Uçurumun kıyısındaki kararlar

Önümüzdeki günlerde verilecek kararlar zor ve maliyetli. Bu kararlar uçurumun kıyısından uçurumun dibine geçişi önlemek için çok geç olup olmadığını belirleyecek

Fotoğraf:  Reuters

Refah Sınır Kapısı'nın önünde Antonio Guterres adında bir adam duruyordu.

Bu adam Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri olarak görev yapıyor.

Sınır kapısı ilk parti yardımın girişi için açıldı. Gazze cehenneminde yaşayanların acılarını hafifletmek için gıda, ilaç ve yakıt geldi.

Guterres, kesinlikle acil bir ateşkes talep etmek istiyordu. Siyasi bir ufuk açarak bu uzun ve acı çatışmalara ev sahipliği yapan savaşlar için yeni bir sayfa açmak istiyordu.

Ancak mevcut durumda BM'nin kırılganlığını herkesten daha iyi biliyordu. Kuruluş amacının gerektirdiği kararları almaktaki yetersizliğini de biliyordu.

Rusya'nın Ukrayna'daki savaşının dehşeti karşısında felç olan BM Güvenlik Konseyi (BMGK) Gazze'deki yangını nasıl söndürebilirdi?

Guterres, Rusya'nın bir devlet olmayı hak etmediğine de inanıyordu. Batı, savaş alanına kuvvet göndermekten kaçındı.

Savaş fiilen sürerken BM Güvenlik Konseyi bir emniyet supabı olmayı başaramadı. Uluslararası kırılganlığın herhangi bir kanıta ihtiyacı yoktur.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Guterres, Ortadoğu'nun kırılganlığını ve bitmek bilmeyen savaşlarını da biliyor.

BM, Filistin-İsrail çatışmasında, kendi kararlarına saygı gösterilmesini sağlayamadı. ABD'nin Irak'ı işgal etmesini de engelleyemedi.

Guterres, İran'ın nükleer programıyla ilgili anlaşmazlığın yarattığı gerilime bir çözüm bulma konusunda da BM'nin bir şey yapamadığının farkında.

Aynı zamanda Ortadoğu'nun herhangi bir emniyet supabı olmadan yaşadığını da biliyor.

Bunun sonucunda Ortadoğu'nun uçuruma doğru kayabileceğinin de farkında.

Ortadoğu bölgesi adaletsizlik, nefret, derin yaralar ve alevlenmiş duyguların yanı sıra endişeli ordular, hareketli milisler ve protestolarla doludur.

Guterres'in bölgenin uçuruma sürüklenmesini önleme yetkisi yok.

Bu yüzden Guterres, BM'nin diğer rolünü, yani gıda, çadır, battaniye ve sargı bezi vs. geçişini kolaylaştırmayı seçti.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, birkaç yıl önce bölgeye baktı ve derin bir nefes aldı.

Lübnan neredeyse parçalanmış durumda ve ciddi ekonomik kriz yaşıyordu. Bu da Hizbullah'ın İsrail ile maliyetli bir çatışmaya girmesini zorlaştırıyordu.

Suriye, uluslararası ordulara, bölgesel ordulara ve milislere bölünmüş bir halde savaşa girebilecek gibi görünmüyordu.

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile varılan mutabakat, İsrail'in taksit taksit savaş yürütmesine olanak sağladı.

Irak yaralarını sarmaya devam ediyor ve iç krizlerle boğuşuyordu. Filistin tarafında ise Batı Şeria ve Gazze arasındaki ayrılık derinleşmişti.

Filistin yönetimi kuşatılmış ve tükenmiş bir halde, Hamas ise yeni bir çatışmaya girmek için acele etmediğini gösteriyordu.

Söz konusu tablonun gölgesinde 7 Ekim yaşandı. Bu, sınırlı ve kontrollü müdahale gerektiren sınırlı bir saldırı değildi.

İlk saatlerden itibaren yaşanan olaylar, kurbanlar ve rehinelerle bir deprem niteliği taşıdı.

İsrail kalesinin kırılganlığını gözler önüne serdi. Güvenlik birimlerinin ihmalkârlığını ve ordusunun sürprizle başa çıkmadaki yavaşlığını ortaya koydu.

Tepeden tırnağa silahlı olan devletin, caydırıcılık imajı sarsıldı. İsrail'in, nefes almasına yardımcı olmak için savaş gemileriyle birlikte bizzat ABD Başkanı'nın varlığına ihtiyaç duyduğu görüldü.

