Fransa'nın Nanterre kentinde 27 Haziran Salı günü Cezayir asıllı 17 yaşındaki Nael M. adlı gencin "dur" ihtiyarına uymadığı iddiasıyla polis tarafından vurularak öldürülmesinin ardından başlayan protestolar birçok yerde şiddet olaylarına dönüştü.
Polisin sert tutumu eleştiri konusu olurken aradan geçen süreye karşın Fransa'daki gerilim devam ediyor.
Protestolarda özellikle Cezayir, Fas, Tunus kökenliler ön planda.
Fransa'nın bir zamanlar Afrika'da sömürgesi olan ülkelerden göç etmiş insanlar da olaylara katılıyor.
Fransa'da çoğunlukla ataları Kuzey Afrika ülkelerinden gelmiş altı milyonu aşkın Müslüman kökenli insanın yaşadığı biliniyor.
Bundan dolayı kimi kişiler, Suriyeli sığınmacılarla birlikte Türkiye'deki 5 milyonu aşan yabancı nüfusuna dikkati çekerek benzer olayların zamanla Türkiye'de de yaşanabileceği yönünde iddialar ortaya atıyor.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, Fransa'da meydana gelen olaylara benzer olayların Türkiye'de yaşayan mülteciler açısından yaşanabileceğine ilişkin sosyal medyada provokatif paylaşım yaptıkları iddiasıyla bazı kişiler hakkında res'en soruşturma başlattı.
Peki gerçekten de Fransa ile Türkiye arasında benzerlik var mı?
Gerek göç politikalarını takip eden gerekse her iki ülkeyi tanıyan uzmanlar bu konuda ne diyor?
"Fransa'da sokağa inenler artık göçmen değil oranın vatandaşı"
Sosyolog Prof. Dr. Ferhat Kentel, uzun yıllar boyunca Fransa'da öğretim görevlisi ve araştırmacı olarak yaşamış bir isim.
Kentel'e göre Fransa'da şu an olanlarla Türkiye'deki göçmen sorunu karşılaştırmak doğru değil.
Şu an isyan edenlerin Fransa vatandaşları olduğunu belirten Kentel, "Dedeleri bu ülkeye göç etmiş insanlar. Artık göçmen falan değil, oranın vatandaşlarıdırlar. Bir karşılaştırma yapılacaksa Suriyelilerle değil, buranın zaten kendi vatandaşı olan insanlarla karşılaştırmak lazım" dedi.
Polisin birini vurduğu zaman kimden ses çıkıp, çıkmadığı noktasında bir karşılaştırma yapmak gerektiğinin altını çizen Kentel, "Suriyelilerden, göçmenlerden, mültecilerden böyle bir tepki olmadı bugüne kadar. Kıyaslama yapılacaksa tersine Fransa'daki Cezayirliler gibi polisin vurması karşısında bu adaletsizliğe karşı ses çıkarabilme kapasitesine sahip bir toplumdan bahsetmek lazım" diye konuştu.
"Türkiye'de asimilasyon politikaları da daha zorlu"
Kentel, kimi kişilerin Kuzey Afrika kökenlilerin birkaç kuşaktır Fransa'da yaşamalarına karşın toplumla entegre olmamalarına benzer bir durumun Türkiye'de de meydana gelebileceğini yönündeki görüşler gerçekçi değil.
Türkiye'deki asimilasyon politikalarının gücüne dikkati çeken Kentel, şu örneği verdi:
Mesela Kürtler ana dil hakkını talep ederken Boşnaklar, 'biz öyle bölücülük yapmayız' diyorlar. Bir yandan da kendi aralarında işte kültürü korumaya çalışıyorlar ama esas olarak asimile olmuş durumdalar. Keza Çerkesler de. Dolayısıyla bu Suriyeliler için de şöyle bir şey görülebilir. Toplu olarak yaşadıkları yerde çok güçlü Arap kimliği olsa bile dağıldıkları yerlerde muhtemelen çevrenin gücüyle kimlik aynı şekilde sürmeyebilir. Tabii daha arada ne politikalar uygulanacak onu bilmiyoruz."
"Büyük oranlarda vatandaşlık verilirse Fransa'nın yaşadıklarını gelecekte yaşama riski var"
2002 ve 2005 yılları arasında Türkiye'nin Paris Büyükelçisi olarak görev yapan emekli büyükelçi Uluç Özülker'e göre de iki ülke arasında direkt bir benzerlik yok. Çünkü Fransa'da sokaklara dökülenler neredeyse 3 jenerasyondur bu ülkede yaşayan ve artık vatandaşı olmuş kişiler. Fransa bundan dolayı sorun çıksa dahi bu kişileri geldikleri ülkelere gönderemiyor.
"Benzerlik olmasa da çıkartılacak dersler var" diyen Özülker, Türkiye'de yaşayan göçmenlerin çoğunun halen vatandaş statüsünde olmaktan ziyade geçici koruma statüsünde olduğuna dikkati çekti.
