıl muhalefet saflarında yer aldıktan sonra Tony Blair liderliğinde iktidara geri dönmüştü.
Prenses’in ölüm haberi, kendisinden başka bütün olayları ve haberleri ikinci plana iten büyük bir hadiseydi. O zor ve üzüntülü günlerde, bakanlıklardan birinde iletişim danışmanı olarak çalışan bir kadın, devlet kurumlarında çalışan bütün arkadaşlarına, vakit uygun olduğu için ellerinde hükümetin itibarını zedeleyecek olumsuz raporları hemen yayınlamalarını ve sızdırmalarını talep eden bir e-posta gönderdi.
Bu talebin amacı açıktı. Bu büyük ulusal hadise ile meşgul oldukları için söz konusu olumsuz raporlar farklı medya organlarının dikkatini çekmeden medyada şöyle bir görülüp kaybolacaklardı. Sonuç olarak hükümet de bu raporların yol açacağı herhangi bir utançtan ve skandallardan kurtulmuş olacaktı. Fakat, bu kadının ve İşçi Partisi hükümetinin şansına, bahsi geçen e-posta birisi tarafından basına sızdırıldı ve hükümeti zor durumda bıraktı.
Bu İngiliz bayan çalışanın yaptığı şey çok da yeni değil. Kötü ve nahoş haberler ortasında dikkat çekmeden basında şöyle bir görünüp kaybolması istenen haberler için krizlerden yararlanmak, farklı Avrupa hükümetlerinin bürolarında bilinen ve kullanılan bir yöntemdir.
Geçen hafta, Washington Post gazetesinde bir haber okudum. Okumayı bitirir bitirmez hemen aklıma yukarıda bahsettiğim olay geldi aklıma geldi ve ikisi arasında ortak bir nokta buldum. İngiltere’de Prenses Diana’nın ölümüne karşılık Başkan Donald Trump’ın, ABD Temsilciler Meclisi tarafından suçlanması krizi.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Washington Post gazetesinin haberi, Special Inspector General for Afghanistan Reconstruction (SIGAR) adlı komisyonun yayınlamış olduğu raporu ele alıyordu. Söz konusu hükümet komisyonu, Afganistan'daki ABD askeri varlığını izlemek ve analiz etmek amacıyla 2008 yılında kurulmuş bir komisyon. Komisyonun raporu ilginç gerçeklere yer veriyor. Bunların belki de en dikkat çekici olanı, Başkan Bush ve Obama idarelerindeki üst düzey yetkililerin, Afganistan’da askeri bir zafer elde etmenin mümkün olmadığının bilincinde olduklarını ama buna rağmen sürekli bir şekilde ABD vatandaşlarına yalan söyleyerek bunun aksini söylediklerini belirten gerçek.
Buna göre, Afganistan’daki savaşı haklı göstermek adına bahsi geçen iki idare, doğru olmayan istatistikler yayınlamaya önem vermiş. Kabil’den Washington’a bu idarelerde görev yapan yetkililer, ABD vatandaşlarını, Taliban Hareketi’ni yenme ve ortadan kaldırma hedefinde ilerleme kaydettiklerine ikna etmek için sahada yaşananlarla hiçbir ilgisi olmayan açıklamalar yapmış ve bildiriler yayınlamış. Oysa, söz konusu komisyonun yayınladığı raporun kapsadığı 2 bin sayfalık belgelerin doğruladığı gibi aslında bu açıklamaların yapıldığı sırada ABD güçleri, bu savaş bataklığında gün geçtikçe daha derinlere batıyordu.
Aynı rapora göre, 18 yıldır devam eden savaş süresince ABD yönetimleri, Afganistan’a 775 bin asker göndermiş ve bunların 2 bin 300’ü orada hayatlarını kaybetmiş. Nitekim şu anda görevde bulunan Başkan Trump hala 13 bin askeri çekmek için Taliban ile müzakareleri yeniden başlatmaya çalışıyor.
John Sobko adında birinin başkanlık ettiği komisyon, Bush ve Obama idarelerinde görev yapan ABD’li yetkililer ile görüşmeler yapmış. Bu görüşmeler sırasında yetkililer, başta yolsuzluk ve afyon ticaretinin teşvik edilmesi olmak üzere savaş sırasında karşı karşıya kaldıkları büyük başarısızlığı itiraf etmişler. Bu gerçeklerin, kasıtlı olarak yalnızca sıradan vatandaşlar değil komutanlar ve askerlerin kendilerinden bile gizlenmiş olduğunu da onaylamışlar. Komisyonun görüştüğü komutanlardan biri şöyle demiş: “Gerçekler hiç kimsenin hoşuna gitmiyor. Herkes iyi haberler duymak istiyor. Bu yüzden kötü haberler gizlendi. Mümkün olan en iyi görntüyü sunmak için bütün istatistiksel bilgiler değiştirildi”.
Diğer bir gerçek, söz konusu ABD idarelerinin, Afganistan’da demokratik ve kendi kendine yeten bir ordu ve güvenlik güçleri tarafından desteklenen bir rejim, serbest pazara dayanan bir ekonomi inşa etme ile temsil edilen hedeflerinden hiçbirini gerçekleştirememiş olması. Aksine afyon ticareti ve ekimi gelişen tek sektör olmuş. 2015 yılında bir başka üst düzey komutan komisyona şunu itiraf etmiş: “Afganistan’da temeller hakkında hiçbir bilgimiz yoktu. Ne yaptığımızı bilmiyorduk.”
Komisyon, üst düzey ABD’li subaylar ile görüşmekle yetinmemiş. Bunun yanısıra onlarla omuz omuza savaşan İngiliz subaylarla da görüşmüş. Onlar da ABD’nin, Afgan çiftçilere afyon ekmemeleri karşılığında para verme projesinin başarısız olduğunu itiraf etmişler. İngiliz kuvvetleri de 2004 yılında durdurulana kadar bu projeye destek vermişlerdi. Bu projenin başarısız olması yetmezmiş gibi halihazırda afyon ekimi de yüksek seviyelere ulaştı. 2002 yılı ile karşılaştırıldığında afyon ekiminden elde edilen eroinin oranı 4 kat arttı.
İçinde barındırdığı gerçekler ve ortaya çıkardığı yalanlar ile böyle bir raporu, siyasi bir skandal ya da en azından büyük bir gürültü koparmadan geçirmenin tek yolu, medya organlarının ve kamuoyunun zihninin ve ilgisinin tek bir büyük bir hadiseye odaklanmış olduğu uygun bir zamanı seçmekle mümkündür. Halihazırda Washington’da, diğer bütün hadiselerin üstünü örtecek, Başkan’ın Temsilciler Meclisi tarafından suçlanmasından daha iyi bir hadise sanırım yoktur.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Şarku'l Avsat
© The Independentturkish