Geçen hafta, ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken'ın Riyad ziyareti öncesinde bölgede olup bitenlere dair beklentiler ve varsayımlar arttı.
Beyaz Saray yetkilisinin taşıdığı mesajlar, Tahran'dan gelenler ve belki de daha ötesinde bunların çoğu, Suudi Arabistan'a yönelikti.
Beklentiler, Riyad'la ekonomi ve güvenlik düzeyindeki ilişkilerin geliştirilmesine dair.
Bu bağlamda en çok öne çıkan şey, İran Dışişleri Bakanı'nın Fransız Le Figaro gazetesine yaptığı ve İranlı Bakan'ın Suudi Dışişleri Bakanı ile yakın zamanda yaptığı görüşmenin içeriğine dair şahsi okumasını yansıtan açıklamalardır.
İranlı Bakan bu açıklamalarda İran'la ekonomik ilişkilerin geliştirilmesinin Suudi hükümetinin önceliği olduğunu ve Suudi Bakan'la meselenin detaylıca tartışıldığını belirtiyor.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Buna paralel bir açıklamada İran Deniz Kuvvetleri Komutanı da bölge ülkelerinin, bölgenin güvenliğini korumak adına İran'ın yanında durmak gerektiği yönünde bir kanaate vardığını, uluslararası bir deniz ittifakının şekillenmekte olduğunu ve bunun, İran'ın Rusya ve Çin ile üçlü ittifakında Suudi Arabistan, Umman, Birleşik Arap Emirlikleri, Katar, Bahreyn, Irak, Pakistan ve Hindistan'ı içerecek bir genişlemeyi temsil ettiğini söyledi.
Ayrıca ABD güçlerinin bölgeden çıkarılmasına işaret ederek bölgenin yakın zamanda "gayri meşru herhangi bir güçten" arındırılacağı yönündeki beklentisini de dile getirdi.
Öte yandan Çin; İran, Suudi Arabistan ve BAE'nin katılımıyla ortak bir deniz ittifakının kurulmasını memnuniyetle karşıladı.
Beşinci Amerikan Filosu ve Ortak Deniz Kuvvetleri Sözcüsü ise İran'ın Suudi Arabistan ve diğer Körfez ülkeleriyle ilan ettiği ittifakın mantıksız ve akla aykırı olduğunu, zira İran'ın bölgesel istikrarsızlığın birinci sorumlusu olduğunu ve bizzat tehdit ettiği bölgesel suların korunması için bir deniz güvenlik ittifakı oluşturulmasını istediğini söyledi.
İran'ın açıklamaları, İranlıların karşı karşıya kaldığı trajik ekonomik ve geçim koşullarının dikte ettiği beklentilerle temennilerin ve Körfez'in acil desteğini elde etme isteğinin göğünde yükseliyor.
Riyad ise dış politikasındaki stratejik hamlelerini hassas bir dengeyle tartıyor.
Bunu, 3 trilyon doların üzerinde iç ve dış yatırımlar gerektiren 2030 Vizyonu'na göre hareket ederek rekor bir sürede canlı ve çeşitli bir ekonomi inşa etmeyi amaçlayan iç politikasının diğer yüzü olmak bakımından, yeni olumlu tarafsızlık siyaseti olarak adlandırmak mümkün.
Suudi Arabistan vizyonu ile buna eşlik eden siyasi çabalar ve yansımaları, nitelikli bir sıçramayı temsil ediyor.
Bu sıçrama, Riyad'ı ve bölgeyi uluslararası ilişkilerinde yeni gelişme, kalkınma, güvenlik, istikrar, bağımsızlık ve bütünleşme yollarına taşıyacaktır.
Küresel ekonomi uzmanlarına göre bu taşınmanın gerçekleşmesi için bölge ülkelerinin içinde bulunduğumuz on yılın sonuna kadar süreleri var.
Başarılı olmaları için nesnel ve öznel koşullar sağlandığı takdirde bölge ülkelerinin gireceği yeni asırdan fayda sağlayacakların başında hiç şüphesiz Tahran gelecek.
Bununla birlikte Tahran, bölgenin sahne olduğu yapıcı atölyeye girmek için adıma karşılık adım yaklaşımı uyarınca bu hedefe varmak için yerine getirmesi gereken şartları tamamlaması, geçmişi ve onun vizyonlarını aşması ve bugün yarın kurtuluş isteyen bu bölgeye hâkim olan gerilim, kutuplaşma ve çatışma halini terk etmesi gerektiğinin farkında.
Hesapları gözden geçiren Washington
Bu noktada ABD yönetiminin Bakan Blinken aracılığıyla ilettiği yeni yaklaşıma yakından bakabiliriz.
Pek çok kişiye göre bu ziyaret, Başkan Biden'ın geçtiğimiz temmuz ayında Cidde'ye yaptığı ziyaretten bu yana ilişkilere hâkim olan gerilemenin değerlendirilmesi açısından önemli bir ziyaret.
Washington'daki karar mercilerinin değerlendirmesi, Suudi Arabistan'la ilişkilerine siyasi gerçekçilik penceresinden bakmayla başlıyor.
Öncesinde Amerika'daki bazı siyasi çevrelerde aşırılık yanlısı okumaların yapılmasına sebep olan ve seçim kampanyası esnasında "terk edilmiş" Suudi Arabistan'a dair açıklamalarla beslenen bir gerilim süreci yaşandı.
Washington, Riyad'la olan ilişkisinin güvenlik, ekonomi ve ticaret gibi çeşitli açılardan ABD ulusal güvenliği ve Amerika'nın dünyadaki nüfuzunun geleceğine dair vizyonu için çok önemli olduğunu anladıktan sonra bu tavırdan geri adım attı.