Çok büyük oranlarda vatandaşlık verilmesi halinde Fransa'nın bugün yaşadıklarını gelecekte Türkiye'nin de yaşama riski olduğunu söyleyen Özülker, "Şimdi vatandaşlarla Suriyeliler arasında bir sorun olunca durum haberlere farklı şekilde yansıyor. Ancak o durumda vatandaş olmuş iki grup arasında gerilim yaşanmış olacak" diyerek sözlerini bitirdi.
"Türkiye açısından böyle bir risk yok"
Geçmişte Göç İdaresi Yabancılar Dairesi Başkanlığı görevinde de bulunan Uluslararası Göç Entegrasyon Sınır Yönetimi Araştırmaları Derneği (GESYAD) Başkanı Dr. Aydoğan Asar da Kentel gibi Fransa ve Türkiye arasında benzerlik olmadığı görüşünde.
Bu tür iddiaların bilinçli ve tahrik amaçlı ortaya atıldığını vurgulayan Asar, "Her şeyden önce Fransa'da olaylara karışanlar oranın vatandaşı. Adamların dedeleri belki de dedelerinin babaları göçmendi. En fazla göçmen asıllı denebilir" ifadelerini kullandı.
Türkiye açısından böyle bir riskin olmadığını öne süren Asar, "Türkiye ilk defa göç almıyor ki. Ne büyük göçler aldık. Balkanlar'dan Irak'tan onbinlerce insan geldi. Şimdi Suriye'den geliyorlar. Tamam güneyde kimi illerde yoğunlukları olsa dahi her isteyen istediği yerde kalamıyor. Öyle bir gettolaşacak durumları yok" yorumunu yaptı.
Asar, buna karşın Türkiye'nin gündelik politikalar yerine devletin ve milletin bütün kurumlarının işin içinde ve organize olacağı bir göçmen politikası hazırlaması gerektiğine dikkati çekerek, "Niye Almanya'da olay olmuyor? Göçün bir fırsat bir de risk boyutu vardır. Almanya fırsat yönüne ağırlık veriyor. Göçmenlere hangi şartlarda kalabileceklerini iyi öğretmişler. Bizde böyle bir bakış açısı olmadığı için konuyu günlük tartışıyoruz" değerlendirmesinde bulundu.
Fransa
— Ünal Atabay (@unalatby) July 2, 2023
Sığınmacılar/mülteciler genellikle o ülkede kendi kuralsızlıklarını dayatırlar
Sorun başlangıçta sessiz ilerler ama birkaç nesil sonra da olsa uyum sorunu yaşayan bu kitleler bir şekilde harekete geçer/geçirirler
Bu durum her ülke için geçerli/tecrübe edilmiş bir sondur pic.twitter.com/1B3sZY2ueq
"Birkaç nesil sonra uyum sorunu yaşayan kitleler harekete geçer"
Tersi görüşte olan kişilerden biri de Emekli Kurmay Albay Ünal Atabay.
Atabay, Twitter hesabından yaptığı paylaşımda şu iddiada bulundu:
Sığınmacılar/mülteciler genellikle o ülkede kendi kuralsızlıklarını dayatırlar. Sorun başlangıçta sessiz ilerler ama birkaç nesil sonra da olsa uyum sorunu yaşayan bu kitleler bir şekilde harekete geçer/geçirirler. Bu durum her ülke için geçerli/tecrübe edilmiş bir sondur."
"Geldikleri ülkeye kendi yaşam tarzlarını dayatmak isteyebiliyorlar"
Konuya dair görüşlerini aldığımız Atabay, her ülkenin sosyolojik gerçeğinin farklı olduğunu ancak bir ortak noktanın bulunduğunu belirterek bunun da mültecilerin bir üst ekonomiye, kendilerinden daha iyi olan alana gitmelerinin olduğunu söyledi.
Atabay, zenginliğe ortak olmak için başka yerlere göç eden kültürlerin o ülkeye geldiklerinde kendi sosyal yaşam tarzlarını sürdürmeyi hatta dayatmayı da isteyebildiğini öne sürerek, "Şunu bilmiyorlar. Oradaki toplumlar aslında refaha belli kurallara uyarak ulaşmış. Şimdi siz dışarıdan gelip kuralsızlıkları dayatırsanız orada bir kaos olur. Bu toplum arasında gerilim oluşturabiliyor" diye konuştu.
"Günün sonunda doku uyuşmazlığının giderilmemesi gerilime evrilebiliyor"
Atabay, Suriyeliler ile Türkiye halkı arasında da doku uyuşmazlığının bulunduğunu da öne sürdü.
Bu aşamada Fransa ile Türkiye'nin farklı koşulları olduğunu kaydeden Ünal Atabay, "Günün sonunda toplumsal doku uyuşmazlığını gidermediğinizde -ki bu zor oluyor- süreç içinde bu bir gerilime evrilebiliyor" diye konuşarak sözlerini noktaladı.
© The Independentturkish