Düzensiz ordular son yıllarda bölgede nasıl ilerledi?

Bazı düzensiz ordular resmi güçlerin şemsiyesi altına girmeyi başarırken, bazıları da iktidarı ele geçirmeyi başardı.

Irak Halk Seferberlik Güçleri (Haşdi Şabi) üyeleri / Fotoğraf: Reuters

2000'li yılların başından bu yana savaşlara ve çatışmalara sahne olan bölge, bir cephe sakinleşip yatışınca tüm bölgede yaşanan gel-git hareketleriyle yeniden alevleniyor.

ABD'nin 2001'de Afganistan'a ve 2003'te Irak'a karşı başlattığı iki Amerikan savaşı, 11 Eylül saldırılarının ardından "terörizme karşı savaş" bağlamında, çoğunlukla istikrar ve barış dönemlerini yaşayan ülkelerde savaşlara sahne oldu.

Bu durum, yapıları zayıflayan ve çürüyen ülkelerde geleneksel düzenli orduların varlığına rağmen, düzensiz, klasik olmayan, milisler, hareketler ve örgütler gibi isimlerle varlık sahnesine çıkan paralel orduların yükselişine, gücüne ve refahına giden yolu açtı.


"Düzensiz savaş daha ölümcüldür"

Amerikan Dış İlişkiler Konseyi'nde ulusal güvenlik çalışmaları konusunda uzmanlaşmış bir araştırmacı ve "Görünmez Ordular: Antik Çağlardan Günümüze Gerilla Savaşının Destansı Tarihi" kitabının yazarı olan Max Boot, 5 Şubat 2013 tarihinde Amerikan Foreign Affairs dergisinde yayımlanan bir makalede şöyle diyor:

Eleştirmenler ve basın çoğu zaman terörizm ve gerilla taktikleri konusunu sanki yeni bir şeymiş, eski savaş yöntemlerinden bir sapmaymış gibi ele alıyor. Ancak bir söylem gerçeklerden bu kadar uzak olabilir. İnsan ırkının uzun ve kanlı ilerleyişi ve çilesi boyunca savaş, düzensiz ve disiplinli gönüllülerden oluşan çeteler tarafından yürütülmüştür. Açık muharebelere girmeyi reddediyor, sürpriz istilalar ve pusuları tercih ediyorlardı. Bunun nedeni hafif silahlara sahip olmalarıydı.


Yazar, aslında konvansiyonel savaşın nispeten yeni bir "icat" olduğuna dikkat çekiyor.

Dünya, milattan yaklaşık 10 bin yıl öncesine kadar bu tür bir savaşı bilmiyordu.

Bunun nedeni, yeterli zenginlik ve nüfus fazlası üreten tarım toplumlarının gelişmesidir.

Bu sayede kaleler inşa edilmiş ve belirli amaçlar için özel olarak tasarlanmış silahlar üretilmiştir.

Liderlik, hiyerarşi ve ceza tehdidi altında tutulan eğitimli askerlere sahip ilk gerçek ordular milattan önce 3100'de Mısır ve Mezopotamya'da ortaya çıktı.

Ancak devlet kurma süreci ve bununla birlikte orduların oluşumu dünyanın geri kalanında uzun zaman aldı.

Bazı yerlerde devletler ancak geçtiğimiz yüzyılda ortaya çıktı. Bununla beraber yeni kurulan bu devletlerin orduları, basit işlevleri yerine getirme ve ülkeyi koruma noktasında zayıf kaldı.

ABD'li yazar Max Boot, şöyle ekliyor:

Şu anda geleneksel bir çatışma olduğuna inandığımız dönem, insanların yeryüzünde dolaşmaya başlamasından bu yana geçen zaman dilimine göre sadece göz açıp kapayıncaya kadar geçen bir süredir. Bununla birlikte, Yunanlılar ve Romalılar zamanından beri, en azından gözlemciler düzensiz savaşın önemini hafife almışlardır.


Batılı askerler ve akademisyenler bunu korkakça bir savaş, hatta bir tür barbarlık olarak gördüler.

İngiliz tarihçi John Keegan'ın sözleriyle gerilla savaşı "zayıflara karşı acımasız, cesurlara karşı korkakça" bir uygulama.

Gerilla savaşı, profesyonel askerlere olması gerektiği öğretilen şeyin tam tersi olduğundan bu şaşırtıcı değil.

Pek çok araştırmacı işgallerin ve gerilla savaşının gerçek savaş olmadığını iddia ediyor.