Washington'ın Riyad'a doğru attığı her bir adım karşılığında Riyad, temellerini kurucu kral Abdülaziz Âl-i Suud'un Şubat 1945'te Quincy Anlaşması'nda ABD Başkanı Franklin Roosevelt ile attığı tarihî ilişkiyi güçlendirme yolunda adımlar atıyor.
Suudi Arabistan'ın bugün yaptığı şey Çin, Rusya veya AB tarafından gelecek herhangi bir etkinin Suudi Arabistan'ın ekonomisi, bağımsızlığı ve ulusal güvenliği üzerindeki olumsuz etkilerini azaltma çabasıyla dış politikasında olumlu tarafsızlık ilkesinin yolunu döşemekten başka bir şey değildir.
Her ne kadar bazıları meseleyi öyle tasvir etmekten hoşlansa da pek çok kişiye göre Suudi Arabistan'ın bu yaklaşımı, Riyad'ın Amerika olan bu tarihî derin ortaklıktan herhangi bir tarafın lehine olarak ayrıldığı anlamına gelmez.
Yine pek çok kişiye göre Suudi Arabistan'ın tek yaptığı, ulusal çıkarlarını gerçekleştirmek için ilişkilerini yeniden programlamaktır.
Rakamları karşılaştırmak yoluyla burada detaylandırmak için geniş bir alana sahip olmadığız Suudi-Amerikan ilişkilerinin boyutunu doğrulayabiliriz.
Bununla birlikte her şeyden önce günden güne genişleyen ve gelişen Suudi-Amerikan güvenlik ortaklığı gelmektedir.
Suudi savunma sanayileri, ABD yasal engelleri her aştığında Amerikan askerî sanayileri ile ve Suudi nükleer teknolojisinin barışçıl amaçlarla geliştirilmesi ve yerelleştirilmesi, Küresel Altyapı ve Yatırım İçin Ortaklık (PGII) girişimlerinin devam etmesi, Riyad'ın ileri bir küresel konumu işgal ettiği internet ve siber güvenlik meselelerinde ve teknolojik alanlarda bir ilerleme sağlanması ve ülkede doğrudan yatırım fırsatlarının genişletilmesi ile birlikte gelişiyor.
Riyad Havayolları'nın Boeing şirketiyle ile yaptığı 37 milyar dolarlık anlaşma, bahsettiğimiz gelişmelerin öne çıkan örneklerinden biridir.
Ahenksiz düşünce ve sesler arasında
Washington'da, liberal eğilimlere sahip kanaat önderleri arasında ve karar koridorlarının dışında sık sık petrol, insan hakları ve İsrail'le normalleşme öncelikleri hakkında konuşuluyor.
Bunlar, Amerikan kamuoyu için önemli mevzular. Öte yandan karar alma mekanizmaları, iyileştirilmiş bir Amerikan politikasına ve Amerika'nın bölgedeki ve dünyadaki çıkarlarını en üst düzeye çıkarmaya yönelik daha zekice ve pragmatik bir yaklaşıma göre hareket ediyor.
Rakamların da açıkça yansıttığı bu yaklaşımın başında da Suudi Arabistan geliyor.
Demokratik ve cumhuriyetçi yüzleriyle Amerika, aksaklığı gözden geçirmenin, faydaları en üst düzeye çıkarmanın, ittifakı güçlendirmenin ve Amerika'yı küresel liderlikte tutmanın yollarını ararken liberal medya, yeni Amerikan siyasi gerçekçiliğinin hedeflerini özümsemekten gittikçe uzaklaşıyor ve bozuk plak gibi 11 Eylül kurbanları, insan hakları ve Kaşıkçı hakkında aynı söylemleri tekrar edip duruyor.
Diğer yandan paslanmış reddetme ve karşı koyma cephesi ile direniş medyası, Amerikan asrının sonu olarak adlandırdıkları şey ve onlara göre bölgedeki Amerikan üsleri ile filolarının varlığını sona erdirecek yeni uluslararası Rusya-Çin-İran ittifakı kapsamında İran ile Körfez ülkeleri arasındaki sözde deniz güvenlik ittifakının yüceltilmesi yönünde sesini yükseltiyor.
Ayrıca Amerika'nın Suudi Arabistan'la ilişkilerini iyileştirme çabalarının iyimser kuruntulardan ibaret olduğunu, zira Riyad'ın sonraki adımlarının Amerikan hamlelerini öldüreceğini, Suudi Arabistan başta olmak üzere Körfez ülkelerinin genel olarak Amerika, Avrupa ve Batı ile ittifak sahasından çıkıp BRICS ittifakına, Şangay sözleşmesine ve Çin ile Rusya liderliğindeki yeni küresel sisteme doğru ilerlediğini dillendiriyor.
Velhasıl Riyad'ın her yerde işitilen mesajı şudur: Ekonomi ve ticarette mevcut her rekabet iyi bir şeydir. Herkes yeniden anlasın ki rekabet ve insani mücadele, insanlığın gelişimi için her zaman bir sebep olmuştur ve olmaya devam etmektedir. Bu ikisi olmazsa yeryüzünde düzen bozulur. Dolayısıyla muhabbet için bu durumu bozmamaları gerekir.
Riyad, kurucu ataların attığı temellerden başlayarak istikrar ve refah için bir sebep olmaya devam eden güvenlik ortaklıklarından oluşan sağlam bir çerçevede fırsatların bol olduğu, yapıcı zorlukların somutlaştığı ve rekabet için kapıların ardına kadar açıldığı bir varış noktası olmaya devam ediyor.
Independent Arabia