Bu artık sıradan bir sınav değildi. İsrail yönetimi bunu kendi varoluşunu etkileyen bir savaş olarak değerlendirdi. Batı da depremi aynı açıdan okudu.

Gazze depremi kısa sürede Gazze'den daha büyük olduğu izlenimini verdi.

Depreme misliyle ve daha fazlasıyla karşılık vermek üzere İsrail acil durum hükümeti kuruldu.

Aksa Tufanı operasyonu, Filistin-İsrail saldırıları tarihinde gerçekten eşi benzeri görülmemiş bir olaydı. İsrail'in buna verdiği yıkıcı yanıtın da eşi benzeri görülmemişti.

Gazze'deki açık savaşa paralel olarak, çatışmanın mevcut aşamadan taşabileceğini doğrulayan işaretler ortaya çıktı. Lübnan-İsrail sınırında kontrollü karşılıklı saldırılar gerçekleşti.

Bölgedeki ABD üslerine saldırılar yapıldı. ABD savaş gemileri tarafından Husi füzeleri durduruldu.

İsrail, Şam ve Halep havaalanlarını tekrar tekrar bombaladı ve İsrail-İran temas hattında sürtüşmeler yaşandı.
 


Bölgenin bugün gerçekten bir yol ayrımında olduğu açıktır. Bölge, sonucu ne olursa olsun, insani ve ekonomik maliyeti felaket derecesinde olacak bir çatışmayı tolere edecek durumda değildir.

Bölgenin Gazze'deki korkunç insani manzaraların eşlik ettiği uzun bir çatışmayla bir arada yaşaması da çok zor olacaktır. Bu durumun birden fazla ülkeyi istikrarsızlaştırma tehdidi taşıdığı açıktır.

İsrail'in şu anda gerilimi azaltma ya da ateşkes çağrılarına kulak verme havasında olmadığı açıktır. İsrail'in siyasi, askeri ve güvenlik kurumlarının sözleri doğrudan bunu ifade ediyor.

İsrail, Hamas'a tetiklediği depremin bedelini ödetmek istiyor. Hamas'ı haritadan silmekten ya da en azından ölümcül bir darbe vurmaktan bahsediyor.

Lübnan sınırındaki turu sırasında Netanyahu tehlikeli mesajlar verdi.

Gazze'deki mevcut çatışmanın İsrail için "bir ölüm kalım meselesi olduğunu, geri adım atmayacaklarını ve Hamas'ı yok etmek için çalışacaklarını" söyledi.

Netanyahu ayrıca, "Eğer Hizbullah savaşa girmeye karar verirse, kendisine ve Lübnan'a hayal bile edilemeyecek bir yıkım getirecektir" dedi.

Netanyahu'nun sözleri, Hamas'ı denklemden çıkarmak amacıyla Gazze'ye kara harekâtı seçeneğinden geri adım atmaya niyetinin olmadığını ortaya koyuyor.

Netanyahu'nun sözleri, uygulanması halinde maliyetli ve hatta caydırıcı olacak bir kararı ifade ediyor. Hamas, siviller ve İsrailliler için maliyetli bir hamle yaptı.

Ancak İsrail'in bu tutumu başka soruları da gündeme getiriyor:

Hizbullah, Hamas'ın gerçekten ölümcül bir darbe tehdidi altında olduğunu hissetse savaşa girer miydi?

Mevcut durum, Hizbullah'ın savaşa girmesi halinde vaziyetin daha da kötüye gideceğine işaret ederken, Hizbullah, Lübnan'daki felakete rağmen böyle bir karar alır mı?

Suriye cephesinden de füzeler fırlatılıyor mu?

Ve zaten tükenmiş olan Suriye ordusu olası İsrail saldırılarına karşı koyabilecek durumda mı?

İsrail, direniş eksenindeki Sünni aktörü ortadan kaldırmaya yeltenirse İran'ın tutumu ne olur?

Savaş genişlerse bölgedeki ABD güçleri ne olacak?

Savaşın genişlemesi halinde bu durum Netanyahu'yu İran'ın nükleer programını hedef almaya teşvik edecek mi?

Halihazırda uluslararası ve bölgesel emniyet supapları mevcut değil.

Bölge uçurumun kıyısında bulunuyor. Önümüzdeki günlerde verilecek kararlar zor ve maliyetli.

Bu kararlar uçurumun kıyısından uçurumun dibine geçişi önlemek için çok geç olup olmadığını belirleyecek.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

Independent Türkçe için çeviren: Muhammed Furkan Yeşil

Şarku'l Avsat

DAHA FAZLA HABER OKU