Ancak Boot'a göre, tarih boyunca düzensiz savaşın konvansiyonel savaştan daha ölümcül olduğu ve "ortalama bir kabile topluluğunun her yıl nüfusunun ortalama yüzde 0,5'ini savaşta kaybettiği" düşünülürse bu görüş biraz ironik.

ABD'de bu oran 1,5 milyon ölüme ya da yılda 500 tane 11 Eylül saldırısına karşılık geliyor.

Boot'a göre, eski tarihsel kanıtlar bu kayıpların modern bir anomali olmadığını gösteriyor.
 

Afganistan-Pakistan sınırındaki Taliban üyeleri.jpg
Afganistan-Pakistan sınırındaki Taliban üyeleri / Fotoğraf: AFP

 

Düzenli ordular milislere karşı savaşlarında neden başarısız oluyor?

Afganistan'daki Amerikan askeri liderlerine danışmanlık yapmış olan İngiliz tarihçi Carter Malkasian, "The American War in Afghanistan" (Afganistan'daki Amerikan Savaşı) adlı kitabının 2021 baskısında şu soruyu soruyor:

2011 yılında yaklaşık 140 bin askeri seferber etmelerine ve dünyadaki en yeni silah ve teçhizata sahip olmalarına rağmen ABD ve müttefiklerinin Taliban hareketini yenmekte başarısız olmaları nasıl mümkün olabilir? Batılı güçlerin, kendilerine iki trilyon dolardan fazla para, üç bin 500'den fazla müttefik askerinin hayatına mal olacakken ve bu savaşta ciddi şekilde yaralanan çok sayıda askerden bahsetmeye bile gerek yokken bu kadar uzun süre savaşta kalmalarının nedeni nedir?


İngiliz tarihçi, ABD'nin 2001-2006 yılları arasında bu başarısızlığa zemin hazırlayan hatalar yaptığına dikkat çekiyor.

Dönemin ABD Savunma Bakanı Donald Rumsfeld, Afgan ordusunu eğitmek için yatırım yapmak istemedi.

Savaş ağaları, bakan ve parlamentoda temsilci olacak kadar özgürce hareket etti. Ancak Afgan halkı, ülkenin şiddete sürüklenmesindeki başrol olarak onları görüyordu.

Aynı zamanda ABD ve müttefikleri Taliban'la siyasi bir çözüm için müzakere etmeyi reddetti.

Çünkü hareketin Peştunların pek çok üyesinin görüşlerini temsil ettiğini göz ardı ettiler.

Washington yönetimi bunun yerine milisleri güçlendirdi ve terörle mücadele operasyonlarını aşırıya kaçırarak sıradan Afgan vatandaşlarını yabancılaştırdı.

Bu yabancılaşma da Taliban'ı bir kez daha şiddete başvurmaya teşvik etti.


Afgan ordusu, Taliban karşısında neden başarısız oldu?

Temmuz 2021'in sonlarında ABD Başkanı Joe Biden, ABD tarafından eğitilen Afgan ordu güçlerinin, Taliban'ın iktidarı kontrol etmesini durdurmak için "tüm araç, eğitim ve donanıma" sahip olduğunu açıkladı.

ABD, hareketin ilerlemesini durdurmak için "Afgan ordusunun yeteneğine güvendiğini" ifade etti.

Ancak 15 Ağustos'ta Taliban, Afganistan'ın başkenti Kabil'in kontrolünü, iktidarı ve hükümetin dizginlerini ele geçirdi.

Biden, ABD yönetiminin Afgan ordusunun hızla kötüleşmesi karşısında şaşırdığını belirtti.

Afgan ordusunun başarısızlığı, burada değinemeyeceğimiz ve açıklayamayacağımız birçok neden ve faktörden kaynaklanıyordu.

Ancak burada kısaca İngiliz The Guardian gazetesinin diplomasi editörü Patrick Wintour'un "A Tale of Two Armies" başlıklı makalesinde yazdıklarını aktaran BBC web sitesinden alıntı yapabiliriz:

Afgan ordusu Taliban'la kıyaslanamayacağını neden kanıtladı? Bu iki ordunun hikayesidir. Biri zayıf donanımlı ancak ideolojik motivasyonu yüksek, diğeri ise resmi anlamda iyi donanımlı ancak NATO desteğine bağımlı, kötü yönetilen ve yolsuzluklarla dolu...


Wintour'a göre, ABD'nin Afganistan'daki yardım harcamalarını izleyen kuruma göre "Mart 2021 itibariyle Afganistan'da güvenlikle ilgili yeniden yapılanma çabalarına 88,3 milyar dolar harcanmıştır."

