Irk bakımından "saf" toplumlar var mı?

İnsanlığın gelişmesiyle beraber ırklar ve etnik kökenler, özellikle yeni kurulan ülkelerde büyük ölçüde karışmakla birlikte tek bir etnik ya da ırksal yapıya sahip toplulukları içeren ülkeler hâlâ var

Tüm insanlar, aynı ana cinse, yani insan cinsine mensup olmakla birlikte bazı genetik farklılıklar, çeşitli ırkların ortaya çıkmasına neden olan çeşitli fizyolojik olgulara yol açtı (Getty Images)

Irk ve etnisite kelimelerinin, aynı anlama işaret etmek için kullanımı yaygın. Ancak bu iki kavram arasında büyük ve bariz bir farklılık mevcut.

Nitekim "ırk", mensuplarının (ten rengi, gözler, yüz kemik yapısı ve burun şekli gibi) fiziksel özelliklerine işaret eden biyolojik bir kavram.

"Etnisite" ise (âdetler, gelenekler, dil ve ritüeller gibi) bireyin kültürel kimliğini tanımlamak için kullanılan toplumsal bir kavram.

Etnisite, daha esnektir, zira kişi, tezahürlerini istediği gibi ortaya koyabilir ya da gizleyebilir, ancak ırksal kimliğini gizlemek veya değiştirmek pek mümkün değil. 

Tüm insanlık, aynı ana cinse, yani insana ve aynı aileye, yani homo sapiens (akleden insan) türüne mensup olsalar da bazı genetik farklılıklar, çeşitli ırkları ortaya çıkaran çeşitli fizyolojik belirtilere yol açtı.

İnsanlığın gelişmesiyle birlikte dil, milliyet, miras, din, kıyafet ve gelenekler gibi unsurları içeren ve belirli coğrafi bölgedeki insanları bir araya getiren bir kültüre sahip etnisiteler oluştu.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Tarih boyunca yaşanan göçler ve hareketler sayesinde ırklar ve etnik kökenler, bilhassa ABD, Kanada, Avustralya ve Yeni Zelanda gibi yeni oluşan ülkelerde büyük ölçüde karışmaya başladı.

Bununla beraber ırk, etnik köken ya da her ikisi bakımından büyük ölçüde tek bir oluşuma sahip ülkeler hâlâ mevcut.  

Bir ülke, nüfusunun yüzde 85'inden fazlası aynı ırka mensupsa tek etnisiteli kabul edilir. Bu konuda Maldivler, yüzde 100 ile ilk sırada yer alırken onu yüzde 99,9 ile Kuzey Kore takip ediyor.

Listede Arap ülkeleri de belirgin bir varlık gösteriyor. Nitekim listede dördüncülüğe sahip ülke, yüzde 99.7 ile Mısır.

Her halükârda tek ırklı ülkeler söz konusu olduğunda en çok öne çıkan örnek, Japonya.

Ülke nüfusunun tamamının tek ırktan olduğuna dair bir kanaat hâkim, ancak Japonlar aslında yüzde 98,5'i oluşturuyor ve ülkede Koreliler ile Ainular ve Ryukyulular gibi oldukça az sayıda azınlıklar da yaşıyor. 


Japon modeli, bir efsaneden ibaret

Bazı analistlere göre ise Japonya'daki tek ırk hakkında söylenenler, siyasetçilerin bir koz olarak kullanıp medyada propagandasını yaptıkları bir "efsaneden" başka bir şey değil.

Bu koz siyasetçileri, ırk çeşitliliği ile yabancı güçlerin oluşturduğu fazlasıyla abartılı tehdit karşısında Japon kültürünün koruyucuları konumuna getiriyor. 

"Multiethnic Japan" adlı kitabın yazarı araştırmacı John Lie'ye göre ırka dayalı bu ulusal kimlik algıları, Japonya'da çok öne çıkıyor.

Bunun sebebiyse Japonların savaştan sonra birliği inşa etme, daha doğrusu ülkenin toparlanmasına yardımcı olması için birleşme umuduyla sarıldığı sahte inkâr.

Yazar, Japonya'daki etnik azınlıkların, zengin kültürlerine ve tarihlerine rağmen Japonya'da savaşa, sömürgeciliğe ve çeşitliliğe dair her şeyi bastıran ve tek ırk yanlısı bir çoğunluğun hüküm sürdüğü ulusal bir yönetim sistemine dahil edildiğini savunuyor.

Örneğin eski Dışişleri Bakanı ve Başbakan Taro Aso, 2005 yılında bu efsanenin kalıcı doğasını pekiştirmek amacıyla Japonya'nın "tek bir millet, tek bir medeniyet, tek bir dil, tek bir kültür ve tek bir ırka" sahip olmasından dolayı benzersiz olduğunu söyledi.

Tabi ki o zamanki Japon İmparatoru Akihito'nun damarlarında Koreli kanı dolaştığını belirtmeyi unuttu.

