Trump'ın trilyonları ve Filistin

"Filistin devlet çözümü 1 milyar, hatta 1 trilyon dolara satılsaydı, çoktan yapılmış olurdu ve biz de bunun bedelini uzun zaman önce ödemiş olurduk"

Fotoğraf: AP

Bazıları, ABD Başkanı Donald Trump'ın önümüzdeki ay Suudi Arabistan ve diğer Körfez ülkelerine yapacağı olası ziyareti, vadedilen 3 trilyon dolardan bahsederek ve bunun Gazze Şeridi'nden Filistin devletine, Yemen'den İran'a kadar siyasi anlaşmalar yapılması koşuluna bağlı olduğunu öne sürerek bekliyor!

Öncelikle, bunlar sivil, askeri ve yatırım projelerini içeren ticari anlaşmalardır, siyasi takas değil.

Eğer Filistin davası dolar cinsinden tartılsaydı ve bu dava için ne harcandığına bakılsaydı, tarihin en pahalı davası olduğunu görürdük.

Filistin devlet çözümü 1 milyar, hatta 1 trilyon dolara satılsaydı, çoktan yapılmış olurdu ve biz de bunun bedelini uzun zaman önce ödemiş olurduk.

Siyasi talepler ve iş anlaşmaları örtüşmeyebilir.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Harcamalar ve kayıplara gelince;

Ne yazık ki, 1960'lardan günümüze kadar doğrudan Filistin davasının maliyeti milyarlarca dolardır ve Filistin halkı için siyasi bir getiri sağlamamıştır.

Harcamalar 1967 ve 1973 savaşlarından bu yana devam ediyor; Filistin Yönetimi, El Fetih ve Hamas'a verilen sürekli mali destek, İsrail'e karşı Arap ülkelerinin buna eşlik eden silah alımları, Lübnan ve Suriye'nin uğradığı kayıplar, Hizbullah ve Hamas'ın 30 yıl boyunca İsrail'le çatışmalarında altyapı, yatırım, turizm, tarım ve sanayi kayıpları...

Trump'ın önümüzdeki yıllarda yapacağı ekonomik çalışmalar karşılığında Körfez'den alacağı rakamı aşan bir büyüklük.

Vadedilen 3 trilyonun, tıpkı dünyanın geri kalanı gibi Filistin davasına ya da başka bir davaya değil, kendi vatandaşlarına öncelik veren Körfez ülkelerinin ekonomik yapılarını geliştirmelerine ve kalkınma programlarını tamamlamalarına hizmet etmesi amaçlanıyor.

İran 1980'den bu yana vatandaşlarının parasını Lübnan, Suriye, Gazze ve Yemen'deki savaşlara ve dünyanın dört bir yanına yayılmış finansman ağlarına harcıyor.

Bu uzun yılların ardından ne Filistin'in bir karış toprağını özgürleştirebildi ne de Lübnan'da ve başka yerlerde inşa edip harcadıklarını elinde tutabildi.

İran'ın 40 yılda bu dış faaliyetler için ne kadar harcadığını bir düşünün!

Buna yaptırımların ve kaybedilen ekonomik fırsatların zararını da eklersek, hepsi boşa giden ve İranlılara sefalet getiren bir trilyon doları çoktan aşmış olacaktır.
 


Öte yandan, Körfez ülkeleri ile Trump arasında vadedilen trilyon dolarlık anlaşmalara bakarsanız, ki bunlar muazzam olabilir ve gerçekten de öyledirler, harcamaları bu ülkelerin geleceği için büyük ve önemli getirileri olan devasa projeler için yaptıklarını ve bunların bir kısmının Amerikan pazarlarında kârlı yatırımlar olduğunu söyleyebiliriz.

Trump, ülkesi için anlaşmalar pazarlama yaklaşımında tek değil; hepsi bunu yapıyor ama Trump'ın aceleciliği ve şovmenliği olmadan.

Washington gibi dünya hükümetleri de -Çin, Japonya, Avrupa Birliği (AB) ve diğer büyük üretici ekonomiler- dost ülkelerle ticari ilişkilerini geliştiriyor.

Trump yönetimi Avrupalı, Japon ve Güney Koreli ortaklarıyla ilişkilerinde daha açık sözlü ve doğrudan davranıyor, ticaret dengesinde adil olmadıklarını düşündüğü için onları her zaman eleştiriyor.

Suudi Arabistan'ın ABD ile ilişkisi stratejik ve karşılıklıdır, 80 yıldan daha eskidir ve halkı dinlemeye ve iş birliği yapmaya istekli olduğunda her zaman bölgenin lehine olmuştur.

Vadedilen 1 trilyon dolar hediye değil; önümüzdeki yıllarda nükleer enerji kullanımı, sıvılaştırılmış doğal gaz ihracatı ve Krallık içinde askeri sanayileşme de dahil olmak üzere müzakere halindeki büyük projeler için harcanacak.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

Şarku'l Avsat

DAHA FAZLA HABER OKU