ABD ordusunun Afgan Ulusal Savunma ve Güvenlik Güçleri'nin (ANDSF) gerektiğinde ABD kuvvetlerinden bağımsız olarak hareket etme kabiliyetini bilme konusunda yetersiz olduğu ya da hiç olmadığı uyarısında bulunan Wintour, "Denetim kurumu, güçlerini ve savaşa hazır olma durumlarını güvenilir bir şekilde koruyamayan Afgan kuvvetleri içindeki yolsuzluğun yıkıcı etkileri konusunda defalarca uyarıda bulundu" dedi.


Düzenli ordular, yardımcı ya da paralel güçlere karşı nasıl davranıyor?

İsyancı hareketlere karşı koyamayan sadece ABD ve Afganistan değil.

Bazı ülkeler bu grupları mümkün olduğunca kontrol altına almaya çalıştı.

Körfez ülkeleri ve Libya'daki güvenlik sorunları ve genel olarak Ortadoğu'daki Amerikan politikası konusunda uzmanlaşmış araştırmacı Frederick Weary'nin Carnegie Uluslararası Barış Vakfı Ortadoğu Enstitüsü tarafından Aralık 2018'de yayımlanan, ordular, milisler ve parçalanmış ülkelerdeki yeniden entegrasyonla ilgili çalışmasında şu ifadeler yer alıyor:

Arap dünyasında devlet otoritesinin çöküşü ve bunun yerel güvenlik aktörlerine kayması, uzun süredir devam eden egemenlik ve sivil-askeri ilişkileri normlarını altüst etti.

Libya, Suriye, Irak ve Yemen gibi çatışma sonrası dönem yaşayan ülkeleri birbirinden ayıran şey, zayıf ya da çökmüş merkezi otoritelerden ve yabancı destek kurumlarından farklı derecelerde destek alan çok sayıda yarı hükümet güvenlik kurumudur. Bu karmaşıklıklar karşısında, söz konusu ülkelerin hükümetleri bir sonraki aşamada bir dizi seçenekle karşı karşıyadır.

Güvenlik alanındaki reform süreçleriyle birlikte geleneksel silahsızlanma, terhis ve yeniden entegrasyon modelleri ve bazı gözlemcilerin 'hibrit güvenlik' olarak adlandırdığı yerel güvenliği sağlamak için silahlı grupları kullanma ve özümseme girişimleri bu seçenekler arasındadır.

Yerel güvenlik aktörlerinin bölgesel olarak oluşturulmuş, merkezi veya bölgesel komuta makamlarına bağlı 'ulusal muhafız' tarzı ordulara dönüştürülmesi, aslında ikili bir askeri yapı yaratmaktadır.

Bunların hiçbiri ideal değildir. Hatta her biri silahlı çatışmayı teşvik etmek veya yeniden şekillendirmek, parçalanmaya katkıda bulunmak veya otoriteyi güçlendirmek açısından farklı derecelerde tehlikeler ve engeller içermektedir.

 


Irak modeli

Bu bağlamda Irak, Halk Seferberlik Güçleri (Haşdi Şabi) çatısı altında toplanan paralel silahlı grupları kontrol altına alma çabaları için bir model olarak öne çıkıyor.

Lübnanlı yazar ve araştırmacı Visam Saade, Eylül 2021'de yayımlanan bir makalesinde şöyle diyor:

2003'te Irak'ı işgal eden ABD, Cumhuriyet Muhafızları'nı ve doğrudan Baas Partisi'ne bağlı askeri oluşumları feshetme tavsiyesine uymak yerine, 23 Mayıs'ta Irak'ın sivil yöneticisi Paul Bremer, düzenli orduyu feshetti, tüm unsurlarını terhis etti ve tüm rütbelerini kaldırdı.


Saade, Amerikalıların Irak'ta ulusu yeniden inşa ettiklerini, bunun da mevcut yapıyı bozup yeniden inşa etmeyi gerektirdiğini de sözlerine ekliyor.

Sonuç, 11 yıl sonra, IŞİD unsurlarının hızlı ve kanlı ilerleyişi karşısında ordunun korkunç bir şekilde çökmesi oldu.

Saade, sözlerini şöyle sürdürüyor:

"O dönemde kendini dayatan mantık, silahlı aşırılık yanlısı militanların tehdidiyle yüzleşmenin düzenli bir orduyla sağlanamayacağını ve bu nedenle düzensiz silahlı bir halk gücünün oluşturulması gerektiğini söylüyordu ki Necef'te otoritenin fetva yoluyla (el-Kifai Cihadı) kurulmasını meşrulaştırdığı şey de buydu. Halk Seferberlik Güçleri (Haşdi Şabi) çok sayıda fraksiyona sahip ve bu fraksiyonlar, İran Devrim Muhafızları Ordusu (DMO) ile yakınlık derecelerine göre değişiyor, hatta bazıları direk örtüşüyor.