2001'de de 68'inci yaş gününü kutlarken ülkesinin dilinin birçok harfini ve dilbilgisi kuralını Çinceden aldığını bizzat itiraf etti.
 

Hitler, milliyetçi çağrısını ırksal saflığa dayalı olarak ortaya attı (Britannica Ansiklopedisi) .jpg
Hitler, milliyetçi çağrısını ırksal saflığa dayalı olarak ortaya attı (Britannica Ansiklopedisi) 

 

Saf ırk teorisi

"Saf ırk teorisini" ortaya atan ve bunu, Almanlar inansın ve her gün tekrar ederek hafızalarına kazısınlar diye bu teorinin sloganlarını tekrarlayan okullar, medya ve devlet kurumları aracılığıyla halkına zorla dayatan kişi Nazi lider Hitler'di.

Alman halkının kulaklarında yankılanan o sloganlardan biri de şuydu:

Almanya'da sadece karışmamış tek bir saf ırk vardır ve herkes Aryan olmak zorundadır. Bu ırk için ter dökmeyi reddedenlerin akıbeti ise yanmak ya da Aryan'ların ülkesi Almanya'dan sürülmektir.


Halbuki (Almanya'nın asıl halkı) Aryan ırkı, asırlar önce ortadan kaybolarak göçler, karşılıklı evlilikler, münasebetler, aile ittifakları, savaşlar, tecavüzler ve esaretlerle dolu uzun bir tarihin ardından Almanya'da yerleşik diğer ırklarla karışmış ve bunun sonucunda çok ırklı ve milletli modern Alman toplumunun karışık ırksal ve etnik yapısı ortaya çıkmıştı. 

Hitler, ırk konusundaki tutuculuğun dil, din, mezhep veya vatan konusundaki başka herhangi bir tutuculuktan üstün olduğuna inanıyor ve bunun güçlü bir devlet inşa etmek için yeterli bir temel olduğunu düşünüyordu.

Alman toplumunu diğer bileşenlerden arındırmak suretiyle teorisine dayalı hedefini gerçekleştireceğini zannetmişti. 

"Saf ırk", faşizmin kitlelerin taassubunu harekete geçirmek ve onları, kendilerinden daha aşağı seviyede olan diğer halklardan seçkin ve farklı olduklarına ikna etmek için kullandığı bir araçtı.

Nazizm gibi faşizm de kirlerden arındırılmış saf ırka ulaşmak için tasfiye yöntemini benimsedi. Hatta bunun için o toplumlarda, çiftleştirmek amacıyla insanları ayırmak ve onların bakış açısına göre üstün ırkın devamlılığı için faydasız olan ve kronik hastalıklarla boğuşan engellileri ayırıp öldürmek gibi insanlık dışı ve ahlaka aykırı yollar bile izlediler.  


Çok etnisiteli devletlerde ırkların saflığı

Tek ırklı ülkeler listesinde Afrika ve Arap ülkelerinin varlığı ön plana çıkmakla birlikte bu ülkelerin çoğunda farklı ırklar ve etnisitelerin varlığı da yaygın.

Nüfusu 100'den fazla ırk grubuna mensup olan Çad veya 37 kabilenin bulunduğu ve 39 farklı dil konuşan Togo'da durum böyle.

Aynı şekilde Kuzey Afrika ülkelerinde Araplar, Berberiler, Tuaregler, Bedeviler ve Nubyalılar; İran'da Persler, Kürtler, Beluçlar; Suriye ve Irak'ta da Araplar, Kürtler, Türkmenler, Ermeniler, Süryaniler ve Yezidiler var. 

2017 yılında Harvard Üniversitesi, dünyanın ırk ve dil bakımından en çeşitli bölgesi sayılan "Mezopotamya karmaşık etnik mozaiği" hakkında bir araştırma yürüttü.

Çalışma, Kuzey Irak'ta Araplar, Kürtler, Türkmenler, Süryaniler ve Yezidiler gibi farklı ırklara mensup kişilerden örnekler alınarak gerçekleştirildi. 

Bu araştırma iki önemli noktayı ortaya çıkardı: İlk olarak bu beş ırk, 18 genetik aile içeriyor (Mesela Türkmenler arasında 16, Kürtler arasında 15 genetik aile mevcut). İkinci olaraksa aynı grup içindeki ırksal saflık oranı beklenenden çok daha azdı (Araplar arasında saf Arap kanı oranı sadece yüzde 38.7 iken Kürtler arasındaki Kürt kanı oranı ise yüzde 37 idi).

Bu bilimsel araştırmanın sonuçları, söz konusu toplumların ırk temelli topluluklardan ziyade dil, kültür ve din temelli topluluklar olduğunu gösteriyor.

Bu da tek ırk veya saf ırk konusundaki hâkim düşünceyi geçersiz kılarak bu gruplar içindeki çeşitlilik fikrini güçlendirir. 
 