Kasım 2016'da Irak Temsilciler Meclisi, "Irak silahlı kuvvetlerinin elinde yasalar çerçevesinde silah bulundurmak, devletin prestijinin artırmak ve güvenliğini korumak için gönüllü olan tüm Irak halkı onuruna" Irak ordusunun bir parçası olmak üzere Halk Seferberlik Güçleri yasasını onayladı. Parlamentonun internet sitesine göre bu kararla, "Irak'ın savunmasına katkıda bulunan herkesi onurlandırmak" amaçlandı.

Dönemin Başbakanı Nuri el-Maliki'nin çağrısına uyan çok sayıda Iraklı genç, Irak ordusunun çöküşünün ardından IŞİD'e karşı savaşmak için gönüllü oldu ve 2014'teki bu kitlesel seferberlik, Washington Post'un 2021 Nisan tarihli bir haberine göre "geniş kapsamlı yankılara" yol açtı.

Galip gelen milisler Irak'taki en üst düzey otoriteyi ele geçirerek ABD ile karşı karşıya gelme yoluna girdi.

Bu milisler, çoğu durumda İran'ın da desteğiyle, son yıllarda Amerikan askeri tesislerine yönelik füze saldırılarını arttırarak, Washington ve Tahran'daki üst düzey yetkililerin diplomatik temasları yeniden kurmaktan bahsettiği bir dönemde, ABD ile İran arasında daha geniş çaplı bir savaşı ateşleme tehdidinde bulundu.

Bazı ABD'li yetkililer milisleri İran'ın bölgesel nüfuzunu genişletme hareketinde sadece bir vekil olarak görürken, bu silahlı gruplar Irak toplumunun dokusuna derinlemesine yerleşmiş ve çalkantılı tarihinin merhametinden ortaya çıkmıştı.

Bağdat Havaalanı yakınlarında gerçekleşen ABD saldırısında DMO Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani ile birlikte öldürülen Halk Seferberlik Güçleri Komutan Yardımcısı Ebu Mehdi el-Mühendis, "Tahran'ın Bağdat'taki adamı" olarak biliniyordu.

El-Mühendis bu şekilde tanımlarken, Şii silahlı gruplarla ilişkiler konusunda uzman araştırmacı Philip Smith ise "İşte bu İran'ın Irak'taki ajan ağını nasıl kurduğunun kanıtıdır. Eşi benzeri yok. Bu durum İran'ın Irak'taki nüfuzunun mükemmel bir örneğidir" değerlendirmesinde bulundu.


Düzensiz orduların artan gücü

Tahran'da yaşayan İranlı yazar ve gazeteci Ali Muntazıri, Ekim 2019'da yayınlanan bir makalesinde "ABD'nin düzensiz ordular nedeniyle artık 2003'te Irak'ta yaptığı gibi bölgede yeni bir savaş yürütemeyeceğine" inanıyor.

İranlı yazara göre, "2019'dan önceki sekiz yıl boyunca yaşanan savaşlar, daha güçlü hale gelen ve İHA'lar, silahlar ve balistik olmayan orta menzilli füzeler üretme tekniklerini öğrenen düzensiz orduların ortaya çıkmasına katkıda bulundu. Böylece bu ordulardan bazıları artık balistik füzeler üretme yeteneğine kavuştu. Bu da bu düzensiz orduların artık modern askeri teknikler ve teknolojiyi kullanarak Ortadoğu'daki tüm denklemleri değiştirebileceği anlamına geliyor."

Gazze'deki mevcut savaşta İran destekli Yemenli Husi milislerinin Kızıldeniz'deki ticari gemileri hedef alarak Gazze Şeridi'yle dayanışma amacıyla operayonlar düzenlemesi ve balistik füzeler fırlatması, ABD ve İngiltere'nin Yemen'de Husi kontrolü altındaki bölgelerdeki hedeflere saldırılar düzenlemesine neden oldu.

Pentagon Sözcü Yardımcısı Sabrina Singh'e göre Irak'ta da Amerikan güçleri 17 Ekim'den bu yana yaklaşık 66 saldırıya maruz kaldı (Irak'ta 32, Suriye'de 34 saldırı) ve bu saldırılarda Amerikan personelinden yaklaşık 62 kişi yaralandı.

Dolayısıyla bu düzensiz ordular, Ortadoğu'nun denklemlerinde ve girdiği çatışmalarda kendilerini güçlü bir şekilde dayatmış durumdalar.

 

 

Independent Arabia

DAHA FAZLA HABER OKU