Polonya deneyi

Son yıllarda Ukraynalı ve diğer göçmenlerin Polonya'ya akını Polonya'da tek ırk ve bunun, çok ırklı Polonya-Litvanya Topluluğu bünyesinde var olduğu yıllarda bile yöneticilerinin, rejimlerinin ana ilkelerinden biri olarak her zaman tek ırkı benimsediği ulusun bekası için önemi hakkındaki tartışmaları gündeme getirdi.

Tartışmaların odak noktası, Polonya'nın ırk odaklı zihniyetinin yetersizliğiydi. Bu zihniyet Polonya'yı, komşu ülkelere karşı istisnai kültürel standartlarıyla uzun vadeli yabancı kültürel baskıları sırtlayan oldukça özel bir ülke olarak görüyor.

Zaten Polonya tarihi de Polonyalılar ve diğer ülkeler arasında uzun dönemler boyunca barış içinde bir arada yaşama örneğine tanık olmadı.

Modern tarihte Polonya-Ukrayna ilişkilerinde en kanlı dönem, Polonya'daki Ukraynalıların sayısının had safhaya ulaştığı 1920'lerin sonu ve 1940'lardı.

Bu neden birçok kişiye göre Rusya'nın Ukrayna'ya karşı başlattığı savaşın ardından Polonya'ya yönelik göçmen akışı, gelecekte ırk çatışmaları için bir tehdit oluşturuyor.

1648 ile 1764 yılları arasındaki Polonya-Litvanya Birliği tecrübesi ise aslında gruplar ve ırklar arasındaki çatışmalarla doluydu.

Polonya, kendisini Avrupa medeniyetinin doğu kalesi ve bir imparatorluk olarak konumlandırmaya çalıştı, ancak ulus devlet ilkelerini takip etti ve kendisi için belirlediği kapsamlı planla çelişerek saldırgan bir şekilde tek ırka odaklandı. 

Polonya'nın tek ırka dayalı tarihî ideolojisi 21'inci yüzyılda şekil değiştirmiş olsa da fikir, her zamanki kadar canlı.

Bunun en iyi kanıtı da Polonyalı yetkililerin, Suriye krizinin sebep olduğu göç krizinin çözülmesi, o dönemde kotaların siyasi olarak boykot edilmesi ve özel bir ulusal göç stratejisi belirlenmesiyle ilgili olarak 2015-2016 yıllarında AB'den ayrılma kararı almaları.

Analistlere göre Polonya, Ukraynalı mültecilere kapılarını tek bir sebeple açtı: 1990'lı yıllardaki düşük doğum oranları ve ülkenin hızlı ekonomik kalkınma özellikleri sonucunda işgücü piyasası, birkaç yıldır sıkıntı çekiyordu.

Üstelik ülkenin AB'ye katılımından sonra Polonyalı işgücü de Batı Avrupa'ya göç etmişti. 

Saf ve lekesiz bir ırkı teyit etme çabası, bilimsel gerçeklerin ortadan kaldırdığı bir yanılgıdan başka bir şey değil.

Harvard Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde genetik profesörü olan David Reich, "Biz Kimiz ve Nasıl Geldik" adlı kitabında halihazırda ve hiçbir zaman saf bir halkın olmadığını söylüyor.

Ona göre eski insanların DNA'larının incelenmesi neticesinde birbirinden çok farklı grupların birbirine karışmasının insan doğasının ortak bir özelliği olduğu ortaya çıktı.

Yazar, Avrupa ve Güney Asya'da da tarihin paralel ilerlediğini açıklıyor. Buna göre her iki bölge de binlerce yıl önce tarımın gelişine, yakın bir zamanda dilin gelişimine ve göç ve atalar arası karışım yoluyla ortaya çıkıp karışık sülalelerin dünyada yayılmasına yol açan büyük dönüşümlere sahne oldu.  

Bugün etnik toplulukların tanık olduğu belki de en şiddetli mücadele; küreselleşmeye ve Batı tarzı kültürün yayılarak bu toplulukların kendine özgü ve benzersiz kimliği üzerinde tahakküm kurmasına karşı veriliyor.

Aynı zamanda çok ırklı ülkeler, soyutlanma ve daha geniş topluma etkin olarak dahil olmayı pasif bir şekilde reddetme eğilimlerine sahip "etnik ceplerin" oluşumundan yana da oldukça endişeli. 

Elbette çok kültürlülüğe dayalı ama aynı zamanda tek ruha sahip toplumlar oluşturma çağrısı yapan politikalar benimseyen ve aralarındaki benzerlikleri ve farklılıkları tanımak suretiyle ırk ve etnisite temelli grupların özelliklerini koruyan bir orta yol bulmak mümkün.

Zira ne kültürel ne de ırksal çeşitlilik, dostluğun bozulması için bir sebep. 

 

 

Independent Arabia

DAHA FAZLA HABER OKU